- 183 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Öylesine
Yaklaşık bir aydır, her sabah saat sekiz buçuk gibi bir hastanenin bodrum katında bulunan rehabilitasyon merkezine gelerek, şahsıma ayrılmış olan cam dibindeki masaya çantamı bırakıyor, ardından montumu asarak, sandalyeye kuruluyorum. Bugün de aynısını yaptım. Fakat bu kez yüzüm pencereye dönük. Birkaç gündür karşımdaki sandalye boş, muhtemelen yeni sahibini bekliyor. Camdan içeriye güneş bütün ihtişamıyla süzülmeye başladı, demek isterdim, ama ne mümkün! Burada, bu mevsimde hava hep bir netameli, hep bir hüzünlü, ha ağladı ha ağlayacak... Dışarıya doğru bakıyorum öylesine. Gözüme solgun yeşil renkte çalı gibi kısa boylu birkaç ağaç ilişiyor; sanki başlarını yere eğmişler de bir şeyler arıyorlar. Ağaçların üzerinden camekanla kapatılmış köprü şeklinde bir koridor uzanıyor. Sanırım hastanenin ayrı iki binası arasında personel geçişi için özel olarak tasarlanmış.
Sabah sabah içim daraldı yeminle. Elimi çantama uzatıp, evde hanımın hazırladığı kahve termosunu çıkarıyorum. Termos dediğime bakmayın, hepi topu üç yüz mili litrelik ufak tefek bir şey. Şu memlekette sabahın köründe içilen kahvenin tadına da doyum olmuyor. Ayrıca bu kahve başka. Ne farkı mı var diğer kahvelerden? Bu da soru mu şimdi? Bu kahveyi gönlümün sultanı hazırladı. Başka söze hacet var mı?
Gönlümün sultanı kim mi? O benim canım. Şimdikilerin dillerinde aşkım, sevgilim, tatlım gibi kelimeler acayip iğreti duruyor. Nedenini benden daha iyi biliyorsunuz. Meşhur bir söz var ya, zinanın adını aşk koydular, bir neslin içini böyle oydular, diye. Hakikaten öyle. Daha aşkın, sevginin ne olduğunu bilmeyenler, üç beş gün takılıp, hoşça vakit geçirebilmek adına iltifat kokulu o güzelim sözcüklerin içini boşaltmayı başardılar.
Bizim aşkımız öyle üç beş günlük bir heves hiç olmadı. Biz, nikah memurunun ve davetlilerin huzurunda, nikah defterine imza atarken hastalıkta, sağlıkta, varlıkta, yoklukta, iyi ve kötü her günde gönül gönüle, omuz omuza olacağımıza dair söz vererek imza attık. Gönlümün sultanı hastalığımın ilk anlarından beri verdiği sözün arkasında olduğunu ziyadesiyle gösterdi. Zaman zaman “Allah’ım bizi iki cihanda da birbirimizden ayırma” diye dua ettiğine şahit oluyorum, gönlümün sultanının. Mevla’ma sonsuz şükürler olsun. Sorarım size, böyle dua eden kaç eş var etrafınızda? Esen rüzgarlara, kopan fırtınalara karşı koyabilen, hayat boyu omuz omuza yürümekten usanmayan, gönülleri iki alemde de birbirine bağlı, ebediyen sevgili, ebediyen evli, ebediyen sadakatli olan kaç çift var?
Kahveden bir yudum alıyorum. Sıcaklığı boğazımı ısıtarak mideme doğru varınca ufak bir titreme oluyor vücudumda gayri ihtiyari. Hiç farkına varmasam da üşümüşüm demek ki... Oysa soğukta değil mekan. Kaloriferler gayet iyi ısı yayıyor. Hareketsizlikten olsa gerek. Ellerimi, kollarımı sallarken, bir yandan da bacaklarımı oynatmaya çalışıyorum. Kanım devir daim etmeye başlayınca, vücut ısım da normale dönüyor.
Kahvemi yudumlamaya devam ederken, tekrar dışarıya çeviriyorum bakışlarımı. Bulutlar biraz olsun aralanmışlar, az da olsa güneş yüzünü gösteriyor nihayet. Odaya ışık huzmeleri dolmaya başlıyor. Biri de kalkıp boşa yanan şu ışıkları kapatmıyor. Enerji krizinin ayyuka çıktığı şu zamanda, çalışanlar böyle şeylere neden dikkat etmezler, anlayamıyorum.
Of ya! Tam da sohbetimizin tatlı yerinde, fizik tedavi uzmanı belirdi kapıda. Az sonra yorucu bir dizi egzersiz programının ilkine başlayacağım. Ben daha iyi olabilmek için çırpınırken, aman deyim, siz de sağlığınıza dikkat edin. Haydi bakalım, şimdilik hoşça kalın!
Yusuf Akkaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.