mutfak sardunyası.
içimde bir silüet koşturuyor. dursa insana dönüşüyor. yürüse çığlığa. anlamak için ya da yaşamak için geldiysem bu hayatı. neden dilimin ucundakilerle anlaşamıyoruz. söyle. verdiğimiz sözler karşısında neden bu kadar zayıf kaldık. neden zayıf bırakıldık. insan kalabilmek için verdiğimiz bu çaba neden çabadan sayılmıyor. avuçlarımın içinde boynum. kıyamet sanıyorum nefes almayı. gücünü deniyor ellerim. o sırada oluyor ne oluyorsa. kalbimin daha da inceldiğini hissediyorum. inceldikçe anlam titriyor hücrelerimde. düşündükçe kırılıyorum. kırıldıkça kabuğuma çekiliyorum. midem bulanıyor. hazmedemiyorum bu halimi.
kusurlarımın kusursuz yükselişleri var. nasıl anlatsam bilemiyorum. tavanda oluşan yaralar ellerimin içindeki güneş. gözlerime inen ay. hangi birinden başlasam dirilmeye bilemiyorum. mutfakta ölmek istiyorum. kusursuz. dereotlu çörekler gibi. ağızda dağılan tarçınlı kurabiyelerin derdinden istiyorum. kapılar delirsin sonuna kadar.
insan. mükerrer bi olasılıktır.
diyecek kadar yazabilirdim her şeyi
ama yorgunum.
afallamış hissedebilirim
ellerim şaşırabilir
sanırım. sahip olduğum o ilk düşünceyi anımsıyorum
yataktan fırlamış bir kalbim vardı. diyorum
o son hatırlayışın sesini boğazımdan temizlerken buluyorum kendimi
gözlerimi böğürtlen reçeline bulaşmış parlaklarımla buluştururken tatlı görebilirdim her şeyi
ama. korkuyorum
bir kelimenin içine saklanıp yaşamayı beklemek gibi bir şeydi. zaman
acıya maruz kalmış sesli harflerin omurganı sevmesinden daha beterdi
biliyorum kendine hayrı olmayan bir bitkinin köklerindeki çürümüşlüktü benim varlığım
hiç dönüşü olmayan kekikli bi yol şimdi
ne yapacağını iyi bilen ölümcül bir yara kabukcusu
durma iki gözüm
yoktan. bir sırtın var artık. biliyorum
kokudan durulmayan bir kalbin
kim ne derse desin
yolun sonuna gülümsedik
her yer bitmiş
her yer bitmeye yakın
her yer sırtının
ağlaması
.
YORUMLAR
İkinci paragrafta bir cümle aklıma takıldı, acaba klavye hatası var mı diye düşünmeden geçemedim.
“Gözlerime inan ay “
Yoksa
“Gözlerime inen ay “ mı demek istediniz…
Yazıyı okurken büyük keyif aldım. Bir ara Franz kafkanın bir sabah uyanııp, kendisini korkunç bir böceğe dönüşmüş olarak bulduğu öyküyü hatırladım.
Bu dünya düzene uymayan, sisteme başkaldıran insanlarla çok daha güzel bir yere dönüşüyor.
Tebriklerimle…. Saygılar.
nepal
tekrar teşekkürler
saygılar
.
"yataktan fırlamış bir kalbim vardı." ne güzel bi tanımlama...
keşke her şey uzaktan kumandalı olsaydı ve hiçbir şey yapmak zorunda kalmasaydık...o kadar yorgunum ki artık her şey külfetli geliyor bana...benim de canım dereotlu çörek istedi, tarçınlı kurabiye falan...kim yapacak peki bunları bana? iş o ki ben değil, başkası pişirsin ben de afiyetle yiyim:)
yazından buram buram güzel kokular geliyordu yine nepal:)
nepal
artık sıkıldım bu tarzdan.
başka etkinlikler bulmam lazım
.
https://youtube.com/watch?v=K03Ive7dPfA?si=NowR8Z3I2w_Rds-X
Başka bir bakış açısıyla başlamak yeniye
ve sonra herkesin geçtiği yollardan geçerek
sonra ilk defa oluyormuş gibi
ve ilk kez görüyormuş gibi zeytinin yeşilini ağacın heybetini
Sardunyanın dünyasını.
Selamlar
nepal
böyle bir şarkıya ihtiyacım varmış
çok teşekkür
.
Pencerelere kenarlarını renkleriyle ısıtan sardunyaları böyle içli kim üzdü.
Dili geçmiş zaman güzel şimdiki zamanda niye kekik kokulu, hüzünlü.
Oysa yaşandı bitti denen her şey bir tarafta yaşanıp duruyor hala.
Diğer taraf sardunyaların kuşlara uzayan mutluluğunu budamasın.
Pencere kenarlarında o umudun gizli bir hazinesidir.
ağlamasın
☕☘️🌸
nepal
çünkü bu iki his her daim gerçek ve samimidir.
teşekkür ederim sevgili Ümmühan. bir kahve daha ister misin ? 🍀