Nice Filmler Diziler İzledik Hey Gidi Heyyy...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dönüp dolaşıp aynı yere gelmek, aslında tüm arızalar üçten, üçüncüden çıkmış olabilir. Nerede çokluk orada yokluk. Çünkü yetmiyor hiç bir şey zihnimize. Tanrısal bir kurgunun içindeyiz. Çocuk zihinlerimizi kendimizden büyüklerin gerçekleri ile dolduruyoruz. Oysa gerçekliği fark edebilmek için de acı çekmemiz gerekiyor. Hani kendisini çimçikler ya insan veya kendi suratına bir tokat atar ya, rüyada mıyım yoksa bunlar gerçek mi diye.
Dinlerin kökeninin bir kurgudan ibaret olduğunu anlamak için sanırım 35 dünya yılı geçti. Yine aynı yıllar içinde varsaymanın yalanları beni yedi bitirdi. Coğrafya genelde mekan dersidir değil mi. Son 40 yıllar içinde kullanılan iletişim teknolojilerimiz de coğrafi konumu kullanır. Oysa dünyanın dışına çıkıp baksak ister dürbünle ister teleskopla seyretsek dünyayı ne enlem, boylam, paraleller var ne de ekvator çizgileri. Sadece olduğunu varsayıyoruz ve tüm bu varsayımlar gerçekliğe dönüşüyor.
Sanat ve düşüncelerimiz tıkandı sanki. Gizemler, sırlar artık bizim nesilleri enterese etmiyor. Bilindikçe banalleşiyor her şey, sıradanlaşıyor, önemsizleşiyor. Yetmiyor artık hiç bir düşünce, hayal ve inanç bana. Böyle deyince de şımarık oluyorsunuz. Dünya sahte ve geçici bir mekanımız ise herkesin gerçeği istemesi gerek değil mi? Yani ölmesi... Oysa genel çoğunluğu ölümden kaçıran bir şey var. Ne olduğu bilenemiyor. Herkes bir nefes daha fazla yaşamak için çabalıyor.
Hayvanlar alemini anlamak ise imkansız. Balinalardan bitlere kadar bulabildiğimiz, görebildiğimiz, adlandırabildiğimiz ve pek de bir işimize yaramayan bir sürü hayvan var. Bizim için en gereklilerini besin değerine ve kullanışlılığına göre belirliyoruz genelde. En kullanışlı hayvanlar zaman içinde at, köpek, eşek, koyun, keçi, inek, geyik, kurt, ayı, yılan, kuşlar vb vs. Bitkiler alemi de aynı şekilde bizler için... Tüm bunları besin piramidi veya ihtiyaçlar yasası olarak anlamlandırmaya çalışıyoruz.
Yetmez mi artık, birisinin, bir insanın, bir insan grubunun çıkıp da; ruhu yakaladık, zihni çözdük demesi gerekmez mi artık. İnsanı çözdük. Kılını, tüyünü, kanını, kemiğini, ruhunu, zihnini içten dışa, dıştan içe en ince ayrıntısı ve nasıla göre çözdük demesi gerekmez mi? Dağda ovada denizde şehirde kasabada köyde yaşayan tüm insanların serüveni aynı genelde. Aradığı, bulduğu, beklediği, beklentisi aynı değil mi?
Bu çağ beni çok fazla tüketti, görseller beni yoğurdu, artık yok olmanın gerçekliğinde, gerçekten varlığı anlamam veya öğrenmem gerekmez mi? Daha kaç dünya yılı geçmesi gerek insanlığın bir sonraki yaşam formuna geçmesi için, nedir o yaşam formu.
Her çağ hikayesi ve macerası kadar yaşanıyor. Bu çağın macerası, dileği nedir ki? Bilen var mı? Bilmiyorsan sor demişler, soruyorum ben de, bu çağın gerçeği nedir?
Ben aşağı yukarı 20 yılda bir çıkmazsa düştü isem internet sayesinde, internetle veya ekranlarla. Ve kırk yaşlarında daha da bir beklentim kalmadıysa dünyadan, büyük bir ihtimaldir ki yeni çocuklar ve gençler 10 -15 yılda dünyadan beklentisiz hale gelecek.
40 yaş altı düşünen, sorgulayan insanlardan dileğim bana ne öğrendilerse öğretmeleri bu dünya hakkında, çünkü büyüklerden, büyüklerimden öğrenebileceğim bir şey kalmadı. Onlar sanki başka bir dünyanın veya yaşamın veya çağın insanları gibi geliyor artık bana.
Vb vs..
En seveninize emanet olunuz.
İyi Geceler.
Y.
Not: Fantastik yazı denemesidir:)
YORUMLAR
Fantastik yazınız gerçekten fantastik. Berthard russel adlı bir adamdan şu mealde bir söz okumuştum. Bilinmeyenler bir derya bildiklerimiz ise bu deryadan bir damla bile değil. O bağlamda önce insan bedeninde olmak kaydıyla bilinmedik nice sırlar var.
Yer karasında, uzayda keşfedilecekler dünyalar kadar. Önünde fethedilecek, çözülecek nice sorunlar var gelecek kuşaklarım.
Esenle.