- 170 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİLMEK VE ANLAMAK
Bilmek ve anlamak insan zihniyle ilgili birbirinden farklı iki durumdur. Bilmekle anlamak arasındaki ilişkiyi bir anlamda bakmakla görmek arasındaki ilişkiye benzetebiliriz. Nasıl bir çok kişi bir çok şeye bakıyor ama içlerinden azı görülmesi gereken şeyleri görüyorsa, bir çok şeyi bilen insanlar içerisinde de bildiklerini anlayan, özümseyen, içselleştiren insanların sayısı fazla değildir.
Sağduyuyla uyum halindeki düşünce tarzı bilmeyi anlamaktan ayrı tutma eğiliminde değildir. Sağduyu bizi, bildikçe anlamamızın kolaylaştığına, anladıkça bilmeye hız verdiğimize ikna etmiştir. Böyle bir şey olmaz değildir, olabilir; ama olaylar ters yönde de gelişebilir. İnsan yaşamında yol almanın kolaylaştırıcı kılmada, sağduyudan iyisi yoktur. Ne var ki, gerçek ve sağduyu çoğu yerde, çoğu zaman ters düşer, zıtlaşır. Yani biz her yerde ve her zaman bilgisinin çokluğu nedeniyle anlaması kıtlaşmış veya anlayış gücü çok geniş bir alanı kapsadığı için dağarcığındaki bilgi yetersiz kalmış insanlara rastlayabiliriz.
“İnsan anlamadığı şeye sahip olamaz” demiş, Goethe. Tolstoy’un da: “Her şeyi, anladığım her şeyi, sevdiğim için anlıyorum” şeklinde bir sözü var. Bilmek duyuşun, anlamak ise kavrayışın ürünüdür. Sevgi bilmemize yardım eder. Sevelim, bilelim; ama bu sevgi-bilgi işlemini ancak bir yere kadar götürebiliriz. Sevmemiz bilmemize kapı açar. Daha öteye geçmek ve kavramak istiyorsak aşık olmamız gerekiyor. Neyse o, onun aşkına düşmemişsek onu kavrayamayız. Anlaşılmaya değer şeyi ancak aşk anlatabilir bize. Bilme aşamasındaysak, bildiğimiz şeyleri sıralayabilir, sergileyebilir, yeniden biçimlendirebiliriz. Bilmek bilim alanında bulunanları teknoloji kılığına sokmayı mümkün kılar. Anlama aşamasına ulaşıldığında anlayan ve anlaşılan nitelik açısından bir beraberlik, bir ortaklık oluşturur.
Anladıklarımızın dilde karşılığı yoktur. Anladığımız her şey kişiliğimizin yapı taşlarından biri durumuna yükselir. Ahlakımız anladıklarımızın bileşkesidir. Bozuk ahlakı ihanetle özdeşleştirirseniz hata etmiş olmazsınız. Bilgi tıpkı para gibi biriktirilebilir. Anlayış ise ancak kullanıldığı yerde ve zamanda kıymetini belli eder. neyi ne kadar bildiğimizi bir yere kaydedebiliriz. Neyi ne kadar anladığımız ise gönülden başka hiçbir yerde iz bırakmaz. Aşka düşmek, aşkın kalbe düşürdükleriyle beslenmeyi sağlar.
Bilmek yüzeyseldir, genel ve tarafsızdır. Anlamak ise, derinlemesine hissederek kavrayabilmektir, bilinenleri kişiselleştirmektir. Bizim, karşımızdakine: “Haydi, bildir bakalım!” yerine; “Haydi, anlat bakalım” dememiz de bundan dolayıdır. Haberlerin iki insan arasında kişisellikten uzak biçimlerle aktarılması değil; hem alanıyla, hem de vereniyle insanların kişiliklerinden bir şeyler katarak haberleşmeleri tercihimizdir. Haydi anlat! bana öyle şeyler söyle ki gönlümde yer etsin. Empati de bunun için vardır aslında. “Bazen aynı dili konuşmak yetmez, bir de aynı yerden anlamak gerekir.” diyor, T.S. Eliot. Çoğu zaman bir insanın yaşadıklarını yaşadıktan sonra onu gerçek manada anlayabiliriz. Bunun ilerisi veya gerisinde o insanı anladığımızı sanırız.
Bilmek istediğimiz şey, işimize yarayan şeyden başkası değildir. Bazı şeyleri aleyhimize sonuç verecek olsa da bilmek isteriz. Bilmek hayatta kalabilmemizin hayata dokunabilmemizin güvencesidir. Kendi varlığımızı bilmek (hissetmek) hazzın ve ızdırabın sınırları, sonuçlarıdır. Bunun ötesi anlama alanıdır. Anlamak varlığı hakkında bilgi edindiğimiz hayatımızı terfi ettireceğimizin, yüksek bir rütbe sahibi kılacağımızın ümididir.
Bilginin ve anlayışın, bilimin ve kültürün, sevenlerin ve aşıkların birlikte bulunması da olağanüstü bir olaydır.
Remzi Ormancı
Ocak, 2021
BURSA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.