1986-1987 Yılında Bir Sene Süren Özel Şirketteki Çalışma Hayatım
Sene 1986… Okulu uzatmıştım iki dersimden dolayı. Zamanım çoktu ve çalışmalıyım dedim. Gazete ilanlarından mesleğim ile ilgili bir ilan gördüm. Telefonla aradım ve randevu aldım. İçimde bir umut vardı burada çalışmak adına.
Randevuya gittim. Durumumu anlattım. Haftada hem beş gün çalışacaktım hem de derslerime devam edip onlardan geçip iyi bir mühendis olacaktım. Şirket kartvizit bastırdı adıma ve satış mühendisi olmuştum.
Şirket adına iki daire vardı. Sekreterin olduğu dairede ben çalışmaya başladım. Küçük bir ile şirketi idi. Patron fizik mühendisiydi. Aramızda problem de yoktu. Çeşitli kurumlara gidiyor ve şirketin satması gereken malzemeleri anlatıyor, sonunda sipariş alıyordum. Yedek parçanın yanında bankalara özel müşteri bilgileri depolama sistemleri gibi büyük parçalarda vardı. Şirket daha çok yedek parçadan para kazanıyordu. Güvenlik malzemeleri de satan küçük bir şirket bizden ayrı çalışıyordu.
Sattığımız malzemelerin tanıtımı bilgilendirmesi için ana şirketlerden, yani yurt dışından elemanlar geliyordu. Küçük bir toplantı yapıp, yeni gelişen parçaların bilgilendirmesi bize sunuluyordu. Yeni şeyleri öğrenmek hoştu.
Bir keresinde İrlanda’dan gelen bir mühendisle İstanbul’a iş seyahatinde bulunmuştum. Uçağa ilk kez binmiştim. Uçak kültürünü yeni tanıyordum. Bu kişiyle bir iki banka ziyaretleri yaptıktan sonra on gün civarında İstanbul’da kalmış ve yedek parça satışının yapılabilmesi için firmanın İstanbul sorumlusu ile birçok kuruluşta iş toplantıları da gerçekleştirmiştik.
İstanbul sorumlusu emekli bir albaydı. Bir gün boş bir vakitte beni Harbiye Ordu evine götürmüştü. Orada yemek yiyelim demişti. İçeri tam girecektik ki, kravatım olmadığı için içeri almadılar. Harbiye’den Kadıköy’de ki ofise giderek kravat almaya gitmiştim. Nedense bir dükkândan kravat almak aklıma gelmemişti. O yıllar parasızlık ve sıkıntıların çok olduğu yıllardı. Belki de bu yüzden kravat satın almayı düşünememiştim.
İçeri girmiş ve masaya oturmuştuk. O kadar büyüktü ki salon ve öylesi moderndi. En azından böyle bir ortamda ilk defa yemek yiyordum. Etrafıma bakarken bir ara kafamı yukarıya doğru kaldırdım. O an hemen utanıvermiştim. Çünkü şeffaf bir cam kabinde mayoları ile hanımlar yüzüyor ve herkeste onları görüyordu. Hanımlar bunu biliyor ama umurlarında değildi. Oysa o yıllarda bu tür şeyler ayıplanırdı. Yemek bitene kadar kafamı yukarıya doğru kaldıramamıştım.
Yemekten çıkınca lokantanın yakınında bulunan Hilton Otel’inin kumarhanesine gidelim demişti Albay… Hani kumar oynayacağımdan değildi, ortamı görmek istemiştim. Orada da takım elbiseli girişe izin verileceğini söylediler ve ben de kumarhaneye girmekten vaz geçmiştim. Sebepti işte…
On beş gün burada kaldım ama gerçek manada çok tecrübeler edindim. İstanbul’un gezmedik yerleri kalmamıştı. Firmaları tanımıştım. Türkiye ne durumdaydı görmüştüm.
Böylesi çok farklı iş seyahatlerim oldu. Mesela Eskişehir’de uçak motoru fabrikası yeni açılmıştı. Oraya gidip neler satabiliriz diye toplantılar yapmıştık. Daha çok Amerikalıların çalıştığı, sarışın erkeklerin bolca olduğu bir ortamdı. Hatta orada makine mühendisi olmuş bir çocukluk arkadaşımı da görmüş ve bundan çok mutlu olmuştum. Bir elektronik mühendisi olarak böylesi yeni teknolojilere tanık olmak o yıllarda çok zordu. Bu tür yerler daha çok yabancı sermaye bağlantılı idi.
O sıralar İkinci Ulusal Elektrik Sempozyumu yapılacaktı. Patron bir bildiri sunmam için teşvik etmişti. Böylelikle YÖK kütüphanesine gitmiştim. İnternet yoktu ama buradan yabancı kaynaklara ulaşılabilecek sayısal bir ağ vardı. Bunu kullanmıştım ve birçok kaynak belgeyi de buradan alabilmeyi başarmıştım. Sunduğum bildiri kabul edilmiş ve çok mutlu olmuştum. Fuar ODTÜ Elektrik mühendisliği içinde bulunuyordu. Bizim şirketinde standı vardı orada. Bildiriyi de burada sunmuştum. İlk deneyimimdi ve çok telaşlıydım. Bildiriyi başarıyla sunmuştum ve sunum bittiğinde bir oh çekmiştim.
Sekreterle sıkça sohbetlerim oluyordu. Ona kendimce öğüt veriyordum. Oda bu sohbetlerden hoşnut oluyordu. Yine bir gün sekreter yanıma gelmiş ve onun huzursuzluğuna tanık olmuştum. “Öyle bir şey yapacağım ki, tüm basın buraya gelecek, patron görecek” demişti… Çok önemsememiştim ama öğleden sonra ayak işlerine bakan çocuklar yanıma gelip, sekreterin tuvalete girdiğini ve uzun süre de içeriden çıkmadığını söyleyince, konuyu patrona aktardım. Patron yanımıza gelmedi. Muhasebeci ve ben ikna çabaları ile tuvalete girmiştik. Lavabonun altında ağlıyordu sekreter. Bayağı da ilaç içmişti. Ambulans çağrıldı ve o gelene kadar bir odada oturması sağlandı. Herkes telaş içindeydi ve odadan çıkmışlardı. Bunu fırsat bilene sekreter balkona doğru adeta uçtu diyeceğim hızla koşmaya başladı. Hiç düşünmeden bende arkasında gitmiştim. Nihayet bir bacağını yakalamış ve düşmesini önleyerek, intihar etmesini engel olmuştum.
Hastaneye gitti. Midesi yıkandı. Patron bana tembihlerde bulunuyordu. Eğer ailesi bu sıkıntı hakkında soru sorarsa patronun suçu olmadığını söylememi rica etti. Allah’tan böyle bir durum da olmadı. İşin neden bu hale geldiğini sonradan anlattılar bana.
Kızın ailesi doğudan göç etmiş. On yedi yaşında burada sekreter olarak çalışmaya başlamış. Patron her defasında kızı kullanmış. Çok sıkıntı verince her gelen bir mühendise onunla ilişkisi olsun istemiş. Hani başımdan savayım diye. Bu da mümkün olmamış. Son kurban bendim, acıyla öğrendim.
Bir gün yurt dışından bir mühendis gelmişti. Akşam yemeğine götüreceklerdi. Bende geleyim dedim. Patron muhasebeci ben ve konuk ile bir lokale yemeğe gittik. Lokale girer girmez ağır bir içki kokusu vardı. Ben hiç alkol almadığım için, buraya gelmekle iyi etmediğimi anlamıştım ama iş işten geçmişti. Çoktan. Misafire her türlü içki sunuluyordu. Garson benim ne içeceğimi sormuştu. Çok sıkılmıştım bu sorudan. İçinde alkol olmayan hafif bir içecek istemiştim. Bu tavrımı muhasebeci görünce, beni bir köşeye çekerek “Sen içmesen de içireceksin, gerektiğinde misafire kadın bile bulacaksın!” demişti… O gün özel bir firma veya şirket kurma fikrimi kafamdan silmiştim. Çok kazanırdım belki ama ben çok değişecektim, ahlakımı yitirerek. Yaşayan benim karakterim olmayacaktı. Bir nevi ölecektim. Şimdi düşünüyorum da birçok insan bu yolu tutmuş ve ahlaki çöküntü doruğa çıkmıştı. Çok zenginlerdi ama huzurları yoktu.
Bir sene sonunda mühendis diplomamı almış ve bir devlet kurumunda çalışmaya başlamak için teşebbüslerim olmuştu. Bir devlet kurumunda müdür seviyesinde iyi iletişimimin olduğu kişiyle sohbet esnasında, kurumunuzda çalışsam şartlar nedir dediğimde beni hemen daire başkanına götürmüştü. Daire başkanı da uzun sohbetten sonra seni buraya alalım demişti. O zamanlar daire başkanının kişiyi alma yetkisi de vardı. Fakat daha sonra alımın mülakatla yapılacağını öğrenmiştim. Konuştuğum daire başkanı beni arayarak, “Üzülme demişti. Komisyonda bende varım. Sana söz verdiğim gibi işe başlayacaksın.” Mülakat yapılmıştı. Sınava girenler torpillerinin kim olduğunu söyleyerek mülakatı kazandıklarını söylüyorlardı. İlk defa torpilin ne olduğunu da öğrenmiştim.
Bu arada askerlik görevi içinde başvuruda bulunmuştum. Bir tanıdık aracılığı ile devlet kurumundaki soruşturmayı hızlandırmıştım. Aralık ayında askerliğim başlamasına rağmen, kıtaya 15 gün sonra teslim olacağım için on iki günlük süre içinde memuriyetime başlamıştım. Başkanla görüşmem de, “Hoş geldin güle güle!” muhabbeti olmuştu. On iki günlük aldığım maaş, askerlik süresince harçlığım da olmuştu.
YORUMLAR
Ömrü güzel olası Anadolu'm canı üstat; Ülkemiz yörelerinin%60 ını şiirlerini de yazma amaçlı en az bir hafta kalarak gezen fani olarak; farklı farklı ortamlarda her alanda;
solcusuyla sağcısının, hacısıyla hocasının, çeşit çeşit locaların farklılığına ya uyacaksın ya tüyeceksin... Hele hele dernek ve siyasi partilerin bizden misin, değilse burada işin ne? Yaklaşımları... Toplum kültürünü araştırma amaçlı müracaatlarımda, hiç bir siyasi partiye üye olmadığım için içeri alınmadıklarım...
Kaleminize yüreğinize sağlık.