Neredesin
Bir hırs geziniyor içimde... Asla yapmayacaklarımı yaptırmak için. Durmadan zorluyor beni uçurumların kıyısına, kanatlanmam için. Kanatlarım asla olmayacak benim, yine de istiyorum uçmayı. Belki de çocukluk hayallerimdir içimde gezinenler. İzlerini hiç tanımadığım, hangi yöne uçtuğumu asla öğrenemediğim bir çocukluk hayaliydi yaşamak istediklerim.
Oysa o hırs çoktan ölmüştü, öldürülmüştü, gömülmüştü, yakılmıştı, savrulmuştu. Belki de katili bendim hırsımın, hayallerimin. Belki de bendim uçsuz bucaksız gökyüzünde süzülen. İşte bir gün cesaret etmiştim, o gün, yer çekimini yenmiştim. Dünyayı geride bırakmıştım. Koca dünya şimdi toplu iğne ucu gibi kalmış olmalı ardımda. O kadar çok uçtum ki, yoruldum ve bıraktım kendimi sonsuzluğun karanlığına.
Geriye baktığımda hiç bir şey yoktu, yalnızdım, kimsesizdim, uzayda sürükleniyordum. Bir çağlayandan akan suyun küçük zerrecikleri gibi hissediyordum kendimi. Küçülmüştüm, küçülmüştüm, yok denecek kadar.. Yine de düşünüyordum hala. Oysa bildiğimi sanıyordum ölülerin düşünemediğini. Oysa ben ölüyken de düşünüyordum. Bu nasıl olabilirdi. Olamazdı. Olmamalıydı, bu kadar da çok uzaklaşmamalıydım kendimden. Ve öyle çok uzaklaşmışım ki kendimden, kendimi kaybetmişim. Bulmak için önce kaybetmek gerekmez miydi. Demek ki sınırına ulaşmıştım, olay ufku karşımdaydı. Bir nefesçik uzağımdaydı demek ki.
Nefesimi verdim ve ufku da kaybettim karşımda. Şimdi işte yalnızca o vardı karşımda. Şimdi onunla konuşmam gerekiyordu. Bir şey demem gerekiyordu, ilk karşılaşmamızdı, son olmamalıydı. Çünkü ben sadece ona aşıktım.
Aşk lezzetinde değildi ama içimdekiler. Nefret de yoktu içimde ona karşı. Sadece bir boşluktu dolmayacak olan. Onun bile dolduramayacağı bir boşluk büyüyordu içimde. Şimdi o boşluk da kayboldu aniden. Hepsi geride kaldı artık. Yine bir başıma kaldım.
Seslendim, sesime karşılık bekledim. Gelmedi. Sesimin yankısına kulak kabarttım, o da gerçekleşmedi.
Hayır hayır, kimseden yardım isteyemem. Çünkü kimse yok, kimse erişemez benim bulunduğum yere. Ne ölüler ne de yaşayanlar ne de öldüğü gibi yaşayanlar, yaşadığı gibi ölenler.. Kimse erişemezdi artık bana. Oysa hep ardımdan sürüklediklerimi düşünüyordum, oysa kimse yoktu ardımda da. Düşünmek yine de güzeldi. Düşünmek her şeydi.
Birden karşımda beliriverdi. Hayal değil bu, hırs da değil, istek de değil, istememek de değildi. Beliriverdi karşımda ve..
Ve ben kendimi kaçıncı defa yine kaybettim.
Yine bulacaktım kendimi demek ki, sonra yine kaybedecektim.
Bulacaktım kendimi
Kendimi kaybedecektim
Bulacaktım yine
Yine kaybedecektim.
Kimsenin bulamadığı gibi bulacaktım kendimi, kimsenin kaybetmediği gibi kaybedecektim yine.
Bana sadece bir Tanrının olduğunu söylemişlerdi. Oysa iki Tanrının pinpon oyununda sadece bir pinpon topuydum belki de.
Birbirlerini yenmek için uğraşıp duruyordu Tanrılar. Olan bana oluyordu arada. Bir o yana bir bu yana...
Evet evet yeniden hatırladım. Bir ağaç vardı, ağaçta bir salıncak, bir ormanın ortasında, o serinimsi ve ılığımsı, ne üşüten ne ısıtan o rüzgarın estiği yerde ben salıncakta mıydım, salıncağın kendisi miydim.
Yine unuttum
Hatırladım sonra
Unuttum yine
Sonra yine hatırladım.
Yoksa ben o rüzgar mıydım, kanatlarımı kendim mi havalandırmıştım, kendim mi bulmuştum yönümü, kendim mi sallanıyordum yoksa.
Orada
Burada
Şurada
Kaybolup unutan da bendim
Hatırlayıp bulan da ben.
Niye kendinizden bahsediyorsunuz ki, sadece ben varım.
Niye kendinizi sınıyorsunuz ki, kendini sınayan benim işte.
Bu ses, benim sesim değil ama...
Bu ses de nereden çıktı..
Kim var orada...
Neredesin seslenen bana...