Ne Yazasım Var Ne de...
Lakin, alışmış kudurmuş hesabına döndü bizim klavye işleri de. Hayat kimine çok zor, kimine çok kolay. Kainatsal, evrensel bir hayal görüyoruz ve bir eli balda bir eli yağda yaşıyoruz sanki. Kalabalığı oldum olası sevmedim amma yalnızlık da hiç iyi değil.
İnsanlar bir şey yetiştirmeyi çok seviyor. Koyun keçi büyükbaşlardan tutun da elma erik domates lahana soğan patates portakala vb vs işte.. Hiç yapamasalar pencerelerinin önlerinde, apartmanlarındaki dairelerinin salonlarında saksıda çiçekler yetiştiriyorlar. Tabii bunların en büyüğü çocuk yetiştirmek. Allamak pullamak hastalığına mastalığına dikkat etmek, anaokuluydu, ortaöğretimiydi, büyüyünce ne işyapacaktı, üniversite okusa mı iyi okumasa mı iyi dünyanın meşgalesi yani bu yetiştirme işleri.
Bir de para yetiştirenler var. Para Basan Devlet kurumları.. Parayı allayıp pullayıp saklayan bankalar, günümüzde bir de elektronik paralar çıktı, bilgisayar parası denecek galiba artık onlara da coinler, en bilinenleri BTC ve ETH. Merkez Bankaları, Federal Bankalar, Devlet Bankalarının yanında Özel Bankalar... İşleri güçleri para yetiştirmek sanki.
Ülkemizde Kooperatifler topluma etki edemediği için kırdan şehre göçün önünü alamadık. Kırdan gelenler de şehirleri siyasal dinistlere verdi, yani oy potansiyelleri dini yönden ağır basıyordu. Bir zamanların yani 90ların sorunu Gecekondu iken günümüzün sorunu ise Tokikondu oldu. Depremin ülkemizin gerçeği olduğu son yıllarda haberleşmenin de artmasıyla daha yakından hisseder olduk. Bir taraftan da kuraklık aldı başını üstümüze üstümüze kızgın boğa gibi, kuduz kurt gibi geliyor... Yapacak hiç bir şeyimiz ise yok...
Sanki ülkemiz Alice Harikalar Diyarında veya Nasreddin Hoca-Keloğlan çizgi filmlerindeki gibi bir hayat yaşıyor diyeceğim amma bunların da alt kategorilerini nasıl doldurubilirim uzun iş.
Ülkemizde solculuk veya sosyalistlik dinsizlik veya ateistlikle ilişkilendirildiği için de sosyal kurumlar istenileni hiç veremedi, ülkemizin sağcısı ülkücüsü de cami ve cemevi ve alt kategorisel söylemlerini ve nutuklarını toplum üzerinde güzel kullandılar. Gap Projesi ne oldu akıbetini bilen var mı, Y Kuşağının ortaokul ve lise çağlarına denk gelir Gap Projesinin söylevleri, Toprak ağaları yenildi mi, ülkemiz dünyanın en önde gelen hububat, un vb vs üreticisi oldu mu? Olamadığını biliyorum çünkü büyükbaş hayvan bile ithal edildiğini hatırlıyorum sanki son on yılda.
Abd’nin Güney Kuzey iç Savaşının ana başlığı; Sanayiciler ile Tarımcılar idi. Peki bizim ülkemizdeki iç savaşın iki başat oyuncusu kim çözebilen var mı? Abd; bir şekilde üretim üzerinden birbirine girdi ve yanlış hatırlamıyorsan 700-800 bin o iç savaşta öldü, öldürdü vb vs. Lakin bizim iç savaşımız üretim üzerine değil; genelde doğu batı kültürü ile Arap idealleri ile Modernizm arasında gibi. Sizler nasıl tanımlarsınız bilmem...
Bizim ülkemizi çok güzel yönlendiriyorlar daha doğrusu halkı yani bizleri. Vahşi Batı gibi bir ülkemiz var. Görünen o sanki... Basın güllelerini tank gibi kullanıyor, siyaset; sınav sisteminden bunaldığı için KPSS’yi iyice kalbura çevirdi, ki zaten hiç bir devlet büyüğü cb veya başbakan veya yeni sitemdeki at başları sınava girerek o koltuklara oturmuyor. Erken emeklilik projeleriyle toplumumuzu hazıra alıştırıp ellerinden topraklarını daha doğrusu kırsal bölgeleri yavaş yavaş ellerinden alıyorlar gibi bir izlenim içindeyim. Küçük aile işletmeleri veya tarımı veya hayvancılığı artık neredeyse ölmeye yüz tuttu sanki.
Bunun yanında ülkemizde 20 yılını aşan veya 30 yılını aşan dünyanın otomobili veya kamyonu yollarda traktörler bile tam olarak yeni modellere geçemiyor sanki. Demir çelik hurda yığınına dönmek üzere olabilir miyiz, yeni veya sıfır araba ve makineler de enflasyondan dolayı milletin erişimine epey uzak. Y Kuşağı ekseriyetle miras yiyor sanki, peki Alfa kuşakları ne yapacak, daha doğrusu bu kuşak meselesine bile doğu batı zihniyetiyle bakan bir taife var, Alfa Kuşağı değil Elif Kuşağı diye tutturmuşlar, güler misin ağlar mısın, ne yaparsan yap modundayız artık.
Günümüzün camisi kilisesi cemevi artık 3000 yıl önceki tapınaklara benzemiş durumda. Okul yaptırma dernekleri ile Cami yaptırma derneklerinin sayıları elimizde olsa da bir kıyaslama yapabilsek keşke. Aman kim uğraşır bunlarla da, inciği cinciği bitmez. Abd 60-70 yıldır istediğini Başkanlık sistemiyle aldı ülkemizden, eğer Abd’de baş gösteren Texsas krizi derinleşme ise iyice Abd baskısını hissedeceğiz. Yine de bizleri israil tu kaka derler, Abd tu kaka derler, Ab zaten tu kaka derler, Rusya başka tu kaka derler lakin ticaret konusunda altan alta onların çıkarlarına hatta Çin’in çıkarlarına yönelik siyaset ve toplumsal müdahaleler ile bizleri yönetecekler sanki. Dinist Kültürden çağımızı veya ülkemizin geleceğini okuyabilen bir kafa göremedim daha piyasada. Lakin onlar için de pek önemli değil bu; nasılsa cennette huriler bol keseden verilecek fazla da düşünmeye gerek yok sanki değil mi?
Solcu ve sosyalist taifeyi ise Madımaktan ve Ankara Gar Patlamasıyla zaten piyasadan sildiler. İster buna istihabaratcıların oyunu diyelim ister terör diyelim ister Abd’nin gizli gündemlerine yönelik yapılan eylemler diyelim, sonuçta öldürdüler ve susturdular. Ölüler konuşamıyor daha hatta teknoloji bile ölüler üzerinden daha etkin değil.
42 yaşımdayım ve oldum olası Turizm’i anlayabilmiş bir insan değilim. Kuzeyden Güneyden Doğudan Batıdan vb vs birileri gelsin de bize döviz bıraksın telaşı galiba bu Turizm. Lakin bizim ülkemizin gençlerine de onlara kölelik veya hizmetçilik yapmak düşüyor. Hatta bazı kıyı şehirlerimizde önceden deniz kenarı yerler kız evlatlara verilirmişti tarım yapılmaz diye, denizden uzak tarlalar ise erkek evlatlara. Turizm belki de o kız evlatları ekonomik yönden zenginleştirmiştir, ne bileyim o tarlalara imar gelmiştir, otel yapılmıştır falan fişman yani..
Şehirden bunaldık ama kırsalda da dinist kültürün hegomanyası mevcut. Hal böyle olunca gençlerden maceraseverler ver elini Japonya’dan Almanya’ya, İspanya’dan İskandinavya,ya, Kanada ve Abd’ye kapağı atmakla ilgileniyorlar. Ne varsa ülkelerde. Yeni Kıta denilen Abd, Avrupa hanedanlarının baskısından yıldığı için tası toprağı toplayıp gemilerle yeni taşındılar, 500-600 yıllık bir mücadeleden sonra karma bir kültürde, Ortaçağ Avrupası’nın baskıcı dinist kültüründen epey epey uzakta, daha az baskıcı lakin yine de vahşi bir macerada dünyaya son 100 yüzyıldır kendini kabul ettiren bir devlete sahip oldular. Sam Amca diyorlar şimdi ona. Bunlar olurken de; o kıtada yaşayan yerlileri nasıl asimile edeceklerini, nasıl baş ağrısı olmaktan çıkaracakları konusunda da çok tecrübe kazandılar. Yani bu tecrübe, Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu veya Türk Moğal İmparatorluğunun bıraktığı tecrübenin çok ötesinde sanki.
Ben bir 40 yıl daha yaşamam ama niye bu konuları yazıyorum bilmiyorum.
Bıhtığğ ağa, bıhtığ gardaş, bu dünya bığıttı valla.
Peki, nasıl bir ülke veya yaşam isteriz ki? Yaşam; görüntü hafızalarının son 40-50 yılda daha çok ön plana çıkmasıyla, eskiden olduğu gibi algılanmıyor artık zihinlerde.
Dünya nüfusu da bilinen zaman içinde hiç olmadığı kadar zirvesinde. Kıtlık, iklim değişikliği, makineli ve robotlu ordular, yalancı ve algıcı devlet ve siyaset, içi geçmiş, pörsümüş dinler ile de ne kadar gelecekte bir yaşam hayali kurulabilir ki?
Bıhtığ ağa bıhtığ aha..
Ölem ben türküsünü günümüze uyarlayacaktım. :)
Velhasılı, yat uyu, zıbar gari Dünyevi.
En seveninize emanet olunuz.
YORUMLAR
Muhteşem bir yazı. Cümleler çarpışır.Üstad mevzuyu anlatmak için çırpınır.Yormayın kendinizi Üstad.Yaşayan ölüler memnunlar yerlerinden,çok seneler geçti dönen yok kararından.Çoktan ümit kesmişler hayatın yararından.Duble yol geçit vermez keskin virajlarından.Ölmek için yaşamak gerek zatı muhterem.Yaza yaza hayatta kalınır bu devirde.Potboriyi tersinden okuyalım çevir de..Hep yazın.En sevdiğinize emanet olun.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
neneh. tarafından 3.2.2024 12:50:49 zamanında düzenlenmiştir.