- 230 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARAMAK MI, ARANMAK MI?
Ne zaman aranan veya arayan olduğumuzun önemi yoktu. Güne iyimserlikle başlayabilmek ve vazgeçmeden yürümek, kiminde kendine kiminde de başkalarına değer katmak vardı hayatın özünde.
Bazen neyi aradığımızı bilmemize rağmen, bulduğumuzda da o şeyin aradığımız olup olmadığından şüphe ederiz. Bu durum, asıl aranmak istenenin bir şekilde ötülmesi, kamufle olması ya da kendimizi gerçeklerle yüzleşmeye ikna edemeyişimizden kaynaklanabilir. Her şeye karşın hayatımızda “aramak” denen ve kiminde uhrevi anlamlar yüklediğimiz şey, kiminde üç bey ay, kiminde bir ömür boyu sürer.
Birilerinin sizi araması ne kadar hoş duygular uyandırır değil mi? Aranıyor olmanın karşılığı değerli olmayı da çağrıştırabildiğinden, belki de aranmak daha cazip bir kavramdır. Her arayan hayır için aradığı müddetçe bu durum motive edici, esin vericidir. Bir de bizi yıpratan, maksadı art niyetli olan aramalar var. Böylesi aranmaları başkaları için bile tekin görmemek gerekir. Bu durum, bulunan özne olarak bizi bir şekilde moralmen aşağılara çekecek ve belki de bazı şeylerle itham edilmemizin yolunu da açacaktır. Bu konunun bir ucu hukuk zemine doğru kayıyor. Bizim kastettiğimiz ve her elde edildiğinde de yeni bir buluş için saat zembereği gibi motive eden aramalar elbette. Bir dostun araması, ödül seranomisi için davet edildiğinizdeki arama, önemli gün ve haftalardaki aramalar vs her birimizin beklentileri çerçevesindekilerdir. İnsanlar aranıyor olmaktan haz duyarlar. Bizi iyi hissettiren bu aranma duygusu her zaman hayat bulmaz ne yazık ki. Önemli olan şey, yoklumuzdaki eksiliğin hissedilişinden ötürü aranıyor olmak sanırım. Sizin o insanlara, camiaya katkılarınızdaki eksiklik gün gibi ortada ise, aranacaksınız ve veya anılacaksınız demektir. Bazen kulaklarımızın çınlaması belki de bu yüzdendir.
Kendini bilmeye başladığından bu yana “aramak” eylemi ile içiiçe yaşayan insan, her bulduğunda da daha fazlasını elde etmek motivasyonuyla yeni arayışlara yelken açar. Bu oldukça doğal bir durumdur. Elinizde balık avlamak için yeterli donanım varsa, arayacağınız şeylerden biri size eşlik edecek kafa dengi arkadaşlar ve bu eylemi hayata geçirecek dingin bir göl ya da akarsu kenarıdır. Bu listeye kişiye göreceli çok şey eklenebilir elbette. Aracınızın performansını net biçimde ölçmek istediğinizde de bir arayış vardır aslında. Çok değer verdiğiniz bu aracın sizi ne denli yansıttığını bırakın bir kenara, onunla ortaya koyabileceğiniz dikkat çekici eylemlerden biri acilen ikyardım aracı gibi o anı değerlendirerek insanların teveccühüne mazhar olmak, yağmurda ıslanmakta olan birilerini bu dertten kurtararak evine kadar götürmek vb. Görüldüğü üzere sahip olunan şeylerin de aramaklı olduğumuz onca şeye bir ölçüde katkısı oluyor. Bulmayı ümit ettiğimiz her şeyi aramaz mıyız aslında. Bu kuvvetli istek, maddi veya manavi arayışlarımızın da en önemli dayanağıdır. Hayata dair hiçbir arayışı olmadığını düşündüğümüz insanların dahi kendine mahsus bir bulma hevesi vardır. Öyle olmasaydı, yeni güne uyanmaz, yeni gece için onu bir mola olarak kullanmazlardı. Bir ressam olsa idik, muhtemelen en naif veya güçlü çizgileri, motifleri yahut ta en çarpıcı veya sıra dışı renkleri arıyor olurdu. Bu durum bir şari için de henüz söylenmemiş olanı söyleyen olmak, farkındalık uyandırıcı bir tarzla dikkat çekmek ve eserlerinin çokça insan tarafından okunuyor, anlaşılıyor olması gibi düşünülebilir. Bütün arayışların ortak yanı bulunduğunda elde edilen şey ya da şeylerin keyfiyetinin tarif edilebilmesinde güçlüktür. O bulmak her zaman mümkün olamadığından, bulunduğunda o şeyin hamisi ya da bir parçası olunmasının değeri de kaçınılmaz olarak oldukça büyük olmalıdır. Buradaki durum bizi masalsı bir hayatın yankılandığı zeminlere sürüklüyor da olsa gerçek bu. Çok katı görünen insanların da arayışlara dair bir beklentileri hep olmuştur. Kimileri bu arayışı yüksek sesle dillendirir, kimileriyse onun resmini çizer, güftesini yazar, kimileri de o aranılanın mimarisine can verir. İster duyulacak, bilinecek şekilde olsun ister içimizde saklı dursun, aramak ülküsü ne güzel bir motivasyondur her yeni gün için.
İyi de her insan mutlak bir aranana ya da arayışın parçası mıdır? Bu soruya olumlu bakış açısı taşıyarak “Evet” yanıtını vermeyi tercih ediyorum . Ötenazi ile hayat bağları kopmak arefesindeki bir insanın dahi arayışının olmadığını kim söyleyebilir? Bu durumdaki insanların hayata dair beklentileri nihayete ermiş gibi görünse de mucizevî ilerleyişlerin onları bulabileceğinin örnekleri de yok mudur? Tümüyle ümit kesilmiş vakalarda bile hayretler uyandıran iyileşmelerin ve daha da ihtiraslı hayata dönüşün öyküleri, aramak denen şeyin bitimsizliği konusundaki iyimserliğimizi korumamızı söylemiyor mu?
Arayışların sürdürülmesi hususu hayatî bir konu ve ona yeni rotaları da çizdirir cinsten. Neyi aradığımızın ve veya nere aradığımızın bir önemi yok. Sırf şu arayış halindeki ruh bize iyi gelmez mi sizce de? Her aradığımızı bulup bulamayacağımızı veya bizi mutlu kılacak nitelik veya sayıda bir buluşun sahibi olup olmayacağımızı bilsek de bu yolda yürümeye, hissetmeye devam etmelidir kanımca. Bugün elimizin altında bize hizmet eden ve hayatımıza renk katan çokça olanak ya da zemin de bir arayışın sonucu değil miydi? Her aramamızda mutlu sona ermek mümkün değil belki fakat yeni arayışların motivasyonunu hayata renk ve ilham katabilmesi bakımından değerlendirmek her şeye değer. Dualarımızda da bir arayış var aslında. Onca gayretimizin ardından haklı olarak bizi beklentilere iten hayat, aramaklı olduğumuz şeye bizi daha bir fazla yaklaştırması bakımından bazı manevi payandaları da doğasında taşıyor ve dillerden arzu edilen beklentiler dökülüyor.
II. Dünya Savaşı yıllarında esaret altındaki yüzlerce asker üzerinde yapılmış deneyler de bu konuya dair. Aramaya olan heveslerini koruyabilenleri daha bir dirençli, hayatı daha geniş kadrajdan görebilen ve umut var olarak bir gün esaretin sona ereceğine olan inançlarını her zorluğa rağmen korudukları tespit olunmuş. Hayatın türlü zorluklarını inkâr etmemekle birlikte, bunların da hayat dediğimiz gerçekliğin doğasından kaynaklandığını kabul etmek gerekir. Mutluluklar da daim değil bu zeminde ve hüzünler de mutlak sürmeyecek. İiyiye ve güzele doğru adımlarımızı geri çekmek yerine daha bir ileriye ve inançla taşımak bize ne kaybettirir ki? “Lorenzo`nun Yağı” adlı çok eski bir filmin öznelerinin hayatları ve bu hayatta kendilerine biçilen rollerdeki başarıları her türlü takdirin üzerindedir kanımca. İlk izlediğimde beni öylesine derinden etkilemişti ki, ilk adımım yeniden bazı şeyleri aramaya koyulmak oldu. Ümitlerin tıbben kesildiği ve asla yürüyemeyecek hale gelen çocuğun, babasının onun hayatına dair aradığı, hayal ettiği gelecek ve ona büsbütün sarılışı nasıl da her şeyi değiştiriverdi. Kaderin nasıl da ellerimizle, hislerimizle, düşüncelerimizle şekillenen bir şey olduğu daha başka nasıl anlatılabilirdi ki. İzlemeyenlerin bu filmden çok şey elde edebileceklerini düşünerek tavsiye ediyorum. Gerçeklerden alınmış bu sinema filmi bugünkü yerimin şekillenmesinde bana ilham olan büyük kırılımlardan biriydi. Filmdeki baba karakteri, aranılan unsurdu. Onun ilham bulduğu arayış, bulunması gereken ve hayata yepyeni bir bakışı ve dinanizmi getiren sağlığın büyük bir neşe ile ailesinde yankılanması neticesini doğurmuştu.
Aranılan kişiler mevzuu da burada her birimizi sıra dışı özneler yapıyor galiba. Issızlığın ortasında bir ormanın derininde yürürken siz, öyle bir şeyle karşılaşırsını ki, kayıtsız kalabilmenin mümkün olmaz. Bataklığa sağlanmış bir geyiğe uzanan el olma rolü biçilmişse size, bundan kaçamazsınız. Siz o an ve orada olması gerekendiniz belki de. Bir hayata farklı yön veren özne olmak ve yeniden hayatın akışını sağlamak. Acil müdahale gerektiren bir durumu yaşamakta olan hastaya cadde üzerindeki bilinçli bir müdahâle de benzer bir örnektir. Doğru insan veya insanların bilinçli dokunuşları, bitmekli bir hayata yeniden ivme katan hale gelirler. İşte aranılan olmanın zaferi. Sözün özü, duymadığınız, görmediğiniz halde bile sürpriz gelişmeler sizi sahnenin tam da ortasındaki rolünüzle baş başa bırakabilir. Tanımadığı, bilmesiği bir coğrafyada ilk kez köy öğretmenliği ile yolları kesişen binlerce eğitimci benzer duyguları yaşamış mıdır. Bir sağlık çalışanı, mühendis, esnaf veya her ne olursa olsun kendini kimi zaman “İyi ki buradayım.” Cümlesi ile ifade etmez mi?
Bizlere gün ve yarınlar için ataletten kurtulmanın yollarını açan arayışlar son nefese değin hayatımızın bir rutini olmalıdır. Aranan doğru insan olabilme mutluluğu ise ayrı bir haz. Kendimize bir şeyler katabilmek adına olan istek ve gayretlerimizle birlikte, bizler de birilerine değer katanlar olabiliriz. İster arayış olsun bu isterse aranmak, kökündeki “ara” hayatın da vazgeçilmez eylemidir sanırım. “Bahtımız bizleri gereken yer ve zamanda aranan insan olabilme bahtiyarlığına eriştirsin” temennisinde bulunurken, bize ve diğer insanlara, çevremize ve her neye ise onlara dair arayışlarımızdan da vazgeçmeyelim. diyorum. Ne demişlerdi, her arayan bulamaz belki ve fakat bulanlarsa daima arayanlardır.
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.