"Bilmiyorum " Demeyi başarmalıyız
"Bilmiyorum" demeyi başarmalıyız
Sevgili okurlar bu günkü yazımda sizlerle " Bilmiyorum" diyebilme yaklaşımı üzerine sohbet etmek istiyorum.
İnsan doğasında var olan "kendini esas ve merkez alma ve kendini beğenme" yaklaşımı Narsizm olarak ifade edilir. Kendini beğenme tutumu tarihsel süreç boyunca bencil doğamızın kaçınılmaz bir eğilimi olarak şekillenmiştir.
Bir konuda bilgimiz olsa da olmasa da "biliyorum" demekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Sanki her konuda bilgimizin olması zorunluymuş gibi, ya da bilginin bir sonu- sınırı varmış gibi illa da biliyorum demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.
Oysa ki "biliyorum" demek ile "bilmiyorum" demek bizleri önemli iki ayrı kulvara ve iki ayrı gelişmeye yöneltir.
Bu iki tutum iki ayrı (ve ters yönlü ) sürece götüren tutumdur.
" Biliyorum" ve "Bilmiyorum " da ifadesini bulan bu iki farklı ve zıt kavramlar sadece tek tek her birimizin yaşamına yön vermez ve yol olmakla kalmazlar. Aynı zamanda toplumların da yaşam süreçlerini belirleyen iki kavramdır.
"Biliyorum" diyerek yaşam yolculuğuna çıktığınızda yeni bir şey öğrenme ihtiyacı duymazsınız. Öyle ya, her şeyi bilen birinin öğrenme ihtiyacı kalmamış demektir.
Bu yaklaşımda aşırı bir kibir, kendini beğenmişlik, üstenci tutum ve yaklaşım söz konusudur. Bu eğilim aslında koyu bir cahilliği ifade eder. Birey ve toplum olarak durağanlığa ve statik kalmaya götürür.
"Biliyorum" demek cehaleti doğururken gelişmenin de önünü keser. Dogmatizm bu aşamada devreye girer ve oluşur.
Oysa ki evrende, dünyamızda ve toplum ile birey yaşamında sonsuz bilinmezlikler vardır. Bir insanın ömrü- tüm ömrünce okuyup araştırsa bile -evren, dünya , toplum ve bireye dair açığa çıkarılıp bilinir hale getirilmemiş yanlar bir yanda dursun, açığa çıkarılmış, tanımlanıp izaha kavuşturulmuş yanların bilgisini edinmek için bile yetmez.
Avrupa merkezli modern çağın gelişiminin temelinde dogmatizmden kaçış yatar. "Bilmiyoruz" yaklaşımı Avrupa’da bilim çağının gelişimine yol açmıştır.
Bilmiyoruz demekle başlayan araştırmalar, incelemeler, deneyler ve gözlemler Avrupa’da aydınlanma ve ilerleme çağını başlatmış ve bilimsel devrimler dönemi böyle başlamıştır.
Enerjinin dönüşümünün başarılması, buharlı makinelerin yapılması, lokomotifin yürütülmesi, Otomasyon ve fabrikanın insanlık yaşamına girmesi, coğrafi keşif ve buluşların yapılması sonucu yaratılan( talan ve yağmaya dayalı da olsa) ve böylece sanayi devrimlerinin gelişmesine yol açan süreç vb. hepsi bilimsel devrimim ürünüdür. Ve temelinde de " bilmiyoruz" yaklaşımı vardır. Yani bütün bu gelişmelerin temelinde Avrupalı düşünür ve araştırmacıların cahil olduklarını peşinen kabul etme mütevaziliği vardır.
Avrupa’da rönesans ve reform süreci bu temel yaklaşımın, yani " bilmiyoruz’ u " kabul etme mütevaziliğinin sonucunda gelişen süreçlerdir.
1500’lerle başlayan Avrupa modernleşmesi öncesinde Avrupa’da da biliyoruz yaklaşımı vardı. Ve Avrupa o yıllara kadar dünyada pek de önem taşımayan bir coğrafyayı ifade ediyordu.
Oysa ki milat ile başlayan ve M. S. 1000’li yıllara kadar olan süreçte gelişmenin ve ilerlemenin merkezi Ortadoğu idi. Bu dönem öğrenmeye önem verilen, bilmiyoruz felsefesiyle yaşama bakılan ve araştırmalar yapılan bir dönem idi. Ne zaman ki orta doğu kökenli ideolojilerin yozlaşma ve doğmalara dönüşme dönemi başladı durağanlık ve gerileme dönemi de başlamış oldu. Zira artık her şeyin bilindiğine hüküm edilmeye başlanmıştı. Bilinmeyen bir şey güya kalmamıştı. Ve her şeyin izahı metinlerde yazılıydı. Yeni bir şey bulunamaz ve yaratılamazdı.
İşte bu yaklaşım, " biliyoruz " yaklaşımı orta doğuda çürümenin ve geri düşmenin de başlangıcı oldu. İdeolojiler artık ilerlemeye yol açan yanlarından arındırılarak doğmalar yığını haline sokuldular.
Bu da yerinde saymanın, gerilemenin, yeniliklere ve yeni buluş ve icatlara karşı direnme ve mevcutta ısrar etme süreci demekti.
Sevgili okurlar bir toplumda ilerleme, zenginleşme ve bolluk yoksa, sanatta - kültürde , siyasette ve sosyal yaşamda çeşitlilik olmuyor ve yeni sanatsal ekol ve çığırlar oluşamıyorsa vb. bütün bunlar "her şeyi bildiğini " zan eden geri tutum ve yaklaşımların ve tutucu- dogmatik felsefenin toplumlarda egemen olmasının sonucudur.
Bir toplumda yoksullaşma artıyor, insanların yüzü gülmüyor, suratlar asık ve mutsuz, bencillik ve kendini beğenmişlik alıp başını gidiyor, ruhlarda kaos oluşuyor, endişe ve kaygılar sel gibi gelişiyorsa... ez cümle her şey kötüye gidiyorsa bilmeliyiz ki bütün bunlar " her şeyi biliyoruz" yanlışında direndiğimiz ve bilgi konusunda mütevazi olamadığımız, cehaletimizi kabul etmediğimiz içindir.
Büyük bir aydınlanmaya, bir büyük rönesansa hem bireyler olarak hem de toplum olarak ihtiyaçlıyız.
Bu temel, güncel ve acil bir ihtiyaçtır. Birey ve toplum olarak bizi özgürleşmeye, mutluluğa, zenginleşmeye ve daha ileri ve iyi bir yaşama ve toplumsal düzene ulaştıracak olan şey ; "biliyorum" eksenli felsefemizi değiştirmektir. "Bilmiyorum"u ifade etmektir.
"Cahilim, bir şey bilmiyorum, ama öğrenebilirim" dediğimiz gün yükselişin, aydınlanma ve büyümenin kapısını aralamış ve ileri bir toplum olmanın yoluna girmiş oluruz.
İlk adım cehaletimizi kabul etmektir.
İkinci adım ise bilimi esas alarak, okumaya , araştırmaya, deneye, incelemeye, gözleme yönelmektir.
Ve üçüncü olarak eleştirmeyi, soru sorup cevap aramayı öğrenmenin ana metodu olarak benimsemek ve bunu başarmaktır.
Özgür ve yüksek bilinçli topluma, güzel ve aydınlık günlere ancak böyle ulaşılabilir.
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere.
Doğan Karaağaç
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.