- 207 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Komşumuz Balinaydı, Sonra İyileşti.
Ciğerci Recep derlerdi adına. Bizim mahallede Deli Recep diye tanınır, bilinirdi. Seyhan Barajı kıyısında, salaş ama gayet rağbet gören bir ciğer- kebap dükkanı vardı. Özellikle yazları, civar yerleşkelerin uğrak noktasıydı. Bilinirliği o kadardı ki ; kerteriz noktasıydı handiyse. Ciğerci Recep’i geçince 500 metre solda, Ciğerci Recep’e varmadan, bir kilometre sağda denilirdi, sorulan adresi tarif ederken.
Liseyi bitirmişim . Duydum ki; bizim Deli Recep, siyasete soyunmuş. Geçmiş zaman, Ana Yol’dan mı, Doğru Vatan’dan mı tam hatırlamıyorum ama, partilerden birine kancayı atmıştı işte. Ağzı kalabalık, korkak ama belalı bir tipti. Bir duyardık ; Deli Recep baraj suyuna yakın masa attığı için kontrole gelen zabıtaları satırla kovalamış. Başka zaman, kancayı attığı partinin Belediye Başkanına silah gösterdiği konuşulurdu kahvede. Aynı mahalledeydik ama, yakınlığımız yoktu. Ağzı kalabalık dedim ya : gördüğü yerde abartılı hatır sormalar, mekanına ısrarlı davetler falan, bunaltırdı bizleri. Oturmuş Hoşkin oynuyoruz diyelim kahvede. Yanımıza gelir oturur, masanın hesabını kendisi ödemeye kalkar. ” Adam adama her zaman ilazım yeenim ! ” derdi. Aklına yarayacağını gözüne kestirdiği insanları gördüğü yerde, sahte muhabbetle, sarılıp kucaklamaya çalışırdı .Deli – meli ama, plan dahilindeymiş bu davranış biçimleri. Konya’daki bölümü kazandım o sene. İşte o sene Deli Recep, Belediye Başkanlığına adaylığını koymuş. Yaz gelip, memlekete dönünce bunu o çatır sıcakta, üç- beş avanesiyle dükkan dükkan, pazar pazar gezerken görürdüm. 27 Mart! diyordu beni her gördüğünde. ”27 Mart’ta seçim var. Konya- Adana dört saat. Bir oy, bir oy. Biletin benden. Bak muhakkak gel ha ! ” diye ısrar üstüne ısrar, beni de bunaltıyordu.
Yaz sıcağı, takım elbise, arkasında kalabalık. Yaz okuluna gidene kadar, her gün rastlaştık, her rastlaştığımızda; ” 27 Mart “ diye sipariş verdi . Hatta bir gün kalbini kırdırttı bana. Ağustos sıcağı, salon tarafının pencere önünde bir dut ağacı var, gündüzleri evin en serin yeri orası diyerek kanepeye geçmiş, uyumuşum. Annemin, ” kalk, kalk ” diye dürtmesiyle uyandım, ” n’oldu ?* diye sorarak. ” Duran’ın oğlu Recep gil geldi. Bahçeye oturdular. Seni bekliyorlar “ diye cevapladı rahmetli. İçim geçmiş, daha yeni uykuya dalmışım. Atletin üstüne gömleği geçirip, bahçeye indim. Üstümde gömlek, altımda Adana Demirspor şortu, gelenlerin oturduğu kerevetin karşısına, dutun dibindeki bir ayağı kırık sandalyeyi çekip oturdum. ”Buyur Recep emmi !” dedim. Yanındakileri tanımaya, niye geldiklerini çıkarmaya çalışıyorum bu ara. Vakitsiz de olsa misafir gelmiş. İçim yanmış uykum bölününce. ” Bir buzlu su yapın da içek ! “ diye seslendim içeriye.
Bunlar karşımdaki kerevete ” Süphaneke Boncuğu “ gibi dizilmişler beş kişi. Ben, Adana Demirspor şortu üzerine düğmeleri iliklenmemiş gömlekle, bir ayağı kırık sandalyenin üzerinde dengede durmaya çalışırken, bir müddet bakıştık. Kız kardeşim ortaokulda o vakitler. Annemin, bocite yaptığı buzlu suyu, iki bardakla birlikte getirip bıraktı elime. Bir bardağı onlardan birine verdim. Bocitten içine buz gibi sudan doldurup, diğer elimdeki bardağa su boşaltıp , kafama diktim.
Biraz biraz kendime gelir gibi olmuştum. Şifayet gilin oradan bir horoz sesi geldi. Meret, ne zaman salonda yatsam, uykumun içine ederdi. Öttüğü zaman, susmak da bilmeyen bu horoza, yine sinirlendim. Horozun, aralıklarla kesik kesik ötüşünü dinledik hep beraber. Hayvan susunca; ” hayırdır Recep emmi, niye geldiniz ? “ diye sordum.
Gevrek gevrek güldü önce. Ardından, ceketinin önünü açıp hafif eğilerek, kerevetin sağ baş tarafında oturup, az önce eline tutuşturduğum bardağı koyacak yer arayan adama, eliyle ” ver “ diye işaret etti. Yüzümü yıkarım her uykudan uyanışta. Uyandırıldığım uykudan alelacele kalkıp, şort- gömlek karşılarında oturduğum bu tuhaf topluluğu inceliyorum. ” Kusura bakmayın ” deyip, sağ elimde tuttuğum bocitten sol elime su boşaltarak, yüzüme çarptım. Biraz daha kendime gelir gibi olmuştum.
Recep Emmi’nin eliyle ver diye işarette bulunduğu tanımadığım adam, bir poşet uzattı. Önce bana, sonra ona, sonra, yine bana. Islak elimi gömleğime silerek aldım poşeti. Baktım ki ; içinde, düzinelerce tükenmez kalem. Üzerinde yazılar olduğunu gördüm. Nedir bu Emmi ? Diye soracaktım, başladı bu izaha … ” Yav yeenim, öğrenci adamsın. Kalem lazım olur. Arkadaşlarına da dağıtırsın. Hemi, martta oy kullanmaya gelecen. Bizim partinin kalemleri. Havan olur. Kazandığımda sen, en yüksek yerlere geleceksin. Büyük balık biz olaacaz. Hemi de balina …” diye yaptığı açıklamasına daha devam edecekti. Poşeti uzattım kendisine. Öğlen uykusuna yeni dalmışken ki uyandırılışımın etkisini atamıyorum üzerimden. Sinirden, gömleğimin düğmelerini iliklemeye başladım. Susuyoruz ama bu ara. Düğmeleri de ters iliklemişim. Şifayet’in horozu yine ötmeye başladı. Kesik kesik, bir tuhaf ötüyordu zaten. Ayağa kalktım. Beynim uğulduyor, kafamın içi ısınıyordu sanki. Gömleği çıkardım. Altımda sadece Adana Demirspor şortu kaldı. ” Bre Deli Recep, bunun için mi kan uykusundan uyandırdın sen beni ! “ diye, sesimi yükselterek sorduğum sorunun cevabını beklemeden, bahçe kapısına yöneldim. Hiç seslerini çıkarmadan, tek sıra halinde çıkıp gittiler. Allah var, arkalarından bakarken içime battı. Annem duymuş sesimi yükselterek son konuştuğumu. ” Babası komşumuz, neye öyle yaptın adama ? ” diyerek, o da bana yükseltti sesini. Sesimi çıkarmadan salona geçtim. ” Şu Şifayet’e söyle, horozunun sesini kessin. Yoksa ben keserim. Hep onun yüzünden. Olur olmaz ötüp, sinirimi bozuyor “ diye homurdandım.
Kışın hiç gelmedim Adana’ya. Recep Emmi’nin Belediye Başkan adaylığı kabul edilmemiş. İsyan edip, bağımsız aday olmuş. Ben okula gidince, daha da büyütmüş siyasi atılımlarını. İki dükkan parası, üstüne de ” Cücükçü Bozan ” derdik, o tefeciye borçlanmış. Ertesi yaz başı geldiğimde, kahvede lafı açıldı. Adana Kurttepe Akıl ve Ruh Sağlığında, yatıyor dediler. Sonraki gelişlerimde, Atilla Altıkat’ın orada, seyyar kebapçı tablası olduğunu. Hastaneden çıktıktan sonra artık siyasete bulaşmadığını anlattılar. Yaptığı ciğer dürümlerini severdim ama, hiç gitmedim yanına.
Siyasete en çok, bu kadar yaklaşmıştım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.