- 136 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EZİLENLER.
EZİLENLER.
Nereye gitsem, kafamı nereye çevirsem halkların, toplumların ve insanların ezildiğini görüyorum. Bunu hep hissediyorum, her yerde ve her zaman.
İnsanları ezenler kimler peki?
Şüphesiz insanları ezenler bunu emperyalistlerin izni ve icazeti ile yapıyorlar. Türkiye bunun en büyük örneği; Türkiye insanı her yerde eziliyor; otobüste, cafe de, devlet dairesinde, hastanede, yollarda..
Söylemek gerekir ki; Türkiye halkının bu hale gelmesini isteyenler vardı. Sistem tarafından uyuşturulmuş bir halk yarattılar. Toplumları sömürge sel bir kukla, proje denekleri haline getirdiler. Halklara sistem fark ettirilmeden benimsetildi. Halklar ithal sistemin kendilerine ait olduğunun ve kendilerinin işine yaradığını düşündüler. Hâlbuki şeytani sistemin arkasındaki gücü göremediler. Bürokrasi ve siyaset, bunlar yaratılmış, yapay kavramlardır. Yapay kavramları kullanarak, yapay toplumlar yarattılar.
Hiç bir siyasetçi, bürokrat dürüst değildir, olamaz. Dedim ya "büyük şeytan “icadıdır siyaset. Bunun için her gün televizyonlara çıkan siyasetçiler hem ezen hem ezilendir.
Nasıl? Diyeceksiniz.
Bizim siyasetçilerimiz emperyalistlere karşı çıkamaz ancak onların bölgesel projelerinin gereğini yapar yani bir anlamada taşeronluğunu. Emperyalistler tarafından ezilirler sonuçta, emperyalistler onu hizmetçi, taşeron ülkesini de Ortadoğu ülkesi, toplumunu da köylü toplum olarak görür. Emperyalistler tarafından ezilenler kendi ülkelerinde aslan kesilirler, bu sefer de onlar halkı ezerler. Evet şu an devletlerin odak noktasında olduğu kapitalizmin sonucu da budur. Kapitalizmin güçlü olduğu her yerde sınıfsal mücadeleyi ve sınıflar arasındaki dengesizliği görebilirsiniz. Türkiye hem gösterişçi siyasetçiler tarafından hem de siyasetle içli dışlı şirketler, holdingler tarafından eziliyor, sömürülüyor. Türkiye`de sömürü üniversitelere, sokaklara, işyerlerine hatta eve kadar girebiliyor. Açıkçası küresel sermaye Türkiye halkının sistemin kölesi haline gelmesini istiyor. Üreten işçidir, üreten her gün sabahın yedisinde kalkıp tarlaya giden çiftçidir. Onlar üretiyorlar, emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Ancak büyük şirketler onların haklarına göz dikiyor, aynı şekilde bir siyasetçi çiftçiye "anan da al git" diyebiliyor, işsiz kalan bir insana "sen işsiz kalsan ne olacak? " diyebiliyor.
Sınıfsal mücadele de ezenler dev şirketler ve onların sermaye sel olarak desteklenen siyasetçileri oluyor. Ezilenler ise sınıfsal sistemin en altında kalanlar oluyor.
Ben ki her zaman dünya ekonomisini yönetenlerin olduğunu düşünürüm. Serbest piyasanın hiç o kadar da serbest olmadığını düşünüyorum. Etrafımızda görebileceğimiz her burjuva ve her şirket büyük sermayenin gözetiminde büyümüştür. Bu sermayenin sınırları dışına çıkamaz. Yine Türkiye`de ezilen yerli sermaye(artık çok az) halkın sermayesine göz diker. Bu az gelişmiş her ülkede böyledir.
Türkiye`de siyaset çevreleri kendi sistemini ve sermayesini yaratır, sermaye sel çevreler küreselleşmenin bir parçası olurlar. Siyasetçilerin yarattığı sistem halkların bozuk düzenin bir parçası olmasına neden olur. Gerçekler acı oluyor her insan için ama Türkiye ve Türkiye gibi ülkeler için daha da acı oluyor galiba.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.