- 399 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
izdüşüm (genel)
İzdüşüm
Bu ülke yorgun bir kültürde yorgun insanlar ülkesi.Yaşam hepimiz için çileli bir yolculuk. Ezik umutların kayıp yolcularıyız .
Yaşamda herşey mümkün.Olmaz denilen düşünülmesi dahi riskli bir çok görüş bir bakarsınız eylem olarak hayatınızın bir parçası olmuş.Toplum bunu içten içe destekleyecek bir patolojik karekteri beslerken görünürde bir red edişin içinde olur.Siz ahlaklı bir toplumun ahlaklı bir bireyi görünmek için maskelerinizi takmışşınızdır.Çevremize bir baktığımızda görürsünüzki emekle çalışanlar toplumun en alt puslu yaşantısının mahkumlarıdır.
Ben bu ülkenin bir mahkumuyum diye düşündü. Evet ancak böyle açıklanabilirdi bu topraklara sevdası.Hani derlerya yatağımdaki uykudur ölüm yaşamakta ölüme eş bir durum olsa gerek.Daima korkuları olan bilinmezliği öne geçen bir yaşamın kısık sesli serçeleri gibiyiz.
‘Umutsuz olma! Olmaz deme. Umutları var eden, sebepleri yaratan, olmazları olduran Tanrı var. O varsa herşey var. ‘ Yaşam dediğimiz umuttan öte nedirki !
Bazılarımızın aklına şöyle bir soru gelebilir ‘ Tanrı varmı ‘ Rahat olalım ve şöyle düşünelim ben varsam tanrımda vardır ! Yada şöyle düşünebiliriz ölüm var tanrı var !
İnsan denen canlı bir meçhuliyet yolcusudur buna ebediyette diyebiliriz yolculuğumuzun sonucunu anlayabilmek için için kendi kendimize yetmedigimize göre bir mutlak gücün varlığına inanmamız kadar doğal hiçbir olgu bizi etkilemez. Evet tanrı var ve o bizim kaderimizin hükmedeni. Buda onun tanrılık vasfının bir gereği degilmidir !
Haziran 1978 . Elvada dogdugum şehir ben seni çok sevdim ama şimdi çekip gitme vakti .Seninde bana kal demeye niyetin yok gibi .
Herkezin kendince bir yolculugu var bu yaşamda. Yüreginin en gizli köşesinde sakladıgı günahlarını örten bir inancı var.Dogrusu insan yaradılışı geregi günahkar olmaya musait bir canlı.Kendi oluşturdugu kültürün çarklarında ezikçe bir ömür yaşıyorda farkında olmuyor.En dogal sevisel yaşam arayışlarını ahlak cenderesinde tükettiginin farkında degil.Ayıp günah ve yasaklar onun yaşamının muhpuslugu olmuş.O zaman bırakalım günahlar kendi hükümdarlıgını kursun.Belki o zaman özgürleşiriz.Bırakıp gitmeyiz gerçekligini ömrün.Yada despot olagarşık siyasal karmaşalardan medet ummayız.Kimbilir belki bir degeri olur özgürlügümüzün.Yada besledigimiz asalak faşizan kırıntılar çekip gider hayatımızdan.Tanrı belki o zaman doganın tüm gerçekligiyle sevecenleştirir umudumuzu.Ölüm bile bir anlam katar hayata. Ortakça bölüşülen ekmegi paylaşmayı becerebilen insanlar oluruz.Korkularımız ötelere kaçar. .Yaşam şimdikinden çok farklı olur belki. Biliyoruzki şimdi samimi degiliz.Dogrularımız en büyük yalanlarımız olmuş.Şarkıların bir anlamı kalmamış Yaşamın notalarında bir ahenk yok .Yorgun bir karanlıgın içinde yorgun insanlar ülkesindeyiz.
Ölüm nedir ,Biz şuan ölümüyüz .Ölüm geldiğinde yaşamayamı başlayacağız.Ebedi hayat nasıl bir başlangıca bizi sürükleyecek ! Tanrı yaşamı yaratırken ölümü niçin gerekli kıldı.
Tanrının yarattığı yer yüzünde tanrıya nasıl karşı gelebilirizki .Ölüm iki kaşımız arasında bizi beklerken !
Tanrı ölümlü bir dünyayı niçin var etti. Ölüm bir canlının yaşam faaliyetlerinin kesin olarak son bulması olarak ifade edilirken ruhun konumumunu (yada varlığını ) ölüm karşısında nasıl tanımlamalıyız. Ölüm bedeni yok eder bir konuma sokarken (çürüme ) Ruh ne oluyor !
Kendimi bildiğimde Diyarbakırın bağlar mahallesinde demir yolu kınarında bir toprak damlı evde yaşıyorduk Anam teyzesinin yanında büyümüştü . Babam batum göçmeni maviş gözlü demiryolcu bir türk insanıydı.Onları erken kaybettim.Evet yaşları ilerlemiş olmaları onların erken kaybedildiği gerçeğini değiştirmiyor.
Nerden bilebilirdimki damda besledigim güvercinlerin gökyüzünde dolaşırken benden daha özgür olabileceklerini! Ben özgürleşememiştim. Ailesi insanın kaderi oluyor onları sevmeniz bu kaderin iyi olduğunu hissettiremiyor.Yinede sevgi her şeyin üstündedir diye düşünebiliriz.
İnsanlar göçüp gitmiş bu dünyadan saygınlığı hak etmiş insanlar.Çaba sarfetmişler yaşama dair.Kimbilir belkide anlamamışlardır yaşamın anlamsızlığını . Dünün yitikliğin geleceğin belirsizliğini.Tüm teknolojik ve bilgi verilerinin insanın varlığı için değil sömürüsü için ortada olduğunu ! Demikrasilerin diğer siyasal yapıların okulların öğreticilerin kurumların kurum uyguluyacılarının tüm önemselledigimiz her olgunun insana hizmet eder görünürken insanı küçülttüğünü onu makineleştirdiğini onu baskıladığını işte yaşamın anlamsızlığını tüm bunlar bize gösteriyor. İnsanın bir duruşu olmalı diyoruz ama bu duruş kime göre neye göre onda kararsız oluyoruz !
İnsanlar bir çok şeye mesafeli duruyor.Kendi bahçelerinin dışında başka bahçeler olabileceğini düşünemiyorlar.Her bildiklerini doğru kabul ediyorlar.Tabiki böyle olunca ya kolayca red edici oluyoruz.Yada kendimizi çok şey bilen görüyoruz.Aslında hepimiz dipteyiz. Dip karanlığı varsalımız olarak görüyoruz.Fikirleri anlamaya çalışmaktansa red etmek daha bir kolayımıza gidiyor gibi . Biliyoruzki insan ilişkilerinde kırılganlıklar oluyor.Bu durum çoğumuzun ruhunu incitiyor.Sonra anlıyoruzki insanlarla mesafeli oldunuzmu bir beklentiniz olmuyor.Dolayısıyla kırılganlıkta olmuyor.
Yaşamın ana birikimi kültürdür.Kültürde bir aktarım olduğuna göre kültüründe bir geçken olduğunu varsayabilirmiyiz. Öyleyse kültürü oluşturan ana genlerin içselliginde ne bulunabilir. Aktarımın başlangıcı ve yolu yada yolları nedir. Davranış bilimlerine girdiğinizde kalıplarla karşılaşırsınız. Bu etkileşimin ve devinimin ana gerekçelerini oluşturan ortamı sağlamış olur. Örnegin Binyıl evvelde ebeverinin akıllı olduğunu düşünen bir birey günümüzdede aynı sonuçla düşünebilmektedir. Bu bir kültürel aktarım degilmidir. Kalıtımın daim yer değiştirmesine kültürel gerekçede ne öncül olabilir. Doga ,ihtiyaçlar, veya organizmasal yaşam ! Kültür yaşamın ta kendisi degilmidir. Daim evrilir var olanla devam eder. biçim değiştirmez. Varlıgı öteye taşır. Varlık kendi kendini inkar etmez sadece geliştirir. Etkileşimin en önemsel yansıması kültürel öznelik olarak görülebilir. ‘ Bizim kültürün genlerinde bu var ‘ Örneginde olduğu gibi ! Bu süreç bireysel yansımada karekteri ortaya çıkartır. kültür ekinselligindede bu yansımaya ekol adını rahatlıkla kullanabiliriz. Bu nedenledirki bir kültür emektarı mahalifligi kendi için bir gereklilik görebilir. Aslında görmemelidir. Kültür kalıplara idolojilere sığmayacak yada açıklanamayacak kadar bir çok alana açık bir sonuçtur.
Aslında kazanan kimse yoktu .Herkes kazandığını sanıyordu. Sonra gök yüzü karardı şimşekler çakmaya başlamıştı. Sokaklar boşaldı esmer sıska kadınlar kafası deli erkeklerle sevişmeye mahkum bırakıldılar. Siyah saçlı bir kadın sentetik boyalarla sarışınlaşmayı tercih etmişti. duşa girdi saçlarını sabunladı .Saçları onun saçları değildi. Bir öğretmen okulda ders anlatıyordu . Sözcükler onun sözcükleri olamamıştı.
Bana sen bu sütü içebilirsin dediler ,Sonra sütü önüme koyup içmemi izlediler. Sonrada beni sütü içtim diye suçladılar .Ben nasıl miyavlamıyayım. Bir kedinin günlüğünü yazma şansı olsaydı bu dizeleri okuyabilirdik. (mayıs 2021
Miliyetçilik (ulusalcılık ) ,Dindarlık ,sekülerlik tüm bu kavramlar hepimizi etkileyen birbirine geçmiş alanı oluşturmuş kavramlar olarak dengeye muhtaç varsallardır. Bu içsel varsalları ne yok saymak yada tek amaç olarak görmek gerçekçi olmayacaktır. Herşey gerektiği kadar !
Özgür insan kendini mutlu etmenin uğraşını verir.Bu onun başkalarını önemsemediği anlamına gelmez.Hatta denilebilirki siz kendinizle barışıksanız başkalarına yakın olma şansınız olur. Pozotif olmayı beceremiyorsak bir yerlerde tökzelemek doğal olmalı.
Biliyormusunuz en büyük özgürlük ölümle gelir. Artık yasaların günahların ayıpların yanlızlıkların evliliklerin dürüstlüklerin sapkınlıkların bir anlamı kalmamıştır.Ömürce dolaştığınız sokağın ucundaki köhne apartmanın kapısında mavi bir belediye çadırı sizin için son noktayı koyacaktır.Bir kaç vefalı dost oturacaktır o belediyenin pilastik sandalyelerinde varsa bir çay içilecektir .Birkaç dakika kalınır artık ayıp olmasın aniden çekip gitmek .İçerde gelen giden kapısı açıktır evin kapıda yorgun ayakablar yetimlemiştir kendince.Mahelle imamı birkaç dua okur oldukça ciddidir onun için hayat.Geride yorgun ve bedbah bir gidişin baskıncası yüreklerde.Ölüm böyle birşeydir.Sizi gizlerine mahkum eder.Biliyoruzki hayat bir şiirden ibarettir.
Ah ben bu ruhlamı gideceğim tanrının karşısına .Hani toprağa saldıkları kefenler içindeki bedenimi nasıl koruyacağım. karıncalardan. Yoksa ruhum yıldızlardamı olacak .Orda hak yiyen insanlarımı kime şikayet edeceğim. Bak o açık giyinme dediğin karını bırakıp ölümün kollarına gittin. Şimdi kim koruyacak o güzel bakışlı yoldaşını. Kim kapatacak akşam üzerleri o köhne evin pencerelerindeki seten perdelerini umudun. Ah sabah kim çay demleyecek .Kim ekmek alacak o yokuşun başındaki fırından. Kim okşayacak o esmer tellerini saçın. Ölüm hiç bunları düşünmemiş olacakki aldı götürdü seni. Yine ezanlar okundu yine kilise çanlarını çaldı. Yine bir akedemisyene profesör oldun dediler.Ölümü unuttu o anlık onun yârinin saçları siyah değildi.
Oturup büyüdüğün çocukluğunun geçtiği ev ölüm gelince soğuttu kendini biliyorum. şimdi sokaklarındasın yanlızlıgın. Hani çağırsan gelebilirmiyimki bilmiyorum. Tenin utangaçlanır tenimde. Mavi bir suda ıslanır sensizliğim. Sakın çekip gitme öyle .
Ah tanrının melekleri gelin bahçemdeki çiçeklerin kokusunu içinize çekin. kardeşim olun benim. Ben sizin kardeşiniz olmak istiyorum. Mademki Tanrı beni yarattı çok sevinmeliyim biliyorum. Güneşe ulaştımmı her sabah evin faturaları geçim derdi herşey tanrının istemediği bir düzenin yansıması biliyorum. Ah bu ülke niçin sevmez insanlarını .Niçin dut ağaçları temmuzda meyvesini vermiyor. Agustosta incirler niçin yetişmemiş oluyor. Genç bedenler ölümle yoldaş .Yok bu işlerde bir teslik var biliyorum.’ Çok paralar harcayıp mabedler yapıyoruz sonra fakir insanlar için dualar ediyoruz içinde. ‘Böyle diyor bir düşünür.
Bir varlık olarak insanın en büyük yanılgısı başkalarına gereksiz değer vermesi olmuştur. Degerinde bir sınırı olduğunu ötesinin sizi değersizleştireceğini bilmeniz gerekir. Akraba ilişkilerindede durum böyledir. Menfaat içten içe zehirini akıtır. Siz o zehrin yaptığı tahribatı anladığınızda herşey çok geçtir.
En lacivert maviler okyanuslarda olur ,özgürlügü hatırlatan esintiler okyanuslarındır ,çekip gitmek istersiniz bir yelkenliyle ,akdenizi geçip uzak doguya açılmak ,taylantın sokak pazarlarında çekik gözlü dişiliklerden gelen sıcaklıkları yudumlamak,.,yunus balıklarına inad sevişmek ıslaklıklarla. Ne otopark sorunu ne kökten dincilik,hücrelerinize inad özgür olmak. Ayıp ötelerde günah uzaklarda bir siz varsınızdır birde yüreginiz,o öyle bir yelkenliki atlasında Ankara sokakları .ipleri yarin saçlarına toka.
Özlediklerimiz hiç hatırlamıyorlarsa boşa sevmiş yüreğimiz .yaralarımız boşuna kanamış. Üzülürmüydün bilmemki ölüm bulduğunda beni. Yoksa bir sıgara yakıp gülümsermiydi gözlerin. Benim kahramanım sensin köhneliğimi yıkacak olanda sen .ülkümü koruyacak olanda. Ellerini öperim ben büyüklerimin. Büyükte büyük olacak hani. Azgın dalgalarda yol yürümeyi öğretecek ruhumun yelkenlisine. Temelleri rutubetten çürümüş anlamsız geride kalmış kavgaların içinde közlemeyecek ömrümü.
Tüm kadınlar ve tüm erkekler köylüler ve kentliler azgınca düştükleri şehvet çukurunda mal mülk peşinde koşa dursunlar .Mirasları hep kanlı olmuştur göçüp gidenlerin. Ah o geride kalan mal mülk eğmesin gönül terazinizin kaplarını çok sevinmeyin atanızdan kalan mala mülke gidenlerin gerisende kalsanız dahi gelenlerin ilerisinde kavuşacaksınız ölümün karanlığına. Ah nasılda güçlü bir ülkenin halkı olmuşuz.Atların üstünde kınından çıkmış . kılıcımız. kalemi yontmak için .Yazmak için taşların üstüne tarihin yiğit soyunu.
Diyarbakır tiren istasyonu benim dilan sinemasıyla birlikte içime işleyen mekanlar olmuştur. kuşetli vagonda Ankara yolculuğumuz bizim yaşam dönencemizin ana dönemecidir diye düşünmüşümdür. Demiryolcu bir babanın oğlu olunca tiren garları bizler için mabed gibi kutsallaşıyor. Bu durum benim için Ankara garı içinde geçerlidir.Bazılarımız şehirlerde deniz arar sahil kentlerini severler deniz nehirler gibi anlam katar şehirlere bence demir yollarıda öyledir .Bir şehrin tiren garı yoksa o şehir eksik şehirdir.
Kutsal kitap kuran mealen şöyle der ‘Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık.’ Irksal üstünlük yanılgısına kapılmadan millet olma bir kökten gelme aynı kültüre tabi olma ötesi onu benimseme doğal bir sonuçtur. Farklılıklar devinmi getirir .Bu süreç fikirler içinde geçerlidir. Farklı düşün ve doğruya iyiye ve güzele ulaş .! Dogada her şey farklıdır ama birlikte doğayı oluştururlar. Doganın bir parçası olarak insan denen canlı bunu niçin gerçekleştiremiyor bunu anlamakta zorlanıyoruz ! Ömür denilen süreç bir bisikletin tekerleği gibidir kendi içinde döner durur. Bunu farklılaştırmak başarıyı oluşturuyor. Kapitalizim bireylere nefes hakkı tanımaz üretir üretirken sömürür tükettirirken yine sömürür .Bunun içindirki dünya üzerinde milyarlarca insan yoksulluğu ve fakirliğini kaderi sanmaktadır. Yaşamımızın büyük yanılgısı bu olsa gerek .
Kimseler anlamaz çogullar arasında yanlız olmayı ,el otaklarını yurt bilmeyi kendine,karanlıgı öteleyip ışıgı aramayı kimseler bilmez,bir çukur kazılır ölünce ,bir kaç insan yanılgılı hüzünleri ile ,son görevde ölüm saçlarında umudun ölüm içimde misafir.bir gün belki anlaşılır olur aşk ,kadın kahkahalarının hüzünlendirdigi ömür gelir bulurseni ,en red edilen sevişmeleri ile yanlış tutku olur gizlerine,ne şiirleri anlatır dizelerin,ne şairligi anlaşılır şirinin oglu serdal kendince tutkulaşır yanılgılarınında,bir kadın burdayım der en can alıcı cinselligidir dişiligin ,ne amansız hastalıklar gelir usuma ,gece boyu yaban bedenlerde sevişilen ölümüne tutkudur bu hikaye, nedeni bilinmiyen.
Bugün hava çok güzel.Çünkü seni düşünüyorum.Saçların dolaşıyor rüzgarlarında yanlızlıgımın.Bir ışık beliriyor penceremde.Kırmızı patili bir kedi miyavlıyor duyuyorum.
Ah o çaresiz umutlarımız yokmu. Olasılıgı zor bir ömrün saçakları buzlanmış köhne kulübesinde ömür tüketmek . Ben çok özlüyorum .Biliyormusun. Bir çay içelim hadi içimizi ısıtsın.
Sana nasılsın dedi yüreğim. duymadın. yolun farklıydı .çoluk çocuğa karışımış yorgun yollardan geçmiştin ben gibi.Biliyormusun ölümümde gelme olurmu .Üzüldüm deme sakın. Sadece hatırla ve gülümse yaşanamıyan ne varsa. Hayat böyle bir şey işte bizi yalnız bıraktı.
Toprak damlı evin taş duvarlı orta odasındayız. Annem erkenden uyanmış kuzune sobada kömür yanıyor. Dışarda karların ayaza dönmüş buzul hali var. Beyaz benekli kar kuşları yaprakları dökülmüş dut ağacının dallarına tünemişler. Bahçesin köşesindeki kümesin içinde tavuklar birbirine sokulmuş soğuktan korunmaya çalışıyorlar. Adana kökenli annem mavi gözlü batum göçmeni babamın sakinliğine inad oldukça sinirceli bir kişilik. Uyandıgımda annemin bayram için karakuş tatlısı yaptığını bunu pişirmek için kuzunenin fırının ısınmasını beklediğini fark ediyorum. Odada yenice ısınmaya başlamış gibi. Posta memuresi fidan ablam bugün işe gitmeyecekmiş .Resmi tatilin başlamış olduğu konuşuluyor .Karakuş tatlısı oldukça keyfli bir lezzettir. tatlının hamuru maharetle açılır yufkalar seri olarak üst üste getirilirken bol cevizle desteklenir. onar santim kesilerek yağda kızartılır .Hafif ılıyınca şerbeti dökülür.Sonrası beş on dakika fırında harlandırılır. Bu tatlı annemin oklava burması tatlısıyla yoldaş her bayram bizim evin vazgeçilmezi olur .Siz hiç bayramlarda anasız babasız ablasız kardeşsiz açıkçası tatlısız kaldınızmı !
Erkenden uyanırdı anam.Ben ona çekmişim.Biz uyandığımızda ya yufka ekmek yapılmıştır mutvakta masanın üstünde yada aliminyom tencere sumaklı Diyarbakıra has dolma hazır pişmeyi bekliyordur. Mevsim yazsa bahçediki dut ağacının altında toplanır komşular tanrı ne nasiplediyse herkes sinisine hazırlayıp geliverir.Agacın altına kilimler serilmiştir azize teyzeler kıne ablalar gülsüm teyzemler asye teyzeler bahçedeki gül mevsimi olacakki açmıştır. Ne günlerdi o günler derlerya işte öylesi günlerdi o günler !
Türk,ün töresinde devlete saygısızlık olmaz.Olmamalıdır! Devlet toplumun ulaştığı en önemli örgüttür.aslında devlet kütlesel bir karekterdir.Devletin ana yapı olarak hukukla (adalet ) toplumsal düzeni oluşturur.Çagdaş devlette yuttaş kendi yaşamının yol güzergahında öngörülebilir bir bilinci kendinde görür.Devletin özselinde insan olmalıdır.İnsan yaşamının devlet boyutunda çağdaş düzey modern devletin vazgeçilmez hedefi olmak durumundadır.
Fidan ablamın kansere yakalanması : 05 ocak 1977 .lenf bezleri normal yapılarını kaybetmiş lengron tipi dev hücreler oluşmuş.!
Hastanedeyim,
ankaramda kilinigin içindeyim,
ugultular sarmış kulaklarımı,
sogukta bir kadın otobüs duragında,
esmermi esmer, çirkinmi bilmiyorum,
pencereden izliyorum ,hastanedeyim,
bir adam almış filme bakıyor,
beyaz badananın üstündeki yazı onkoloji,
ammada vicdansız kerata ,
ha öldük ha ölecez.
Ben yorgun bakışlı insanları severim bilirim orda hüzünlerin sakladığı bir müchever yüreklerinde gizlenir.Yaralı kalplerinde bir acımtırak sevgi paylaşmayı besler. Bir bakarsınız yakın gördüğünüz insanlar küçük hesaplar peşinde ilkelleşe dursun .Irak tanışlardan bir sıcak rüzgarlar eser yüreklere sizde aşıksınızdır artık nar çiçekli bahçelerin kıyısında yaşayan yüreği sevda dolu güzelliklere.
Bu rutubetli yaz çıldırtıyor beni .yol boyu kırmızı zakkum çiçekleri .Çorapsız tüylü kadınlar ve korkunç kimsesizliğim dolaşı vermiş çalı misali yoluma. İnsanlar çok hastalar hepsi bıkkınlığındalar ömürlerinin .Hani sofralar yalnız kalırya mahzun olur yetim çocukların gözleri .Onlardan biriyim bende. Kimse bilmez yetimlerin ,öksüzlerin hikayesini.
O begonya çiçekleri teneke saksıda şimdi nerdeler kim bilir. O kadim şehirde anne annemin mezarı . Dagıldık tesbih taneleri gibi bizim diyeceğimiz bir güneşimiz yok. İşte yine sabah ezanı okunuyor bir çok mabedden .Sözleri karışıyor gök yüzünün gizemine. Şimdi tüm kadınlar uyuyordur ihtimal. Hastanelerde gece zor geçer bilirim. Haydi tanrıya yürüsün yanlızlıgım.
Artık yapılabilecek bir şey yok her sabah güneşten evvel ölüm içeri girecek gibi .Böyle oluyor ileri yaşa gelince .kapıda bir ses arıyor insan. Bir nefes istiyor. İşçi mahallelerinde daha bir sıcak oluyor yürekler ölümü erken tanıyan köhne yaşamlar görüyor gece. Sabah hiç gelmeyecek gibi.
Yasalar hepimizi bağlıyan önemsel kurallar.Ama bilelimki dünyanın en özgün milletinin mensubu oldugumuzu var sayalım.En liberal kararlar alalım en yüce meclislere sahip olalım dünyayı yönettiğini zannettiğimiz karizmatik liderlerin peşinden koşalım eger çoğul halk titleleri eşitsizlik içinde yaşıyorsa Dogan her çocuğun ezikçe horlandığı bir dünyanın içinde yanlızlıkla nefes alıyorsa hangi idolojinin yoldaşı ülküdaşi olursak olalım mutsuz bir yaşamın mahkumlarıyız.
Aldıgınız kararlar sizi etkiliyor oluyorsa o kararların hükümdarı siz olmalısınız. Birileri kararlarınıza hükmetmemeli bunun için en gerçekçi duruş eşiniz dahi olsa mesafeyi koruyabilmektir ! Bunun özselini kişilik duruşu olarak kabullenebiliyiz.
Her şartta herkes saygıyı hak etmez .Hele parası olana saygı duymuş görünmek igrenç aptalca bir durumdur.
Sabaha ulaşmak hoş bir şey .Yaşam un değirmeni gibi bizi darmadağın etsede , Yaşamak umutlanmaktır çünkü.
Bizim hüzünümüz büyük hayelerimiz olduğu için değil küçük umutlarımızı tüketen bir ömrün mahkumları oldugumuzla ilgili bir sonuçtur.
Kapitalist düzen feodal karekterin modern yansıması olarak görülmelidir ! Çagımızda küresel boyutta egemenleşen bu yapı tüm coğrafyalarda halk kitlelerini yokluğa mahkum eder bir görüntü vermektedir ! Toplum yapısal olarak devletiyle bütüncede olduğuna göre devletin karanlık olmaması aydınlanması esas olmalıdır.Buda demikrasilerin gelişmişliğinde hukukla oluyor. Bir ulus özgürleşmiş bir karekteri yönetiminde oluşturamadıysa orda halkın dışında yapay güçler devleti zaafa soka biliyor.Günümüz toplumları karekterini devletle bütünleştirebildiklerinde çağdaşlaşma yolunda olabiliyorlar !
Düşünelimki çok kültürlü bir ulus varlığın sağlıkla devam ettirebilirimi. (insan vudundaki farklı hücreler gibi )Olasıdır.Gereklide olabilir.Düşünsenize tüm farklılıklarımıza rağmen dünya denen bir gezegende koca bir ulus olmuşuz.! Tüm kültürlerin birbirini besledigi katkı verdigi tadlandırdıgı bir yaşam. Tabi bunun için çağın gerçeklerini ana toprak yapıp tohumları ona göre ekmeliyiz.!
Yaşamı anlamaya başladığımızda aslında dikenli bir patikada yolculuğa başladığımızıda anlamış oluyoruz. Evet kendimizin dışında herşey olmamızı isteyen bir kült yığının içinde nefes almaya çalışıyoruz.Bireysel olarak var olmadan toplumsal olma evrimine erişmemizde sorunlar oluyor.Bunu anlamak gerçekçi bir sonuç olacaktır kuşkusuz!
Bizim dilimiz Türkçedir .(türk dili ) Milli türk devletininde dilinin milli bir karekternin olmasıda doğal bir süreç olarak düşünülmelidir.Bazı çevreler türk dil devrimini anlama şansına sahip olamamıştır.Bilelimki milli bir devletin dilide o ulusu oluşturan etkin milletin dilidir.Bizim için bu dil türkçedir aslında dil devrimi bizi diğer türk devletleri ile bir ağacın dalları olarak yakınlaşmamızada katkı vermiştir.Türk dili içindeki diğer lehçeleri red etmez ama ekol olarak kendini besleyen bir karektere sahiptir.Dilin millileşmesi emperyalist kalıntılardan (yabancı sözcükler ) mümkünce kendisini arındırma çabasından ibarettir ve gerekli bir durum olarak düşünülmelidir.Ulusal kültürün oluşması ve gelişiminde türk dil devriminin gerçekçi bir devrimci eylem olduğunu rahatlıkla söyliyebiliriz.!
Gelecegi kurmak istiyorsak ve o gelecek bizimse geleceğimizi sorgulama şansımızda olmalı.Bunu anlayabildiğimizi pek sanmıyorum. Arkhe (köken ) hepimizin öncellikle anlamaya çalıştığımız bir gerekçemiz olmalı diye düşünmeliyiz. Kökeni tanımadan öteye ulaşmak mümkün olamayacaktır.
Hergün erkenden gelirdi köşedeki fırının önüne .Fırındaki ekmek kokularına arkadaş ederdi kendini. Sonra hasır bir çantaya gizlerdi aldığı iki ekmeğini. Beklerdi kimi beklediğini bilmeden. Dediklerine göre kocası ayyaşın tekiymiş otelde çalıştırırmış kadını temizlik işlerinde sonra parasını alır içkiye verirmiş. Olsun bazen saklarmış parasının bir bölümünü çocuklarını alır lokantaya götürürmüş bu esmer korku bakışlı kadın. Fırın onu bilirmiş o fırını . Ah o tıpkı dikenler içinde bir kırmızı gül . Anlaşılmaz yanlızlıklar içinde bazı geceler seviştigide olurmuş erkeğiyle. Sonra günahlara bezenmiş aforoz edilmiş Katolik kadınlar gibi bir korku salarmış ruhuna. Tepeden tırnağa yıkanırmış bedeni. Ah o ruhu hiç kirlenmeyecek kadınlardan- mış .
Ezildim ama kızmadım tanrıya vardır bir bildiği dagları yürüten gücün. Kimseler bilmezken o biliyor günahlarımı sevdiğim kadınları kirli şiltelerini aşkın hastalıklarımı .Ben mecburum artık ölüme.Kırmızısından bir perde asılı o göçmen sokağındaki kireç badanalı evde .Baglarda toprak damlı ev. Güvercinler gök yüzünde.
Tanrı toplumda kendini dinle temsil eder .Din nedir sorusuna yanıt verirken bu gerçegide göz ardı etmemelidir. Din kültürü etkiler görünsede aslında dinin kendisi özerk bir kültürdür. Bu süreçte bilinmesi gereken din olgusunun halksal kültüre katkı vermesinin dışında bizati kültürü oluşturma iddasıdır. Bu süreçte dinin masum inanç kulvarından öte siyasal bir tercihe dönüştüğünü gözlemliyoruz !
Laisizim dini red etmez sınırlarını belirler .Bu belirleme gerçekçi bir temele oturur görünmektedir. Dinin başlangıcını tanımlıyabiliriz ama sonucunu tanımlamak tarih boyunca mümkün olamamıştır. Bunun için çağdaş medeniyet birikiminde dinin laisizimle sakinleştirildiğini kabullenmek gerçekçi olacaktır . Din bireyi iyiye güzele doğruya ve ilahi bir nizama yöneltmekle kendini görevli kılmıştır. Din bireyi sakinleştirir !
İster dinsel ister ırksal toplumu etkiliyen tüm kültürel etkenler bir denge üzre olmak durumunda olmalıdır. Toplum bir deniz gibidir . Her nehirden beslenir onu içinde homejenleştirir . Din ve milliyetçilik olgusu tuz gibidir dozunu iyi belirlemek lezzete katkı verir !
Bazen şöyle düşünülür Tanrı nerdedir ! Aslında bunu düşünmek us dışı bir düşünce oluyor.Tanrının nerde olduğunu düşünmenin anlamı olmuyor.Tanrı eger siz onu var sayıyorsanız sizin olduğunuz her yerde tanrıyı görme şansına yakın oluyorsunuz ! Çünkü olasılık sizin beyninizin içinde başlıyor tıpkı olasılıksız gibi bir durum !
Yirmibirinci yüzyılda tüm insanlık tarihinde olduğu gibi bireyin sosyalleşmesinin temelinde yine aile kavramını görüyoruz. Ailenin sağlıklı özgürlükçü bir yapıda oluşabilmesi içinse doyuma ulaşmış bireylerin varsalıyla bir anlam kazanıyor. Kadın ve erkek kendi kişilik olgunluklarında aileyi oluşturabilirlerse ailenin oluru kabul görüyor ,ötesi çatışkıya bir gerekçe olarak bireyi dolayısıyla toplumu zorlar bir sürece yöneltiyor.
Yanlış bir hayatın içindeyiz biliyoruz ve elimizden hiçbir şey gelmiyor !
Rüyamda güvencinlerimi basledigim damda eski günlerdeki gibi yıldızlara bakıp uyumaya çalışıyordum. Çok ötelerdeki yıldızlar kum taneleri gibi dağılmış bana eksikliğimi hatırlatıyorlardı. Kafkas göçmeni babam şirin usta batumun keda sında bıraktığı annesinin ölüm haberini gecenin önceki sabahında almış bunun hüznü tüm evi tusunami dalgası gibi içine almıştı. Böyle bir hüzünü posta memuresi ablamın hockin lenfomaya yakalandığını öğrendiğimiz hastanenin patoloji servisinin elimize tutuşturduğu kagıtlada yaşamıştık .Yaşam her zaman laylaylom olmuyor. Madem yaşıyoruz kendi kaderimize kendimiz hakim olmalıyız. Yaşamı biçimlendirmeyi tanrı bize bırakmazsaydı bize akıl verirmiydiki !
Dügünlerde aglatma beni
içtigim suda,
duydugum umudda,
bu koskoca dertli yurtta,
ne olur aratma seni.
gözlerinde umudsuzluk sunma bana,
sensizlik hasreti yaşatma bana,
dügünlerde aglatma beni,
gidip ellere yar olma.
Ah şu toplum yokmu nasılda buruygan yasalarını koymuş bizi kendi cenderesinde ezip duruyor .Siz kendinizin özgür olduğunu sanıyorsunuz . Bilmeliyizki sokaklarda dolaşabilmek özgür olmak demek değildir .Özgürlük farklı bir şey suya şeker katmak gibi Her sabah erkence uyanan Geçmiş zamanları hatırlatan sokaklar gibiyiz. Terk edilmeye müsait kaldırım taşlarında yorgunluğun izleri bulmuş papuçlarımızı. Kimselerin tanımadığı önemsemediği köhne ışıkları olan üfleyince yıkılmaya aday kargir köylü evlerinin erken kalkan umutları olmuşuz. Ah bu ülke böylemiydi gençlerinin gözleri Atatük kokuyordu .Işıkları aydınlatıyordu parlak kadın saçlarını .Şimdilerde bir garip hüznü var geceleri sokağı aydınlatan ışıkların .
Geç vakitlerde bir yerlerde evlerin ışıkları yanıyorsa bilinizki bir tasa bir hasta vardır muhtemel .Yada ansızın gelivermiştir ölüm. Daha kimseler varamadan yaşamanın tadına .Yorgun bakışlı kadınlar dul kalıvermiştir yanlızlıklarında. Güneş her sabah doğar görünsede her sabah farklıdır bir diğerinden. Kapılar açılmaz olur. Girilmez her vakit girilen eve. Köşede bekleyivermiştir o kara cüppeli ezrail .Nasılda alı vermiştir nefesini nasılda kaskatı kesilmiştir o heybetli beden.Nasılda çaresiz kalmıştır umut. Ölüm bu olsa gerek .Sadece meçhuliyet.
Denge ve merkez sosyolojik açıdan farklı şeylerdir. Merkezde olmak size suni bir güvence verebilir ama saygınlık kazandırdığını idda edemezsiniz. Merkezde olmaya kabullenir yada tercih ederken kendimize şu soruyu sorma cesaretini gösterebilmeliyiz. Neyin merkezi. Denge farklı bir kavramdır dengede siz karşıtıda dikate alırsınız. Karşıtında bir içsel yansıması olabileceğini kabullenirsiniz. ben olmakla biz olmanın ardışık olduğunu bilmiş olursunuz. Kalıplar sizi boğan bir dar alanda mahkumlaştırmamış olur.
Gece geldi
Tüm lacivert aşkları alıp
kadın gizlerini özletip korkuya,
açıp penceresini karanlıgın,
esen özgürlügün ısıltısı,
soyundu dökündü ölüm
çünkü geceydi gelen.
Anadolu
Sen Anadolu kanıma girmiş toprak
Bu akan su
Dicle fırat Kızılırmak
Paklandı usunda çocukluğum
Dağlarında açan güz çiçekleri
Nergiz gelincik ve zambak
Doğan her günüme umut mevsimleri
Sen Anadolu
Kanıma girmiş toprak
Dün bize yurt oldun bugün ana yurt
Sevdi seni bu ülkenin çocukları
Kızları oğlanları babaları
Vakti geldi can verdi senin için
Sen Anadolu
Kanıma girmiş toprak
Can Anadolu
Üzüm bağlarında tadlandı ağzım
Düğünlerinde sevindim
Paklandım sularında
Karanlığında yasa büründü yüreğim
Sen Anadolu kanıma girmiş toprak.
İşte o öldü .artık kimse ona yardım edemez. O şimdi arşın altındaki o düzlükte. .Neresi o düzlük arafta bir yerdemi .Agaçlar kuşlar nehirler varmı orda ruhlar orada cennetin rüzgarlarındamı serinliyor. O görünen toprak altı çukurların ötesinde bir sonsuzluk ordamı şevk ediyor ruhları !
Her şeyi görebilmek için yüksek düşünmek gerekir .Nehirler kilometrelerce akarlar insanlar bir su birikintisinde boğulur. Kadınlar ürkek kadınlar sizleri kardeşçe sever yosma tutkuları gecenin siz anlamazsınız bunu.
Bin dokuzyüzlerin kara katarı
dursada gitsede bir sitem,
bana bakarken yarin gözlerindeki,
böylemi yaparsın ölüm,
kaldık çadırsız aşiretlerde,
garipmi garibim köylü kızı,
hiç gitmez yük treni,
bin dokuzyüzlerin kara katarı,
gelmiş tüm devirlerin hasret yükleri ilen
makinesti çalıp durur kapımızı.
Benim için yaşamın siyasal karekteri sosyal demikrasidir : Sosyal demokrasi, reformist ve kademeli evrimsel yöntemleriyle birlikte kapitalizminin yarattığı eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı hedefleyen politik bir ideolojidir.Bir diğer tanımda sosyal demokrasi, evrensel değerlerle uyumlu olarak yurttaşların bireysel ve toplumsal gereksinimlerini karşılamayı hedefleyen sosyal devlet ya da bu yöndeki politika ve kapitalist ekonomi içinde ortaklaşa uyum düzeni olarak tanımlanmaktadır.
Yaşam daim davam eder. ama sokaklarda gördüğünüz kalabalıklar aynı insanlar değildir ölüm ve doğum kendi çarklarında nesilleri yer değiştirtir. Ögrenileni ötelere taşımak ne ögrenildigiylede ilgili bir durumdur. Geçmişin kazanımları gereklidir.Gelecekse bugünün algısıyla şekillenmektedir. Dünü ve bugünü harmanlamak iyiye güzele doğruya ulaşmaya çalışmak eşitcil bir dünyayı aramakla mümkün olacaktır .Çaba biraz daha çaba iyi olacak gibi !
sen
hiç uyandınmı korkularına kanıp
agladınmı ölülerinin ardından
kınalı ana saçlarını özledinmi,
sen hiç sevdinmi korkularını ömrün
bir tren istasyonunda,
belki ankara garı hiç sevdalandınmı uzaklara,
şiirler okudunmu onun için,
türküler dinledinmi.
en ırak şehirlerden yanlız sevdaları ,
ansıdınmı hiç,
giyinipte yalanları üzerine,
gülümseyen çaresizligine yanlızlıgın,
belki hiç görmedigin ülkelerden,
yanlız kadınlara sevdalandınmı,
Sanki her yeni yıl daha bir ilkelleştiriyor iliklerini kemiklerimin.Bir yorgunluk bir hüzün .Hani tapınaklarda dualar ediyoruz tanrıya. Sonrada günahlara yoldaş oluyor yetimleri ağlatıyor yalanlarımız. Öksüzlügümüz ruhumuzu kanata dursun. Biz impartorlugunu kurduk yalanlarımızın. İsimsiz bir hasta gibiydik bir köşede yitik ardıl bir çaresizlik yüreklerimizde. Bak şimdi sabah oldu birazdan o geyikli gece kaçıp gidecek . Hoyrat bir sevinç çalacak bakracına köylü kadınları. Ömür seninle anlamlıydı .Sendin yıldızları gecenin. Devrimler senin sütünde mayalanırdı .Şimdi güneş ısıtmıyor ayazlarını kış tohumlarının.
Ekim ayındayız biliyormusun ekim ayı bana seni hatırlatıyor.Ankara hafiften soğuyor akşamları ben sensiz bir farklı üşüyorum Ankara akşamlarında. Seni düşünmenin özgürlüğünü yaşıyorum .Biliyorumki özgürlük tuz gibidir tadta verir acıda.
Bir ağaç düşünün ağacı devlet kabul edelim köklerini kültür (devlet aklı ) dallarını şehirler kabul edelim yapraklarını aileler. Devlet tüm kazanımlarını ağacın kökleri gibi eşit dağıta bilmeli. Yapraklarına yaşam hakkı verebilmeli. Yaprakların doğanın bir parçası olduğunu unutmamalı . Dogal ve sevisel yaşamın özgürlükle yeşerdiğini bilmeyi başarmalı. Yaşamak umut demektir bu umuda ulaşabilmeliyiz.
Herkes Özledigini sever
Üzülür yitikliğine gidenlerin.
Hiç anlamamıştır gökyüzünün laciverti
Issız korkularını tanımamıştır ölümün.
Bugday başakları tarlalarda
Anlatmamıştır özgürlüğünü umudun.
Sevmek öyle saklanacak bir ayıp değildir.
Sevmek yaşamaktır bilirsen.
Köhne kuyularda su aramaktır.
Her şeyin kirlendiği bir zaman dilimindeyiz .Önemsedigimiz herşeyin anlamsız olduğunu nasılda göremedik. Büyük baskıncalıgın içinde oksijensiz kaldık .. Her şey amacın çok ötesinde. Ruhumuzu öldürdüler farkında değiliz.
Bir hücresel hastalığa muzdarip hastanın yakınıysanız sizin içinde yoldaş oluyor umutsuzluk. Beyaz önlüklü hekimler çaresizliği açıkça hissede dursunlar kuytu köşelerde ruhunuz tanrının rahmetine mahkumlaşır oluyor. İnsanın kendisini yarattığını düşündüğü tanrısına dahi muhtaç olması hüzün verici olsa gerek !
Ruhum dediki bir şeyler edellim,
aşka dair sana dair ,
alıp heybemize umudu,
koklayıp bahar sevdalarını memleketimin,
haydi kalk ne olursun,
bize gidelim,
istersen hikayeler anlatırım sana,
şiirlerimi okurum,
sana gümüş yüzügümü veririm,
kedilerimi okşatırım,
istemezsen dagılmaz giysilerin odama,
haydi kalk ne olursun,
bize gidelim.
Tüm kurallarını çöpe atmalı bu hayatın kurt sürüleri bile bizden özgür gibi. Yasaklar korkular ve görevler. olacak işmi .Baksanıza gökyüzüne milyarlarca yıldız var birlikteler ama aynı zamanda bireysel .Toplumcu bir ahenk içinde güneşin ışıklarını ortakça paydalaşmışlar. İnsanlar öylemi insanlar mutsuz. bir yanda sınırsız mal mülk sahipleri öte tarafta derinsel bir yoksulluk .İşin tuhafı yoksulluğa yaşayan milyarlarca insan. Eşitlik sadece eşitlik olmalı dünyada. seçtiklerimiz dahi bizlerden üst bir konumda görüyorlar kendilerini bizleri kendilerine oy vermeye mecbur makine dişlileri olarak yağlayıp duruyorlar .Demikrasi bir imtiyazlılar rejimi olmamalı .Özgürlük farklı bir durum.
Yaşanabilecekler sizin kontorölünüz dışındaysa onun için üzülmeye gerek . Bırakın hayat sizi istediği gibi yoğursun. pamuklara sarmasını beklemeyin dikenlere hazırlıklı olun. Ozaman acılarınız daha bir katlanılır olur.
Gülmeye hasret ulusun çocukları olduk .Çiçekleri kopartılmış dikenleri can acıtan gül ağaçları gibiyiz.Yorgunuz kavgalarından hayatın.
Ben türküm dedim özgürlüğü severim. Atlarla gezerim umutlarında zamanın . Sonra bir kız severim adı özgürlük olan bin umut doğurur gecemde. İzdüşümü kalır gidenlerimin.
Tüm dünya bir bütün aslında herkes neye üzülürse dünyanın bir köşesinde öteki köşesindekide aynı üzüntülere ağlar. evlat acısı vakitsiz ölümler yoksulluk.Tüm fabrikalarda işçiler aynı çarkın mengenesinde ezilirler. Tüm ibadet hanelerde yoksullar doldurur kalabalıkları .Zenginler öylemi onların bakışları bile küçümseyicidir.Onları anlatmaya sözcükler yetmez .Kirlenir tüm yazılan çizilenler rezilliklerinde. Onlar sevmez şiirleri kadınları soğuk ve karanlıktır. Sokakları sevmez perdeleri kapalıdır yüreklerinin.
Biliyormusun kadınım çok bir vaktimiz kalmadı üzgünüm seninle pembe pancurlu bir evde hanımelleri açarken bahçesinde şöyle gönlümüzce gülümseyemedik. Hiç olmadı hayellerimizde öyle evler . Olsun bizde kendimizce yaşadık bu dünyada. Kendimizce sevdik bu ülkeyi. Biz çok şey istemedik aslında hiçbir şey yoktu bize ait olan. şiirlerden başka.
Tüm zamanlarda insan denen varlık iki kıyısı olan denizin dalgaları gibi kıyıdan kıyıya savrulur durur . Bu kıyılardan biri din diğeri yine dindir. İkinci dini dinsizlik olarakta düşünebiliriz.Yada bu ikisinin ötesinde üçüncü bir kıyının olabileceginide düşünebiliriz. Düşünmek sizi yelkenleri açık bir gemi gibi ileri götürür görünebilir ama bir rotanız yoksa sizi hiçbir güç hedefe götüremez .Hedef önemlidir. Hedefin ne olduğu önemlidende önemlidir. Önemliden önemli olmayı üst önemsellik olarak düşünebiliriz.Her birimizin bir üst önemselligi mutlak vardır. Bu inancımız olabilir aile işin içinde olabilir. Daha geniş bir açısallıkta millet olabilir ötesi tüm dünya hatta tüm evren ilgi alanımızda olabilir. Bu süreçte neyin ne olduğunu anlamaya çalışırken gelin önce kendimizi anlamaya çalışmakla işe başlayalım. İnsan denen varlık çok akıllı bir varlık değildir .Sadece akıllıdır ve bu akıl sınırları olan bir akıldır.
Bir şeyin sınırları varsa orda mutlak bir yeterlilikten söz edilemez. Bunun içindirki bir çoğumuz görülenle bir çok şeyi anlamaya çalışırız.Buda çoğu kez anlamayı başarabilmemize engel olur.
İleri yaştasınız ve hastalıklarla karşılıyorsunuz belki bir dakika sonra yada birkaç hafta sonra hadi irimser olalım birkaç yıl sonra ölüm sizin için kaçınılmaz olacaktır .Okudugunuz okullar eşiniz çocuklarınız torunlarınız hepsi çemberde sizden gerideler ölüme yakın olan sizsiniz. Çok iyi biliyorsunuzki ne dünyayı düzeltebildiniz ne kendinizi. Sadece hepimiz şartlara uyduk .Bize uygun görüleni kabullendik.Buna kader dedik. Sonra şöyle düşündük kaderimizi tanrı yazdırsa biz niye sorgulanıyoruz. Hayır tanrının bizim için ne düşündüğünü bilmiyoruz biz o yetkenlige sahip olamayız.Olmuş olduğumuzu düşündüğümüzde tanrının paydaşı olmuş oluruzki bu tanrının mutlakıyetine karşı bir başkaldırı olur. Tanrı esirger ve bağışlar bunda bize sunduğu akıl gücünün gerçekliği esastır .Tanrı aklımızla bize güç verir .Kendimizi yönergelemede bize şans vermiştir. Hiçbir zaman her şeye sahip olamayız.O zaman bırakalım aklımız bizi fırtınalardan korusun bize pusula olsun.
Rasyonel ölüyorum ben. Yinede üzülüyorum. Beni kendine mahkum eden tanrı muhtaç olmamak için yalvardığım tanrı. Hayıflanıyorum böyle düşündüğüme kendimden korkuyorum.
Köleleriyiz varlığımızın .Yani tanrı bizi yarattı kendine kul etti (köle) şükürler ettik biz tanrıya bizi yarattığı kalıplara soktuğu için. Geçiciydik bu görünen evrende. Üst canlıydık herşey olabilirdik ama insan oldurulduk .Güzel bir sonuç bu.Sonra mekandan ve bilinenden öte tanrı bize hükmetti. Yönlendirdi. Akıl verdi (us ) Hiçbir şey yoktu tanrı vardı.Tanrı bizi ölümle dizginledi. Korktuk hizaya getirdi bizi.Sonra doğayı tanıdık elementleri atomu ,çekirdeği. çok şeyler başardık .Bir insanca yaşamı başaramadık . Kastlara ayrıldık. Dogdugumuzda bize röller biçtiler. Aile kaderimiz oldu. Köylü olduk. İşçi olduk .Her şey olduk insanca yaşamanın mimarı olamadık. Birileri hep üstte olup ezilmemize buruyganlık etti. Sonra ölüm geldi o meçhuliyete gidildiğine tanık olduk. Öyle düşündük. Cennette ölüme mahkumlaşan yakınlarımızla buluşmayı umut ettik. Başka ne yapabilirdikki.
Sincaplar ülkesinde saka kuşlarıda konmalı dallarına o ceviz ağacının . Ekimde üşümemeli askerleri gecenin. Perdeleri kapalı bir evde hırçın pislik bir erkeğin karısı kaçıp gidince gökyüzünün en uç noktasına gök yüzünü tanıdı o zaman yer çileklerini. Sordular kimsin diye ben askerim dedi silahsızım. Hiç kadın tanımadı gözlerim . Şehit oldum ben toprağın koynundayım.Kirletme olurmu o toprağı üzülürüm ben!
Dialektik
sanki saçlarındı öyle savurgan
diz boyu batmış maviler,
kurumuş tüm okyanuslar gördüm
geriye ne var ne yok dialektik,
gelir saçlarında dügümlenirdi.
sen bir bakü şarkısının melodisi,
ben sokak çammuru
silkinip kalktımki bir tufan,
bir çıplaklıgına kalmış dialektik
yanlız bir yürekte bırakmış umud.
Sana bir sır vemenin güncesindeyim. Biliyormusun düşünmeninde bir sonu var. Sevmeninde öyle .O bırakıp gidenlere sorsanız istemezlerdi gittiklerini. Kim güneşli bir sabahta toprağın altında olmak ister. Kim yazdırmak ister kabirlerde taşlara adını . Filan üniverstenin bilmem hangi bilim dalı hocası hiç bilemediği anlıyamadıgı ölümle göçü vermiş. kara toprağın ardına . Onun içindirki elfabe bilmez benim üniveristelerimin hocaları .Kapısından sokmaz bizi içeri kırmızı yakalı sarı simli cüppeleri ile buruygan sitatiko .Bahçesinde kediler dolaşmaz o üniverstelerin ,kedilerin olmadığı yerde bilimmi olurmuş!
Sonbahadayız sonbahar hüzündür tıpkı hayat gibi .Hazan yaprakları gibi dağıtır bizi.
Hiçbir canlı yokturki özgürlüğü sınırsız olsun bu biz insanlar içinde geçerlidir. İnsan denen varlık umutları ile gerçekler arasında arafta bir ömrü tamamlar ve erkence bırakır gider görünürlüğünü . Artık yapılabilecek bir şey yoktur. Kimbilir böylesi kısa ve meçhuliyete mahkum bir ömre sahip olmazsaydık ölümün yitikliği üzerine böylesi yorgun kalmazdı yüreklerimiz.
Yakınınızdayken katlanamadığınız insanlar ıraklara gidince yoklukları içinizi kanatıyor. Bu insan kalbi değişik çalışıyor ! Sonra yokluğun mahkumiyetine giriyorsunuz. Sözde özgürleşmiş oluyorsunuz.
Özgürlük çok farklı bir kavram .Günahlarla beslenen bir dag çiçeği o .Bulvarlar binalar vitrinler .Tirafik ışıkları dört çarpı dörtlerin direksoyunda baş örtülü yeni yetme ince ten çoraplarından vaz geçmeyen kırmızı rujlu kadınlar.İhtimal sevişmekte özgür degiller.
‘seni seviyorum ‘ demenin bir hikayesi yoktur.Pazardan onun sevdiği bir meyveyi alıp eve getirdiğinizde o bunu anlar.Anlamak sevmenin ilk başlangıcı degilmidir.
Uzun zaman oldu yağmur yağmıyordu .Neyseki yağdı sevindim. Bir virgül koydum hüzünlerime kadınım ırakta şimdi annesi hasta ona bakmaya gitti. Bende hastayım kendimce onun için gökyüzümde bulutlar giri.
Tanrının tüm meleklerine merhaba demek isterdim . Bende onlar gibi dertsiz tasasız ve hüzünsüz olmak isterdim. Çok şey olmak isterdim ben ileri evre bir onkolojik hastanın gözlerine bakıp hadi iyileşiyorsun diyebilmek. Çocuklara mavi önlükler giydirip hayatı anlatmak isterdim.
Erteledigimiz çok şey var.Dünü özlüyoruz geçmişimizden kopamıyoruz.Bize verilen role karşı koyamıyoruz .Kendimiz olamıyoruz.İlkel bir kabilenin kadim üyeleri gibi yorgun düştü ruhumuz. Çok hata yapıyoruz.Hani yaptığımız hataları tekrarlamak yokmu o bizi diblerde dolaştırıyor. İnsanlara fakirliğin senin kurtuluşundur dmeye getiriyorlar.Bizim tanrıya olan imanımızı ruhumuza kelepçe yapıyorlar.Lüks yaşamayı becere bilenler sofralarındaki her lokmanın içinde haram olduğunu görmezden geliyorlar (olabileceğini konuşmuyouz olduğunu söylüyoruz ) Akıl bize bunu mecbur bırakıyor.!
Bir toplum düşünelimki herkes aynı giyiniyor ! sıkıcı bir durum olur. Tüm toplumun düşüncelerininde aynı olması sonuç olarak farklı değildir. Bırakalım insanlar farklı düşünsünler. Yeterki düşünceler ipotik bir hiçiligin içinde sarmalanmış olmasın. Birde itici güç kavramını bilmek durumundayız. Bizi çağın gerçekleri ile barışık kılan .önceyle öteyi buluşturan. Vucudumuzdaki dirimsel elektirik gibi herkesin rölü olduğu ama kimsenin ötekini baskılamadığı bilim öncülünde bir arayışın yolcuları olmak . Yetim kalmamak gerçeğin aydınlığında onu bir ana kucağı gibi güvenilir bilmek .
Ah görülüyorki hiçbir şey mümkünlülk dahilinde değildir ! Biz öyle sanıyoruz bu durum insan yaşamı içinde gerçerlidir.Yaşamı herhangi bir sert idolojiye bagımlama büyük bir yanılgı olur diye düşünülmelidir. Ortak bir bileşkeyi oluşturmanın yollarında yürümeyi başara bilmeliyiz. Zaten bu yol öyle uzun bir yolda olmamaktadır ! Hepimiz ölümle nişanlıyız ve düğün çok uzakta değildir.
Demikratik laik topumlarda din bireyin içsel karekterinde yaşar . Devlet dine taraf olmaz büyük önder Atatürk’e göre “Din bir vicdan meselesidir” dine saygı, inanan kişinin haklarına saygının bir sonucudur. Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlıkla mücadele kapısını açtığı için gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Demokrasi günümüzde, azınlıkta olanların haklarına saygı gösterildiği ve onlara bir gün çoğunluğa dönüşebilme yollarının açık tutulduğu, özgürlükçü bir çoğunluk yönetimi biçiminde tanımlanabilir.Devletin çağdaş karekteri laik toplum gerçeğinde biçimlenir. Devlet herhangi bir dinin savunucusu yada ezgincesi olmamalıdır.Dini birey yaşar bireyler halkı oluşturur halkın dini toplumun karekterini belirler.Gerçek inanç karekterinde devlet dinlere karşı mesafeli olmak durumunda olmalıdır.Dini birey yaşar toplum etkilenir devlet özsel olarak din olgusunda seküler karekteri kendi için öz olarak görmelidir .Devlet dinin temsilcisi olursa ne olur sorusu önümüze çıkmaktadır.Şunu kabul edelimki din karekterli bir devlet inancı kullanır din siyasi meta olur. özden kopulur. Din otoritenin varlığına hizmet eder.Demikrasi yozlaşır bireyler köleleşir. ! Tanrının kulları kulun kulu olmak zorunda kalır ! Devlet dini baskılamamalı onuda kendi karekterine gerekçe yapmamalıdır.!
Nerden geldiğimizi bilmiyoruz işin yükü nereye gittigimizinde meçhuliyetini yaşıyoruz. Savaşlar yapmışız ölümlere ağlamışız sonrası papuçlarımı toza çamura boyayıp sömürünün çarkına bırakmışız.
Giz
işte sen gelincik,
başak tarlalarının kırmızısı,
korkularımın umudu,
soyunup dökündügüm aşk
işte sen,
tren yolculuklarımın yanlızlıgı,
pence perdelerinin ardındaki kavgam,
sen evliliklerin mahkumu,
ince saçlı kel uykum,
tutupta yollara götürülmeyen,
öpülmeyen sabahlarında ömrün,
kulak memelerindeki ürperti,
ölümki gelse yanına arkadaş
gizsel dürtülerimdeki acı,
sen sokak gezmelerimdeki hayal,
dag yollarındaki cinselligim,
yetim çocukların ürkek bakışları
sen hikayesi gençligimin.
Oturdugumuz binanın temeli papuç sistemli bir temel! İhtimal deniz kumuyla yapılmış çimentosu demiri ustaların olası tecrübesiyle yapılanmış .Buna yılların erozyonunuda katınca apartman güvenilirliği yitikleştirmiş köhne bir orman kulübesinden daha ilkel bir konuma mecbur bırakılmış. Günümüz yapı teknolojilerinin gerisinde bir ucabe gibi.Akdenizin olası deprem potansiyelinde savunmasız bir av gibi mahcupça bekler durumda!
Yaşamda herşey öyledir kült kalıpların içinde tükendikçe gerilersiniz yenilik size uğramaz. Geçmişin puslu girilerinde aydınlık bir güne ulaşma şansınız olmaz.Bu devletler içinde geçerlidir.Diam ileri ve doğruya yönelmek gerek. Gelecek dünden beslense yaşaması daha ilerde çok ilerde olmakla meşrulaşır.
Birileri, emek aş iş demiş eşitlik demiş ,Öyle olmamış ama yine farklı yaşatmışlar birilerini. Sonra ötesi gelmiş sevgi yurt vatan .Herkes kendi yurdunu kutsamış doğal olarak doğal olmayan karşıyı düşman belletmişiz kendimize ! Tüm duyguların insana özgü olduğunu görmezden gelmişiz. Red etmişiz bir çok şeyi sadece boyun eğmeyi öncül yapmış tüm kurduğumuz düzenler. Yanılgı burda başlamış sürüp gitmiş.
Düşünmek eylemsel olamadıkça sizi köhne bir yorgunluğa mahkum eder. Niçinlerinize yanıt bulamazsınız. Korkularınız sizi otoritenin polis kelepçesinden daha derin bir mahkûmlukta tüketir.Siz bunun farkında bile değilsinizdir. Her güç sınırsız görünsede sınırsal bir içsellige sahiptir. Para unvan bir çok şey. Siz sadeliği ve mütevaziliği tercih etmelisiniz .Bugün sizi güçlü gösteren ne varsa yarınlarda size pranga olabilir. Sadece içinizdeki sevgiye güvenin .Ansızın hücreleriniz isyanlaşabilir
Bu yalan dolan çalıları kim süpürüp yolunu açacak insan denen varlığın.Kim saracak yaralı kalplerin yarasını .
Seni düşünüyorum niçin düşündüğümü bilmeden .Melekler bekliyor gecede karanlığımı .Yorgun bir günah seçiyorum kendime. Perdeleri kapalı umudun.
Çokmu gerekliydi bilmiyorum.Benim seni özlemem. Yada yetememem kendime. Seni dikenli güllerden korumaya çalışıp kırmızı güllere benzetmem varlığını. Sensiz ölecek olmak çokmu zor olacak bilmiyorum. Unvansız sitatüsüz ve meçhul bir toprağın ardında sonsuzluğa ulaşmak.
İnsanın ailesiyle gurur duyması güzel bir durumdur. (tabi bunun için gurur duyulacak bir aileniz olmalı ) örnegin pilaton yakın akrabalarından ailesiyle gurur duyan bir bilgenin olgunluğuyla söz eder. Herkesin ailesi kendince kutsal olduğu bir yana çoğumuzun ailenin gurur duyulan bir yönü olduğunu bırakın başkalarını kendimize dahi anlatamayız.Çogumuzun ailesinde demikratik bir katılımcılıktan ziyade olagarşik kuralcı bir baskın dünyanın izleri mevcuttur. Böyle ailelerde yetişen bizler nasıl özgürlükçü bir ruhu taşıyabilirizki.
Kimbilir beni hiç bilmeyecek o kedada(batum kırsalı ) bir köylü kızı o küçük akar suyun üstündeki köprüde bekleyecek sevgilisini. Mavi gözleri olacak gök yüzünün. Ah ilerde Tiflis var üniveristede bir genç kadın saçlarını okşuyor sözcüklerin.Şiirler okuyor karanlığa o da bende kimsesizim.
Agacın dalları nasılda ulaşırsa gök yüzüne fikirlerde öyle olmalı . Kökleri aynı olsada düşünce farklılaşa bilmeli.Belki o zaman özgürlükten vaz geçip despot otorik buruyganlıklar gölge olmaz ruhlarımıza. Özgürlük köklü bir arayışın uzunsal yolculuğu degilmidirki.
kapitalizim daim artı değer ister ve onu kendi sınıfında olgunlaştırır. Bu süreç küresel düzeyde etkenleştimi (emperyalizim ) ilk tehditkarlıgını özgürleşmede gösterir. Ortak aklı toplumun kendini yönlemesini kabullenmez.Yirminci yüzyıl savaşlarla insanlığa derbe vurmuş olsun .Yirmibirnci yüzyılda otoriter yapılar demikrasiyi erozyana uğratır oluyor. Sonuçta yanlış yerlerde yanlış uğraşların içinde tükenip gidiyor ömürler.
Ölüm yanı başımızda bizi yemeden içmeden keser .Sonra heybesine katılır kefenlere sarılır kaskatı kesilmiş beden belki bir tabutla toprağa verilir tüm özlenen hikayeleri ömrün.
Ben sevmem yapay gülücükleri biraz hüzün katmalı bahçesine hanım eli çiçekleri Kırmızı güllerden bir demet yapıp koşmalı özgürlüğün yamaçlarına umut. Anladımki her kabir bir izdüşümüdür çekip gidenlerin.
Biliyormusun zamansız oldu herşey. ölümde zamansız gelir zaten heybemizde günahlarımız. yitikleşiriz toprağın altında .
Hani yıllar on yıllar geçmiş kırılgan kemiklerimiz incelmiş gözlerimizin feri gitmiş.Tamam artık gelebilir ölüm. Kara bir utançtır aslında hani ölüm gelince geride kalanların malmülke çöreklenmesi ‘Neymiş efendim ölüm hak miras helalmiş ‘ Yok böyle bir şey çekip gidenlerin gittiği yolun yolcularıyız. kalanlarla hoşnutlanamayız.Ölülerin arkasında ısınmaz kemiklerimiz .Gözlerimiz gülümsemez. Yitik yorgun bedenlerle sevişmez umut. Vaikitsiz olur herşey birde bakarsınız o önemsenen tüm duygular önemsizleşir ömrün bir dönemecinde. Birde bakarsınız en hüzünlü zamanında ömrün çekip giderler .Çekip gitme sakın diyemezsiniz. Gök gürültüsünün uğultusudur duyulan melekler ağlamazlar yok öyle bir şey. Haydi gel neyi yanlış anladıysak onu yanlış sevelim .Sevgi zaten hiç doğru gelmez kapısına yanlızlıgın.
Beş haziran 1992.Tuhaf bir güne başlamış gibiydim.Korku endişe ve belirsizlik.Posta memuresi ablam koltuk altında bir şişkinlik hissedince içimizi bir huzursuzluk kapladı. Yıllar evel yaşadıklarımız gözümüzün önüne geldi .Yine aynı şeyler tekkerürmü edecekti. Hücrelerin azgınlığına muhatapmı olacaktık .Yine tıp fakültelerinin onkoloji kılıniklerinde yorgun bedenlerimizle yaşama tutunmayamı çalışacaktı umudumuz.
Dünya cografyasında var oldugumuz kültürle Anadolu topraklarında yaşıyoruz,aldıgımız kültürel veriler geçmiş kuşaklardan bize yansıyan verilerin bir yogunlugu olsa gerek ,düşünüyorumda bizler bu topraklarda yaşarken kendimizce görkemli ama kainatça bir zerreden öte degiliz,dünyadaki bütün toplumların ana amacı insanca yaşıyan toplumlar olmak olduguna göre duyguda düşüncede inançta kendimizi önde görmemeli ,yaşamı ölüm dairesi içinde çogulca tüm insanlıkla algılamalıyız .belki ozaman bizi kısır döngülere sokan vazgeçmezlerimizin dogal dialektikte bir anlamı olmıyacagını kavrıyacagız ,belki ozaman yazdıgımız şiirin bir anlamı olacak belki ulaşılmaz aşklar bizi bunaltmıyacak çaresizliklerimiz sadece bizi üzmiyecek ,insan olma bilinci bizi uçsuz bir okyanusta misafir edeceki ,belki ozaman erkekligimizin ,kadınlıgımızın tütsüleri sevgiyi yakalıyacak ,yüregimizin odak noktasındaki çocuklarımıza belki ozaman umut edilesi bir dünyayı sunabilecegiz.
Hepimizi kahreden yaşamımızı kendimiz için yaşamamış olmamız oluyor. Hep birilerini mutlu etmek için kahredici bir hayata mahkum oluyoruz.Hayellerimizi gerçeklikle yoğunlaştırdığımızda görüyoruzki hayat denen komedinin sonuna gelmişiz.Her şey gerektiği kadar.
Not: Günümüz gençleri pek bilmezler geçmiş onyıllarda (1980 öncesi ) ülkede Kutuplaşma oldukça keskinleşmişti.Sağ ve sol karekterler ortak bir dengede olgunlaşmak yerine birbirlerini düşman bellediler.Özellikle soğuk savaş yıllarında bu durum emperyalist güçlerce Özellikle ülkenin Nato üyesi olmasından sonra dahada keskinleşti.Türk sağı sol düşünceyi büyük tehlike olarak gördü .Bu yavan düşünce yıllarca devam etti etmeye devam ediyor ! Sonuçta sağ sol kültürel dengesi toplumda oluşturulamadı ülkücü devrimci söylevlerinin etkencesi azalmış olsa bile hala devam eder görünüyor.Bu sonuç ülkeyi tekno feodal bir karekterle sömüre dursun halk kitleleri barınma geçinme yaşam kurma oluşturma işlevinde yetmezlik içine düştü.Aile dindar görünen siyasi oluşumların gölgesinde çağdaş boyutundan koparıldı ilkelleştirilen ve yozlaşan bir kayganlığa sokuldu.! Toplum hukukta eğitimde paylaşımda derin kırılmalara ve gerilemeyi doğal gören bir sürece itildi. Yanılgı toplumu çağdaş bilimsel gerçeklikten koparır oldu.
Ülkücü,Devrimci geçmiş onyıllarda ülkede karşıt görüşler olarak ortaya çıkan bu kavramlar birbirinin zıttıymış gibi algılandı. Sağ yada sol düşünce arayışında karşıtlar olarak toplumsal yaşama girdi. Tabiki bu haliyle bir yanılğıydı .Ülkücü yada devrimci görüş aslında birbirini tamamlayan fikirlerdir. Birisi ulusu ve onun yüceliğini öncül görür. Digeri tüm halkların eşitliğini ve birlikteliğini öncüller. Bu iki kavramda kendi içinde tutarlılık gösterir.Karşıt değildirler tamamlayıcıdırlar.Günümüzde ulus kavramanı ve onun idaal arayışını görmezden gelmek pek gerçekçi olmayacaktır .Vatan töre inanç bağlılık hepimizin özsel içeriğidir denilebilir. Bunun yanında emeğin kutsiyeti hakkın ifası eşitlik insanca yaşamsal katılım görmezden gelinebilecek değerler olmamıştır.Toplum tüm gereksellerini dikate almak durumundadır.Çagdaş yaşamın enerjisi bu gerçek üzre olgunlaşır .Toplumun kültürel sürekliliği kültürle oluşur.ortak amaçla belirginleşir.
Bence bir babanın gölgesinden bir annenin bakışından daha sıcak bir yer yoktur.İnanın ana babanız yanınızdaysa sizin cennetiniz orasıdır .Bunun için ülkenin dicle nehrini kucağına almış kadim şehrini bırakıp bu kasabaya geldiğimizde çokça fazla hüzünlenmeye fırsat bulamamıştık .Babam şirin usta bu göçer hüzün dolu hayatın müdavimi olduğundan batum malatya adana Diyarbakır her otağda ayakta durmaya çalışmış bir emekçi olgunluğunu sofrasındaki onurlu ekmeğine taşımayı becerebilmişti.Biliyordukki birileri üst perdeden yaşıyorsa o yaşanılanda bir çok hayattan çalınmış haram o kişlerin sofrasına boca olmuştur. Birde Ankara var cebecide demirlibahçede kırmızı tuglallı ev.1977 de Ankara tıf fakültesi hastanesinin radyasyon onkolojisinde giri badanalı duvarın altında ankara arazında bir ocak günü insanlar yeni yıl sevincini evlerinde yaşamaya çalışırken bizler bilinmezligin ve çaresizliğin kıskacında yağan karların ayaza çevirdiği ankara kışını içimizdeki acının kor ateşine yoldaş yapmıştık. Kızılayda kuyumcu dükkanlarının birine girdik.Ablamın çalışırken aldığı üç bilezikten birini bozdurup paraya çevirmeye karar vermiştik. Şimdi umut zamanıydı.
Yıllar geçti daha sonra memurluğumun ilk yıllarını yaşıyacagım Ankara beni daim kendine özlete dursun .Biz bu Akdenizin rutubetli beldesinde kendimizce var olmaya çalıştık .Yıllar geçti bu şehir benim için hala bir egelti dikiş gibi bana hiç umut veremedi .Belkide kaybedilenler bu şehirde kaybedildiğinden hep ayazlarını yaşattı bana .Aslında sevilecek bir yerdi bense sadece alıştım bu şehre. Tıpkı evliliğime yaban cehaletlere yetmezliğime. Irak çok ıraklardaki hayellerimin umutsuzluğa dönüşmesine alıştığım gibi.
Ah ne olurdu herkes herkesin hakkına saygılı olsa şeytansı mal edinme hırsına yenik düşmezse yanlış zamanlarda sokağa çıkmış kadınlar gibi yılgın yorgunluklarda korku yaşamazsa.
Biliyoruzki toplumsal yaşamın mekanizması devletle olgunlaşır. Devlet enerjisini toplumdan alır. Günümüzde evrensel değerler yüzyılların arınmışlığıyla olgunlaşmış yaşama katkı vermiştir. Kültürel yansımalar birbirine direnç göstersede temelde insan gerçeğine dayanır. Günümüzde ortak ölçü evrensel kültür olmalıdır. Medeniyetler bir birlerinin karşıtı değil tamamlayıcısı olmak durumundadır. Günümüzde ütopik olsada gelecekte sınırlar gökyüzünün ufuklarından oluşacaktır Gök yüzü özgürlüktür orda kimse size kimlik soramıyor. Bir serçenin özgürlüğüne insan denen varlık ulaşamıyor
Ortak kültürün gelişmesi sonraki kuşaklara aktarılması kültürel varlığın gelişmesi edebiyatın önemli sunumlarından biri olduğunu bilmek gerçekçi olmaktadır. Bu süreçte edebiyat evrensel kültüre açık olmakla birlikte milliyetçi bir içselligide benimsemiş olduğunu düşünebiliriz. Ulusal kimlikte toplumculuk edebiyatın bu yönünü görmemize engel olmamalıdır. Görülüyorki edebiyat geniş bir izdüşüme sahiptir. Bu süreç bir edebiyat emekçisi tarafından göz ardı edilmemelidir.
Ögretilerin büyük çoğunluğu yenileşmeyi kabullenen bir konumda olamıyorlar. Bu durum öğretinin ortaya çıktığı zamanla kendini bütüncelemesiyle ilgili bir durum olarak kültleşiyor. Yaşam doga birey toplum içsel olarak gelişmeye müsaitken özelikle hepimizi etkileyen dogmatik olguların geçmişle kendilerini bütünleştirdiklerine tanık oluyoruz. Dünyanın bazı topumlarında radikalleşen yansımaların içeriğinde bu sürecin sonucunu görmek hepimizi endişelendiriyor. İnsan doganın bir paydaşıdır doga gelişmeye açık bir özsele sahipken birey ve toplum etkileşiminin devinimin dışında kalmasını beklemek pek gerçekçi olmayacaktır.
Sınırlar çok önemlidir .Düşüncede kavrayışta yaşamı algıda. Birey yaşamın geçici olduğunu kabullendiği sürece (yaşamsal misafirlik ) duruganlaşır .Çırpınan bir ruh çabuk yorulur.Burda dengenin öne çıktığını kültüre etken olduğunu görmek durumundayız.
Yaşam basite alınacak bir yolculuk değildir. Üzerinde köşkler oturtacak bir zeminde bulamazsınız. Her şey oldugu kadar.
Yaşamak için bir gerekçeniz yoksa mücadele size anlamsız gelebilir. Gitmeyi arzulayabilirsiniz. Bilinizki gitmenin geri dönüşü olmuyor.
Cehalet öylesi bir bataklıktırki size yönetilen her şeyi gerçek sanırsınız.Karanlık sizi içine gömer !
Mutlu insanlar ülkesi olabilirmiyiz sizce .Hiç bunu düşündünüzmü .Bu ülkenin insanları niçin karamsar. Niçin aç umutlar ülkesi bu ülke !
Nasılda korkuyordu ölümden ‘vakitsiz ölümden tanrıya sığınırım ‘ derdi. Ölümün vaktimi olur Tanrı aşkına ! Evet olur yaşamı devam ettirecek bir bedene sahip değilseniz ölüm olmalı .Hani bazen ölüm kurtuluş olur. Gelince bir yük kalkar geride kalanların üzerinden yerini hüzüne bırakır.
Hangi şehirde olursanız postane önlerinde kalabalık insan yığınlarını görürsünüz. Orda şehirlerin gizli buluşma renkleri insan yüzlerindeki çizgilerde daha bir belirginleşir.
Şehre yakın bir kırsalda dar bir konutta ömür tüketmek ne kadar anlamlı olabilirdi. Etrafında birkaç meyve ağacı olan yetecek suyu olan elektirige güneşle ulaşılan bir kırsal yaşam. Kapıda bir Anadolu çoban köpeği (yada kangal ) evin içinde size yoldaş olan bir kedi . Bahçede dolaşan kümes hayvanları .Mavi boyunlu tavuş kuşları. Ve sizin ruhunuzdaki sıcaklığı daha bir alevlendiren bir yol arkadaşı. Çok değil sizi ekmeğe ulaştıracak kadar bir maddi güç . Evin kapısının girişinde küçük ahşap bir kitaplık. Birkaç kitap hiç kullanmıya gerek olmazsada birkaç kâğıt ve kalem . Öğlen sonraları kapınızı çalan gök yüzü kadar aydınlık yüzlü birkaç arkadaş. Hayat bu olsa gerek.,
Yüksek sıtandlarınızı sizin mali gücünüz değil ,usunuzdaki bilgi ve donanım belirler. Araştırmak sorgulamak sunulanı değil olması gerekeni kavramak .Evrensel düşünmek ve katılıma açık olmak .
Demikrasi birilerini seçmek değildir. Demikrasi yönetimde paydaşta eşitçe hak bulmak olarak görülmelidir. Çogulcu demikrasi katılımcı bir içeriğe sahip değilse orda çoğunluk despotçası gücü zehirleyebilir. Bilgi kıttır ama gereklidir. Cehalet çoğuldur ama katkısı yoksundur !
Her şey paylaşmayı becerememizden oluyor. pastayı birileri kendi sofrasında tutuyor.
Nasıl özlüyorum bir bilseniz. bir sabah vakti bir yufka ekmeğin bulunduğu çay sofrasını .Toprak damlı bir ev düşlüyor ruhum damında güvercinler besledigim. Sonra çekip gidesim gelir bu şehirden özleyeceğime bilebile bir tiren kompartımanında olur ölümüm kimim neyim bilmez kimse..
Kültür ortakça yaşamdan beslenir .Yanlızlıkla olgunlaşır . Sende öylesin önce çoğulumsun benim. Sonrası olgunluğum.
Her şey geçicidir .Geride bir üzdüşümü kalır yaşanılanın ! Birde kök hücreler kalır toprakta .Esmer kadınsı şehvet balık eti bir köz olur tende. Gülmek acılarına kavganın devrimci bakıştır ölüm geride bırakıktıklarını mahkumlaştırır.
Çekip gidince bitermi sanırsınız dertler. Heybende asılıdır derin karanlığı beklenenin. Çok kadınlar sevişir umutla çok erkekler mazlum dolaşır o köhne emekçi kahvelerinde. Ülkem acılı ve yorgundur bilirim. Sisler kaplamıştır yüreğimi ülküdaş hüzünlerin. üregim beni terk etti.
Yaşamın tüm kötülükleri kendimizden kaynaklnıyor. Tüm sömürü düzenlerini biz insanlar kurmuşuz. Unvanların makamların paranın gücün kölesi yaradılışımızın değil .Kurdugumuz rezil düzenin bir sonucu . Böyle bir rezil hayatı yaşıyorsak kaderi değil kendimizi suçlamalıyız.
Fabrikalarda kara gözlü kadınlar hayeller kurdular süt akıyordu memelerinden umutlarının. Bir üzdüşümdü yaşam.Öncü olanlar düşünmeyi öne çıkartanlar olmalı ,ömrü uzatmaya çalışanlar değil. Ne derece ömür uzarsa uzasın yine eksik ve kısa olacaktır. Ozaman düne takılmayalım yarına bağlanmayalım günü avuçlarımızın içine alalım. Sonsuzluk beyinde başlıyor. Düşünceniz kalıplar içinde değilse siz demirparmaklıklar ardında bile olsanız özgürlüğünüzü yaşıyorsunuz demektir. Gelin beynimizi özgürleştirelim renkli izdüşümler düşürtelim sözcüklere.
Ankara tıp cebeci radyasyon onkolojisi . Posta memuresi fidan ablamın hüzünlü hayatı başlıyor.
Düşünsenize birlikte yaşadığınız. sohbetler ettiğiniz .Yaşamı yorumladığınız.Bir tanıdığınızın öldü diye haberini alıyorsunuz. Yaşam anlamsızlaşıyor . Aslında ölüm aniden gelen bir sonuç değildir.Dogumumuz bizim ölümümüz olmaktadır . Süreç doğumla başlıyor . Aslında kutsal kitaplara baktığınızda odak noktası yaşam oluyor (incilin yaratılış bölümü ) kutsal kitap kuran,da yaşamı yaşamın nasıl yaşanılması gerektiğini açıklayan öğütleri içiriyor. Peki tüm canlılar niçin ölümlüdür. Yeni doğanların ruh kimliklerinin onlarla bir bağlantısı olabilirmi. Bireyler dogup yaşayıp ölürken ruh yeni bedenlerlemi dünyadaki varlığına devam ediyor . İfade etmeliyizki islam bilginleri böyle bir görüşü kesinlikle red eder. İslama göre ölümle ruh gerçekleştiğinde ruhun bu dünyayla irtibatı söz konusu olamaz. ruh ara bir alanda kıyametin kopmasını (ahiret ) gününü bekler. Kutsal kitabımız kuranda yeniden dünyaya dair dirilişle ilgili bir yoruma götürecek herhangi bir ayet söz konusu değildir.Ölümde ne olur ? beden tüm reflekslerini kaybediyor ! Sonrası beden çürüme boyutuna giriyor. Toprak o çürümüş bedeni bağrına alıyor. Sonuçta ölümü bir dönemeç olarak kabul etmemiz lazım .Ölüm inançkarlar için bir düğündür denir. Bilinmezligiyse bizim gibi cahiller içinse bir facia !
Şiir nedir şiirin romandan farkı çok keskindir. şiir rijittir. direk konuşur sizinle romansa kahramanlarını konuşturur. Roman önemlidir şiirse gerekli.
Yaşamak büyük bir kavganın adıdır. Bilinç ister .Işik ister. İzdüşümdür yaşam bazen kara bazen kırmızı bir sıcaklıktır.
Kahverengi bir kadın sevdim toprak gibi beni koynunda saklıyan. Ekmeğini paylaşan. Adı anne olan . Bıraktı gitti beni sonrası açmısın diye soran hiç olmadı .Hiç ısınmadı yüreğimin ayazları.
Keskin esmer bakışlı bir umuda tav olmuş tüm acılarına kült kimsesiz ama çoğul bir kadın.Bana hikayesini anlattı nar çiçeklerinin çokça açtığı bir köyde dogmuş.Orta avrupada bir yerde . dedeleri anadoludan göçmüş oralara sonra tifliste bir okulda öğretmenlik yapmış .(yada yok öyle bir şey benim uydurmam olmalı ) Ankarada bir kadındı o . cebecide bir sokakta kırmızı bir şemsiye başının üstünde onunla dikimevi postanesine kadar yürüdük. Ömürce sürdü bu yüremek ruhumda.
Biliyorum Ankara üniversitesinin hastane koridorlarını cebecide radrasyon onkolojisi ve bent deresinde kerhane! Karşıda bir giri kapılı magiros dolmuş. Vakit akşam üzeri ölenler ve kalanlar aynı yer yüzünde.
Gece geç vakit bir tiren geçiyor demir yolundan. Kırmızı kiremitli apartmanın dar balkonları ve yıldızları gökyüzünün ortalıkta salınan. Bir polis otosu köşe başında yorgun yüzlü ünüformalı memurlar. Ve ışıkları yanıyor cebecideki genel cerrahi kıliniginin .ışıklar ağlıyor yanlızlıgıma.
Toplumun dayatmalarından kurtulabilmek için kendimce çözümüm hayal kurmak oluyor.Yaşamda zaten bir hayal yansıması degilmidir.
Bana hiç aşık oldunmu diye sorduklarında yanıtım gerçekçi oluyor. Evet zaman zaman kendimi hasta hissetmişimdir.Biliyorumki aşk hastalıktır.
Azla yetinmeye alıştığınızda çıkarca bir bolluğun size sadece ızdırap vereceğini daha iyi anlıyorsunuz. Buna yaşamsal bilinç yansıması diyebiliriz.
Ölümler varya ölümler keskin bir kılınç gibi yaralıyor ruhunuzu. Bu yaranın bir melhemide yok. Ne yapabilirizki bizde zamanını bekliyoruz içimizdeki korkuyu tökezletecek o meçhul yolculuğun.
Tıbbı onkologa pankreas sorunlu bir organ dedim ! onun hücrelerinin isyankârlığı zor oluyor ! Öyle düşünmediğini söyledi. Sonra birlikte çalıştığı hematoğ pankresının azizliğine uğramış ! Üzüldüm keşke hayelleri gerçek olsaydı o tıbbi onkologun. Öyle olmadı .
İki + iki = 5 Bunu kabullendinizmi siz kalıpları kırmış bir entelektüel bir insansınız. Ne demek entelektüel toplumun genel kültür yapısının ötesinde birşeyler düşünebilen görüş açısına sahip kişiler olarak düşünülebilir.
Birey kendini bilen kendini tanımlayan beklentilerini pilanlayan .Kendini toplumun bir paydaşı olarak gören. içsel olarak kendi olan fert. Bizlerin sıkıntısı gerçek anlamda birey olamamakla ilgili bir durum. Herşey oluyoruz ama kendimiz olamıyoruz. Birşeyleri ya red ediyoruz yada sorgusuzca kabulleniyoruz .Bizden istenenin mahkumu oluyoruz. Toplumsal çatışkının ve sömürünün beslendiği içsel durum bu olsa gerek.
Yaşamı tek bir idoloji ifade edemez,yeterlide olmaz. Bu durum sizi yaşam boyu arayışa mecbur bırakır. Bu durum sizin dik bir duruşunuz olması gerektiginide ortadan kaldırmaz. Herkesle uyumlu bir kişiliğiniz varsa sizde kişilikten sözetmek mümkün olamaz. Yaşam çatışkıların bir bileşeni degilmidir.
Yaşamın tek hükümdarı ölümdür. Ölüm aklı baştan alır. Çaresizligin derin çukurunda sizi bilinmezliğe taşır. Ölümün olduğu bir dünyada malmülk peşinde ömür tüketmek kadar ilkelce bir dürtü yoktur insan denen varlığın ruhunda. Düşünsenize ihtiyaç fazlası bir mülkiyetin size verebileceğini sadece hiçlik.
Sabah yine balkona geldi bizim o yoldaşımız kıl kurruk kedimiz. miyavladı içeri girmek istedi balkon kapısından .Tüyleri dökülüyor diye alamadım içeri .Miyavladı anlattı bana sitemini geldiği gibi balkona komşu yeni dünya ağacına atladı ve indi aşağılaya. küsmüştü bana benim kendime küstüğümü bilmeden. Hersabah işe giderken küfürler ederdi anasını sattığı kaderine.
Kabirliklerde sessizce yatan ölüler .kemikleriniz kalmıştır şimdi toprağın altında. Siz yokkende ışıkları yanıyor şehirlerin . Politikacılar nutuk atıyor. Yine yosma kadınlar histerik bakışlarını gezdiriyor korku belası . Özgürlük sözda kalan bir yalan. Yine yorgun sözcükler yanlış hikayeler anlatıyor.
Her gece sen varsın yanımda .Kırmızı bir ruj havluya sürüklenmiş. Bir şiir yazmış bırakmışssın masada . Kapıda bir yanlızlık var. gitmiyor.
Birini kaybetmenin korkusunu düşünün. Artık onu göremeyeceksiniz .Onunla konuşamayacaksınız. ona birşeyler anlatamayacaksınız. O sizi bu koca dünyada tek başına bırakıp gitmek zorunda kalmıştır.
En nefret ettiginiz kişilerle kuzu sarmaşı yakıncalaştıgınızı düşünün .Bundan daha büyük ızdırap olabilirmi. Ah keşke benimde sığınacağım bir köyüm olsaydı. Babamın küçükken bırakıp geldiği o zamanlar sovret sınırları içinde kalan batumun kırsalındaki kedayı merak eder olmaya başladım. Gidip orda kendine küçük bir arazi alamak .Ölüncede o tarlanın kenarına gömülmek. Ama öyle bir cesarete sahip değilim.Şimdilik etrafımdaki solucanlara serçe kuşu muammelesi yapmak daha uygun olacak gibi. Ömründe bir kitap okumamış dag gibi cehaletlerinin ardında tünemiş barkuş gibi yaşayanlarla aynı gökyüzüne bakmanın zorunsalını kabullenmek mecburiyetindeyim.
Hayatta sizi mutlu edecek yada felaketi yaşatacak olan ne yoksulluğunuzdur nede gurbet.Size bu hayatı zehir edecek sadece yanlış insanla yaptığınız evliliğiniz olabilir. Bu kadın yada erkek olmaklada ilgili bir durum değildir.
Orda bir ağaç yoktu oturduğum apartmanın şöyle elli yıllık bir taş konmamıştı sokağına herşey benimle gelmiş gibi eğreti ve ilkeldi. Çok namuslu gözüken erkeklerin çok namussuzca yanaştığı kadınlar dolaşıyordu kaldırım taşlarına arkadaş olup. Bir fabrikalarda çalışan işçi kadınlar kalmıştı utangaç ve ürkek.
Herşey insan varsa anlamlıdır. Özgürlüğüm sana bağlı olmakla başlamıyor. Sana elvada ben yokum diyebilmeyi becerebilmeliyim. Yada sana koşmalısın benim günahlarımın ardından . Tüm tabularını yıkıp duvarlarından atlayıp özgürlüğün ovalarında buğdaylar yetiştirebilmeliyiz seninle.
İnsan denen canlının katlanmak zorunda olduğu en büyük mahkumiyeti şüphesizki ölümdür.Düşünüldügünde ölmün katlanılması zor bir sonuç olduğunu kabullenmiş oluruz.Yaşamın içinde birlikte olduğunuz bir yakınınızın bir arkadaşınızın ölüm haberini duyduğunuzda ne hissedebilirsinizki. Kaskatı kesilmiş bir ben ve çürümeye oldukça hevesli ayazda duygularla sizi çaresizliğe mahkum eden bir sonuç.Birlikte yaşanılan bir dünyayı istemeden terk edişin agır tıramvası .Bir ömrün bitişi toprakta çürümeye terk edilişi.İşin ilginci bu gerçekliği yaşamda sık sık gözlemlemiş olmakla birlikte bu dünyayı sonsuz gibi algılamak. Makamlar sitatüler isimlerin önündeki unvanlarla kendine haz yaratmak. Yaşanılanı kıyısından köşesinden devşirip sözcüklere tutturabilmenin umudu olsa gerek yazmak .Edebiyat bunun için olsun gerekli degilmidir. Çorak bir toprağa tohumlar atmak duyguyu ötelere emanet etmek .
Tüm kadınlar ve tüm erkekler günahlarında yıkanıp daha bir kirlendiler. Sonra kendilerine röller biçtiler. Çok korunaklı kadınlar erkekleri ölünce yalnız kaldılar bu dünyada. Agızların tanrı hiç eksik olmadı birilerinin çaldılar tüm umutlarını güneşin.Tanrı onlarla baş edemedi. Acaip şeytansı bir şehvetti yalanları . Anlamadılar tüm devrimler cesaretle yaşayabilenlerindir. Korkakların değil. Tanrı biliyor onları onlara görevler veriyor. Sonra nehirler ıslatıyor toprağı dünya denen bu geçici cenneti. Şeytan cehennemleştiriyor.Biliyormusunuz bir kar kuşuna sorsanız hiç anlam veremiyordur makamlarına unvanlarına insan denen varlığın.Neyseki gece var tüm umutlarını saklıyor o ak memeli anaların tülbentlerinin altında.
Daim bir arayışın sisleri arasında olan toplumların bireyleri ‘olmak ‘ filinin kıskacında takılı kalırlar. İyi insan olmak iyi dindar olmak iyi eğitimli olmak iyi yaşamak.iyi görünmek .Bu iyiler hiç bitmez. Çöp tenekelerinden dökülmüş bilgilerle alimleşen cehaletin rutubetinde tükenip gittiğimizin farkında bile olmayız.Ömürler böyle geçer.
Güneşin kendini göstermediği bir zaman diliminde sabah yakın olacakki minareden ezan sesleri misafirim oldu. İhtimal şehrin kabirliklerindede sakinceliklerinde rüzgar hışırtılarını saklıyan selvi ağaçlarının altındaki ölü ruhlarıda ezanı dinlemişlerdir.Yaklaşık kırk dakika sonra dünya mekanının güneşle hoşnutluğu ihtimal yeniden başlayacak .Yorgun kadın bedenleri tümce namuskar zırhlarına bürünüp doğan günü karşılayacaklar.
Büyük bir sessizlik var bu dünyadaki kahredici haksızlıklara karşı ,Artık suskun ve yorgunuz !
Öldü tüm bilgilerime göre öldü. Ya bilmediklerimiz ne.Topraga verdiklerimiz ne oluyor. Tanrı onları hesabamı çekiyor. Ah o varlık halimiz her daim görecelimi. Yaşam dedikleri ne olabilirki..bana söyle sen.
Zaman afaki bir kavram ömrün büyük bölümünün geçtiğini hatırlata dursun.Gelecegi bilemiyoruz. Ülkede güçlü ve keyfli azınlık nüfusun onda biri .Unvan ,para ,mülk sahipleri. Bu kişiler en cüretkar kümelerin başına çöreklenmişler. Halk kitleleri günlük yaşam mücadelesinde .Dört çeker milyonluk ciplerle dolaşanlarla belediye otobüs duruklarında bekleşenler aynı ülkenin yurttaşları. Ömürse geçip gidiyor.Gülümsemeyi unutmuş bu ülkenin çiçekleri.Kadınları yorgun. Mahçuplaşmışlar kadınlıklarında Analar köhne kaderin mahkumiyetindeler. Yaşamak bu olmamalı.
Güç bireyi ve toplumu etkileyen ana veri. Güçlü olmak yada gücün yanında yer almak ! Güçlü olmak sekülerde birey ve devlet için zorunsaldır.Güçlünün yanında yer almaksa başka bir durum ! Güçlü hangi güce sahip sahip olduğu gücü niçin ne amaçla kullanıyor.Gücün toplumsal bir karekteri mevcutmudur.Bu soruların yanıtları bize konumumuzu belirtecek ana veriler olarak karşımızda durmaktadır.
Mantık sezginin önüne geçer. Yanılgıyı nötürleştirir. İnsansa her şeyi kendi arzusuna göre yorumlar. Tanrı bizi kutsayacak .Hesaba çekecek . Toprakta iki melek gelecek bize sorular soracak .Tanrı azaplarla bizi kabirde közleyecek ! Bu varsayım (inanç ) içsel olarak bizi bu geçici yaşamda etkileye dursun. Kutsal kitabın bildirdiği (kuran ) hesap günü ölüm gelincemi başlıyacak . Yok ölüm sonrası ruhlar beklemede kalıyorsa hesap günü öncesi mükafat yada azap olasımıdır. Ruhlar kabirlerle içselliklerini nasıl oluşturacak .Ölüm ruha özgürlük verebilirmi.Yoksa onu kıskacamı alır.Fakirlik kadermidir. Toplumsal sınıfsal farklılıkların tanrısal buryugu ne olabilir. Kader sizi yokluğa hastalığa mahkumlaştırmışsa ve siz buna engel olacak iradeye sahip değilseniz yanılgı nerde başlıyor .İnanç bir gerekçemidir yoksa bir avuntumu.
Düşünce öne çıktığında akıl bize ölümü ötesini önemsemek yaşamın sınırlarını anlamaya çalışmak .Evrenin yüksek ahenginin gerekçesini görmek gibi görevleri önümüze koyabiliyor. Mükemmel yaratılmış olan insan denen varlık. ölüm sonrası kendine bir çizgi belirliyorsa bunun adınada inanç ve metodunada din diyorsak .Dini görmezden gelmek güneşe perdeleri kapatmak gibi olur.Burda şu görüş öne çıkar maddesel dünyayla mana alemini nasıl içselleştirebiliriz.Burda süreç dengeyle ilgili bir durum.Bireyin toplumsal yapıda yaşamını kolaylaştırmak eşitlik hak paylaşımda arayışa geçmek kendi varsalının bir gereği olacağına göre ölüm sonrası anlamaya çalışırken yaşamı örselemek yaradılışada ters olmuş olacaktır.Bireyin insan olarak en önemli özelliği düşünme yetisidir.Düşünmek ve düşünceyi eylemleştirmek. İnançkarlar bu gerçekle davranamadıkları sürece ömürler hep hüzünlü ve yaşamlar yetim kalarak var olacaktır.İnanç gereklidir inancında özselinde düşünme becerisi var olmalıdır.Sorgula ve gerçeğe erişmeye çalış.
Dogrusu düşünmekte tek başına yeterli olamaya bilmektedir.Düşünme doğru olmayı içine sindirebilmelidir (mantık ) sezgi arayış ve olasılık .Yaşamı nehirlerde yalpalamadan götürecek güvenli sağlam kanolara benzetilebilir. .
Güç gereklidir gücün yanında adalet elzem bir gerekliliktir. Adaleti ötelemiş bir güç felakettir.Cehennemin dünyada yaşatılmasıdır ! Tüm güç odaklarını dizginliyecek bent adalettir. Adalet güçlünün değil haklının yanında varlığını kanıtlar. şefaf özgürlükçü eşitcil bir düzen adaletle sağlanır.Adalet ahlaktan beslenir dindarlığınızın hamurunda ahlak yoksa siz bir çirkef bataklığının içinde açmış kendizi gül sayabilirsiniz .Bir islam alimi şöyle der ‘ gübreliklerde açan gülleri koklamayınız.
Toplumcu düşünüp bireysel yaşamak mümkünmü ! bunu kendimize sormak durumundayız bunu başardıkmı birey ve toplum içselliginde dengeyi kurabilmek sağlıklı bir yaşam döngüsüne kavuşabilmek mümkün olacaktır diye düşünmeliyiz. Burda için özelinde ahlak gerçeğini yadsıyamayız.Ahlak samimiyet gerektiriyor.Samimi olmanın kurallarıda yaşamı içselleştirmeyle ilgili bir sonuç oluyor.Niçin yaşıyorum yaşamımın düzeyi ney bu yaşam bana ne vaad ediyor. Ben yaşama ve kendime ne katkı verebilirim.Özgürlügümün derecesi ne olmalı .Çogulcu düşünmek benim bireysel varlığımda nerede duruyor.
Biliyoruzki bugün dünden farklıdır bugünde gelecekten farklı olacaktır. Bu farklılık teknolojik bilimsel ulaşılabilen yeniliklerle zorunsal bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır.Günümüz toplumu dünün toplumundan farklı bir konumdaysa yaşam algılarınında degişimsel olması kaçınılmaz görünmektedir. Özellikle kutisyetini önemsediğimiz dünden gelen verileri güncel zaman bileşkesinde yorumlamak gerçekçi olacaktır.Öz sabit kalabilir kaynak baki olabilir ama öne çıkanın güncel metoda katkı vermesi esas olmalıdır. Burda anlatılmaya çalışılan görüş dinsel köktenci uygulamaların sorunlu olabileceği düşüncesidir.Kaynak özgün ve kabul görür olmakla birlikte yorumsal yansıma heleki zaman süreçte uygulama şablonlarları günümüzde kabul görür bir gerçeklikle olamamaktadır.İnsanlık her bilgiden kendine bir değer katar. Ama insanlığı ilerleten muhafaza etmenin ötesinde yeniliğe açık olmasıdır.Hayatın her alanında olurluluk içselinde yenilenme medeniyetin ana dinamigidir.Bir kez daha anlamalıyızki her şey gerektiği kadar.
Yanlış olmak nedir. toplumun yapı taşı olan birey (insan )nasıl yanlış olur ! Yanlışlığını nerden alır.Birey toplumla şekillenir toplumu şekillendirir ikinci durumu biraz pasifizedir. Aynı amaca ve aynı arayışa uyumsallaşmış bireyler kümeleri oluştururlar. Partiler ,cemaatler ,daha geniş bir açıda tarikatlar (takipçiler izleyiciler ) Birde seküler durum vardır.Tüzel yapılar bunların başında devlet gelir. Kurallar yaptırımlar metodlar.Biz burda birlikte bireyi anlamaya çalışacağız.
Birey toplum içinde ihtiyaçları olan arzuları olan beklentileri olan işin kötüsü güçlü bir ‘ben ‘ e sahip olan canlı bir varlıktır .burdaki canlı deyimi biyolojik yapısının ötesinde hareketsel eylem algısı öne çıkmalıdır.Birey çok şey ister .Toplumda az şey vermeye göre kurgulanmıştır. Her bireyin temel ihtiyaçları arzuları istekleri vardır.Toplum bu istekleri biçimlendiren baskılayan ve yaşamı sakinleştiren kurallar armanisini bize yansıtır.Bireyin toplum içinde gönlünce yaşamak istemesi oldukça doğal o derecede çatışkılı bir sonuçtur.Doganın bir parçası olmakla birilikte birey günümüz toplulmunda doğal varsalının çok ötelerine taşmıştır.Günümüz insanının bireysel yanılgısının temelinde bu gerçeği görmek durumundayız.Evet medeniyet dediğimiz olgu hepimizi makineleştirdi. Toplumda bundan hoşnut gibi duruyor.
Akşamlar
Ben aglarım akşamları sensizligime
akşamlar hüzünleri yaşatır gözlerime
bagrım yanar gurbet akşamları
benim bir umut tutar kalbimi ellerinle,
gözlerimin önünde çamurlu ev yolumuz
iki damla gözyaşı gelir kendi kendine
1900
Bin dokuzyüzlerin kara katarı
dursada gitsede bir sitem,
bana bakarken yarin gözlerindeki,
böylemi yaparsın ölüm,
kaldık çadırsız aşiretlerde,
garipmi garibim köylü kızı,
hiç gitmez yük treni,
bin dokuzyüzlerin kara katarı,
gelmiş tüm devirlerin hasret yükleri ilen
makinesti çalıp durur kapımızı.
Kırmızı bir kadın sevdi yüreğim.Özgürlügü gizlerinde saklıydı.Aldı beni dağların arasında bir toprağa ekti.Küçük gözleri vardı iyi görüyordu.Esmer bir özgürlük vardı saçlarında .Kış günleri ince bir hırka üzerinde.
Ankara dikim evi postanesinin önünde.Beklerken otobüsü beni görünce gülümserdi.Küçük esaatta bir mimarlık bürüsunda sıtaj yapıyormuş.Babası demir yollarında makinest. Kendi anlatmıştı bana hikayesini.Annesi bırakıp gitmiş babasını.züppe kılıklı bir yalanın peşinde.Bana gorkiyi okudunmu dedi.Bilmiyordum öğrendim.Devrimci bir ruhu vardı.Bir türk kızıydı.Ülküsü onurluydu .Bir hikayesi vardı yanlızlıgının.
Ben onu kucaklamak istedim.Hani kardeşçe sarılmak umuduna.Gülümsemek istedim .Karanlıkta kaldım ben.
yitik sözcüklerde dövüldü duygularım..Çok ötelerden koştu geldi acılarım yüreğime.Ben sustum yenik kaldım köşelerinde şehrin.
Senin gözlerin beni görmüyor üzgünüm!,Anlatamıyorum sana kavgalarımı.İçimde dikenleri yanlızlıgın anatıyor ruhu.
Özgürlük tüm tabuları yıkmaktan geçer.Akan sularda ararım diclenin ıslaklığını.Esmer bir bakış özlerin işçi evlerinde.
Kimim neyim hiç anlamı olmayan o şehirde.Bir sabah vakti ayazda üşümüşümdür.Kimsesiz pencerelerden bakmışımdır karanlığıma.
Ah o cebecideki hastanede Ankara olmuştur hüzünlerim.Sonra onkolijiyi tanımışımdır.Korku yoldaşım olmuştur.Yitik bir özgürlük ölümü tanıtmıştır bana.Köhne bir otelde vakit geçirtmişimdir.Ankara şairleştirmiştir beni.
Kırşehirli Kezban nerdedir şimdi bilmiyorum.Senin gözlerin beni görmüyor kadınım .Ben başka yorgun kavgaların insanıyım!
Düşünme beni olurmu .Ben hazırım üşümeye yokluğunda kar taneleri üstüme yağsın .ırak çok ıraklarda bir köy evinde kestaneler közlesin yüreğimdeki yangın.İşçi kadınlar sevişsin umutla vardiyalarında hüznün.Sen düşünme beni.Ben alıştım üşümeye aralıkta. Üzerime üzerime geliyor ölüm .Aglama bana yolculuğumda.Nasıl katlanalım bu acıya siz söyleyin.çocukları aç kadınları mutsuz bu ülkenin.sokaklarında mahzunluk var.artık bekleyemiyoruz ölüm sonrası cenneti.Niçin konuşmuyorsunuz yitrikliginizin altında ne var.Neden sevişmeyi bilmiyor özgürlüğünüz.Yoksa özgür degilmiyiz söyleyin hadi.tanrı tanır bizi küçük böcekleriyiz onun.Yinede yaşamak isteriz kış gelince bir paltomuz olsun.çoluk çocuk bir odada sevinçlenelim.Biliyorum sadece bir insanım ben.Düşünüyorum tüm eksik sevilmiş kadınlarımavi önlüklü çocuklarını bu ülkenin.Artık görünen odurki hırçınlaşmalı isteklerimiz bir kapıyı çalan o yorgun devrimci bir yoldaş.Ruhumdaki isimsiz ülkümden bir meze yapıp mavi geceye koşacağım,sen ordamısın.Katlanacakmıyız bu acıya bu yalan cehalete.ibadet hanelerde umut dağıtır din adamları.Yinede aç yatar çocukları annelerin.Kadınları korkar yaşamaktan kadınlıklarını.nasıl bitecek bu yalan dolan ,söyleyin bana.
NOT : Dinlerin büyük çoğunluğu insanları yönlendirmeyi kendi alanında gerekli görür ! Yaşama kendince yön verir.Bu durum dinin temel işlevini oluşturur. ! Dinlerin görünürde sahipsiz bıraktığı alansa ekonomik kulvardır ! Gerçi islam dini zekat fitre sadaka gibi verilerle işin sosyal yanını oluşturmak istemişsede temelsel olarak bu eylemler isteğe bağlı olduğu için insan eşitliğini sağlamakta başarılı olamamıştır ! Günümüzde üretim araçları sermaya insan çelişkisi öylesi sorunsallara yol açmıştırki bir fikir devinimi kaçınılmaz görünmektedir. Toplum zenginler ve fakirler olarak bölünmüşken zengin sınıfın mikro düzeydeki konumu ve o konumun küresel sömürüsünü yorumlamak mümkün olamamaktadır. Emek eşitlik adalet kavramları dinsel karekterin amacı olabilir ama çözücüsü olarak dinlerin işlevselliğinin olamadığı açıktır.Burda topumun eşitliği rafatı sosyal adaletle olgunlaşma sürecinin ana lokomatifi devlette şekillenir .Devletin iki ana görevi vardır.Kamı güvenliği ve sosyal adalet !
Birey kendi değerlerini kendi oluşturur.Bu süreçte toplumun baskın kültürü etkiler görünsede kültüre boyun egen ruhlara sahip olan biz bireyler degilmiyizki. İnsan kendi yaşamını kendisi şekillendirme şansına sahip olabilir. Tanrı yaradışışında ona bu şansı vermiş görünmektedir.Ama nedense insan denen varlık kendi tanımak iyiye güzele olması gerekene ulaşmaya çalışmayı bırakıp yapay kurtarıcılara mahkum olabilmektedir. Yirminci yüzyıl bu yanılgıyı toplumlara fazlasıyla ödetmiş görünsede bireyin kendiyle kavgası devam eder görünmektedir. Yaşam yaşanılanı kabullenmeden öte bir kavram olsa gerek.
Bir şeyin başlangıcını bile bilsek sonucunu anlama şansımız olabilir .Ama bilemiyoruz.Dogum öncesi durumumuzu kim yorumlaya bilirki. Belirsizlik her yerde.
Demokrasi hangi ilkeye bağlıdır? : Halkçılık: Devrim tarihimizde önemli bir yeri olan 1924 ve 1961 Anayasalarında da yer alan halkçılık ilkesi, demokrasinin temelini oluşturmaktadır. Bu ilkenin ana özelliği ülke yönetiminin halkın elinde bulunmasıdır.bu anlayışın başlıca ilkesi, hukukun dogmalara dayanmamasıdır.
Milliyetçilik ilkesi ne demek? :Ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve yüceltmesi için diğer bireylerle birlik.
Atatürk’e göre Türk kime denir? :Atatürkçü görüşe göre Türk milleti 1924 anayasasında tanımlıdır. Bu tanımda ırk ve din özerk kalır. Bu tanımda "Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı gözetilmeksizin vatandaşlık itibarıyla Türk denilir" denmektedir.Bu çalışmayı ve bilinci, diğer kuşaklara da yansıtmaya "milliyetçilik" denilir.
Devrimcilik (Inkılapçılık )ilkesi ne demek? :devrimcilik Türk İnkılâbının korunmasını, aklın ve bilimin yol göstericiliğinde çağın gereklerine göre sürekli olarak geliştirilmesi ve yenilenmesidir. Geleceğe dönük bir sistem modernleşme ve geleneksellik arasında bocalayan bir toplumu ikilikten ve tereddütten kurtarmıştır.
Benim yanılgılarım seni sevmemle başladı .Ne var ne yok tabağında aşkın alıp çöpe attım. Artık beni ölüm paklar yıkar kirli hayellerimi beni koynuna alır toprak. Kimsede önemsemez öldüğümü .yapraklar hazanlaşır şarkıları tiz bir sestir yalanda. Sen bırakıp gidersen eger .oda gider bende giderim ama hiç gelmedimki hiç yakınlaşmadım nefesim.hiç seninle ölmEdimki !
Tüm kadınların egemen olduğu bir ülkede bir küçük pencereden şehre bakmak isterdim. Seni görürdüm bir ihtimal gülümsüyorsundur .
Ebediyet yolcusu zamanını bekliyor uzunca yaşadı .Kendince doğruları oldu büyük yanlışlarıda .Önemsedigi her şeyin önemsizliğini çok geç fark etti. Geçen her saatten korktu ölüm denen bir belirsizliğe götürecekti zaman onu. Kimbilir kaç nefesi kalmıştı. o evin köşesine diktiği dut ağacı ondan daha çok kalacaktı bu hayatın içinde. Gök yüzüne baktı gözleri yorgundu toprağı arıyordu. Artık anlamı kalmamıştı dededen kalma arazilerin yavan gülüşlerin anlamsız iç çekmelerin. Gelen ölümdü çünkü.
Demikrasinin en büyük gerekçesi eşitcil bir anlayışa sahip olduğu düşünülmesidir. Üretileni eşitçe paylaşma.Çagın gereksinmelerine kolayca ulaşma şansı .Çagdaş yaşamla barışık olma.Tüm olasılıkların ve dünya üzerindeki kavgaların gerekçesi ortak olanı paylaşamamanın yanılgısıyla ortaya çıkmaktadır. Yaşamı güvenle yudumlamak isteyen halk yığınları ulusal değerleri ve evrensel işlevselliği harmanlama becerisini gösterebildiklerinde kendine düşman aramaktan vaz geçecektir. Yaşam doğanın hükümdarlığında ilkeler oluşturur. Doganın bir parçası olduğumuzu unutmak büyük yanılgı olsa gerek.
Çok özlemişsin anladım ,kıyısında beklediğin o yorgun teknenin hayalini.Korktum ben inceydi sözcükleri aşkın.Hastalandım.Tüm günahların içinde şarkılar dinledim devrimci şarkılar . Atlara binip giden türk akıncıları kimbilir nerelerde otağ kurdular. Daglarında katran ağaçları kurtlar uludu izlerinde ömrün.
Korkuyla merak arası bir duygu .Tüm sevdiklerim ölümle tanışmıştı .Bilmiyorum orda görüşecekmiyiz. Bekliyorlarmı orda bir yerlerde.Ruhları nerelerde. Ah üşüyorum sarılacakmı annem orda ısıtacakmı ellerimi. Maviş gözlü babam gülümseyecekmi umutlarıma.abim ablam tüm sevdiklerim. Karşılayacakmı beni oralarda.Yoksa ordadamı devam edecek yanlızlıgım.Issızlıgım karanlığım.
Agaçtan tekerleği olurdu .tek atın çektiği arabanın. Üzerinde sekiz köşeli şapkasıyla sürücüsü. Ötelerden gelirdi umut.Çocuklugum ağlardı gençliğimde. Ellerimde yorgun emeklerim. Beklerdim güneş dogsun memlekete.
Ben düzgün insanlara mahkumum. Seviyorum onların gölgelerini beni yakıcı yalanlardan koruyor. Cömertçe açılıyorum içimi onlara . Boşa geçmiş ömürler acı versede içime.
Bir yakınınızı kaybettiginizde hayatınızı kaybetmiş olursunuz.Ama bunu anlamanız yıllar alır.Sizi hayatla tanıştıran büyükleriniz tek tek yaşama veda edince bir an gelir en büyük siz kalırsınız .Önünüzdekiler sizin ardıllarınızdır.Geçmiş sizsinizdir artık. Koca bir yaşanmışlık yitip gitmiştir.Arasıra uğradığınız kabirliklere siz ölünce uğrayacak kimse olmayacaktır.Geride kalanlar hayatın içindedir şünkü.Artık muhafaza edecek bir şeyleriniz yoktur. Sele kapılmış bir tahta parçasıdır ömrünüz.
Merhamet sadece merhamet istemeliyiz,Merhamet tohumlarını toplum yüreğinde büyütebilrsek düzen nederece vafasız olursa olsun insanlar kendi yaşamlarında umudu beslemeyi başarabilirler. Aslında formül gayet basit kendin için istediklerinin başkalarınında hakkı olduğunu bilmek.
Makam ve sitatüler ruhunuzu satın almasın.Özgürlük sadelikten geçer.Dag başında bir çoban düşünün koyunları köpekleri ve özgürlüğünü yaşamı ona huzur verebilir.Ama makam ve sitatü size sadece itiat etmeyi baskılar.Sizi o makama getiren güç sizi özgür bırakmaz.Sizde bunu isteme cesareti gösteremezsiniz.
Düşünüyorumda gençlikler hep başkalarının cenderesinde tükenmiş yasaklar ve ayıplar özünü amacını kaybetmiş ahlaksızlıga maske olmuş ,işte edebiyat toplumun çıkmazlarında bir ışıktır yarınların varoluş harcının özüdür ,edebiyatta insan ve toplum vardır ,ve ruh edebiyatta yansır özlem biraz ötelerdede olsa edebiyat yanı başımızdadır ,olanı degil olması gerekeni yansıtır edebiyat esen rüzgara degil gerçege egilir başı ,edebiyatın özünde insan olunca aşkta ben varım der en gizsel dürtüleri ile burdayım der,bu temmuz gecesinde yanlızlıgım ölüm gelip beni bulana kadar sürecek gibi niçinlere dogru bir yanıt bulamamanın hüznü gözlerimi perdeliyecek ölümümde ,ve asla bir kadın aglamıycak arkamdan benim sevdalarım ölümümde tükenecek ,işte yaşamın dokusundaki çelişki bu yaşıyamamak hep üşüncü şahıslara göre biçimlenmek ,acaba düşünüyorumda toplummu haklı gönlünce yaşamak istiyen insanmı.
Özgürlük:’ insanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumu.’ Düşünürler özgürlüğü böyle tarif ediyor.Bu açıdan bakınca bizler gerçekte özgürmüyüz.Kendi aklımıza göre düşünebiliyormuyuz.Yaşamımıza yön verebiliyormuyuz.Yoksa beynimiz bize dayatılan kültürün mahkumiyetinimi yaşıyor.
En lacivert maviler okyanuslarda olur ,özgürlügü hatırlatan esintiler okyanuslarındır ,çekip gitmek istersiniz bir yelkenliyle ,akdenizi geçip uzak doguya açılmak ,taylantın sokak pazarlarında çekik gözlü dişiliklerden gelen sıcaklıkları yudumlamak, kobra yılanlarının heybetini kıskanmak.,
yunus balıklarına inad sevişmek ıslaklıklarla ne otopark sorunu ,ne kökten dincilik,hücrelerinize inad özgür olmak.ayıp ötelerde günah uzaklarda bir siz varsınızdır birde yüreginiz,o öyle bir yelkenliki atlasında ankara sokakları .ipleri yarin saçlarına toka.
Özgürlük avuçlarımda artık özgürlük korkulardan öte. ürkek bakışlı kadınlardan uzak en ateşli umudlara yakın sındır artık,
o can alıcı lacivert ,dizelerinde gorki,dizelerinde nazım hikmet,kimbilir bende yazmış olurum suya,ilk okulda sevdigim kızın adını,belkide yoktur öyle bir şey ,yalandır kulak memelerini öptügüm umudun,
sevmelerim yalandır ,uzak çok uzak larda ölüm gelip beni bulsa ne çıkar ,sevda bu sevdadırki,okyanuslar kadar ıslak umud kadar lacivert.
Dünya cografyasında var oldugumuz kültürle Anadolu topraklarında yaşıyoruz,aldıgımız kültürel veriler geçmiş kuşaklardan bize yansıyan dönelerin bir yogunlugu olsa gerek ,düşünüyorumda bizler bu topraklarda yaşarken kendimizce görkemli ama kainatça bir zerreden öte degiliz,dünyadaki bütün toplumların ana amacı insanca yaşıyan toplumlar olmak olduguna göre duyguda düşüncede inançta kendimizi önde görmemeli ,yaşamı ölüm dairesi içinde çogulca tüm insanlıkla algılamalıyız .belki ozaman bizi kısır döngülere sokan vazgeçmezlerimizin dogal dialektikte bir anlamı olmıyacagını kavrıyacagız ,belki ozaman yazdıgımız şiirin bir anlamı olacak belki ulaşılmaz aşklar bizi bunaltmıyacak çaresizliklerimiz sadece bizi üzmiyecek ,insan olma bilinci bizi uçsuz bir okyanusta misafir edeceki ,belki ozaman erkekligimizin ,kadınlıgımızın tütsüleri sevgiyi yakalıyacak ,yüregimizin odak noktasındaki çocuklarımıza belki ozaman umud edilesi bir dünyayı sunabilecegiz.işte Anadolu bu duyguları yoguran toprakların adıdır bu topraklarda sınıf, etniklik anlamını yitirmelidir ,insanlık hepimizi evrenselligine taşıyabilmelidir.
Özlediklerimiz hiç hartırlamıyorlarsa boşa sevmiş yüreğimiz .yaralarımız boşuna kanamış. Üzülürmüydün bilmemki ölüm bulduğunda beni. Yoksa bir sıgara yakıp gülümsermiydi gözlerin. Huysuzun tekinin biriydi deyip . Çocuklugumda güller daha özgür açardı
Özgürlük kalın taş duvarların korunaklı gizlerinin açığa çıkmasımıdır. Bir ölümün arkasında bıraktığı boşlukmu. Yoksa devşirme çiçeklerinin koparıldığı o bag bozumlarının kenarlarındaki vakitsiz açmalarımıdır gelinciklerin.
Bana anlatırmısın hikayeni .Kim çözdü saçlarının özgürlüğünü niçin karanlıklaştı ışıkları sabahın. o yedi numaralı tahta kapıyı niçin çalmadı. Neden ağladı yokluğuna göz yaşlarım.
Hikaye emekçi evlerinde yaşanan bir ömrü anlatır daim. Kırmızı örtülü bir mutvak sofrasında yörük çaylarının kara çadır kokularında aşk neyse odur işte.
Kimbilir ölüm ne zaman bulacak bedeni. kaskatı kesilip çözülecek bir beden hiç sevişmeyecek umutla. Kadınlar esmer saçlı kadınlar benide katın olurmu .Bu ülkenin hikayesinde yorgun sözcükleri ile şiirler okuyun mavi gecede. sonra gülümseyelim ölüme hep birlikte.
Baglarda toprak damlı ev .Benzemez tekirovadaki o kırmızı çatılı taş eve. Hüzünleri başkadır birbirinden umutlarıda öyle. Ünüverstelerde bir kavga bir çığlık . Aranılan özgürlüktür başka bir şey değil. belki toprak damlı evde ,yada kırmızı çatılı taş ev. Yorgun hikayeleri vardır bu ülkenin.
Gün gelir ararsın belki. o lacivert gökyüzünün altında ikimizin sevdiği yıldızlara kanıp. Ölülerimi hatırlarsın .yanlızlıgında. Üzülme olurmu bu dünya böyle işte. o çok sevdiğim emekçi kadınlar .Senin avuçlarında yaşatır sıcaklığını yaşamanın .Hep yaşa olurmu böyle bakkıp lacivertlerine gök yüzünün gülümser. Güneş dogdugunda daha bir açlaşır umutlarım.Yıldızlar kaybolur .Saçları ıslak kadınlar hep benden ırak. Bir simitçi durur kızılaya giden yolun kaldırımında. Ankara olurum ben her güneş dogdugunda. Kara gözlerin varya senin.Hani ankaranın ayazında içimi ısıtanYüregimi uçurtan umutlara.kara yazımı renklere boğan.Senin o esmer yüzün kara saçların.Her şeyi sevdirdi bana geceyi sevdirdi.Bağ bozumlarında üzümleri.Harman vakti buğday başaklarını.Yazgımı döndüren sıcak bir ocak.Anadolu oldun sen toprağımda.sen ben oldun biliyorum.O kara gözlerin senin.Kara yazıma çizgiler çalan.
Beni unutma olurmu ben seni unutmayacagım .Anlatacagım şehirlerinin kavgalarını .Beyaz tülbentli umutlar uçacak kanatlarında senin.Yılgın günleri kovup mavi bir gecede konuşacağız.O köhne taş duvarlı evde şiirler okuyacak avuçlarımız.Tüm işçi evlerinde başka türlü sevişilir hayatla.Turanç bir ışık doğar har sabah.Karanlık ellerimde kelepçe biliyorum.Biz sustuk ve yenildik .Kurudu saksıdaki begonya çiçeğimiz.Bende bilirim ölümü.Hemde acısına banmış ekmeklerim.Soframda katıktır benim.Yasaklı ürkek ve kendimce.Hikayeler yazarım açlığıma.Bilirim bende sizdenim.Karanlığım isimsizim.Avuçlarımda ılık göz yaşları.Hiç tanımadığım yaralı kadınlara sevdalıyım.Tanrı bilir beni ibadet hanelerin rutubetli gölgelerinde.Arkırı dualar eder gözlerim.Sen bilirmisin bu ülkenin köylerini şehirlerini.Sokaklarında devrimler çizen resimlerini.Ah nerede bitti bu ömür.Sen niye geciktin öyle.!
Senin gözlerin beni görmüyor üzgünüm!,Anlatamıyorum sana kavgalarımı.İçimde dikenleri yanlızlıgın kanatıyor ruhu.Özgürlük tüm tabuları yıkmaktan geçer.Akan sularda ararım diclenin ıslaklığını.Esmer bir bakış özlerin işçi evlerinde i.Kimim neyim hiç anlamı olmayan o şehirdeBir sabah vakti ayazda üşümüşümdür.Kimsesiz pencerelerden bakmışımdır karanlığıma.Ah o cebecideki hastanede Ankara olmuştur hüzünlerim.Sonra onkolijiyi tanımışımdır.Korku yoldaşım olmuştur.Yitik bir özgürlük ölümü tanıtmıştır bana.Köhne bir otelde vakit geçirtmişimdir.Ankara şairleştirmiştir beni .Kırşehirli Kezban nerdedir şimdi bilmiyorum.Senin gözlerin beni görmüyor kadınım .Ben başka yorgun kavgaların insanıyım!Erkence kalkarım sabah bir bardak çay hakkım olmalıSonra kendimce kalırım o sofrada.Sevimsiz fikirler yoldaşım.İşçi kadınları düşlerim oracıkta.Ah kimler çekip gitti bu dünyadan.Yıkık duvarlar gibi yorgunum.Yok istemem sarı boyalı kadınlar girsin yatağıma.Saçları siyah olmalı kadınımın.Erkence kalkmalı kara çadırlar içinden. Sütlerini sağmalı umudun.Ben kara gözlü gecelerini özlerim aşkın.Demir yollarının tirenlerini özlerim.Ah o Diyarbakır tiren istasyonu.Bende senindim bir zamanlar .Erkence kalktım bu sabah.Bir bardak çayda umut aradım.
Sen bakma bana öyle. konuştuğuma sözcüklerim kırılgan olsada seni kırmak istemem ben.Aglarım yokluğuna.Hani bir gece vakti ölüm gelmiştir.Yetim kalmıştır umutlarım.Hani sen o toprak damlı evde.Kırmızı çatılı evler düşleyip çekip gitmişsindir kadınım.Hani ağlamışızdır korkularında umutsuzluğun.Soytarı çirkeflikler çizmiştir resim.Hani renkler hep giridir.Hani dag yamaçlarında kimsesiz kabirler.Soytarı kadınlar cenabet yaşamıştır.Hiç gelmemiştir nisan o şehre.Sen bakma benim çekilmez hallerime.Ben sensiz yapamamki öyle.!
En büyük özgürlük nedir :’istemediğin hiçbir şeyi yapmamaktır. yargılanmadan,toplum baskısı görmeden, istediğin herşeyi yapabilmek, sınırlarını istediğin gibi zorlayabilmek, kısacası gerçek kendin olabilmek.’
Ah bu memleket böyle sevilir işte.Bırakır gidersin sokaklarını kaldırım taşlarının.Gizlice ölür ruhları kavgalarının.Sen öpersin anne ellerini bayram günlerinde.Sofrada sadece bir hasrettir gidenlerden kalan.Asma üzümleri altın sarısı saçları olmuş yatağının.Sen uyumazsın bilirim kaçıp gidersin kendine.Kara gözlerin varya senin.Hani ankaranın ayazında içimi ısıtan.Yüregimi uçurtan umutlara.kara yazımı renklere boğan.Senin o esmer yüzün kara saçların.Her şeyi sevdirdi bana geceyi sevdirdi.Bağ bozumlarında üzümleri.Harman vakti buğday başaklarını.Yazgımı döndüren sıcak bir ocak Anadolu oldun sen toprağımda.sen ben oldun biliyorum.
O kara gözlerin senin.Kara yazıma çizgiler çalan.Kırmızı bir kadın sevdi yüreğim.Özgürlügü gizlerinde saklıydı.Aldı beni dağların arasında bir toprağa ekti..Küçük gözleri vardı iyi örüyorduEsmer bir özgürlük vardı saçlarında.Kış günleri ince bir hırka üzerinde.Ankara dikim evi postanesinin önünde.Beklerken otobüsü beni görünce gülümserdi.Küçük esaatta bir mimarlık bürüsunda sıtaj yapıyormuş.Babası demir yollarında makinestKendi anlatmıştı bana hikayesini .Annesi bırakıp gitmiş babasını.züppe kılıklı bir yalanın peşinde.Bana gorkiyi okudunmu dedi.Bilmiyordum öğrendim .Devrimci bir ruhu vardı.Bir türk kızıydı.Ülküsü onurluydu bir hikayesi vardı yanlızlıgının.Ben onu kucaklamak istedim.Hani kardeşçe sarılmak umudunaGülümsemek istedim .
Bende bilirim ölümü.Hemde acısına banmış ekmeklerim.Soframda katıktır benim.Yasaklı ürkek ve kendimceHikayeler yazarım açlığıma.Bilirim bende sizdenim.Karanlığım isimsizimAvuçlarımda ılık göz yaşları.Hiç tanımadığım yaralı kadınlara sevdalıyım.Tanrı bilir beni ibadet hanelerin rutubetli gölgelerinde.Arkırı dualar eder gözlerim .Sen bilirmisin bu ülkenin köylerini şehirlerini.Sokaklarında devrimler çizen resimlerini.Ah nerede bitti bu ömür.Sen niye geciktin öyle.!.
Çekip gitme sakın demiş olsakta .Hiç gelmedilerki gitsinler. Hiç sevmediler. Anlamadılar gün batımlarında mahzunlaşan yitik ömürleri.Yaşam çelişkilerle dolu öngörüsüz bir yolda tükeniyor. Bakmayın kalabalıkların aymazlığına halk kitlelerinin bir çoğunda bilinçten mahrumluk kendini öne çıkartıyor.
Bireysel olarak dünyayı düzeltme şansımız olmazsada kendi yaşamımızı daha düzsel bir gerçeklikle yaşama şansımız olabilir. Bunun başlangıcı gereksiz fedakarlıklardan vaz geçmek olmalı !
Fedakarca davranış sadece ömürleri tüketiyor. Kendiniz için yaşamamış oluyorsunuz. Tanrı böyle bir yaşama bizleri mecbur etmeyeceğine göre sınırlarımızı iyi çizmeyi başarabilmeliyiz.
Aşk sınırsız olmamalıdır,sınırsız bir aşk hastalığımız olmuş olur. Fedakarlıgın ,aşkın ,katlanmanın bir sınırı olmak zorundadır.
Kimbilir yaşam bizi ölüme mahkum etmekle kendi gerçekçil düzenini kurmuş oldu.Ölümün sınırladığı bir yaşamda dönemce gelene kadar canhıraç bir kavganın içinde olmak hayat olmamalı .Bu başka bir şey belkide yaşam yanılgımız olmuş oluyor.
Kült bir ahlak bize katkısı yorgun bir ahlak anlayışıdır. Ahlak dürüstlüğü içinde yaşattığı ölçütte bireye ve topluma katkı verir. Aksi yapkınlıklar ahlakı kutsallaştırır. Buna gerek yoktur. Kutsal olan yaşamdır. Yaşamınsa içsel yörüngesinde denge öncül olmaktadır. Denge kabul görür bir ahlakıda içinde besleyebilir.
Yazmak yemek içmek gibi nefes almak gibi.Aynaya bakmak gibi .seni yanında görmek gibi bir durum. Yazmak kuraaları olan bir işlev olmamalıdır.yazmak özgürlük. Bir izdüşüm. Çekip gidenlere gitme diyebilmek .
Vakitsiz ölümleri vardır hayatın. sizi ömür boyu mazlum bırakan. kemiklerinizin iliğini sızlatan. Yaşamı mahzunlaştıran. Bilirizki geri dönüşü yoktur o günlerin. Artık hazan mevsimidir zamanın. sağanak yağmurlarda sızi ıslatan yorgun yoksunlukları ruhunuzda besleyen .Sizi günahlarla arkadaş eden.
Bir elmayı bölüşmeyi becebilmek istemezmiyiz. paylaşmak istemezmiyiz yaşamın güzelliklerini .Birilerinin değil herkesin mutlu olmayı umut edebileceği bir toprakta buğdaylar ekmiş olmak istemezmiyiz.Herşeyin sahipi olmayı istemek hiçbirşeye sahip olamamak olmuyormu. Umut hepimiz için olmalı.
Hep böylemi olacak .Hep gidenler olacak bizi mahzun bırakıp. genç kadınlar ve genç erkekler günaha girecekler utanmasız.Belkide ölüme hazırlanacak bu günahlar. Artık kimse yıldızları saymayacak .İbadet hanelerde yorgun bedenli yaşlılar ölüme bir perde çekecekler belki.
Ben ölümce oturup bir sofranın başına şiirler okuyun umuda dair. Yırtık kadınları anlatın hikayede. Günahkarlandıgımı hatırlayın.
Çagdaş toplumun bir başka olgusu hukuk ve eşitlik kavramlarıdır. yetki ve mevki saihipleri yurttaştan üstün değildir yuttaşın huzuru ve güveni için yetkilendirilmiş olmalıdırlar. Buda için hukukta temelini oluşturur.
kadınların özgürleşemedigi bir toplumda yaşamın özgürlügü mümkün olmuyor.bir şeyler eksik kalıyor o bir şeyler güneşin yoklugu gibi yagmurun yagmaması gibi umudun yitikleşmesi misali . Dogada saygıyı hak eden en önde canlı şüphesizki kadındır. Kadın yaşamı doğuran tanrısal bir lutüftür.
Yıllar geçti on yıllar ömrün yoldaşları tek tek yitip gittiler bu dünyadan .Artık bu çekip gelinen yerleşkede kar yağan bir coğrafya yok. Mikroplar karda ölür derler. Şimdi rutubetli bir yılgınlık üzerimizde.( o şehir farklıydı biliyorum )
Babamdan kalan köstekli demir yolu saatini göz önünde tutup zaman zaman kurmaya çalışıyorum,çalışsın bozulmasın diye. saatler çok ilginçtir. mikro sayılacak küçüklükte vidaları zembereği ve o muazzam mekanikleri size teknolojiyi hatırlatır. saatler insan yaşamının vazgeçilmezi gibiler. Göreceli bir zaman kavramını adeta meşrulaştırma görevini üzerlerine almışlardır.
Mayıs 1992 ‘Duktal karsinom filtran özelliği mevcut !
Anı : 17 mayıs 1992 mastoktomi yapmak gerekli amelyat gününü tesbit edip size bildireceğiz . ‘
Ankara Tıp cebeci genel cerrahi kilinigindeyiz. Bekliyoruz.
Haziran 2005. Akdeniz tıp hastanesinin h bıloktaki onkoloji kıliniginin turanç renkli pilastik sandalyelerinde doktoru bekliyoruz. beklerken öyle vakti geliyor. yani ara tatil. Ablam söylenmeye başlıyor ‘Saygısızlar bizi burda bekletmenin ne anlamı var .Hastanede ögle tatilimi olurmuş’ Hasta yakınlarının anlamak istemediği konu sağlıkçıların güncel rutin işlerinin bizim hayatımızın ölüm kalım meselesi olduğunun hizmet vericilerin farkında olamaması oluyor her halde. Hani deriz ya sonunda ölümmü var diye evet efendim bazı sorunların sonunda ölüm var bedenden önce tüketenilen çaresizlik duygusu !
30 agustos .Koca yazı hastanelere gelgitlerle geçirmiştik. Ne yapabilirdikki patoloji sonuçları pet çekimleri kemoterapi seansları .Her şeyin bir gün bir mucizeyle düzeleceğini hayal ediyorduk. Bazı günler umutlanıp bazı günler çaresiz kalıyorduk. Eylül geldiğinde hazan yaprakları sokaklarda bir hüzün oluşturuyordu. Bizse hüzünleri yaşamak için eylülü beklemiyorduk . Tüm bu hangemede otuz ağustostaki doğum günümüde kreması bol muzlu bir pastayla hatırlamıştı bizimkiler. Yaşam devam ediyor.
Necisin dedi seni tanımak istiyorum’ Haklıydı çoğumuz ilk tanıdığımız birini görünce onu anlamaya çalışırız. Hele siyaset konuşuluyorsa !
Neyim ben kendimi nasıl tarif ede bilirim. Emegi önemseyen işçi sınıfının bir neferi. Tipik bir dindar.Yada milliyetçi bir ülküdaş.Aslında savunmaya çalışıp kendimi bulduğum durum gerçekçilik olmalı diye düşünüyorum. O nedenle insana dair her şeyin bir içselligini kendimde bulabiliyorum.
Her şey farklı olabilirdi ,eger kendimizi için yaşamış olsaydık .Bunu yapamadık Elmaları dagıttık dediler herkes elmasını aldı ondan hoşaflar yaptı verdik dedikleri bize ait elmayı kendi avuçlarında tuttular. Kul hakkı varsa bunlar o hakkın yükünü taşıyacaklar.
Cumhuriyet özgürlüktür özgürlüğün olmadığı bir zeminde cumhuriyetten söz etmek (halk yönetimi ) mümkün değildir.Bunun için halkın kültürel yogunulugu olgunlaşamamışsa halka baş vurmakta yetmezlik oluşturabiliyor. Seküler yaşam öznenin karekteri olmalıdır.Bu süreçte Demikratik laik hukuk karekteri vazgeçilmezdir.Aksi puslu karanlık ve ilkel bir yanılgı olmaktadır.Çagdaş yaşam özgür beyinlerde gelişir.Yasaklar ve tabuların hükmettiği bir sosyal yapı sorunsaldır.Yaşamın izdüşümü sosyal karekterde bize bu gerçeği anımsatıyor. Yaşam özgürlükle anlamsaldır
Sizin hiçbir kanser hastası yakınınız oldumu ! Benim oldu.Çaresizlk zırhını üstünde taşıdı ömür.Her an gidecek gibiydi kara ziftli tirenin yolcusu.Daim istasyonda bekleyen ebediyet yolcusuydu o.
Kanser hücrenin kontrol dışı çagalması kan ve lenf yoluyla etrafa yarılması (metestas ) kontrol edilemzse ölümcül hastalıklar gurubunun genel adı.Çile.İşte biz onyıllarca bu çileyi yaşadık .Umutlarımız döküldü yılgınlaştık.Tanrıyı en çok biz hatırladık.
Tüm zıt renkleri aynı tuvalda görebiliyorsak o resme demikrasinin tohumlarını ekmiş oluruz.Farklı olmak ayrı olmayı getirmemeli toplum denen resimde tüm renklere yer verebilmeli fırçamız.
Katran ağaçları ardında çökük omuzlu bir geceyi yaşadı o köhne köy evinde. Karşıda Toros dağlarının ardında bir ova vardı içinde keçi sürüleri dolaşır. Kadınları saçlarını örgü yapardı. Çok ıraklarda bir yanlızlıgı vardı o gecenin. Kapısını açtı girdi o evin kasvetli içeriğine. Kimseler yoktu ölüm alıp gitmişti onların gelenlerde ayaz bir soğukluğu katmıştı heybelerine.
Özgürleşebilmek için kendimiz olmalıyız. Başkalarının memnuniyetini değil kendi hoşnutluğumuzu amaçlamalıyız. Bunu başarabildikmi yaşamımıza sahip olmayı başara bilmiş oluruz.
Bagımlı olmak mahkumiyettir. Kısa bir ömrü mahkumlaştırmaksa büyük bir gaflet olur. Özgürlük duruşumuzla başlıyor .Adımlarımızla anlamlaşıyor .
Kaldırımda yüzlerce güvercin kanat çırpıp yemleniyorlar.Özgürlükleri var onların kanatları var gök yüzü onların ülkesi sınırsız yasaksız ve ışıklı.
Biz insanlar öylemiyiz. Köleleriyiz toplumun yasaklar içindeyiz. Heybemizde günahlarımız. Zamansız yaşıyor gibiyiz !
Gökyüzü tüm dünyayı kaplıyor. Bu bize tüm dünyanın tüm insanlara ait olduğunu anlatmıyormu.Tüm ulusların ortak hücresi insan denen canlılar degilmiyiz. Ozaman niye özgürlük çiçeklerini barışla sulamıyoruz.Biz Türkler ,Çinliler,Araplar Avrupalılar,Afrikalı sevgi bakışlı yürekler. Hepimiz yaşamak istiyoruz insanca eşitçe güvenceyle. o zaman yüreğimizi sevgiye açalım.
Katlanılması gereken tek şey sevgidir. Örnegin korkuya katlanılmaz.Korkuyu yenmek zorundayızdır.Zülüme katlanılmaz karşı koyma cesaretini göstermek zorundayızdır.Güçlü olduğunu düşündüğümüz ne varsa unutmamalıyızki biz o şansı verdiğimiz için güçlüdür.
Mutsuz insanlar ülkesi olduk. Yorgun bir hayata mecbur bırakıldık.Kültürel donanımdan mauf insanların müktedir olduğu bir düzenin içindeyiz. Özgürlügümüz sonu yaşıyor.
11.ocak 2022. Gecenin ileri bir vakti saat 04.07 önce camlardan bir çıtırdama sesi,sonra kuvvetli bir sarsıntı saniyeler dakikalar gibi uzun geçer görünen sarsıntı tekrar şiddetleniyor .Tanrı koru bizi !
Akdenizde Kıbrıs adası açıklarında olduğunu öğrendiğimiz depremin şiddeti richtere göre 6.1 bizim yorgun yılgın apartmanı yerle bir edecek bir şiddet.Doga insan çaresiz ve zavallı olduğunu hatırlatıyor.İnsan kendine yetse tanrıya gerek görmeyecek ama yetmezlik içindeyiz.Zavallılarız. Tanrının mahkumuyuz.
Özgürlük sınırlıdır.Sınırlı özgürlüğün en gerekçeli hali ekonomide kendini gösterir.Toplumsal işlevde en önemli kurum olan (iskelet ) devlet ekonomide denetleyiciliğinin ötedinde sınırlı uygulayıcı olmak durumundadır. Karma ekonomi olarak yorumlanacak bu olguda devlet ulaşım barınma enerji sağlık gibi ana gerekliliklerde denetlemeden öte uygulayıcı ve tamamlayıcı olmak durumundadır.Devletin tek görevi güvenlik değildir.Devleti bir bütün olarak düşünmek gerçekçi olacaktır.Bu modelde devlet özel sektörü önemser onun çalışma şartlarını oluşturur .ama ipleri ona bırakmaz.! Bu modelde devlet denetleyici olmanın yanında asgari tedarikçi durumundadır. Kamu iktisadi teşebbüsleri ,devlet üretme çiftlikleri ,kamu hastaneleri ,enerji yapıları devletin toplumsal sorumluluğu bilinciyle sosyal devleti oluşturur.Devlet bir başka kulvarda yoksullugu önlemekle sorumlu olduğunu bilmek durumundadır.Devlet tüm bunları topladığı vergiyle gerçekleştirebilir. Burda devletin vergi toplamadada gerçek üsüle dönmesi zorunsal bir sonuçtur.Dolaylı vergiler tüm toplumu bağlar .Toplumun yoksul kesimide o vergiye tabi olur. Bu sosyal devlette büyük bir yanılgı olmaktadır. Şöyle düşünelim aylık geliri on tl olan bir aile ve aylık geliri yüz tl olan bir aile yada aylık geliri bin tl olan bir aile markete gittiğinde aldığı bir kilo gıram pirince ödediği vergi aynı oranda olmaktadır.Bu durumun sosyal adaletle uyumsallıgını savunabilirmiyiz .!
Bilinç altımızdaki çöpleri süpüre bilsek belki daha özgürleşeceğiz. ruhumuzun isteklerinin günahkarlaştırlmasına red edişi başarabileceğiz.Toplumla barışık olmaktan öte kendimizle barışmayı becerebileceğiz.Tüm isteklere set çeken toplumlar bireyi baskılaştırmayı kendi otiriter varsalının bir gerekliliği olarak gerekli görüyor olacakki. Bu süreci insanlık tarihi boyunca beslemeyi otoritesinin gerekçesi görüyor. Birey ve topum birbirini tamalayan özsellermi olacak yoksa dişlilerinin çarklarında ezikliğimi müktedir kılacak. Birey ne derece özgür toplum ne derece haklı.
Ah aglama yüreğim bana şiirler oku belki rahat ölürüm. Kendimizi tanıma istiyorsak yanlızlıgı sevmeyi başarabilmeliyiz.Birileri daim bir şeyleri götürür sizden. Siz yaşadığınızı sanarsınız.Belki sözcüklere sığınmak bu tükenişligi red etmekle ilgili bir sonuç oluyor.Yaşamınızda.
Hayatımızı karanlığa mahkumlaştıranlar kendi hayatlarından vazgeçmiş hatta farkında olamayan yol arkadaşlarınız olmuyormu. Düşünsenize evlenmiş yuva kurmuş çoluk çocuğa karışmış kişilere bakıyorsunuz hala geçmişin boyunduruk duygularında hiçleşmeyi yaşıyorlar sevmenin ötesinde bir zorunsal mahkumiyet onları yitikliğe mahkum ediyor. Bu durumu ben en yakınında görmenin hüsrana içindeyim.
Yine yağmur mevsiminde Alanya, geçmiş yıllardaki gibi. Akdenizde balıkçı tekneleri yok. yığınca yük var insanların omuzlarında. Beyaz önlüklü doktorları onkoloji kıliniklerinde karşılarındaki korkunun bilince değiller gibi. Bagışıklık sistemleri yerler bir olmuş yorgun hastaların umutlarının. Ah ölüm öylesimi acımasız olursun.Söyle hadi bizi nereye götürüyorsun.
Kült bir kültürün içindeyiz.Nefes alamıyoruz.Rutubetli duvarların arasında tükeniyoruz. Dogru olan ne olabilirki.İnançsızlıkmı.Hiçbirşeye inanmıyalım yurt,devlet,tanrı din ,ahiret, sonuçta daha beter boşlukta olmazmıyız.O zaman doğanın diğer canlılarından ne farkımız olabilir. İnanç devlet toplum yaşam herşey bizi baskıladığı gibi aynı zamanda beslemiyormu.Düşünsenize tüm bizi kurallara sokan var olan değer olgularımızı yok sayalım.Sonuç ne olur. Tek düze amaçsız bir yaşam. Burda çatışkının gerekçesine inmek lazım.Yaşam tüm bu çatışkılardan devşire bildiğimiz bir bütünceye ulaşmaya çalışmak degilmidir. Gelecekte sınırların olmadığı bir hayali ruhlarında yaşatabilmeyi başaracakmı insan denen varlık. Günümüzde böyle bir şansı yok. Ulusal kimlikli devletlerin ortaya çıkması 1789 fıransız devrimiyle olduğu var sayılır.Buna birde fodal yapıdan kapitalist üretim yapısına geçmeyide eklersek günümüz dünya işlevselliğinde arayışların devam ettiğini .Yaşamın yeni bir sürece siyasal olguda evrimleşeceğini öngörebiliriz.Dünyadaki devletleşmiş ülke sayısının ikiyüzlerde olduğunu düşünecek olursak bu süreçte ya yeni lokal devletçikler oluşacak yada eskiden olduğu gibi çok uluslu kültürel yapılanmalarla büyük devletler kendini oluşturacaktır. (İmparatorluklar. ) İkinci sürecin daha bir olasılık içinde olduğu görülebilir bir sonuç olmaktadır.(Avrupa birliği örneği ) Yada bağımsız devletler topluluğu kavramı gibi yada uzak doğudaki yapılanmalarda bu sürecin içinde olarak görülebilmelidir .
Ortadogu cografyasına baktığınızda bir kopukluk olduğu açıkça belli olmakla birlikte bu coğrafyanın kültürel birlikteliğinin bile sanılanın aksine oluşturulamadığı gerçeğini görmezden gelmemeliyiz. Buralarda kadim kültürler olarak acemler ,Türkler ve mısırlılar öncül görünsede .Arap kültürünün dinsel motifselliginide harmanlayıp coğrafya üzerinde etken olmaya çalıştığı düşünülebilir. Köklü bir alfabeyle yazımsal boyutu oldukça derin olan arap kültürünün aynı zamanda bir gerici yönü oldugunuda kabullenmek afaki bir sonuç olmayacaktır.. Burda açıkça sormalıyız İslamiyet gibi büyük bir kültürün ortaya çıktığı arap coğrafyasında demikratik çagdaşsal bir kültürel yansıma niçin ortaya çıkamamıştır. Yedinci yüzyıldan günümüze kadar kültürel boyutta din olgusunu bir yana bırakacak olursak arap kültürünün sorunlu bir kültürel boşluğu yaşadığını tesbit yanlış olmayacaktır. Büyük Osmanlı devletinin çöküşü sonrası bu durum daha bir vahimsel tabloyla önümüzde durmaktadır.
Günümüz avrupasının geçmiş serüvenide pek parlak ve umut verici olamamıştır Birinci ve ikinci dünya savaşlarını bu kıta avrupasında ortaya çıkması bu coğrafya için tırajedinin zirvesi olmuştur.Günümüzde avrapa uluslarının bir çok yanılgıyı aşıp daha gerçekçi bir siyasal yapılarla daha özgürlükçü bireylerin yaşam alanı olduğunu tesbit yanlış olmayacaktır. Ülkemiz için durum çözümlemesine geçecek olursak türkiyemizin büyük Devrimci Mustafa Kemal Atatürkün Osmanlının gelişim çabalarının devamı niteliğinde ama çok farklı ve gerçekçi bir yönelişle ülkeyi ileri taşıma kararlılıgını meşrulaştırdığını çizginin ulusal karekterde milliyetçi dengeyle özdeşleştirildiğini ve ulusu çağdaş bir sürece yönelttiğini görebilmek durumundayız. Kurucu kadro yüksek öngörü ve çabayla Ülkeyi bulunduğu coğrafyanın çok ötesine taşımış olmakla birlikte devrimin üstten gelmesinin alt katmanlarda ilkel tortuların oluşmasının çatışkılarını ulusça yaşanmasınıda içselinde tutmuştur.Büyük cumhuriyet kavramı halka kısa sürede kazanıldırılmış olmakla birlikte içsel ilkel bir karşı duruşun günümüzdede var olduğunu görmek yanlış olmayacaktır.
ruhumun acılarının közünü.Aklımda yoldaş olmuş yitiklerim ve anlamsız karanlığı geleceğimin.Benide alın yanınıza kçük adımlarla yürüyelim.Büyük amaç için.Köhne kulübelerde sevişelim geceyle.Hani birgün kapı çalınır bir sabah vakti.Sen gelmişsindir.Ben çekip gitmişimdir.Özgürlük sensiz olmakmıdır söyle bana.
Beni unutma olurmu ben seni unutmayacagım .Anlatacagım şehirlerinin kavgalarını .Beyaz tülbentli umutlar uçacak kanatlarında senin.Yılgın günleri kovup mavi bir gecede konuşacağız.O köhne taş duvarlı evde şiirler okuyacak avuçlarımız.Tüm işçi evlerinde başka türlü sevişilir hayatla.Turanç bir ışık doğar har sabah.Karanlık ellerimde kelepçe biliyorum.Biz sustuk ve yenildik .Kurudu saksıdaki begonya çiçeğimiz.
Bende bilirim ölümü.Hemde acısına banmış ekmeklerim.Soframda katıktır benim.Yasaklı ürkek ve kendimce.Hikayeler yazarım açlığıma.Bilirim bende sizdenim.Karanlığım isimsizim.Avuçlarımda ılık göz yaşları.Hiç tanımadığım yaralı kadınlara sevdalıyım.Tanrı bilir beni ibadet hanelerin rutubetli gölgelerinde.Arkırı dualar eder gözlerim.Sen bilirmisin bu ülkenin köylerini şehirlerini.Sokaklarında devrimler çizen resimlerini.Ah nerede bitti bu ömür.Sen niye geciktin öyle.!
Senin gözlerin beni görmüyor üzgünüm!,Anlatamıyorum sana kavgalarımı.İçimde dikenleri yanlızlıgın kanatıyor ruhu.Özgürlük tüm tabuları yıkmaktan geçer.Akan sularda ararım diclenin ıslaklığını.Esmer bir bakış özlerin işçi evlerinde i.Kimim neyim hiç anlamı olmayan o şehirde.Bir sabah vakti ayazda üşümüşümdür.Kimsesiz pencerelerden bakmışımdır karanlığıma.Ah o cebecideki hastanede Ankara olmuştur hüzünlerim.Sonra onkolijiyi tanımışımdır.Korku yoldaşım olmuştur.Yitik bir özgürlük ölümü tanıtmıştır bana.Köhne bir otelde vakit geçirtmişimdir.Ankara şairleştirmiştir beni .Kırşehirli Kezban nerdedir şimdi bilmiyorum.
Kırmızı bir kadın sevdi yüreğim.Özgürlügü gizlerinde saklıydı.Aldı beni dağların arasında bir toprağa ekti..Küçük gözleri vardı iyi görüyordu.Esmer bir özgürlük vardı saçlarında.Kış günleri ince bir hırka üzerinde.Ankara dikim evi postanesinin önünde.Beklerken otobüsü beni görünce gülümserdi.Küçük esaatta bir mimarlık bürüsunda sıtaj yapıyormuş.Babası demir yollarında makinest.Kendi anlatmıştı bana hikayesini .Annesi bırakıp gitmiş babasını.züppe kılıklı bir yalanın peşinde.Bana gorkiyi okudunmu dedi.Bilmiyordum öğrendim .Devrimci bir ruhu vardı.Bir türk kızıydı.Ülküsü onurluydu bir hikayesi vardı yanlızlıgının.Ben onu kucaklamak istedim.Hani kardeşçe sarılmak umuduna.Gülümsemek istedim .
Kara gözlerin varya senin.Hani ankaranın ayazında içimi ısıtanYüregimi uçurtan umutlara.kara yazımı renklere boğan.Senin o esmer yüzün kara saçların.Her şeyi sevdirdi bana geceyi sevdirdi.Bağ bozumlarında üzümleri.Harman vakti buğday başaklarını.Yazgımı döndüren sıcak bir ocak.Anadolu oldun sen toprağımda.sen ben oldun biliyorum.O kara gözlerin senin.Kara yazıma çizgiler çalan.
Türk devletinin varlığını oluşturan kavram türk islam ülküsüyle temelinde özgürlükçü demikratik halk egemenliğine dayanan emek paylaşım ve eşitcil katılımcı bir demikrasi arayışının içselleştirlmesi olacaktır .Günümüz dünyasında insanlığın arayışı devam etmektedir.ve bu süreç uzunca bir yolculuğun ilk izleridir.
Birileri sizden farklı yaşıyorsa çok akılı olduklarından değil .Çığırtkan sömürücü ükela ve çirkef olduklarından,siz emeğin kutsiyetini anlatmaktan asla vazgeçmeyin.
Çık bir dışarı dedi bırak şu sırça saraylarını yalanın.Özgürce tozlara tünesin üzerindeki kürk.Bak sokaklarına memleketin. Orda kendin olacaksın belki bir izdüşümün olacaktır umuduna bu ülkenin .
Kimler çekip gitmediki bu dünyadan .Geriye baktığınızda geleceğin bir anlamı olmadığını anlıyorsunuz. Kan hastalıkları uzmanı hekim kendisi lesomiye yakalanınca bildiklerinin yetmezliğini daha iyi idrak etmiş olurken isminin önündeki prefesör unvanının ne kadar boşlukta olduğunu ona hatırlatmış oldu. Bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında öylesine ilkel ve yapayki bunu anladığımızda çok geç oluyor.Ne yazıkki çoğunluğumuz her konuda bilge olduğumuz yanılgısını ruhumuzda taşıyoruz.İnsan denen varlık her şeyden vaz geçebiliyor cahillikten asla !
Kimbilir belkide yanlış yaşıyoruz yaşamı .Bizden içinde olmamız istenen kalıpları kıramıyoruz.Güncel gerekliliğimizde yaşadığımız bir çok olgu bize çapraz yansıtılıyor..Anlamak sorgulamak istemiyoruz sadece uyumsal olmak istiyoruz.Sonrada ezikliği yaşıyor ruhumuz.Kalıplar sitatüler ve onun oluşturduğu baskın düzende sadece Tanrıya yöneliyoruz.Cenneti bekliyoruz.Tanrının verdiği koruyucu kılıcımız olan aklı kullanamıyoruz.Uslu çocuklar olmaya çalışıyoruz. Eşitligin olamadığı yoksulluğun üzerimize yapıştığı niçinlere yanıt bulunamayan bir düzeni kabullenmiş görünüyoruz. Sonrada mutsuzluktan söz ediyoruz.Yaşamın daim devinim olduğu bir dünyada durulgan kalmaya çalışıyoruz.Yaşamı idrak etmeyi ona sahiplenmeyi başaramıyoruz.
Yalnız kalmaktan korkuyordum ben . Sonra kalabalıkların bana verdiği yanlızlıgı tanıdıım.Anladımki yanlızlık çok kötü bir şey değilmiş.Şimdi ben yokluğuna alışmaya çalışıyorum. Başka hiçbir şey değil yaptığım .Gecenin bu satinde dışarda yağan yağmuru dinliyorum. yüreğimde özlemin.avuçlarımda toprak kokusu. Sen çekip giderken hani . Bırakırken bu yalan dünyayı avuçlarımda kalan hasretti bu senden devşirdiğim.İşte ezan okunuyor dinliyorum. Ruhumda birşeyler oluyor. Hüzün yanlızlık ve sen. Güya özgürlükler ekecektik toprağa. Gittik mahkumlaştık birbirimize. Anlamadık o mavi geceyi. Yüksek bir dağın yamacında belki tahtalı dagı. Günlerce günaha girdik.Sonra cahillk okudular üniverstelerde .yüzleri kıllı erkekler. Kadınlar beyaz önlükler giydi kimsesizliklerine. Özgürlük çekip gidince başlıyacaktı. Öyle olmadı ama . Huysuz kadınlara mahkum oldu umut. çünkü geceydi gelen.
Sizin hiç muzdarip hastalıklara mahkum bir yakınınız oldumu ! Antalyadaki (Akdeniz ) üniveriste hastanesinin radyasyon onkolojisi bölümüne yönlendirilince Sekreterligine müracaat etmek için ilgili kılinige geçtik. Hücrenin kontrolsüz çoğalması bir yana birde kan ve lenf sistemi yoluyla vücudun başka bölgelerine sıçrayıp (metestaz ) oralarda sistemi bozmaya yöneliyor .Belkide hastalığın böylesi riskli olmasının tek nedeni bu özelliği olmalı diye düşünmeden edemiyorum. Üniveristenin radyasyon onkolojisi yetkenleri bize gelecek hafta gelmemiz için randevü veriyorlar. Sekiz gün ötelemek bu hastalık için riskli olmazmı diye soracak oluyorum .’Hoca öyle uygun gördü’ deniyor. Biz bu problemi yıldız mahallesinde yeni açılmış bir özel hastanenin ilgili kıliniginde aynı gün tedaviye başatılarak aşmış oluyoruz.Bu durumdan oldukça rahatsızım. Koca üniveriste hastanesi bizi sokaklara salmış oldu. !
Sabah kalkıyorsunuz oldukça zengin olduğunuzu var sayalım.Mükemmel bir kahvaltı odanın sıcaklığı yada serinliği tam istediğiniz gibi.Arzu edilen her şey elinizin altında. İkametgahınız oldukça ihtişamlı. Yediginiz önünüzde yemediğiniz ardınızda.Dünya size güzel .İstediginiz an seyahetlere çıkıyorsunuz .Kahvaltıyı bir ülkede öğlen yemeğini bir başkasında .İkindi çayına süt koymassanızda keyiflice içiebiliyorsunuz boğaza nazır manzarasında o köşkün. Eger bir inancınız yoksa bir amacınız yoksa dünyanın en zavallı insanı sizssinizdir.Ne söyleseniz çevrenizdeki dalkavuklarca alkışlanıyor. Bu halinizle fabrika vardiyasında mavi önlüklü bir emekçi kadının hayellerine bile ulaşamaz sizin para güçseli ömrünüz. Yaşamak inanmakla ilgili bir durumdur. Güneş boşuna doğmaz yer yüzüne.
Yaşamın odak noktası sevgidir.İnsan denen varlık egosuyla öylesine ilkelleşirki sevgiyi karanlığa iter.Bir çoğumuz bir şiir bile okumamışızdır.Babadan kalma arsaları satıp binaları dikince altınıza birde dört çeker aldınızmı. kıytırık kadınlığınız sizi kıraliçe yapar. Cehaletin kıraliçesi.Birde karşı cins var. Karılarının mallarına çöreklenmiş soytarı yüzlü piçler. Ah siz onları bilmezsiniz onları ben iyi tarırım . Onlar ölümüde hatırlamazlar neyse şimdilik yaşıya dursunlar. Onları kabirde iki melek bekliyor.Sorgulanacaklar .Niçin yetimin hakkını yediniz .Niçin insan olmanın erdemini anlamadınız.İnsanların büyük çoğunluğu tanrının kendilerine nasipledigi onurun farkında değillerdir.Rezilce yaşamayı kendileri için tercih ederler.İnsan olarak doğmak şanstır.İnsanca davranabilmek ise emek ister.
Ruhunu tüm tozlarından arındır yalanın.Gülümse kadın bakışlarının sıcaklığına. Buğday tarlalarındaki kırmızı gelinciklerini özlemekten vaz geçme. Bak akşam oluyor. Kapıda bir ayaz.Mevsimlerden kış.
Birgün her şey geride kalacak .Unutulacagız Gittigimiz yerden geri dönüş olmayacak. Makamlar,unvanlar ,evler ruhumuzdaki o boyunduruk şehvet hepsi köhnemiş közlere dönecek .Bizi toprağa verecekler. Her şeyin anlamsızlığını anlamaktan mahrum kalacagız o gün.
izim sokakların insanlarını arıyorum.Hani çekinmeden evine alabileceğin,Kimsenin ötekini küçümsemediği.Bir sofrada oturup sıcaklandıgmız insanları.Ben bu şehrin yapaylığına alışamadım gitti.Demekki bizim sokakların insanlarından önce bizim sokakları bulmamız gerekiyor.
Risk daim yanımızdakilerle oluşur.Iraklardakiler sadece deprem dalgaları gibi sizi korkutur.Yıkımı yanımızdakiler becerir. Tüm yükün omuzlarında olduğunuzu anladığınızda bırakıp gidesiniz geliyor. Yanlızlıgın güç aktarımına .Sonra yanlızlıgında bir mahkumiyet olduğunu görüyorsunuz.Sizin infaz koruma memuru olduğunuz bir puslu varsalda.
Ruhum dediki bir şeyler edelim,aşka dair sana dair ,alıp heybemize umudu,koklayıp bahar sevdalarını memleketimin,haydi kalk ne olursun,bize gidelim,istersen hikayeler anlatırım sana,şiirlerimi okurum,sana gümüş yüzügümü veririm,kedilerimi okşatırım,istemezsen dagılmaz giysilerin odama,haydi kalk ne olursun bize gidelim.
Memlekete bahar gelmedi.Yagmurlar yağıyor şehrin üstüne yosma bir gülüş çakıyor yıldırımlar gökyüzünde. kapıda bir sokaka kedisi bekliyor .Niçin bekliyor bilmiyoruz. Hastanelerde yorgun hastaları var hücre isyankarlıklarının.Hani yaşamak için muhtaç olduğumuz bedenimizi tehdit eden.Bir kadın doktor topuklu ayakkabıyla dolaşıyor hastalarını o odaya girmeden ayakkabının tiz topuk sesleri kulakları tırmalıyor.Zengin hastaların tek kişilik odalarında daha bir önemsel oluyor doktorlar odada kalmaya .Esmer bir hemşire kitap okuyor gecenin geç vaktinde bankın arkasında tünediği sandalyesinde gözlerinde bir mahmuluk var.Dışarda arasıra geçen polis otolarının mavi kırmızı ışıkları yansıyor sokaklara . Gece lacivert hükümdarlığında sabaha ulaşmaya direniyor gibi.
Ben seni anlamıyorum niçin böylesi geride duruyor umutların .Niçin asalak kazların çığırtkanlığına boyun eğiyor yüreğin. Yaralı bir ceylanı içinde ağlatıyorsun. Sen beni hiç sevmedinmi.Sen mezepotamya sümerlerin dev nehirlerinin sularından beslendin.Saçların diclenin sularında yıkandı ruhumun kadın hükümdarlarının.Sen benim korkularımdan öte büyük tahtların yolcusuydu umudun.Kim derdiki güvercinler uçarken dam pinlerinde kadın özgürlüğü aradı.Uçsuz bucaksız gök yüzünde umutları vardı gecenin sabaha dönük.Tanrı sevmişti onu bekliyordu o muazzam düğününü ölümün.Daglarda kuzuların dolaştığı mevsimde bir türk ocağının dumanında aradı .Yalan konuşan kadınları kovdu hep otağından bekledi gülümsesin güneş. Ey bu rezil çağın çığırtkan asalakları korkuyorsunuz biliyorum .
Hiç uyandınmı korkularına kanıp.agladınmı ölülerinin ardından.kınalı ana saçlarını özledinmi,sen hiç sevdinmi korkularını ömrün.bir tren istasyonunda,belki ankara garı hiç sevdalandınmı uzaklara,şiirler okudunmu onun için, türküler dinledinmi.en ırak şehirlerden yanlız sevdaları ,ansıdınmı hiç giyinipte yalanları üzerine,gülümseyen çaresizligine yanlızlıgın,belki hiç görmedigin ülkelerden,yanlız kadınlara sevdalandınmı,
Yaşamak acı ve dikenli oldu bu ülkede. Gülmeyi unuttu kadınları hikayenin.Sessizce bırakıp gideceğiz artık yalanlarını bu dünyanın.
Seninle hiçbir şey konuşamıyoruz.Sen dikenlerini seviyorsun gülün.Ben naifliğini. Sen anlamıyorsun bu değirmen nasıl dönüyor.Nasıl çarklarında kırılıyor ömürler.Eger seninle yeniden başlamak mümkün olsaydı ötelerdim kısık yalanlarını o köyün. O köy senin köyün olsada. Biliyorum ayaz bir soğuk var havada. Sisleri var korkunç yalanların. Yıkık duvarlara rastlanmış ömürler.Özgürlük boyun eğmemektir karanlığına günün.
Birgün hatırla beni Diyarbakır.Esmer kadınların umutlarında hatırla.Agla yitip gidenlerine ömrün. Korkularına agla mahkûmluğunun. Sonra bir yörük kızına bağladığım kaderime acılar ek olurmu.
Onkoloji yorgun kalplerin kılinigi. Çaresizlikle umudun harmanlaştıgı puslu ayazların otağı. Ah O lenf bezlerinin hücresel misafirliği. Metastik sıçramaları korkunun.ışın tedavileri onkolojik neşterleri yorgunluğun. Sür kırmızı rujlarını ölüme meydan oku olurmu .
Devlet beni koru bana huzur ver.Benden çok şey isteme.Çünkü zamanım yok. Ben varlığım senin var oluşundur.Hizmet et bana papuçlarımı kirletme. Görevlilerin benden üstün olmamalı. Egemenligim senin egemenliğindir.Unutma. Toplum varsa (halk millet ) devlet vardır. Toplumun siyasal örgütlerinin çatısıdır devlet. Bize buğday başakları verir.Ekmegimizi paylaştırır. Korkularımızı öteler.Devlet halk olmak zorundadır. Tarih sınıfsız bir topluma şahit olamamıştır. Ama eşitliğe yaklaşabilir. Paylaşmayı paydaşlara hakça bir düzende sağlayabilir. O zaman yaşamın bir anlamı olabilir. Halk adına ve halk için.
Çok sinirliydi annem benim.o derece anneydi işte .yüzük çorbası yapardı her cuma bize .Adana olurdu yüreği.Şirin usta deyince babama şirinlenirdi gözleri gözlerinde .Benim annem anneydi işte.
Herşey apaçık ortada ekmeklerimizi çaldılar bizim. Sonra kendi kötü ruhlarını kutsamanın peşine düştüler. Melekler saklandılar meçhuliyetin gizlerine .Alevden yaratılmış cinler tayfa tayfa koştular bu razil bag bozumuna yalanın.
Özgürlük çok özel bir durumdur kadınım.Özgürlük namustur. Beklenilen güneşidir sabahın. Çoluk çocuk bir sofrada ekmeği paylaşmaktır Özgürlük ölümden kaçırabildiklerimizdir biliyorum.
Ben sevilmek istemem yok öylesi hayellerim,anla beni yeter.Anlaşılmak sevilmekten öte bir sonuçtur.
Yanlızlıgım ellerimde hikaye.lacivert öpüşler kulaklarımda.Yoklugunun izidir içime vuranSenin kavgalarından yüreğimi ağlatan.Her şehir anlık yaşar bilirim.Günler ekmek kavgasına yoldaş.Bana hikayeler anlat olurmu.Dicleden fırattan seyhandan ondan bundan.Utandı doğan gün.Bastıgım toprak.Saklandıgım gece.Penceremde yaprak ıslak yağmurlardan Hüzünlü öğlen sonlarında. Türküler dinler özgürlük ağlaşarak.
Hayatımın en büyük ızdırabı Babamın kayıbıdır diye düşünürken gençlik yıllarında kansere yakalanan ablamın mücadelesinde gördüğüm tıbbın yetmezliği benim için acı bir kabul ediş olmuştu.Biliyorsunuzki gittiğiniz kılınıkler unvanlı hocalar kan tahlilleri radyoloji makineleri hepsi bir gidişatın acımasızlığında çaresiz kalabiliyorlar !
Bir gece karanlık ürkütürse yüreğini.Bir rüzgar ulaştırsa saçlarına.Ürkekleştirse gözlerin geç vakitte.Islak bir kuytusunda olmak istediysen umudun.Açıksa kapısı otağının özgürlüklere.Gece lacivertse hele pencerende.
Büyük kayıplarım var benim.Sıcaklıgında ısındığım gözlerinde umutlandığım yürekler.İşçi sofrasında olurdu doyumluğum.Tahta kapılı toprak damlı evde.Biz yaşadıkmı bu ülkenin sokaklarında ölümün öksüz bıraktığı yolculardık biz.
Ölüm karanlıktır.Giriler çalmıştır uykularını Hiçtir artık kadınların ömründe.Renkleri giridir cinsel dürtülerin.Bilirim ölüm karanlıktır.Hani yağmurları ıslatmıştır tutkularını.Ankara senin benim şehrim.Deli savruk bir aşk kalmıştır sokaklarında.Dikim evinde öpüştüğüm gençliğim.Sen değilsindir.Hani soyunup dökünürken baharı memleket .Ben fakir insanları severim Yalanı bilmez yalın insanları.Gelmiş geçmiş tüm inançlara inat yalandı seni sevmediğim.Hani giriler çalmıştır uykularını .Bilirim ölüm karanlıktır.Yitenlerim oldu sen yokken.Ardında tükendiklerim.Ah bilsen korkunç kavgalarım oldu benim.Elleri bağlı sonumu bekledim.Sanki tüm ölümler bana misafir.Sanki bakire kavgalar içindeydim.Penceremde sensizliğin çıglıgı.Tüm evli kadınlardan korkan çocukluğum.Ben hiç büyümedim.Haydi gel sabah kalkalım bir çay içer içelim.Seninle sensizliğimle.
Not : Görüyoruzki hiçbir düşünce yokturki mutlak doğru olsun ,hiçbir görüş yokturki doğru bir yanı olmasın.Burda esas olğu dengeyi oluşturabilmek ulusal (nasyonal ) bir içsellik olurlulugu olan bir kavram ama aynı zamanda sınırları puslu bir kavram .Tüm değerlerimizde böyle.İnsanlık tarihi neyi niçin üstlere çıkardığının sorgulamasını tarihi boyunca yapmaktan kurtulamamıştır.
Gün yine dogdu çiçeğim.Yagmur sensizde ıslattı kasıp patıları.Huzursuzlugumda hiçliğin öncül.Biliyormusun ne olur sen gidince.Bir ölüm gelir bir ölüm girilmez her vakit girdiğin eve.Acı şiirlerini eker bu toprağa.Bizde yaşadık kendimizce bu alemde .Kadınlar sevdik devrimci kadınlar.Yürekleri paktı onların.Öksüzce yürüdük kavgamızın tozlarında.Sokaklarında izlerimiz vardı umudun.Sonra kısık nefeslere mahkum olduk.Ah o kadın yalnız gecelerin durdanecigi. Sevdik bu ülkenin ölümlerini.Halbuki biz lacivert gecelerindekadınımzla sevdalı kır çiçekleri ektik toprağına memleketin.Ne demiş şair ‘ bu memlektet bizim .’
Bir aralık günüydü yitişi.Belki babam annem onu karşıladı.Tüm Anadolu kadının hikayesi.Postanenin en masum tebligat memuresi.Onkoloji kıliniklerinde geçerken ömrü.Dolaştı yanlızlıgın hüznünde gençliği.Belki kendince hayelleride oldu.Ablaydı ruhumun en asil efendisi.
Tanrının bize nasipledigi ömre şükürler olsun.Ölümün gölgesinde yaşamaktan vaz geçmiyoruz bu iyi bir şey .Vazgeçmek yenilgidir derler doğrudur gerçi bu soytarı hayatlada baş edilmiyor.
Yıllar oldu bir çok şeyi unutur göründük.Bir çoğunu kabullenmek kaderimiz oldu. Köprülerin altından çok sular aktı neye kızıp neye sevineceğimize şaşırır olduk. Sanki ereti bir beklenti içinde sisli bir geleceğin hiçliğinde gibiyiz. Ne düşünüyorsak eksik ne özlüyorsak yetmezlik iliklerimizi kanatıyor.
Yaşamı biçimlendirmek kendimizi yönergelemekle ilgili bir durum.Sizce bir insan nasıl yaşamalı diye bire soruya muhatap olunsa .Söyliyebilecegimiz tek şey farkındalık olmak olmalı. Farkında değilseniz var değilsinizdir.
İnsan denen varlığın içeriğinde duygu vardır.Duygu olmadımı varlığın bir anlamı olmuyor.Hissettgimiz ölçüde yaşıyoruz. Yaşamın bizi sonsuza dek sarıp sarmalayacagınıda düşünemeyiz.Acı çektiğiniz ölçüde yaşadığınızı anlıyorsunuz.Laylaylon bir hayatın içindeki bir ruhu hiçbir öğreti olgunlaştıramıyor !
Başlangıçta herşey güzel görünüyordu.Umut vardı çünkü. Bahar mevsimlerinin getirdiği bir gençlik usulca okşuyordu ruhu . Sonra ölümü tanıdı ömür.Tanrının gerekliliğini o zaman anladı .Dip dalgalardan gelen bir kasırga gibiydi ölüm. Alıp gitti tüm yoldaşlarını ömrün .Bu hikaye böyle bitmemeliydi.
Yasaklar korkular ve günahlar .İnsan denen varlığın hayatı bunlardan ibaret. Birde sitatiko var. Siz bakmayın ölümün bizi eşitler göründüğünde eşit yaşamıyoruz.Güçlüler ve ezilenler var. Bizim izdüşümümüz acıdan başka ne olabilirki.
Düzene egemen değilsek kendimize egemen olmanın bilincine ulaşmayı başara bilmeliyiz.Bu bize aydınlanmanın gerekliliğini zorunlaştırıyor.
Günümüz insanın bir büyük yanılgısıda herşeyi kendi için istemesi.Buna ulaşmak için her şeyi mubah sayıyor. Sömürlen insan olduğuna göre sömürü çarkının mimarınında insan olması oldukça şaşırtıcı bir durum.Hava oldukça soğuk ,umutlarda öyle !
Böylece özlemiş oluyorum seni.Bir bag bozumu güncesinde tüm duygularımı biçiyor gözlerin.Ben seni uzaktan seviyorum.Uzaktan gülümsüyor bana umudum.Irak çok ırak ülkelerden sana şiirler okuyorum.
Acı bir bakış fırlatır yaşama ölümü kabullenenler.Kim derki askerler ölmek için varlar. Yok öyle bir şey.Yaşamak asıl amaç olmalı. Çiçekleri açmalı umutların.Bak martın dördü bugün. Baharın ilk günleri.Korkuyorum günaha girmekten yaşamaktan.İbadet hanede merdivenli yüksekçe bir yerde söylevleşiyor imamın sözcükleri.Yorgun bedenli müminler kendilerine bir çıkış arıyor gibi. Dışarda kavgası var hayatın. Bugün günlerden Cuma !
Tanrı meleklerini görevlendirdi yer yüzüne adı anneydi onların. evlatları için çok emek verdi onlar.Korkuları kendileri için olmadı. Küçük sıska umutları vardı onların.Bir akşam üstü ölüm gelip götürdü tüm umutlarını dünyanın ölümdü annenin kaderi.
Ne yapabiliriz söyleyin hadi aç kalmak ağlamak kırmızı gülleri sulamamak kurutmak tüm bahçesini yüreğinin bu acıyı közlermi söyle bana.
Tüm yoksul insanlar bu dünyada tanrının yetim evlatlarıdır.Biliyorum.Kimbilir yaşamak günahları sevmekle başlayacak.Yada felaketimiz olacak yaşamak.
Korkunç rezil bakışlı yosma kadınlar küçümseyecek şehvete mahkum erkek süliyetleri. Karanlık her şey çok karanlık.
Tanrı onu yanına aldı , o şimdi cennette ! Bırakıp gitti bizi hiç tanımadı kendini. Kendi için yaşamadı. Çalıştı mülk aldı gösterişil binekler edindi. Bilemedi gençliğinin tükendiğini ömrünün sonsuz olmadığını.Çok acı çekti baş edilmez hastalıklara muzdaripti hücreleri.Sonra öldü dediler.Anlamı kalmamıştı artık kiliselerin şinagogların camilerin.Sadece o vardı bir dag yamacında bir toprak tümseği adına dualar okundu Bişiler kızartıldı yağda. Konu komşuya dağıtıldı. Askerler son bahar tatbikatındaydılar. Tank paletleri yağlandı top atışları yapıldı .Omuzu yıldızlı generaller her yerde saygı gördüler.Hak ediyorlardı bu saygıyı .Sadece varoş sokaklarında dev şehirlerin sevişmeyi bilmez kadınlar çocuklar doğurdu onlara.Şiirin adı yoktu.
Kimsenin kimse için fedakarlık yapma yada isteme hakkı olmamalı ! Çünkü hayat sınırlı! O zaman bizden istenen fedakarlık beklentisinin gerekçesi pek sağlıklı olmuyor ! Kendi yaşamınızı sahiplenmeyi bıraktığımızda başkalarının yaşamlarına meze olmaktan öte bir durumumuz olamıyor. İnanın bunu tanrıda istemez!
Eylül ayında anam ve komşular birlikte gidilirdi şehirdeki toptancı hale .iki sandık domates otuz kilo biber ve patlıcan. Sonra doğranırdı domatesler büyük leğenlere. birkaç gün bekletilirdi. sonra kevgirden geçirilir sinilerde dama serilirdi güneşe. birkaç günsonra küçüle küçüle sinilerdeki domates suyu salçalaşırdı. Bİliyormusunuzki siz mor lastik donuyla kadınlığını yaşayan azize dokuzçocuk doğurmuştu kırkyaşına gelene kadar. dokuz çocuk ekmek üzre salçayla doyurmuştu acıkan karınlarını. sonra iplere düzülen biberler ve patlıcanlar bahçenin tel çitlerine bağlanıp Diyarbekirin kuru sıcak havasında kurutulurdu. mevsim sonbahardı .kapıda satıcılar dolaşırdı . köşede kırmızı çatılı bir ev vardı .içinde kırmızı entarili bir kadın dolaşırıdı. Zaman genç bir akasya ağacının hüzünlü bir yitikliğini anlatıyordu umuda.Ve sen umutta ürkek bakışlı serçe gibiydin. Haklıydın ürkeklinde .Acımasızdı hayat.
Bedenimize sahip olma şansımızın sınırlı olduğunu bilmek durumundayız ! Evet gerçek bu. Ruhumuzu taşıyan bizi dünyada misafir eden bedenimize hükümdarlığımız mutlak gücün musade ettiği kadardır diye düşünmeyi bunu kabullenmeyi başarabilmeliyiz.Dogrusu yaşam müktedirligini sağlıklı olabildiğimiz ölçüde hissettiriyor. Meçhuliyet yolculuğumuzun bizi bekleyen son olduğunu çoğu kez görmezden gelsekte.Yaşam sınırlılığını bize daim hatırlatıyor.
Sumaklı dolma yapmayı bilirmisiniz. hani sumağı suya ıslayıp sonra tencerenin üstüne dökersiniz. ekşimsi bir tadı vardır onun . Eskimiş fikirler gibi dilinizde tadını hissedersiniz. Keşke dersiniz. Keşke hiçbir fikir eskimiş olmazsa. Keşkenin hiçbir dilde anlamı olmazsa.
Benim demikrasim seni sevme özgürlügümdür.Bunu anlaman lazım.Birey toplumun bir pardaşıdır .Kölesi olmamalıdır..Şöylede bir durum var birey bu paydaşlıkta nerede durmalı.Katkısı ne olabilir.Beklentisi nedir. Neyi ne derece savunma şansımız var. Bizim doğrularımız gerçekten doğrumu.Belkide baştan aşağı yeniden bir arayışa girmeli yaşam yolculuğumuz.Demikrasi demişken demikratik bir toplum nasıl olmalıdır diye düşünmekten kaçınmamalıyız !
Demokratik bir devletin özellikleri nelerdir? Demokrasi Nedir? Anayasa.Halk egemenliği.Çoğunluk kuralı.Katılımcılık.Bireysel temel insan haklarına saygı.Özgürlük ve hoşgörüye dayalı çok partili siyasi sistem.Demokratik bir oylama sistemi..Hukukun üstünlüğüne saygı.Demokratik yönetişim.
Nitelikli demokrasi nedir? ‘ Prosedürel boyutunun yanında eşitlik, özgürlük gibi demokrasinin içeriğine ve bunların işlerliğine ilişkin boyutları da dahil ederek yapılan tanımlamalar nitelikli demokrasi yaklaşımı olarak adlandırılabilir. Bu yaklaşım demokrasinin kalitesini göstermesi bakımından önemlidir.’
Tüm öğretilerin temelinde insanı ahlaksal bir karekterde tutabilmek geliyor.Burda şöyle bir durum ortaya çıkıyor.Ahlaksal karekter nedir.Şüphesiz samimi olmaktır.Net olmaktır.DÜürsüt davranabilmektir. Dinlerinde iddası insanı doğru yola getirmek oluyor.Burda doğru olan yolun ne olabileceği tartışılacak bir durumdur.Birine göre doğru olan bir başkası için yanılgı ve yanlış olarak kabul görebilir.Burda süreç doğasal bir yansımayla ilgili bir durumdur.
Hayatımızın büyük bir yanılgısı uyumsal olmakla geçiriyor olmamız.Kendi yaşantımızı kendimiz oluşturamıyoruz.Herkes birilerinin yaşamına hükmetme yetkenligini kendinde görebiliyor. İş öylesi bir boyuta ulaşıyorki hesap sorma cesaretini başkalarına tanıyabiliyoruz. Dizginleri birilerine bıraktığımız hayatı kendimizin sanıyoruz.Bu yanılgı yaşam yanılgısı olsa gerek.Yüramda yeşillkler azgın sular içinde yalpalayıp giden bir karmaşanın içinde buldum kendimi.Üst yamaçlarda tanımadığım insanlar bana bakıyordu.Kimdim öyle bir yere nasıl düşmüştüm.Orası neresiydi.Ölüm ötesi bir gerçekliğimi yaşıyordu ruhum.Yakın çevremde önemsediğim bu değerlidir diyeceğim ruhumu okşayan pek fazla kimse yoktu.Ömürlerini paranın peşinde geçiren asalak kişilikler ortalıkta dolaşa dursun.Ben neyi niçin özlüyordum onun bilinmezliğinde gibiydim.Kimbilir çocukluğuma özlemimin gerekçesi belkide bu hüzünlü geçmişime özlemden geliyordur.
önemsizleştiğini anlamış olursunuz. Bu benim içinde böyle olmuştur.Torosların yamaçlarındaki kabirlikte toprağa verdiğim yakınlarımın şimdi sadece soğuk mermer taşlarının izleri var. Onkoloji koridorlarında ömür tüketen ablam için artık patoloji raporlarının kemik metestazlarının kemoterapi seanslarının bir anlamı kalmadı.Artık yaşam meçhuliyetinde o şimdi bir yerlerde bizi izliyordur.Düşünsenize insanlık tarihi boyunca milyarlarca insan bu dünyadan göçtü gitti gitmeyede devam ediyoruz. Yinede içimizdeki egoyu yenemiyoruz.Unvanlar sitatüler makamlar. Ötesi ölüm.
Derin acılar yaşamış insanlar hüzünlü gülümserler. Çaresizce tutunmaya çalışırlar hayata. Korkunç bağımlılıkları olurda anlamazlar.Yılgın duygular içindedirler. Daim bir şeylerin eksikliği vardır ruhlarında.Ölgün bir çaresizlik misafirdir onların güncelerine.Kim bilir belki bizlerde onlardan biriyızdir.Yorgun bıkkın ve yalnız.
Eger kendini doğru buluyorsan o yolda ilerlemekten vazgeçme. Dogru olan yol tek bir yolda değildir.Degişkendir.! O zaman sende değişmekten çekinme istikametin belirgen olsun.Ama açılar farklı ışıkları yansıta bilsin ruhuna.Güneşin doğuşunun bir anlamı olmalı.
Güneşin her sabah doğupta aydınlatır göründüğü bu dünya bir haksızlıklar panayırı gibi. yoksulluk ve zenginlik kolkola yaşıyor bu keşmekeşte.İşin tuhafı milyonlar yoksulluğu iliklerine kadar yaşarken azınlık zenginliğin şatafatını yaşıyor.Birileri bir şeylerin hükümdarı olmuşlar umut satmakla meşgüller.O birileri egemen gücün temsilcileri olarak büyük kitlelerin yaşamlarına kara çalılar ekmekle meşgüller. Tanrı niçin buna musade ediyor anlamakta zorlanır olmuyormuyuz. Bize cenneti vaat eden tüm inanç kulvarları niçin bu renklerin baharlarda sevinçleştigi umutlarımızı tüketen rezil bir hayata mecbur bırakıyor. Doganın en üst varlığı insan denen canlı niye böylesi bedbah bir hayatı kabullenir oluyor.Tanrının bize nasipledigi iradeyi kullanmayı niçin beceremiyoruz..
İnançkar insanlar yemeden içmeden ve içgüdülerinin etkencesinden bir ay için vazgeçer oldular.Güneş doğarken ve güneş batana kadar kendilerini oraçladılar.Ruhlarını bedenlerinin temizliğiyle arındırmaya çalışacaklar. Tüm içsel kavgalarını köhne bir dehlize koyup saklamaya çalışacaklar. Sonra o bir ay geçecek neyi niçin kabullendiğini bilmez halk yığınları ömürlerini yine tanrının günah saydığı kötülüklerle tüketmeye devam edecekler. Gök yüzündeki yıldızlar ve milyarlarca özgürlüğe koşmuş ruhlar kendi hikayelerini anlatacaklar lacivert gökyüzünde.Akdenizde sular çekilmiş olacak o vakitler .Damlataş pilajındaki dip kayalıklar gün yüzüne çıka dursun .İnsan denen varlık tüm çekingelerine karşın yine saklıyacak içinde bir şeyleri. Kırmızı gözlü siyasetçiler kendilerinin ne kadar düzgün insan olduklarını anlatacaklar lüks otellerin restonlarında verdikleri iftar yemeklerinde.Kuzu kavurma pirinç pilavı ve alaiyenin gülüklü çorbası .Bir nevi pirinç çorbası yuvarlanmış kıyma ve işkembe kırıgı . İhtimal kara saçlı kadınlar türban adını verdikleri baş örtülerini sarmalayıp katılacaklar bu yemeklere. Üniveristelerin rektörleri devlet görevlileri protokol dedikleri bir düzenekte çok önemli kişilikler olduklarını hissettirecekler ruhlarına. Ekmek fırınlarında pide kuryuklarında bekliyen emekli geçkinler pahalıktan şikayet edecekler. Yinede içlerinin bir kıytısında yaşamanın sevinci var olarak kalacaktır şüphesiz. Tanrı bizleri kutsasın.
Bahçedeki asma ağacı:Tüm yüreğimdeki acılar bende kalsın.sen umutlarımı al senin olsun.Yüregimdeki sevgileri al.Emekçi papuçların kapında misafir.Özgürlügüm ol benim.Biliyorum özlediğim ne varsa sensin o.Çocuklugumdaki toprak damlı evimiz.Bahçedeki asma ağacı.Kırmızı güller açardı baharda biliyorum.Ve cömertçe severdi özgürlüğü gözlerin.Ah haydi kaç artık ıssız çöllerinden umudun.Aç begonya çiçeklerini geceden.tut bırakma yelelerini kırmızı tüylü atın.Akıncı boylarından tanıdığım Türk yiğitleri.Ve sen Al bayrakta dalgalanan namusum.Gel anlat hikayeni Anadoluma yitip gitsin yetimliğim.
İnsan kendi yaşamını nasıl belirler. Bu sürece etki eden veriler ne olabilir. Savaşlar bir yana yaşamınıza etki eden iki ana faktör vardır.Birisi aileniz bir diğeri yurttaşı olduğunuz devlet. Birey millet kavramıyla devlet mekanizmasını farklı anlamak zorunluluğu görmek durumundadır.Devlet bir kavram olarak gereksel bir otorite olmakla birlİkte işlevselliği farklı olabilmektedir.Bireyin devlete olan sorumluluğu devleti hükümdar konuma getirmemelidir.Çagdaş devlet yapısında amaç bireyi ve onun oluşturduğu toplumu hukuk realitisende özgürleştirip eşiticil kabul görür bir yaşam işlevine kavuşturmakla yükümlü olmalıdır.Birey devletinden bunu beklerken kendide iç güdülerinin ötesinde insancıl kültüre sahip olma uğraşından vaz geçmemelidir.
Hayat sizi hep aynı çarkın içinde tutuyorsa bunu red etme hakkınızı kulanın.Buda sizi karşıt yapar.Tüm taşlarını yerinden oynatmak istersiniz bu köhne dünyanın rutubetli duvarlarının. Dönemeçlerde yolunuzu kaybetiginizde olur geniş meydanlara çıktığınızda. İkincisini tercih etmek için adımlarımızı iyi yollarda sürgelemeliyiz.
Bir yolculuğun içindeyiz bireyiz aileyiz ulusuz koca bir insanlığız.Bunlar birbirini tamamlayan olimpiyat halkaları gibidir.Birbirinden kopamaz.farklılaşamaz.Bizim türklük bilincimiz başka uluslardan üstün olduğu savını taşımaz.Biz insanlığın önemli bir paydaşıyız kendi özsel kültürümüzle var olmalıyız çizgisini yansıtır.Bizler insanlığın ortak kültürünün en önemli mihenk taşalarından biriyiz.Türk olmak bilinç ister. lusal birlikte emek odaklı bir toplumsal düzen bizim ana amacımız olmaldır.
Birileri bizi üzüyorsa biz musade ettiğimiz içindir. Hani şair demiş,ya ‘ Aysel git başımdan ben sana göre degilim’. Ah o gözlerin ırak dursun uykularımdan olurmu,Bir nehir aksın mezopotamda bana seni hatırlatsın.Yüregimde hüzün.
Papuçları tozlu erkekler ölür savaşlarda üstlerinde yeşil parkaları ölesiye inandıkları ülkülerine tutkun. Bırakıp hayellerini toprağın üstünde göçer giderler kervanına meçhuliyetin.Bu memleket yüreği yaralı anların otağıdır bilirim .Daglarında kara çadırları vardır yörük yiğitlerinin.Saçları örgülü kadınlar umut sagar keçilerinden sabahında.Kalmakta zordur gitmekte bu kervanla. Kaldık dağlar başında .Sisleri dağılmaz nisan mevsiminde umudun.Kim unutur söyleyin lacivert gecenin yıldızlarını .Dogunca sabahında güneş .Kimler ısınır koynunda umudun.Söyleyin bana.
Bana teşekkür etti niçin etti bilmiyorum .Bir sevindimki sormayın ıslandı kirpiklerim o gidince. Sonra anladım bana kırmızıyı sevdiren mavilerdeki bayrak.Birde gelincikleri severim yer yüzünde. Bugday başakları arasından serpilirler yüreğimin bozkırlarına.
Ölüm önemsizdir inanın .Sadece hüzünlenirsiniz dolunayı bırakıp gittiğinize avuçlarınıza almak istediğiniz yıldızları artık göremiyeceginize. umudu geride bıraktığınıza . Yaşamayı işçi mahallelerinde size özleten ruhu bakir insanları özleyeceğinize .Yoksa ölüm yaşamın bir başka dönencesi oluyor. Geride kalanlar onlar şimdilik yaşadıklarını var saysınlar.
Sen özgür değilsin biliyorum. Çünkü sen kar taneleri gibisin dikeysin yaralarına karşı ömrün.Benim gibisin kimsesizsin loş umutkar hayeller yıkık duvarlı köhne közlerin üstünde üşümüş bir türk kahvesisin sen. Özletiyorsun kendini.
Ah bu kendime yetmez umutlarım yanlış zamanlarda yanlış insanlardan medet umuyor.Benim karanlığımı bilmiyor.Yorgunlugumu anlamıyor .Yaşamla mücadeleden yorgun çıktığımı hissetmiyor. Üzüyor beni.Yaşamınızın bir zamanında sizdede öyle oldumu bilmiyorum .Bırakıp gidesiniz geliyor her şeyi.Sizi hiç tanımayan sokaklarda adımlarınız olsun istiyorsunuz. Çok ıraklarda çok yorgun yürekli insanlarla bakışmak istiyorsunuz.Tüm günahlarınıza yenilerini eklemek yada tam tersi güneşin doğuşundan batışına oruçlanıp bedeninizi ve ruhunuzu arıştırmayıda düşünebilirsiniz.Dogrusu bu ikincisi biraz sabır istiyor.Sonra bir iftar sofrasında tüm yetim ruhlu umutlarınızı misafir etmek .Gülümsemek istiyorsunuz.
Onsekiz Aralık 2011 Alanya devlet hastanesinin acil servisinin kapısındayım ,genç bir hekim yanıma geldi, ablanız bize geldiğinde vefat etmişti ,dedi ! bu haberle koca bir ömrü umutları karanlığa gömdüğünü nerden bilecektiki. Eve gitsem artık o damlataştaki alt zemin dairede onu bulamayacaktım, Yanlızlıgım o gün yüreğimi parçaladı.Hangi şiir anlatabilirdi bu acıyı .Hangi hikaye böyle hüzünle koyabilirdi son noktayı.Bir hayat böyle yaşandı.
Ben karanlığa saklanırım.zulam gecedir benim.Biraz korkarım kendimden çok kadınlar özler tenim.Çok kadınlar kovalarım.Sonra bir ekmek alırım köşedeki fırından öyle sıcak buharı üstünde olmayan en bayatından.Özlerim ben konuşmak istedimmi ölülerimi.Anlatmam kimselere. Para pul ev bahçe ne varsa bu dünyalık benim dışımda. Hikayeler anlatırım sokak kedilerine. Esmer tenli kadınlarla arkadaş olurum.Sonra hastalanırım ben .Kendimce hastalanırım kitaplarda yazılmaz benim hastalıgım.Ürkek ördekler gibi korkarım anlatmaya kendimi.
Korkuyordu niçin korktuğunu bilmeden .Yaşam korkuyla nefes alınacak köhne odalara saklanacak perdeleri kapalı evlerde ömür tüketilecek bir hikaye yaşatmazdı insanlara.Sosyal bir varlıktık .Sokaga çıkıp insanların arasına karışmalıydık.Oda öyle yaptı üzerindeki o mistik çekinceyi bıraktı kendini sokaklara attı.Bir kaç hafta sonra elinde bir kitaplarla dolaşır olmuştu sosyalizim işçi sınıfı .Miliyetçilik türk islam ülküsü birbirine zıt görünen fikirleri taşıyan kitapları koltuk altına sıkıştırmış kendince ortak arayışlar peşine düşmüştü.Çok geçmedi kendisini o kitaplarla tanıştıran o topluluğun arasında kendince bir saygı edinmişti. Gerçi huzursuzdu geçen gece o topluluğun içinden sarı saçlı kara gözlü kısık sesli olan hiç konuşmayıp dinleyenlerden birini polis evinden almış sorguladıktan sonra serbest bırakmıştı. Emek adalet eşitlik hala korkutan sözcüklerdi.İbadet hanelerde kanaat etmeyi telkinleyen din adamlarının kendileride içten içe bir şeylerin yanlışlığını görür gibiydiler.Yinede Tanrının ilahi adeletinin bir gün tüm insanlara huzur vereceği kanati hepimizde mevcuttu.Bunun için bize verileni iyi kullanmalıydık yani aklımızı.
Şarkılar söyledi ölüm,Acı şarkılar perdeleri karanlık bir odanın içinde geçti yoksun ve çileli ömrü. Kor bir ateş vardı yüreğinde gecenin yakar dururdu umudu.Sonra çok geç kaldı her şey .Gel diyordu o yosma kavgaları sabahın.Korktu terk etmişti o tahta kapılı yedi numaralı evi. Sonra unvanlı makam sahipleri kendilerini o makama laik gören otoriteyi saygıyla selamladılar.Şöyle alacalı bir fotoğraf arkalarında gülümsediler yalanlarına kavgalarının. Her şey duruyordu işgaller yırtık papuçlu kadınlar yetim hanelerde yoksul çocukları hayatın.Akrep yelkovan sokak satıcıları ve beyez önlüklü doktorlar hepsi durulgan bir anın içindeydiler.Bir hareket eden Ankara Diyarbakır istikametinde güneydoğu ekspiresi vardı Güneşte parlayan demir yollarının üzerinde esmer bakışlı bir kadın gibi yol alıyordu Anadolunun boz kırlarında. O küşetli kompartumanın yalnız yolcusu.Bırakı vermişti umutlarını Ankara cebecide.Yada hiç umutlanmamıştı hiç sevmemişti seten elbiseli o kadın bakışlı umudu. Neydi kimin nesiydi onu yorgun bırakan ölümleri niçin yalnız karşılamıştı.Sonra bir gün o çıktı gel dedi umudum ol.Korktu gitmedi. Bırakamadı o kırmızı çizgili lokomatifin çektiği kompartumanı .Deri yeşil bir perdesi vardı penceresinde. Hiç açılmadı o perdeleri .Anadolu hiç böyle mazlum bırakmamıştı evlatlarını.
Tanrının istediği vakit çekip gideceğiz bu yalan dolandan Her şeyin bilinmezlkte saklandığı o karanlığa.Geride kalanlar bir müddet daha yaşar görünecekler. Sonra büyük bir acı kaplayacak kemiklerini toprakta. İki melek sorgulayacaklar aç yaşamış bedenlerini yitişin.Tanrı bekliyecek o büyük günü . yer gök dağılacak . Uzakta bir yerlerden kilise çanları ve ezan sesleri gelip bulacak umudu. kefenlerini kabirlerinde bırakıp dolanı verecek tüm ölüleri yitikliklerin. Gök yüzünde bir ışık belirecek.yırtacak karanlığını çaresizliğin.Oruç tutanlar sular içecek zemzeminden cennetin.Bir soytarılar köhne bakışları ile bekleyecekler korkuyla. Kadınlar öncü olacaklar orda evlat acısı görenler. Mazlumlar. Şairler sözcüklerden vaz geçecek .İnce narin topuklu özlemleri olacak genç erkeklerin. Bende olacağım orda sende olacaksın.Küçük bakışlı bir kız çocuğu gülümseyecek gök yüzüne bakıp.Gök yüzü başka bir gök yüzü toprak başka bir toprak.
Adalet neydi yaşadıklarımız olamazdı sonra anladık anlamını,Eşitlik hak güvenlik paylaşım .Sosyal hayatta oluru beklenen her şeyin kalıplaşmış haliydi adalet.Ama her şeyde bir adaletsizlik vardı .Lüks konutlarda oturanlar mütevazi sığıntı evlerinin kirasını ödeyemeyenler.Unvan makam sahipleri ve makamlara el pençe duran bireyler. Sizce şatavatlı bir makamın koltuğunu işgal edenin o makamın kapısında mesai harcayan bir başkasından neyi üst.!
Kartallar yükseklerde mekan tutar ama rızklarını yerde ararlar ! İnsanlarınsa ayakları yere basmalı hayelleri göklerde dolaşabilir.
Yaşamak zor bir süreç .ekmeklerini ıslatıp sevgiyle bölüşmeyi başarmak gerekir. Yolculuklarını garip yaşadığın kervanlarda kolaymı susuz umutsuz yürümek.
Kimseye mahkum olmadan kendimce yaşadım ben,kendimce ettim ibadetimi günaha kendimce girdim.akdenizi izledim kıyıda bir yerde acıktım biliyorum şurdan bir simit almalı ve çekilmeli bir kıyısına hüznün.
Tüm ağaçlar birlikte ormanı oluştururlar. Birlikte yüksellirler gökyüzünün güneşinin ışıklarına. Arılar bir çiçekten değil bir çok çiçekten beslenirler bal yapmak için toplumlarda öyledir bir çok farklı görüşü içlerinde yaşatıp harmanlayabildikleri ölçüde toplumlar çağdaşlaşır. Yaşamı içlerinde olgunlaştır. Hayat sizi sürükler kendi yolculuğunda esas olan bir izinizin kalmış olması yaşamda kültür dediğiniz nedirki yaşanılanın izdüşümü degilmi.
İnsan hayatında çaresizlik çok büyük bir ızdıraptır.Ölüm dahi onun yanında masum sayılır.Çünkü ölüm için ‘Tanrının takdiri ‘ denir .Ruh bunu kabullenir ama çareziligi ruhunuz tanımlayamaz.
Derince korkular taşıyor ruhum,çalan her telefon acabalara gebe ,ve sen yoksun .Hücre en isyancı hikayesinde ölümün,soluk benizli yerli gözlerinde,bence her şey yalan olsa ne çıkar ,yalanda bir gerçek degilmi.Kaç erkek utandı histerik yanılgılarından kaç bebek dünyaya geldi,kaç hasta tüketti son nefesini,kaç doçent profesör oldu,kaç anne süt verdi çocuğuna, kaç çocuk annesiz kaldı,sofralarında kaç ailenin zeytin yoktu bu sabah, kaç cahil sırma taktı boynuna, güneş kaç milyar ışık saçtı ögle üzeri,kaç dişi yanlız yıkandı sularında ömrün,kimler hatırlandı bu sabah,şirinin oglu serdal niçinlere kaç kez yanıt bulamadı,hep maskeler taşıdı asalak yüzler ,kardeşce olmak anlamsızlaştı ,ankarada unuttu yanlızlıgımı,Bir sıcak çaya hasret ruhum ,en heybetli dagların ötesinde ,bir ölüm buldu bir ölüm,girilmezdi artık o evlere ,toprak damlı bir evdi yaşadıgımız ,toprak damlı evde yaşıyanlar toprak olmuştu işte.
Herkesin kendince bir acısı vardır yüreğinde onu olgunlaştıran isimsiz yolculuklarında ona yoldaş olan. Yaşamda iki tip insanla karşılaşırsınız birincisi mazlum ve yerekli ikincisi sünepe ve yozlaşık.Siz birincisine yoldaş olmaya çalışın. Düz yollarda herkesa yürür.Önemli olan tozlu topraklı dikenli yolarda yürümeyi başarabilmek. Her sabah güneş doğar ama her mevsim güneşin sıcaklığını hissedemezsiniz.Yolculuklarda böyledir izleri kalır geride bırakıp gidilenin sizinle geldiğini anlarsınız vakit geçtir artık.Ömür tükenmenin arefesindedir.
Hani o iki küçük odası olan demir yolu lojmanlarında.Her gün camlarını sildirir isleri tirenlerin.Agaçtan bir bahçe kapısı olur daim açık olan.Kırmızıdan bir baş örtü takmıştır umut.
Şimdi hazan mevsimindeyiz eğreti duruyoruz hayatta.Hani ölüm ansızın gelir derlerde bilmezler yanı başımızdadır O .Köhne bir köy evinde saklanır yalan pencerede tahtalı dağının heybetli görüntüsü.Küçük hikayeleri köylü yaşamlarının. Özgürlük işçiler ve çiftçilerin heybesinde mayalanır
Kısrak bir gülüşü vardı hayatın.Biraz alaycı,biraz korku salan.Köhne bir ömrü kendine mesken tutmuş bir sığırcık gibi ürkek yaşadı durdu o kadim şehrin toprak damlı evlerinin saktıgı sokaklarında.Sonra ne oldu biliyomusunuz tüm türk töresini görmezden gelen dişiliği onu günaha sokaktu gitti ömründe hiç ata binmemiş hiç kılıç salamamış bir kara çobana yoldaş oldu anadolu bozkırlarında. Sonra ne yaptı biliyormusunuz koca ömrü bir kara çadırda yörük kızına mahkumlaştırdı.Hiç çıkmadı sözünden .Güneşin saklandığı zamanlarda sevişti umuduyla. Sonra güne karşı uyanıp uykusundan keçilerinin sütünü sağdı.Anadolu daha acımsamamıştı umudunda ruhun. Düşündü bu keçilerin hepsi onun olamazdı .Buna hakkı yoktu . Tüm çocukları içmeliydi bu sütlerden .Sonra buğday başaklarının arasında kırmızı gelincikleri demet demet yapıp baharda tüm daga yamaca dağıtmalıydı sevincini .Gelen bahardı çünkü. Ölüm uzaktı şimdilik.
Çiçekli kahve fincanını ters çevirdi birşeyler mırıldanıp yüz üstü altlığına kapatı verdi. Kimbilir neler çıkacaktı çizgilerinde kahve peltelerinin. Kahve fincanının soğumasını bekledi.Sonra fincanı eline alıp gözleri ile içindeki çizgileri tanımaya çalıştı.Karmaşık çizgilere bir anlam veremiyordu .Falcılıkta gerilerde gibiydi. Bugün iyi geçmemişti günü bir din görevlisinin arapça sevdası onu tartışmanın içine sokmuş.Türkçesini savunmak zorunda bırakmıştı.Türkçe benim ana dilim dedi ulusumunda milli dili. Arapça diğer dillerden Türkçeye bulaşmış sözcükler Türkçenin hükümdarlığını benim ruhumda gölgeliyemezdi. Tüm dinlerde kendine bir yer bulabilirdi onun tercihi mümlümanlık olmuştu. Bu onun Araplaşmasının mecburiyeti olamazdı. Kendi diline kendi kültürüne muhaliflik ihanet değilse büyük bir gaflet degilmiydi.
Bir şehirin kıyısında tiren yoksa o şehir eksik demektir. tıpkı deniz gibi. Gidenler unutmuştur o şehri. Kapı önlerinde bekler hasret yosma bir acı deşer yüreğin yarasını. Sonrası hüzündür yaşananın.Yalpalar umutlar omuzları çöker gecenin.Bilirmisiniz tirenler önemlidir sizi alır bir yerlere götürür.Zaten ruhlarımızda pek durmayı sevmezler dolaşmak isterler.Nehirler ovalar heybetli dağlar tüm bunlar insan ruhunun sakinleştirici yoldaşlarıdırlar.İnsanlar günümüzde olduğu gibi dev binaların köhne odalarına mahkumlaştıkça ruhlarının kasvere büründüğünü anlamazlar bile.Belkide şehirlerdeki kaba saba insan davranışlarının içselinde bu mahkumiyetin patolojik varsalı yatmaktadır.
Bireyin kendi kavimini sevmesinden kendi kültürünü hoşnutlamasından daha doğal ne olabilirki.Acunda insanlar kavimler içinde yaşarlar .Biz türkler bu topraklarda binlerce yıldır dünyanın bir çok coğrafyasında olduğu gibi varmışızdır.Bizim ulusçulugumuz kendimizi diğer kavimlerden üst görmekle ilgili bir şöven duygu degildir.Bizler Türk olarak dünyanın diğer kavimlerinle eşitiz.Tarihin sarp daglarınında bizim rüzgarlarımız esmiştir.Bizim atlarımızın nal izlerini boz kırlarda görmek afaki bir durum değildir.Bireylerin olduğu gibi kavimlerinde karekterleri vardır.Türk kavmi mert fedakar aile odaklı bireylerden oluşur.Türk ulusalcılığı yüksek yurt sevgisi ve milli varlıkla özdeştir. Burda şu gerçeği görmek durumundayız Türk ülküsü ve türk devrim bilinci (yenilikçilik ) birbirine zıt olgular değildir.Bu iki olgu birbirini tamamlayan sosyolojik bir gereksellik olmaktadır. Ulusal varlık ve halkın emeğinin kutsandığı bir ekonomik yapı halksal boyutta adalet eşitlik ve emek gerekselinin öncüllüğü.Toplumsal armonimizde bu ahengi yakalamak bizi çağdaş bir ülke konumuna getirecek olan ana açı olacaktır
Tanrı bilir sevgi yüreğindedir bu toprakların insanının. Nehirleri cömerttir bu toprakların rüzgarlarda özgürce savrulur saçları kadınlarının. Esmer gözleri vardır umudun.Bakışır dururuz hüzününde şu yaşam denen hikayenin.
Günümüz toplumları iletişim ve ulaşımın bir sonucu olarak içsel etkileşimi birbirlerine yansıtmaktan (evrensel kültür )olurluluga ulaşmaktan norm insancıl değerleri olgunlaştırmaktan biçare olmamakla birlikte süreç seviyesel olarak her toplumda farklılıklar göstere bilmektedir. Demikrasi paylaşım katılımcılık ve ortak aklı mekanizması çağdaş toplumlarda varsallıgı esas olan bir gereklilik olarak karşımızda dururken .Bir çok toplumun bu sürece katkı vermek bir yana tökezleme sürecinde olduğunu gözlemlemek sık karşılaşılan bir durum olmaktadır.Toplumlar ortak iradeyle katılımcı yönetimlerde çağdaşlığa ulaşabilmekte hukuk varlığını olgunlaştırmayı başara bilmektedirler. Bir çok sıkıntının içselinde bu düzeyin gerisinde olmak yatıyor diye düşünülebilir. Demikratik laik sosyal huku devletleri bu değerleri içselleştirip piratige uygulaya bildikleri ölçüde saygınlığa ulaşabiliyorlar diye yorumlamalıyız. İyiyi ve güzeli aramak doğru bilgileri görmek bunu benimsemekle ilgili bir durum oluyor. Tarih bu sürece katkı veren ulusların izdüşümünü daha bir parlak görüyor kuşkusuz.!
Özgür olmaktansa bağımlı olmayı tercih ediyoruz.Özgürlük cesaret ister çoğulumuz bu cesareti gösteremez.Dogrusu çoğumuz özgür olmaktan korkarız.
Bu gün bir mayıs 2022 : Milyarlarca emekçi dünya üzerinde yaşam mucadelesi veriyor .Ne çareki günümüzdede emekçi kesimler köylerde şehirlerde kapitalistlerin insafına bırakılmış 0luyorlar.Çogunlugumuz emek mücadelemizde yıkıcı düzenin mahkumiyetini yaşıyoruz.Bir düzen nasıl yıkıcı olabilir. Size insanca yaşama hakkı tanımayan barınma geçinme öğrenme gezme nefes alma şansı vermiyen doğal sevisel yaşamı ilkelleştiren insanlarını ezmeyi marifet bilen yapılar yıkıcı düzenler oluyorlar. İnsanlık bu çarkı kırmakta pek başaralı olduğunu hissettirmiyor.Bir mayıs emekçilerin dayanışma gününde ortadaki tablo bundan ibarettir.Ben işçi kadınları severim !
Türk ulusunun yazılı olmayan güçlü bir edebi kültürü var.Bunu türkülerde destanlarda kültürün özünde görüyoruz.Türküler türk ulusunun toplumsal kartviziti gibi yüreğimizi ilmek ilmek işliyor. Türk olmanın keyfini yaşatıyor (kültürel boyutta ) ‘isterdim yakın olam ,felek saldı ıraka ..!’ Ah o ıraklar bayramlarda daha bir acıtıyor yürekleri. Birde vakitsiz ölümleri vardır hayatın bir bayram arefesinde bir umudun yeşerdiği bir anda bir kırmızı gülün açtığı bir yaz güncesinde aniden geliverir ölüm. Hazırlıksızdır geride kalanlar bu acıya daha bir kaç dakkika evvel konuşulmuştur Evde yapılacak bayram tatlısına alınacak cevizin miktarı. Ama ölümdür bu tüm dağları ovaları nehirleri gece lacivertinin yıldızlarını burda bıraktırıp alır götürür sizi meçhuliyete. Yaşam gökkuşağında olmayan bir renkle boyamış olur umut penceresini adı karadır kaderin.
Türklük büyük bir kültürün üyesi olmaktır.Değerlerini benimsemek yaşaması için uğraş vermek kanıksanancak bir durum değildir.Ruslar ,Almanlar,İngilizler ,fıransızlar din şemsiyesi altında araplar kendi yaşam biçimlerini dikta etmeyi kendilerince hak görürken biz türklerin türklügümüzün bilincinde olmaması büyük bir gaflet olmazmı.Diger taraftan ekonomik model olarak işçi köylü etkenli bir halksal ekonomik modeli benimsemek kültürel olguyla niçin ters düşsün.Bu süreci anlamamız lazım.ülkesel olarak ulusal bilinç ekonomik olarak emekçi bilinç ortak nokta denge. Ülkenin çağdaşlaşma sürecinde birlikteliği sağlamayı başarabilmeliyiz.
Demikrasi denetlenebilirligi önemser .Bu denetim olgusu hukukla belirginleşir.Bireylerin denetimiyse ahlakla biçimleniyor.Demikratik yapılarda kamu otoritesiyse hukukla kontorol altında olur.Siyasi güç hukuğun çizgileri içinde meclisce denetlenir.Yönetim halkın temsilcilerinin oluşturduğu mecliste kendi meşrutiyetini belirler.Denetimden ve yasaların çizgilerinden esnekleşitirilmiş bir yönetim biçimi demikratik ve meşru bir konuma sahip olamamaktadır.Demikrasi biliyoruzki seçimlerden ibaret değildir.O süreçte sadece bir araçtır.Demikrasiyi ve meşrutiyeti hukuk sağlar.Hukuk demikrasinin ahlakıdır diye düşünebiliriz.Neyse bırakalım demikrasiyi ben seni anlatayım sözcükler.Ben seni kırmızı gelinciklerin arasında buğday başaklarının arasında sevmiştim.Nasılda aydınlıktı gök yüzü hatırlarmısın.Her şey diyarbakırdı sanki dicle nehri karaca dag.Saçlarında savrulurdu başakları buğday tarlalarının gök yüzünde yıldızlar ışıltılı bir geceyi müjdelerdi.Sen nasılda gülerdin gök yüzündeki umuda. Ah sonra çekip gitmeler oldu o kadim şehirden.Dönmedim geri pek sevmem geriye dönmeyi bir gençlik gününde Ankara olduk ikimiz bilirsin.Cebecide kırmızı tuglalaı evde ,kırmızı etekli bir kızdın sen.Saçları örülü yeni yetme ünüformalı öğrenciler gibiydin. Hiç sevmedim seni ben.!
Güçlü erkek bence yalnız kalmayı becerebilen erkektir.Ama çoğunluğumuz libidomuzun bizi mahkumlaştırdıgı evliliği tercih etmişizdir.Çocuklar torunlar ihtiyaçlar beklentiler ve toplumun size yüklediği ‘baba ‘ zorunsallıgının yükü. Korkarsınız kendiniz olmaktan kendiniz için yaşamaktan .Olası sorumluluğunuz kutsal bir göreve dönüşmüştür.Günahtır sizin bu görevden kaçmanız .Sınırları çizilmemiştir bu sorumsallıgınızın. Evliligi es geçmiş bir erkeğin kaybedeceği bir şey yoktur .Yada çok şey kaybetmiştir haberi yoktur.
Çok ölümler gördü yüreği .Çok kadınlar sevdi .Hepsi ıraktı sevgi rüzgarlarına.Kırmızı bir toprakta sessizce tükendi bedeni gözleri yorgun umudun.Biliyorum sevdalarda geçicidir der şairler. Tanrı yorgun bırakır yolculuklarında göçkün serlerini kavgalarımın.Niçin dedi niçin ekemkleri eşitçe bölüşemedik.Tanrı niye bizi sevmedi .!
Esmer sevgil,gözlerini kaçırma benden.Ben senin için nefes alıyorum.Senin için dolaşıyorum boz kırlarda. Bugdaylar ekiyorum ruhumun tarlalarına. Hadi gel özlüyorum.Biliyorum çok kanattı ruhumuzu acılar .Ben özlüyorum seni .Matametik gibisin sen. .Topluyorum çıkarıyorum seni geriye pek bir şeyler kalmıyor.Çarpıyorum bu defa çarpılıyorum.
Soyut yaşıyoruz sıkıntımız bu olsa gerek.İşin aslı somuta ulaşmak için bir çabamızda olmuyor.Acaba tanrı kendisiylemi savaşıyor.Yoksa bizmi tanrıyı anlayamıyoruz.İçimizdeki şeytansı arzuları niçin ruhumuza nekşetmiş bir tanrımız var ! Bizi günaha kuralsızlığa mecbur bıraktırıyor.Sonrada biz bunun hesabını vermenin acizliğini yaşıyacagız. Bir kıldan ince sırat köprüsünden geçip keyfe ve rahatlığa ulaşmakta zorlanacağız.Bakıyorumda insan ruhunun sevdiği bir çok şey dine uygun değil.Peki dine uygun olması için biz ruhumuzun isteklerinden vazmı geçeceğiz.Farz edelimki geçtik bunu nasıl başaracağız.Hepimiz istemeden geldiğimiz bu yaşamda insanca hakça eşitcil bir yaşama niçin sahip olamıyoruz.Tanrı niçin bu karmaşık dünya düzeninde bizi yalnız bırakıyor ! Yada tanrı bize yolu göstermişte bizmi görmezden geliyoruz.Adil davranmak lazım gerçi Sokrates sorar ‘adil olan her şey dine uygunmudur ? ‘ yada adil olan her şey dine uygun degilde bir kısmı dine uygun bir kısmı degilmidir ! ‘Tanrı hakkında düşünmek hele konuşmak pek istenilecek bir durum değildir. Çünkü için özünde korku ve çekingenlik vardır .Korkunun olduğu yerde özgürlükte mümkün değildir.O zaman bizim tanrı hakkında konuşma özgürlüğümüz olamaz.Tanrıya inanırız ve onun bizden hoşnut olması için gösterişli mabedler yaparız.Bize doğru yolu gösterdiğini düşündüğümüz din adamlarına saygımızın özünde bu durum vardır.Bu durumu sorgulayamayız. Korkunun olduğu yerde yetmezlik vardır.Utanç duyulur bu utanç tabiki her korkuda ortaya çıkmaz düşünsenize bir büyük hastalığa muzdaripsiniz ama bundan korkar ama utanmazsınız.Hasta olmak sizin elinizde olan bir şey değildir çünkü.
Tanrımla yakınlaşıyorum.Düşünüyorum.Acıkıyorum.Kadınlardan hoşlanıyor tenim.Günaha giriyorum.Her şey korkunun cenderesinde.Kediler güneşleniyor görüyorum.Gazeteler yalansılamış gerçeği.Okumuyorum.Giri renkleri gizlemiş tuval da.Her şey gerçek üstü.Cehalet buruyganlaşmış.Korkuyorum.Korkularım hüzünleştiriyor ömrü.Kadınlarla konuşuyorum.Yalan kadınlarla.Sözcüklerimde hikayesi olan.Tanrım diyorum.Anla beni.Düşünüyorum.Ne kötü şey düşünmek.Acınsıyorum.
‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen cumhuriyet rejiminin karakteri laiktir. "Kendini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” olarak gören sultanların ve halifelerin laik Cumhuriyet’te hiçbir yeri yoktur. Bu nedenle TBMM, cumhuriyeti ilan etmeden önce saltanatı, cumhuriyeti ilan ettikten sonra da halifeliği kaldırmıştır.Kuran’da Hz. Adem’den “yeryüzündeki halife” olarak söz edilmektedir. (Bakara: 30) İlahiyatçılara ve Kuran’a göre halife insandır.Öncelikle halifelik “dinsel” değil “siyasal” bir kurumdur. Çünkü İslamın temel kaynağı Kuran’da Allah’ın veya peygamberin vekili veya halefi anlamında bir halifelik yoktur. İlahiyatçılara göre hiçbir fani, Allah’ın halefi veya temsilcisi olamayacağından ve Hz. Muhammed de son peygamber olduğundan, halife, Allah’ın veya peygamberin vekili değildir.
Severim bahçelerini ülkemin.üzüm bağlarını erik ağaçlarını.açsın isterim çiçekleri kızıl elmanın.Atlılar gelir malazgit ovasına.yüreği ay parçası yiğitler.Özgürleşir işçi kadınları sevdamın.severim dedimya gökyüzünde yıldızı.bir kız severim ölümüne.gelinliğinde kırmızı kurdelesi.severim kırmızıyı bilmemki niye.ceviz ağaçlarında saklanır yaprakları.Gülhane parkındaki ceviz ağacının.sol elim tutar sag elimi.ben nasıl sevmemki söyleyin memleketimi.
Size bir şeyler verebilenlerle arkadaşlık yapınız.Sizin enrjinizi alan yalaka sünepelikleri kendi daireniz içinde tutmayın .Kümenin içindede olsanız bir birey olerak kendi duruşunuz olmalı.Kümenin elamanı olun ama kölesi olmayın.İnsan denen yaşamsal gerekçe olarak zaten tanrısına karşı köleliğini (kul ) kabullenmiştir.Tanrının dışında bir şeylerin itaatına mahkum olmamalıyız.Onun için yasaların bizlere nefes alma hakkı vermesi gerektiğini düşünmüyormuyuz.Adalet özgürlük ve sorumluluk hep bunlar birbiri ile bağıntılı olgular degilmidir.Birey yasalara uymalıdır.Yasa yapıcılarda bireyi anlamayı onu kabullenmeyi kendilerini üst olarak görmemeleri gerektiği bilgeliği kendilerine uzak tutmamalıdır. Belki o zaman her şey daha güzel olacak.!
Küçük bir bebekti.Yeni doğmuştu.bir tanrı mucizesi.Adını mina koydular.Üç aylıkken gülücükler saçmaya başladı.Sevdirdi kendini.Kız çocuğuydu.Atatürk ün çocuklarındandı !Okuyacaktı özgürce matematigi kimyayı.Saçları rüzgarlarla arkadaş.Okyanusları aşacaktı.Öyle olmalıydı.Özgür kalmalıydı.Yolculugu.Yaşam denen bu patikada.Gözleri kara yada lacivert.Şiirler yazacaktı ilmek ilmek sözcüklerle.Akşam üzerleri.Bir sofrada anlatacaktı güncesini.Anası babası yanında.Bir türk kızıydı.Hikayesi olacaktı bu topraklarda.Olmalıydı,Bir kıyı kasabasında.Bir köyünde Torosların.Anadolu olacaktı yüreği.Belki anne olacaktı ilerde.Bir kız çocugu olacaktı.Adını mina koyacaklardı.Saçları okyanusları aşan.
Ahlak her zaman size mutluluğu getirmez.Ama sizi doğruya ulaştırabilir.Ahlaklı olmak içinde bilgelik gerekir.Birey var oluş bilincinde olmazsa bilgeliğinin yolculuğuna katıksız çıkmış olur.Açlıksa sizi ahlaktan soyutlar.Tanrı içgüdüsel duygularlımızla bizi bedenimize bağlı kılmıştır.Bu yaradılışın bir sonucudur.Mademki biz bu bedene yaşamımız boyunca mahkumuz önümüzde iki yol vardır ya bedenimizin arzularına mahkum olup arsızlaşacağız yada o bedeni olgunlaştıracağız her iki durumdada ruhumuzun incineceğini rahatlıkla söyliyebiliriz. İşin özü yaşamak gerçekten bir içsel kavgayla tükenecek gibi.
Yaşamak ortak nefes almayı becerebilmekle ilgili bir durum.Paylaşmak yaşamı umudu var olanı ,Ben olmanın özgürlüğünde biz olmaya ulaşabilmek. Güneş gelecektede doğacak ama o gelecekte bizler olmayabiliriz. Kalacak olan sadece izdüşümümüz.
Yirmibirinci yüzyıl göçebe yüzyılı dersek yanılırmıyız.Ülkelerindeki baskın kurtayıcılardan kurtulamayan halk kitleleri başka ülkelere göç etmeyi kurtuluş olarak görüyorlar.Bazıları gittikleri yerlere uyumsalllık sağlasada çoğunluğu kendi yavan kültürüleri ile nispetten olgunlaşmış kültürleri dahi tehdit edebiliyorlar. Ülkede milyonlarca göçmen bulunduran Anadolu cografyasıda bu gününde bu sıkıntıyı yaşayacak görünüyor.!
Biçimsiz kadınlara sevdalandı umut .Dişi doğurgan ve umutcul.Korkak kişilikler karanlığına daldılar meçhuliyetin .Hani yaşadıklarının suçluluğu yüreklerinde kandırdılar ruhlarını .
Ah nasılda önemserler unvanlarını makamlarını. Unutu verirler yarının ölüleri olacaklarını ! Yüreklerinin atışlarının birgün duracağını niçin görmezden gelirler.Niçin sevmezler türkülerini bu memleketin.Hani benim seni sevdiğim gibi .Mutsuzlugumuzun özselinde özgürleşememek var tüm fâniliğimize karşın kendi yaşamımıza sahip değiliz.Birileri bize hükmediyor ve biz buna karşı koymaktan aciziz.!
Korkunçtur ölümün götürdüklerinin acısı.Sizi mazlum bırakır .Yüreginizin bir yanında acı hep vardır.Bilirsiniz ‘Yaşam devam ediyor ‘ denir evet ediyordur yaşam devam ama sizi cam parçaları gibi yaralamıştır ölüm. Onun için insanlık tarihi boyunca yaşamak için uğraş vermiştir insanlık bundada kendince başarılar sağlamıştır .Çok şeyler öğrenmiştir sağlığıyla ilgil olarak .Kan sayımları organ nakilleri kök hücre nakilleri hücre isyankarlıklarında vücudun mekanizmasını harekete geçiren bağışıklık yapısalları .Tüm bunlar insanlı ktarihi boyunca hipokırattan günümüze hep üstte tutmuştur toplum hekimlerini onlarda bundan oldukça hoşnutlanmışlardır. Birde yüreklere dokunur hekimler.Gözlerinein içine bakılır hekimlerin dudaklarından çıkacak sözler tanrı buryugu gibidir.Sizi ölümden kaçırır ! Onun için söylenirya ‘Tanrının yeryüzündeki elleridir hekimler.Önemlidirler.
Perdenin arkasında dışarıyı göremezseniz.Işıkları süzgeçten geçen fikirler gibi korkuyla titreşirler. Sonra düşünürsünüz bu dünya denen cenderede niçin mahkumlaşmışz niçin becerememişiz umudun yaşamasını .Niçin hakça bir düzeni kuramamışz.Korkularımıza bizi mahkum eden ne !
Çocuklugumun geçtiği Diyarbakırım bağlar semtinde yine aynı kalabalık karmaşık sokaklar var olmaliki internetten incelediğimde konut fiyatları yeni yerleşkelere göre çok makül seviyelerde ! Semt o proletar yapısını kıramamış gibi .Ne yapalım beyin kıvrımlarımız bize o şansı vermiyor.Dürüstlük emek eşitlik sarmalını ağzımıza sakız etmiş ömrü geçirtiyoruz.
Yaralı kalplerdirki acıya melhem olur alır kucaklar sarar sarmalar.Hikayelerinize renkler katar. Yitikliklerinizin sizde yarattığı o fırtınaların kasırgaya dönüşünü engeller.Çogumuz özellikle ileri yaşlarda durulganlaşırızÖnem verdiğimiz bir çok şeyin önemsiz olduğunun farkına geç varır olmuşuzdur.Bedenimizin arzularının miskenleşmesi belkide olgunluğun getirdiği bir sonuç olur.Yorgun bakışlı umutlara sahip olur günlerimiz.Tüm baskın ruhların içinde çocukça bir umut saklıdır.Onu bulup yeşermesine yardımcı oldunumuzmu onun adı sevinç oluyor. Biliyoruzki insan denen varlığın yaşam boyu mutluluğu söz konusu olmuyor.Ara sıra gülümse gözlerimiz.Bir nisan yağmurunda ıslana bilsek .Seve bilsek yetim duygularını köhne evlerin yorgun odalarında yaşadık deriz kendimizce.Yaşadık kimseyi kırmadan hak yermeden unvanların arkasında sünepeleştirmeden ruhlarımız. Topragımızda bir buğday başağı yeşertip bekledik harman zamanını .
İnsanlıgın gelişiminde (devrimler ) din öncül olabilmişmidir ! yada din toplumsal gelişmede hangi noktadadır devre dışı bırakıldığında toplum bu gerekselini neyle doldurabilir ‘ Dinin olmadığı bir toplumda birey kendini maddeyle mutlu kılabilirmi. Tanrının varlığını kabullenmiş milyarlarca insan büyük bir yanılgı içindemidir.Din ve toplum hangi evrime doğru akmaktadır.Lasizim dinin sınırlandırılması alanının oluşturulması tüzel boyutta mümkünken ve olması gerekirken özde insan ruhu dinin rotasını nasıl belirleyecektir.
Bazen çiçekler size hüzün verir .Yaprakları dökülen bir gül. Erkence koparılan bir gonca .Bugday tarlalarında gülümseyen bir gelincik.Korkunç ter kokan bir erkeğin yatağında olmak gibi huysuzlaşan bir kadın ruhu.Çok şey sizi kendinizden kaçırtır
Kapitalizim sınırsız sömürü hevesiyle insanları mutsuz ediyor. Süreceli bir geleceği içinde barındırma şansı olmayan bir hezeyan !
Emek eşitlik katılımcılık paylaşım ve çağın olması gerekeni huzur ! arayışımız bu olmalı .En çaresizliklerimizi besleyen ana yanılgımız mücadeleci bir yüreğe sahip olamamamız degilmidir.Başkaları için yaşamak bir şeylerin düzelmesi için bir kurtayıcı aramak . ve boşa geçen bir ömür.
Korkunç bir haksızlığı yaşıyor toplum .Ürkek ördek yavruları gibiyiz .Yaşam korkutuyor hepimizi. Yorulmuşuz mücadele azmimiz kalmamış.Çevremizde asalak kişilikler cahil ruhlarını paranın gücüyle pırıltılamışlar.Tabi bu geçici oluyor.Sonra üzerinlerindeki köhne karanlık onları dibe batırıyor.Özgürlük inanın hak edilmeyi istiyor. Çogumuz bunun farkında olmadığımızdan özgür değiliz.Hepimizin küçük dünyaları kendimize büyük görünüyor .Orda hükümdarlaşıyoruz.Korku dizlerimizin bağını çözüyor.Anlamıyoruz.
Tüm kadınlar ve tüm erkekler hasta bir umudun peşinde ömür tüketiyor.Hani şiirlerde olmazsa bu yaşam çekilmeyecek.Yagmurların ardına gizlenmiş gökkuşağı gibidir şiirin sözcükleri içinizdeki tük kara köhne rengi söker atar. Kadınlar anneleşir umutlarında gök yüzünde yağmur damlaları .Irakta çok ırakta kalır ölüm.
‘Aglamak için gözden yaşmı akmalı’ der şair ! ‘ ‘benim doğduğum köylerde ceviz ağaçları yoktu’ der ‘ çok kadınlar sevdim zaten yoktular ‘ diye düşünür. ‘Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam ‘ demiştir şair. Ah düğünlerde ağlatma beni demişim niçin demişim nerden aklıma gelmiş. Yüregimin içinde bir yerlerde nelerin hasreti var !
Köhne taş duvar evleri çok önemserim çocukluğun öyle bir toprak damlı evde geçti, Sonra kiremit çatılı bir evde kiracı oldu garipliğimiz.Bir gün seraların arasında bir taş duvarlı evde kaderim beni sınadı.Ne kadarda rezildi kaypak yürekleri insanların .Üzüldüm böyle olmamalıyıdı.
Dogu medeniyetinin mensuplarıyız ! (doğu medeniyeti neyse onuda bilmiyorum ) Biz Avrupalı olamayız ! İnsanın ana izdüşümü olan her toplum her medeniyetten beslenir ve etkilenir.Bazı çevrelerse orta doğunun insanı çağdaşlığı bilmez onları zapt etmek için diktatörler lazım diyor. Bu görüşte evrime ters bir düşünce (Evrim derken o ünlü teori aklınıza gelmesin !) Her toplum bir diğerinden etkilenir günümüzde bu bilgi otoyolu internetle daha bir kolay oluyor ! Devletlerin sınırları yeterli olmuyor lokal kalmak bir noktaya kadar yaşamın dalgaları sınırları etkiliyor ! Kaya parçaları gibi eritiliyoruz !
Kurallar ve yasalar gerekli kötülüklerdir.Kötülüklerdir sizi özgürlüğünüzden alır .Gereklidir kaosu önler. Bir özgürlük bitmeden diğeri kendine yer bulamaz.Her birey kendi içselinde sonsuzca bir özgürlüğe sahiptir.Buna en güzel örnek hayelerimizdir. Hayellerimiz tüm kültlerin üstünde bir ortamı bize verir.Ama hayellerinde kültlerden beslendiğinin farkında olmalıyız!
Toplumlar büyük oranda gelişmeye açık bir süreç izlerler .Toplumların yapısında dinamik eylemsellik vardır.İstisnai durumlar olabilir (örnegin kuzey kore olayı )Ama toplum daim dinamizmi kendi içinde besler. Bu süreç bizim ulusumuz içinde geçerlidir.Geçmişimiz olan büyük Osmanlı devletinde mutlakıyet yapıdan meşrutiyete geçiş bu sürecin bir yansımasıdır. Meşrutiyette baştaki yetki meclise devredilmiş yürütme baş taki yetkene bırakılmıştır .(padişah ) Daha sonra dünyadaki gelişmelere paralel olarak büyük asker dahi devrimci vatan perver Atatürk öncülüğünde ulusal yapıya kavuşulmuş .Belkide yüzyılda erişilemeyecek kazanımlar hayata geçirilmiştir. Devrimin yukardan gelmesi tabana inmesinde sorunsal etkiler oluştursada türk aydınlanma devrimi büyük oranda Atatürk gerçekliğinde sonuca ulaşmıştır.Günümüzdeki yalpalanmaların geçici ve küresel etkenli bir varsala bağlı oldugunuda anlamak gerçekçi olacaktır.Tarih geriye akmaz gelecek insanlığın ortak değerlerinde biçimlenecektir.Ulus bir ormanda ağaç dünyaysa bir ormandır.Günümüz toplumunun siyasal yanılgılarını fazla büyütmek pek sağlık degildir.Yarınlar bugünden daha iyi olabilir.Ülkenin karekteristigi bu beklenitiye açıktır.
Hiç bir şey ben kadar yalnız olmadı.Ağlamadı yaprakları ağacın.Şu kalabalıklar arasında yalnız kaldı ölümüm.Günahlarım yalın bir resimde saklandı.Yüreğim dağlar kadar yorgun.Nehirler kadar ıslaktı yanlızlıgım.
Oldukça sıcak bir hava var ölülerimizin kabirlerinin üstündeki otlar büyük ihtimal kurumaya yüz tutacak.Akdeniz böyle kıyı kesimleri yağmura hasret kalır bu mevsimde .Sevişmeyi beceremez umutları bu şehrin.Kıytırık cehalet egemenleşir kıytırık sokaklarında bu şehirin. Sözcükler gıri yazar yazdıklarını belirsizdir bu hayatın her şeyi.
Hüzünleniyoruz.Çünkü bilgiye muhtacız.Bilgisizligin karanlığındayız .Bir şeylerin peşinde koşuyoruz ama sonradan görüyoruz her şey aniden gelen ölümle biçimleniyor.Vakit geliyor ölüm alıp gidiyor umutları geride bir sızı kalıyor yüreğin derinliklerinde. Sonra yıkılıp gidiyor devrimci umutları ülkülerimin.
Toprak damlı evleri bilirmisiniz.Taş duvarlı bahçesinde asmalar dut ağaçları ve hayelleri yüreğinde mahkumlaşan insanları.Sizin hiç gurbette babanız öldümü.Siz hiç yorgun düştünüzmü acıların gırdabında.Hastane koridorlarında çaresizce dolaştınızmı.Yüreginizde devrimci umutlar karanfiller devşirdinizmi baharında gençliğin.Siz hiç sevdinizmi .Özgürlüge baş koydumu umutlarınız. Kimsesiz gece kondu sokaklarında topaç çevirdimi çocukluğunuz. Siz agladınızmı yitip gidenlerin ardından.
Aslında düşünceyi ve düşünmeyi sevmiyoruz.İnanmak ve kabullenmek daha bir kolayımıza kaçıyor.Genelev kadınları gibi çabuk ulaşılan rutubetleri seviyoruz.Bu rutubetli duvarların bizi koruduğunu gerçeklerden kaçırdığını anlamak istemiyoruz.Halbuki o genelev kadınlarının gözlerinin derinliklerindede bir şeylerin hüznü var.Bizim korkularımızı besleyen.Bizi mazlum bırakan.
Her akşam bir gölge gibi akıp giderdi sokaktan.Lacivert bakışları vardı .Lakin başını öne eger utangaç bir kadın gibi kimselerle bakışmaz konuşmayı pek sevmezdi.Yıllar evvel birlikte yaşadığı annesini kaybetmişti.Babadan kalma kerpiç evlerinin bahçesinde kül renkli bir kedisi olur.Onun eve gelmesini taş duvarın üstünde beklerdi.Dediklerine göre babası bir hekimmiş sonra bir kadına tutulmuş bırakıp annesini ve çocuğunu o kadınla gitmişti.Hiç aramadı babasını hiç unutmadıda taki bir gün ölüm haberini duyana kadar .Ozamandan beri yüreğine bir acı çömelmiş ruhunu bir derin ızdırap sarmıştı. Annesinden kalan çarşıdaki dükkanın kirası ona yetiyor artıyordu bile. Hiç geçim sıkıntı çekmemişti.Ama her şey o degilki o nunda içinde kasvetli fırtınalar estiren derin çok derin çizgiler ruhunun karanlığını saklıyordu.Bir tek kül renkli kedisini sevince gülümserdi gözlerinin içi.Gök yüzünde yıldızları sabah doğan güneşi hatırlardı.Hani çağırsa koşacaktı yanına hayat. O hep kapatırı verirdi kapıyı. Şimdi gelde kıskanma kül renkli kediciği!
Önce bir karamsarlık çöker.Önemsediginiz ne varsa önemsenmez olur.Hani daim el üstünde tuttugunuz aileniz sizsiz olmayı becerebileceklermidir.Yoksa sizmi abarrtınız kendi varlığınızı.Niçin böylesi yıkıldı dünyanız.Kimselerin aklına getirmeyeceği o hastalık niye kendine sizi hatırlattı.Soguk sandalyelerinde kiliniklerin Beklediginiz umudunuzmu yoksa.Sahipsiz kalmış bir hayatın elinizden kaçıp gitmesinin arefesinde çaresizlik yordumu sizi.Pet çekimleri kan tahlilleri patoloji biyopsileri.Bunların hiçbiri size bu tanı konmadan evvelki o keyifli ömrün güncelerine sizi geri götüremez artık.İstala kaçınılmaz gibi.Bedeninizin hücreleri büyük bir baş kaldırının hükümdarı olmuşlar. Masanın öteki yanındaki beyaz yakalı hekim size ne söylese bir anlamı olmayacağını kendide biliyor. Güneş her sabah doğacaktır mutlak .Ama siz olacakmısınız bu bir meçhuliyet ! Ah her şey yolunda gidiyor diyor genç bir hekim ! Tabi kendi masanın ön tarafında değil.Ah bu fani dünya !
Korkuyoruz alıştığımız şeylerden vaz geçemiyoruz.Yaşama karşı dik duramıyoruz.Bize inanmamızı istedikleri katlanmamızı uygun gördükleri ne varsa kabulleniyoruzYanılgı burda başlıyor.Bu yanılgı ölüm yanılgısından daha karanlık bir belirsizlie ruhlarımızı mahkum ediyor.
Belki tüm korkularımız ortadan kalmayacak .Ama doğru sandığımız bir çok şeyin anlamsızlığını anlamakta zorlanmayacağız. Kimbilir yine güzel yürekli kadınlar şiirler okuyacak bir lacivert gecede .
Herkes hayal ettiği müddetçe yaşıyor.Bunu kendimde görüyorum içinde bulunduğunuz durum eger size hareket etme şansı vermiyorsa hayellerinize sığının beyninizin hücrelerinin hükümdarlığına siz istemedikçe kimse müdahale edemiyor ! En batak yerlerde en düz ovaları hayal edebilirsiniz en görkemli ibadet hanelerde en rezil günahlar aklınızdan geçebilir:Ölüm bizi çalana dek her konumda olabiliriz ! Biz bu durumlardan ahlaklı olanında var olmaya çalışmalıyız.Ahlaklılık nasıl diye bir
Tüm renklerinden korktular bahar çiçeklerinin onlar kara çalılarda buldular kendi rezil batakçalarını. Tüm günahları boca ettiler hayatlarına sonrada hikayeler anlattılar köhne bakışlarında karanlıklarının. Halbuki atlar koşmayı sever, Çiçekler açmayla mutlanırlar.İnsansa sormak zorundadır Neden ,Niçin ,Nasıl.? Çogu kez yanıtını bulmaz bu sorular Kırmızı kilotlu bir yalan dünyayı mahkumlaştırırda kimseler önemsemez.
Gece lacivert bir öpüş kondurur ruhun acılarına . Korkunç bir yalandır tüm önemsenen çirkince sevişmeleri sömürselin.Haydı gelin ölümü karşılıyalım.Bize kendini anlatsın gecede.
Her yürek deli dolu akan bir nehirdir sakin olması bizi yanıltmasın sadece yatağını bulamamıştır.Derindir bu nehirin gizleri.Çakıl taşları kanatır bağrınızı.Bir köylü kızının saçları ıslanmıştır bu nehirlerin gölgelerinde.Esmerdir sevdiği kadınınların umutları .Hani kadınlar derken kafanız karşımasın hani her kadın biraz annedir ya .Hak eder biraz sevilmeyi şiirler onları anlatır. Her şey daha bir yanlızdır daha bir derindir nehirleri umudun..
Üstekiler taşları yanlış düzdüler. Kaderin kendilerine sunduğu ışığaysa arkalarını döndüler.Sonra yine aynı kavganın içinde buldular kendilerini.Yine ülkeler kendi dikenli tellerini örmek için birbirlerini suçluyorlar. Kimbilir bir çocuğun yetim kalmasını ,Dogup büyümeye çalıştığı sokakları terk etmesinin acısını. Hangi ulusun bireyi olursanız olun ulusunuzu sevmeniz kadar doğal bir şey olmamalı.Birde şu varki bu sizi başka uluslara düşman olmanızı gerektirmez.Gök yüzü tüm insanlığı sarmalamıyormu. Görmüyormusun taşları düzenler beceriksiz ustalar gibi.Bizi sürükledikleri yollar ayaklarımızı değil yüreklerimizi kanatıyor.Ah askerlerin hepsinin eve dönebildiğini düşünelim.Kurak bir çölde yağmur yağmak gibi.Bir çocuğun anasının kucağında olması gibi. Sözcüklerin şiirleşmesi gibi.Yaşamak zor iş ölmek daha zor !
Not: Nasıl oluyorda önlenemiyor !Her şey iyiye gidiyor derken hücreler yeniden isyanlaşıyor.Durum gerçekten bu .Onkoloji koridorları onun için umutsuzluğu içinde saklıyor.İyiye giden bir sağaltımın aniden karamsarlaşan sonuçları karşınıza çıkabiliyor.Kimbilir bu sakıncayı T hücrelerinin almaçları (resaptör) nasıl ortadan kaldıracak .Erkence farkına varacak uyarılarına hücre yanılgısının. Bagışıklık sistemi genetik algıları insan bedeninin bu anarşiye karşı büyük başarısını müjdeleyecek gibi ! Şimdilik onkoloji hala sıkıntılı bir bıranç
Kuşların özgür uçtuğu gökyüzüne avuçlarımı açtım .Dua ediyorum Yanımda ol çekip gitme sakın beni bırakıp .Ruhum senin varlığından besleniyor.Sensiz korkunç rüyalarda hiçleşiyorum.Mektup yaz telgraf çek şiir oku beni uykularımdan ötelerde bir yerde sakla olurmu !
İnsanlar gözlerine bakın gözlerine baktığınız insanların size kötülük yapma şansı kalmaz.Gözlerinize bakabilen insanlar sizde merhamet arar.Başka bir şey değil. Alır sizi insan olmanın huzuruna kavuşturur.Hepimizin aradığı sadece merhamet.
Tanrı tüm yoksulları üzüm bağlarının olduğu bir otağda misafir edecek ben öyle umuyorum..Orda kırmızı dilli yalan dolan din bezirganlarını göremeyeceğiz.Hoş kokulu çiçekleri olacak oranın .Narin topuklu kadınlar özgürce haykıracaklar arzularını.Küçük mercimek gözlü serçe kuşları şiirler okuyacaklar umudu anlatan. Kadınlar ve erkekler bütünceleşecekler.Orda tüm günahlar yasaklar ve korkular anlamsızlaşacak. Kabirlerden çıkmış bedenleri ile tüm duygular özgürleşecekler orda. En önde yine anneler olacak.Sonra kediler ve diğer hayvanlar kendilerine iyi muamelede bulunan ruhlara şahitlik yapacaklar.Tanrı biliyor olacak tüm yalanlarını cehaletin.Sonra ölüm anlamsızlaşacak .Büyük bir ruhlar tayfası yıldızlara hükmedecek.Orda silahlar ve ünüformaların bir anlamı kalmayacak.Tüm günahlar mavi bir renge büyünüp akdenizde paklaşacak.Akdenizi biliyormusunuz siz.Tıpkı Mezopotamya gibi görkemlidir .Dicle gibidir fırat gibidir.Nil gibidir.Bir arap kadınını alır ıslatır sevinçletir.Paklanır umutları ömrün.
O vazgeçilmeyen ülküleri gençliğin yiğitçe kılıcını sallar sabahında keyfin.Devrimci bir kadın memelerini açar özgürlüğe. Saçları siyahtır kadının .Geceleri namaz kılar tüm perdelerini kapatıp hayatın. Dışarda zöhre yıldızı vardır şöyle gök yüzüne bakınca tanırsınız onu. Birde asalak ruhlu sünepeler dolaşır köhne bataklığında ömürlerinin .Ben tanırım onları sizde tanırsınız.Çok konuşurlar sinsice anlatırlar o hiç inanmadıkları tanrılarını .Onlar farklılar tabi.Şükürki biz onlardan değiliz..Biz ölümü biliriz.Üzüm bağlarında harmanlaşır umutlarımız. Ak deniz oluruz.
Ögleden sonra tüm kiliniklerinde ülkenin hastaları bir endişe alır.Mesai bitecek hastalıkları onlara misafir çözümsüz kalacaklar diye ! Beyaz önlüklü genç hekimler masa arkalarında saatlerine baka dursunlar .Çaresiz pet sonuçları giri bir karanlığa sokacak umutlarını yılgın hastaların.Büyük ihtimal tam kan sayımlarınında bir anlamı kalmayacak .Sedim değeri oldukça yükselmiştir. Turanç renkli sandalyeleri bekleme koridorlarında yalnız kalacaktır umutsuzluklarında söylenenlerin.Kırmızı rujlu bir kadın hekim kapıyı açıp oldukça kasıntı bir buruyganlıkla tüm koridoru aşıp çekip gidecektir o yılgın hasta yüzlerini arkasında bırakıp.Dışarda yakınlardaki hava limanına bir kuş misali inmeye düşünen bir dc dokuz uçağı iç hat seferini tamalamak üzeredir. Bulvarın karşı tarafında dokuz on katlı adaransı zayıf kolonların taşıdığı apartmanlarda genç kadınlar balkonlarında oturmuş kimileri İngilizler gibi sütlü çaylarını yudumlamanın keyfini yaşar olurken .Kimileride fıtratlarına uygun türk kahvesinin köpüklerini kırmızı rujlu dudaklarına misafir ededursunlar.Karşı kilinikteki yorgun hastaları bilmeleri düşünmeleri olası olmayan bir zamanın içinde olmanın boşluğunu yaşıyorlardır.Sanki bu dünya acı olmadımı anlamsızlaşıyor gibi !
Saat sabahın sekizi.Şimdi ankarada cebecide ihtimal esmer bakışlı bir kadın düşünüyordur.Ben onun ne düşündüğünü hissediyorum.İşsiz devrimci erkekler ülkülerinden asla vaz geçmeden yaşlana dursunlar. Sabah umut olmuştur küçük bakışlı pencerelerde.
Özgürlük birazda deliliktir.Akıllı olmanın kimseye bir faydası olmuyor. Sadece korku salıyor kurallar.Sonra ansızın bir ölüm geliyor.Eger başı dik yaşadıysanız bu yaşamda.Kimsenin köpeği olmadıysanız.Menfaatler için boyun eğmediyseniz soytarı rezilliğe.Ölümünüzü selamlamak isterim. Bilinizki bende sizdenim.!
Tüm hastalıklı düşünceler dikenli tel oldu ikimize.İkimiz kendimiz olduk .Kovulduk yalanlarından sokakların.O kırmızı karanfiller yitikleşti .Şimdi zeytin ağaçlarını kesiyor cehalet.Yüregi parçalanıyor umudun.Onlar öldü senin benim sevdiklerimden kimse kalmadı ve büyük bir ateş yaktı yüreğimize. Hiç sönmeyecek olan .Sonra kalıpları kırdık beynimizde ama korktuk anlatmaya hikayesini namuslu mahkumlardık biz. Iraklarda aradık umudu.Siz göçkün hayatları bilirmisiniz.Ben bilirim ben öyle bir ailenin çocuğuyum.Uzak okyanuslarda kulaç attık biz sıcak çöllerin kum fırtınalarında savrulduk.Sonra kaçtık gerçeklerinden korkunun .Tüm devrimci sözcükleri sakladık.Ülkülerimizi anlatmadık kimselere.Sıkıldıkça gök yüzüne baktık.Hani Şair demiş ya ‘ Bir küçük tohumda iletilen aşk ‘ Bir gün akşam üstü gökyüzü lacivetleşirken sen gelmiş olsan o köhne yorgun yüreğime seni bekliyor olacağım.
Tüm emekçiler sevmeyi iyi bilir.Tutunabildikleri tek dal o çünkü ! Özgürlükçü eşitcil çiçekleri büyütmek isterler bu ülkenin bozkırlarında. Hasat zamanı buğday başaklarının arasında kırmızı gelincikler şiirler yazdırırlar umuda. Siz hiç sevdinizmi esmer bakışlı umudu.Ben ona tutundum.
Kediler eşitcil şartlarda yaşarlar .Serçelerde öyle.Kartalar penguenler. Aslanlar .İnsanın dışındaki tüm canlılar.İnsanlarsa eşitcil bir arayışı bulamadılar. l Dinler bunu sağlamaya çaliştıysada real durum farklı oldu.Sınıfsız bir toplum doğrusu sadece teoride oluyor.İnsanlıgın insanca hakça düzen arayışı sonuçlanmış bir noktaya gelemedi.Arayış devam ediyor. Güneş her sabah doguyorsa umutta var demektir.Yaşamak zaten umut etmekten öte nedirki !
Hatırlıyoruz çekip gidenleri kaybedilenleri.Anlıyoruzki hatırlamak terk edilmenin acısını bir kez daha yaşamak oluyor.Yüreginizdeki yaralar kanamaya devam ediyor.Sonra özleyi veriyorsunuz o güzel günleri. Arkasından yitikliğin soğuk ayazı sizi vuruyor.Ayazları zor oluyor yorgun yolculuklara arkadaş yolların.
Gün güneşi misafir ederken umutlaşır yürekler.Koyu bir günah üzerimize abanır hergün .İnançlarımızın mahkumlaştırdıgı yürekler.Biliriz günanahları çok sever içselinde.Sonra en katı zamanında hayatın ışıkları yanarken sokakların yosma kadınlar kaldırımlarda bir bakarsınız ölüm geli vermiştir.Mal mülk çoluk çocuk geride kalanlar daha bir tutunu verirler hayata. Yaşamak birazda ağlamak degilmidir.
Tespih taneleri gibi dağınık bir umudun mahkumlarıyız.Ah nasılda özlüyoruz geçmişi.Kimi niye sevdik bilmiyoruz .Erkence ölümler acıttı yüreğimizi.Bir kırmızı güle tav oldu sevdamız.Bizler çok kavgalara mahkum olduk.Kısıktı yüreğimizdeki çığlık.Biliyorduk böyle olacağını ırak çok ıraklarda esmer bakışlı kadınlara hikayeler uydurduk .Başka ne yapabilirdik .Demir yolu gibi düz bir çizgiydi yokluk biz içinde tükendik.
Birgün uyandım her şeyi yanlış yapmışım.Sevmeyi kovalamışım yüregimden .Esmer korkulara mahkumlaşmış ruhum.Kaçıp gitmişim kendimden!
Cehalet ve para ikisi yanyana geldimi çekilmez oluyorlar.İnsan yığınları toplumsal bilince erişemedimi yanılgı kaçınılmaz oluyor. Ülkede olanda bundan başka bir şey değil .Demikrasi seçimler olagarşi yapılanmalar devlet beslemeli sınıfsal oluşumlar dinsel kümelenmeler ırksal başkaldırılar tüm bunlar çatışkılı bir içselligin dış karmaşası olmaktan öte bir işe yaramıyor. Özgürlük ve temel paylaşımcı bir toplumsal düzen kurulamıyor.Bireyler yurttaşlık bilincinin kendilerine yüklediği sorumsal olgunluğu gösteremiyor.Tarih insancıl arayışların belli bir düzeye ulaştığını bizlere bildirse dahi bir çok ülke çatışkılı bir süreçten kurtulamıyor. Yinede gelecekten umut etmek için çok şeye sahibiz.
Karanlıgı yok edemeye biliriz .Ama varlığını beslemenin bir anlamı olmamalı !
Çekip gitmek bir şey ifade etmiyor.Tüm fadakarlıklarınızıda ilkeleştirmiş oluyorsunuz ! Çekip gitmek gerçeklerden kaçmaktır.Kaçmayı kendiniz için seçenek görüyorsanız o zaman bir çok şeye hak etmiyor olursunuz.Tüm Çabalarınız tüm emeğiniz anlamsızlaşıyor.Gittiginiz yerlerde ne kadar yaşıyacaksınız Hayat ne kadar buna musade edecek.Onun için çekip gitmeyi kurtuluş sananlara şunu demeliyiz çekip gitme sakın.!
İnanmak önemlidir.İnandıgınızın doğru olabileceğini kabullenmek daha önemlidir.İnsan denen varlığın her inandığı önemsediği güvendiği bir çok şeyin anlamsızlığını kendisi çok geç farkeder.Onun için şöyle düşünebiliriz.Erkence kabullenmeyelim.Karşıda koymayalım.Bırakalım gerçek kendini bize kanıtlasın ! Dogru diye tutunduklarımızın bir anlamı olsun .Korku bilincimizi perdelemesin.Anı yaşıyalım ama ömrün anın ötesinede taşabileceğini görebilelim. Pes etmeyelim cüretkarda olmayalım çünkü cüretkarlık biraz içimizde kibiri besler.Kibirlilik çok tehlikeli bir duygudur.İnsancıl değildir.Gençleri kolayca suçlamayalım.Onlarda bizdeki yaşam yolculuğunun dikenleri olmamıştır.Bırakalım zaman onlarıda olgunlaştırsın. Dış görünüşüyle insanları kalıplara sokmayalım ilkel bir kıyafetlinin ruhu çok aydınlık olabilir .saçı tokalı bir erkek çok yobazca yitikliği içinde tutabilir.
Okudu uğraştı unvanlar aldı önemsel makamların koltuğunda oturdu.Sonra vakitsizce ölüm geldi ! Hüzünlüdür ölüm çekip alır sizi ışıkları yanan dev şehirlerin sokaklarından. Köşede bir yerde hiçliğe ulaşır bedeniniz.Gün olur ağlar gökyüzünde bir yıldız sizi hatırlayıp .Mevsim karpuz mevsimidir.Yakar yüreginizi göçenler.
Ömrünce çalışsa tüm parasını biriktirse sahip olamayacağı dört çeker cip otobüs durağında bekleyen bir emekçi için ne ifade eder ! Önce farklılığı ifade eder birileri bir çok şeye sahip çoğunluk sınırsal bir yokluk kıskacında ! Yasalar bu eşitsizliği tek başlarına ortadan kaldıramıyor.Bunu bize insanlık tarihi açıkça gösteriyor.!
Sizce sınıfsız bir toplum mümkünmüdür ! teoride evet piratikte sorunlu bir durum. Üretim araçlarının toplumun kontrolunda olması bu süreci kolaylaştırabilir görünmekle birlikte bunun olurlulugunu kim saglıyacak .Burda en kabul görür tüzel varlık devlet görünüyor.Biliyoruzki devletin her şeyi kontrolda tutmasıda oligarşik bir yapı oluşturuyor. Burda sınıfsal yapı bir kişinin etrafında kümelenmiş bir azınlığın kontrolüne girmiş oluyor.Yada sovret rusya örneğinde olduğu gibi parti devlete egemen oluyor.Kitleler dipte eşitlenmeye çalışılıyor.Bu yapılırkende maddeci görüş insan kimliğini törpülüyor ! İnsanın yaşamına katkı veren bir çok değer yok sayılıyor.Örnegin aile ülke ortak algı tüm bunlar göz ardı ediliyor.Halbuki yaşamda herşey gerektiği kadar içselde yer bulmalı diye düşünmeliyiz. Burda demikrasi katılımcılık halkçılık eşitcil paylaşım harmanlanabilmeli.Devlet bu olguda etkenleştirilmeli diye düşünülebilir.Ekonomi ihtiyaçlar ve yaşamın temel olguları toplumda belirleyici olduğuna göre bu süreci nesnel bir boyuta taşıyabilmeliyiz.Yaşam sınırlıdır.Bu sınırı ölüm çizer. Bu bize fadakarlıklarında sınırsal olması gerçeğini hatırlatır.Birey ve toplum hücre ile beden gibidir.Özdeştir ve birbirini tamamlar sistem toplumu öncül kılmak durumundadır.Toplumcu yapı içselde bireyide korur.Ama bireyselcilik toplumu koruyamıyor.Halk yığınlarının mutsuzluğunun ana yanılgısı burda başlıyor.
Biliyormusunuz sabaha ulaşmak çok güzel bir şey .Güneşin ışıkları insana umut veriyor.Yüreginiz ısınıyor.Sonra bir bakıyorsunuz çokça bir yitikliğin hüznü ekmiş tohumlarını yüreğinize.O bakır sinide toprak damlı evin bahçesinde dut ağacının altında yapılan sabah kahvaltıları tenekeden alınma bir avuç kavurmanın yağına bandrılan yufka ekmek .Şimdi hepsi hayal ötesi.Korkunç yetmezlik içinde ruhumuz.Hani misafirliğin son demlerinde gibi ömür.
Haziranın ondördü Alanya,da gök gürültüsünü dinliyorum .Bu mevsimde aşina olduğumuz bir durum değil,Yaz mevsiminde iç kesimler hariç doga bizi yağmura hasret bırakır Akdenizde. Kuraklaşır ruhumuzdaki umutlar. Kimsesiz kediler patilerine havaya kaldırıp uyuşuklaşırlar kaldırım köşelerinde. Genç kadınlar gül kurusu rujlarını sürmez olurlar rutubetli yaz akşamlarında.Sadece ölüm hükümdarlığından vaz geçmez çalar kapısını mazlum yüreklerin .Haziranda ölmek zordur.Hele geride bir izdüşümüzün yoksa !
Siz hiç özledinizmi.Korktunuzmu hiç sevmekten umudu.Korkunç zamanlı bir çağın yorguncası oldumu bedeniniz.Fabrika vardiyalarında gök yüzünü unuttunuzmu.
İnsan denen varlık otoriteye bağımlı gibi.Mutlak kendine kült bulur.Bu buluş gerçekçide olabilir yanılgıda.Korkutur kendini .Sonra sözcükleri kısılır istediklerinden çoktan vazgeçmiştir. Korkunç bir despotluğa mahkumdur ömür. Birgün şarkılar söyler rüzgarları özgürlüğün .Sessiz kabirliklerde ne umutlar mahkumlaşmıştır meçhuliyete.Anlaşılmaz bir hikayedir çekip gidenler.
Tüm kavramların karmaşıklaştığı bir zaman dilimidir ömrün son yılları.’Tanrı varmıdır? ’ sorusu yerini ‘tanrı beni afetsin’e bırakmıştır. Artık durum böyle ruh beden denilen hapishanede kendini zindanda gibi hisseder. Sonrası gerçekten ilginç bir süreç . Önemsenen her şey geride bırakılır. Nezaman gelirse gelsin vakitsizdir ölüm.
Ah şu kültürel donanımdan nasibini almamış insanlar yokmu.Tek şansları insan olarak yaşama başlamış olmaları ! Ötesi yok. Böyle olunca katülüge açık oluyorlar. Yanlış yapıyorlar.Tabi yanlışa yanlışla karşılık vermemeli saman alevi gibi parlamamalı. Sakin olmalı ! Çünkü mahkemeler sizi çileden çıkaran şartları ve fırtınlaları pek dikate almazlar.Onlar suça bakarlar ve bir çok eylemide doğal kabul etmezler ! Bir çok eylemin suçun maddi unsuruna girdiğini bilmemiz lazım. Kim bilir doğru olan ney sizi kalıplara sokan ahlakmı ,Toplumun kök hücresi ailemi .Vurdum duymazlıkmı.
Hayatta yücelttiğimiz bir çok şeyin aslında gereksiz olduğunu bize yine kendisi öğretiyor. Sevmenin bile çoğu kez anlamsızlaştığını görüyoruz. Böyle olunca bizi sürükleyen rüzgarın esintilerinde üşümekten kurtulamıyoruz.
Bir toplumun en büyük felaketi samimiyetsizliği olur.Özü öteleyip biçimi öne çıkarmanın ardında bir menfaatkarlıgın gerekçesi mutlak oluşur.Her hangi bir kuramı uygulamaya soktuğunuzda önün gerekçesini iyi kurgulamak gerçekliğe taşımak zorunsalı vardır.Özü öteleyip biçimi öne çıkarttığınızda biçim sizi güzele doğruya usun götüreceği vahaya götürmeye bilir.Siz kendi karanlığınızı yaratmış olursunuz.Bir bütünü ya devrimci bir ruhla gerçekçi bir zemine uturtmalı yada bütünün gerekçel red sevunmasını yapabilmelisiniz denge önemsel olmakla birlikteki savunduğumuz bir kavram olarak özseldir.Dengeninde zeminin yetken olması kaçınılmazdır. Dinsel alanlarda bu çatışkılı yansımalar toplumu ustan uzaklaştıra dursun resimi oldukça ilkelleştirdiğini resmin renklerinin ötelendiğini bireysel ve toplumsal yetmezliğin öne çıktığını görmek durumunda kalıyorsunuz. Yaşamda saklanmanın gerekçesi korku olamalı diye düşünebiliriz.
Hepimiz karanlıktayız ötesi çoğunluğumuz bunun farkında bile değil.Büyük halk kitleleri kendilerini toplumsal içselde olgunlaştıracak kültürel yapıya ulaşmakta zorlanıyorlar dahada ilginci kendilerinin sınıfsal karetkerinden bi haber yaşıyorlar.Kendi gücünün farkında olmayan toplumlar hastalıklı çatışkıları içlerinde taşırlar.Yaşam bilinç gerektirir aksi sizi köleleştiren düzenleri besler. Yitikleşmek kaderiniz olur !
İçtiginiz suyu yediğiniz ekmeği oluşturduğunuz tüm maddi imtiyazınızı ruhunuzdaki sevgiyi paylaşmayı bilemedinizmi farklılaşırsınız.Bu farklılık kibir ateşinizi yakar bastığınız toprak sizden ızdırap duyar. Tüm dinler bir tek şeye odaklıdırlar insanın insanı sömürmesini engelemek !
Bireyin en büyük yanılgısı içindeki ben,in kalıplarını kıramaması oluyor. Çogunlugumuz kendimizi tanımayı bir yana bırakıp başkalarının peşinden koşuyoruz. İyi olmaktan ziyade iyi denmesinin peşindeyiz.Kalıplara sığınmak yaşam döngümüzü belirliyor. Yitikleşmenin içsel yanılgısı bu olsa gerek.
Geçmişi unutmaya çalışmak nafile bir çabadır.Siz köklerini yok ederek yaşayan bir ağaç gördünüzmü.Bu sizi boşluğa iter hiçleşirsiniz. Biliyorki mazi çoğu kez bize hüzün veriyor.Yaşamsa acıdan ibaret degilmidir.
Umutlarınızı küçük tutarsanız mutlu olma anlarınızda yıldız taneleri gibi ömrünüzü renklendirir. Ama tüm ömrün mutlanmasını beklemek doğanın ahengiyle çelişir.Mümkünlülügü olmayan afaki bir arayıştır ömürce mutlanmayı ummak. Yaşamak zor iştir anlaşılan !
Akıl : Anlama düşünme ve kavrama yeteneği akıl bizi sorguya götürür.Oda bizi bilmeye zorlar.Bilmek kültürü oluşturur.Kültür bilgeliği besler. Sokrates tüm kötülüklerin özselinde bilgisizliğin olduğunu ifade eder. Dogrusu bilgelik davranışa yansır.İlahı varlıklar temelde tanrı insanı biçimlendirmekle ilgili kurallar koymuştur .Yada tanrı adına bir zümre insana hükmetmeye kendini yetkin görmüştür. Birilerinin tanrı adına bizi boğmaya çalışması bizi tanrıdan uzaklaştırmamalıdır.Tanrı gereklidir.
Farklı düşüncelerden korkmamalıyız.Farklılık gelişmeyi getirir. algı bireyin kültürel yogunsalıyla ilgili bir durumdur.Bir resmi hepimiz farklı yorumlaya biliriz.Burda esas olan resmin varlığını kabul etmeyi becerebilmek.Resme bir renk katabilmek. Fani dünyamızda bir iz bırakabilmek Bizde yaşadık kendimizce diyebilmek.
İnsan ruhunun tek melhemi özgürlüktür.Özgürlüge bulaşmamış bir ruh hastadır.Çogumuz bunun farkında değiliz.Kimbilir belkide varsalı olduğumuz toplumun çatışkılarını besleyen güç bizim bu özgürlükten korkan bagımsallıgımız olmaktadır.
Hiç gitmenizin yanlış olduğunu düşündüğünüz bir yolculuğunuz oldumu .Benim oldu.Hani şair sormuş ya ‘ sizin hiç babanız öldümü ,benim öldü ‘ Ölesi zor bir kabullenişti sonu felaketti bu yolculuğun.
Devasa bir dut ağacı oturduğumuz çardağı gölgeliyor.Karşıda karacadag gibi görkenli erciyes gibi hükümdar agrı gibi heybetli tahtalı dagı ! İnsanlar dağları önemser .Onların yanında bizler karınca misali hücreleriz. Kendi içimizde saklanmış gibiyiz.Onlar gök yüzüne daha yakın .Özgürlüklerini kokluyorlar.Tıpkı yüzyılardır akan nehirler gibi saygıyı hak ediyorlar.Biyormusunuz doğanın canlıları özellikle insan denen varlıklar yani bizler saygıyı katlediyor. Ah bu yalan dolan arayışlar !
Cehalet sizi kendine çekemedimi huysuzlukla suçlar.Siz buna kanmayın bir kano gibi her gelen derbede sarsılın ama yıkılmayın .Tarihi okuyun ama tarihe takılı kalmayın her çağın zamanı farklı yaşatır insanı farklıda düşündürür.Biliyoruz bize tanrıyı tanıtan pergamberler elektiriksiz yaşadılar . Bizler öylemiyiz eve girince bir düğmeye basıyoruz oda aydınlanıyor !
Milyarlarca göçüp gitmiş insan yığınları arabanın debrajına basmadan göçüp gittiler .İçlerinde şanslı olanlar atların diziginlerini kullanır olmuştur.Oda daha sonraları atların evcilleştirilmesi o çağlarda ulaşımı kolaylaştırmıştı.Tarihin anlı şanlı komutanları at üstünde ömür tükettiler ! Bizler farklı yaşadık ama doğal kalamadık. Kalıplara sokulduk. Yaşam bize bir çok şeyde şans verdi çoğu varsalımızıda yok etti.Basit kaldık evlerimizle paramızla övünen kendini farklı gören kişilikler olduk.Korkunç fedakarlıklara mahkumlaştırıldı.Sonra ölümle olan nişanlılığımız bizi düğünle tanıştırdı.Biliyoruzki bazı düşünürler ölümü kişinin düğünü olarak görür.Tanrının ölümle insanları eştledigini düşünür! Dogrusu bu sağlıkla bir görüş değildir.İnsanlar eşit yaşamıyorki ölümde eşitlensinler Ölüm tüm dinlerin aydınlatma uğraşlarına rağmen halen meçhuliyetini koruyor.Ölüm ötesi nedir.Ölüm bir yanılgımıdır.Yada gerçekliğin başlangıcımı. Tüm maddi varlıkların anlamsızlığı ölümle ortaya çıkmıyormu.Köşkler hamamlar fabrikalar taşıtlar görkemli unvanlar ölümle anlamsızlaşmıyormu.O zaman ölüme şunu diyebiliriz İyiki varsın !
Bu ömrü gerektiği gibi yaşamak için her şeyi dengede tutmak lazım.Çalışmayı bir zamana sınırlamak mümkün olmazsada debisini ileriki yıllarda azaltmanın zararı olmayacaktır.Bunun yanında özellikle kültürümüzdeki sınırsız beklentilerde fedakârlığında bir çizgisi olması gerektiğini hayat size hatırlatır.Neyi niçin istediğinizi neden niçin vaz geçtiğinizi bilmek zorundasınız .Kısa bir ömürde birileri mutlu olsun diye değil kendiniz için bir şeyleri sahiplenmek bencillik olmayacaktır.
Kapının önünde bir kedimiz var.yaşlı hasta ve bitkin.görmeyince bir korku içimizde üşütür ölüm gelince bilirim.sofra kurulmaz olur evde.çocuk gülüşleri ıraklaşır.güneş saklanır perdenin arkasına kadın aşktan uzaklaşır.Bazen takılır bir yerlere.O gözleri yaşlı kedi .Özletir kendiniBir zeytin ekmeğe.Akşamı eder yüreğim.Karşı balkonda bir kadın gözlerimde.Tek tük faytonlar geçiyor yoldan atları ürkek ve yorgun.Bir kumru tünemiş agaç yaprağına.Gizlenmiş ölüm ötesine.Bense kimsesizim.Ayaz pembemsi sözcükleri olur aşkın.Bir ana kucagıdır gözlerdeki sıcaklık.Küçük bir odası vardır birde sofası ve yoklugu sokaklarında gençligimin.Bir gün sen çeker gidersin yanlızlıgımdan.Soframda birkaç zeytin ,bir çay bardağı.Birde yoklugunu hatırlatan sandalyen.Bir gün ölürüm ayazında yitikliginin.Halbuki böylemi olmalıydı aşkı senin bana ögrettigin gece .Korkmadan konuşurduk hayatı.İşsiz çobanlarını Torosların.Akbaş köpeklerini anlatırdık hikayede.Bir yörük çadırı kurmuşuz rüya bu ya.İçinde bir Isparta halısı.Uyanmışız dogan güneşinde umudun.Kar suyunda yüzümüzü yıkamış olurmuşuz.Gerçi sen anadolunun dogurgan kadını.Saçı süpürge özgürlük.Ve yoklugu sokaklarında gençliğimin.Anlamsız yüzlü polisler caddelerde.Neyseki biz çadırını kurmuşuz umudun.Soframda birkaç zeytin ve yanlızlıgın ayazı.
Korkularım olmazsa sana dair,Bir akşam üzeri yanına varsam.Ankara tireninin kompartumanı.Ve senin gözlerin tüm ovalarında ruhumun,İstanbul,da bir gece vakti.Eminönü iskelesinde bir erkek .Gözleri seni özleyen.Devrimci bir karalılık öpüşlerinde.İşsiz parlementerler gibi asalak ve silik.
Uykuları kovsam halkımın üzerinden,Papuçlarımda çamuru anadolunun.Bir akşam üzeri yanına varsam.Belki daha uyumamışsındır,Üzerinde keten den beyaz gömlek , Bir çay demlemişizdir ölüme inad.Sen bana bir şiir okumuşsundur dagarcıgından,Yitenlerimi sormuşsundur,Sonra yakınlaşmıştır nefeslerimiz..Bir soguk ayaz sarmıştır teni.Gece vardiyasında işçiler.Ve sen umudlarında kavgamın,Bir akşam üzeri yanında ölsem .Sen gitsende olur,ben kendimle kalırım,takılmaz peşine ruhum.kokun olmaz duvarlarında odamın,açta kalmam merak etme ,ölürüm kendi yanlızlıgında yüregimin,belki sevişmelerimde olur yaban bedenlerle.salaş bir gömlek üstümde parkta olurum,polis kimlik sorar hiçligime !sen gitsende olur.mevsim ekim zamanı.okulda öğrenciler.birde sahipsiz ölüleri var ruhumun ,kısrak kadınları gecelerimde misafir,ama sen eksiksin ellerimde.ellerimde senden kalan kimsesizliğim.
Gece uykudayım,Tüm kayıplarım yanımda, annem babam,Ve posta memuresi ablam, polis emeklisi abim suat ve anılar.Birde o vardı akşamında aranan.Her şehre yabancı olan,Sevdigim bugday başakları.Özgürlüge aşık olan.Kendimle çözümsüz bekleyişlerim.Birde yoklugu var kalan,Gece sonrasımı gece vaktimi,Çıgırtkan bir kavga tutar ellerimi,Karartır cehalet renklerini ömrün,Hani çıplak ruhlu kadınlar olurya,Islak tenleri olur devrimci kavgalarımda,Birde bakarsın zamanıdır artık.Tüm kayıplarım yanımda.Ölüm çagırmıştır korkumda.Beni unutma olurmu ülkem .Üşüyorum ayazlarda bırakma beni.Sabahı göremedim ben korktum hemen ölemedim.Perdelerini açamadım pencereminSokaklarında yürüyemedim umudumun.Ben Çagrısız seslerimde tükendim.Kimseler duymadı sesimi .
Utanır yanlızlıgım karanlığında.ıslak arzular ansır dudaklarımı .acı kahvelerden hatırladıgım sohbetler,dişimi dişi dogurgan günlere gebe kavgam.sen kadın ,yedi memeli umut.başak tarlaları kırmızı gelincik,.Çekip gitmeli en öte köylerine bu yüreğin.öpüp koklamalı kuzularını ,sabah kahvaltılarında ısıtırken gözlerin,öpüşürken umudla sarmaş dolaş ,daha ışıkları sönmemişken şehrin ,soyunup dökünmemişken,utanır yanlızlıgım dedimya,ıslak göğüs uçlarında umud.Dikenli patikalırın götürdügü o ufukta ,bir sen kaldın bilirim,bendeyse ölüm yanı başımda.
Demir yollarını çok severim.İnsanları kavuşturur.Yetim köylerinde yurdumun Işıltılarını getirir umudun.Onun için begonya çiçekleri arasında.Bakıp geçen tirenlerine yurdumun.Seni öpmek ister gençligim.Sen en yavan sofraların güleç kadını.Devrimci ruhu ömrümün.Odalarında yaşanılan hasretleri.Unutturan bana lokomatiflerin.Biliyormusun ölüm kapıyı çalıyor.
Bahar geliyor görüyorum.Toprakta bir heyecan.Bir ölüler sessiz birde ben.Düşündügüm bir şey yok.Çiçekler siyaha bürünük.Yoksun mevsim bahar.Üşütüyor sessizligi gecenin.Kendimce karanlığım.Güneş dogar olsada.Isıtmıyor ellerimi sabah.Bir serçe uçuyor bir çocuk ağlıyor.Kapıda bir korku biliyorum.Iraklarda bir yerde.Sevinçleniyor hüzün.Bahar geliyor yoksun.Bir ölüler yalnız birde ben.
Çizgiler derinleşiyor ruhta.Ah bilsen nasılda özlüyorum seni.Irak soguk yalanlarda geçirtirken günceyi.Ellerimi üşütüyor sıcaklıgın.Konuşmalıyız seninle memleketin hasta yoksullarını.Emekçi erkeklerine hikaye olan kadınlarını anlatmalıyız geleceğe.Birde seviyorum diye bilmek var.Çekip giden yolcularını yanlızlıgın.Manolya ağaçlarının kaldırımlarına misafir olduğu o sokakta.Sen beni kovdun yüreğinden ağladı yüreğim akşamında.Sonra işçi tayfaları sevişti durdu umutla.Çok kadınlar sevdi yüreğim çok ölümler gördü.Kırmızı bir şiirdi gözleri sevdiğimin.Biliyorum tüp perdelerin kapalı senin Loş bir umutsuzluk sözlerinde.Sarmaşıklar gibi deli dolu bir sevinç gizli sende.Bendi biliyorum öpüşmeyi rüyalarda kendimle.Ah nerelerde tükettin gençliğini.Kimler yıkadı saçlarını ölümünde.Korktunmu giderken meçhuliyetine .Kara bir tiren kompartumanında .Agladıgın oldumu göçüp yitenlere.Manolya ağaçlarının kaldırımlarında.Aradıgımı gençliği gözlerin.
Hani insan bazen düşünüyor incir çekirdeğini doldurmuyacak şeyleri tasa ediyoruz.Sevisel ve doğal yaşamı red eden sözde ahlaklı karanlık ruhlara sahibiz.Ölümlü dünyada önemsiz her şeye kendimizi bağımlı görüyoruz.Birileride bu halcemizde bizleri halı gibi silkeleye duruyor .Yoruluyoruz ve mutsuzuz. Mutsuzlugumuzun tek gerekçesi var onu görmek istemiyoruz.Cehalet ruhumuza işlemiş.İşin ilginci bunun farkında bile değiliz.
Baharda gülmek var şimdi yalın bir türkçenin zeytin ağacı gölgesinde şiirler okumak ırakta bir köy okulunda saçları örgülü türk kızına dede olup korunsamak var.Biliyorum cehalet acıdır.Yudumlamak kahreder yüreğini insanın.Soysuz kadınlar ve erkekler ölümü unutmuş olurlar.Günahlar sevaplarımıza karışır yaşarsak eger.Hani bırakırlarsa bir ışık bulsak gitsek peşinden Ankarada anıt kabir unutma beni olurmu Ben senin aydınlığında ısıttım yüreğimi beni yaz temmuzlarında zemheriye teslim etme.
Birgün çekip gideceğiz bu dünyadan önemsediğimiz ne varsa geride kalacak . Hani ölüler bizi görür diyorlarya inanmayın. Konuşmayın kırık sözcüklerini yalanın. Gök yüzüne bakın tanrıya anlatın kendinizi. O anlar sizi o varken ağlamayın !
Bir bayram sabahında yine alanya kuyular önü camiindeyim.Cami pek kalabalık değil.Tanıdıgım bir çok sima yok.Bir genç ‘geç dayı diyor ‘ Yaşlandıgımı anlıyorum !
Bayram sabahları çoğumuz için hüzün oluyor.Aynı zamanda huzurun maddi unsuru ! Cami imamı bayram namazını kıldırırken duaları ahenk içinde okuduğunu hissediyorum düzgün bir kişilik intiba bırakıyor. Namaz sonrası eve dönüyorum.İnsan denen varlık maneviyatta istiyor.Ruhunu inancını birilerine sömürtmeden !
Bayramlar kaybettiklerimizin acısına tuz ekiyor gibi.Ruhumuz kanıyor. İşin özü şu kabullenmeyi becerebilmek !
Acı ızdırap eşitsizlik ve korku dolu bir dünya ! Sanki dünyanın ruhu acının kendisi ! Peki tanrı bizi niçin korumuyor .Yada biz öyle sanıyoruz. Yaşamda acı çekenler ölüm sonrası çokmu mutlu olacak .Peki ya bu dünyada çok mutlu olanlar ( yada öyle görünenler ) Ömrü bir fabrikada bir madende geçen bir insanın aldığı ücreti bir gecede harcaya bilenlerle tanrı arasında özel bir muhabbetmi var. Daha açıkçası bunlar tanrıdan torpillilermi ! Tabiki yok öyle bir şey durum insan denen varlığın kendi eşitcil düzenini kuramamakla ilgili bir durum .’Eşrefi mahluk ‘ Yaratılmışların üstünü olan insan nasıl oluyorda eziklige mahkum bir yaşama kendini mahkumlaştırıyor.İşin özü şu İnsan ne kendini nede toplumu sorgulamıyor.Ona tabi olması isteniyor oda sürünün bir parçası oluyor. ! Burda bireyin toplumcu yanını ayrı tutmalıyız.Sosyal bir varlık olarak toplumculuğumuz doğaldır bu bizi köleleşmeye mahkum edecek bir zafiyette değildir.Denge burdada kendine yer buluyor !
Bir serin rüzgar esiyor açık pencereden içeri giriyor.Sahte gülüşlü insanları ötelerde bıraktım cehalet ‘ tüm sülaleme kurban ol ‘ dedi.’ Kapıda siyah bir kedi bizim kıl kurruk kedimizden farklı oldukça sakin devamlı uyuyor. Devamlı uyuyoruz üzerimizde ölü toprağı var sanki. Güneş aydınlatır görünsede dünyamızı karanlık umutlarımızı yitikleştiriyor. Suçun maddi unsuru insan olmak gibi !
Aslında aranılan öyle ütopik olgular değildi.İstedigimiz insanca var olmak .Ekmegi paylaşmak. İnançlarımızın sömürülmesini red etmek .
Çogumuz içimizde tutucu bir karekteri saklı tutarız. Bir Şeylerin değişiminden içten içe bir tedirgimlik ruhumuzu kanatır.Sanki boşlukta kalacakmışız gibi kökleri koparılmış bir gül ağacı gibi yitikleşecegimizi düşünürüz.Kimbilir belkide korkuyoruz alıştıklarımızın bizim uzaklaştığımız umutlar olmasından.
Gelecekte öleceğiz . Bizi öldüğümüzden habersiz beyaz kefene saracaklar .Kefen üç parça oluyormuş ! Bence önemi yok kaç parça olduğu.Sonra ılık suda paklayıp yıkayacaklar bedenimizi.Kadınsak ellerimizde oje varsa silip abdest aldıracaklar. Sonra ihtimal mabede götürecekler.Orda cüppeli bir imam Kendince ölümü anlatacak.Sonra şehrin belediye cenaze aracı alıp gömütlüğe götürecek o yitikleşmiş bedeni. İhtimal bir metreyi geçkin bir çukura gömecekler .Üstüne tahtalar örtecekler.Orda iki melek bizi bekliyecek sorgular soracaklar.Sanki ne olduğumuzu tanrı bilmiyormuş gibi.!
Tanrının en büyük gücsel iradesi ölümle özdeşleşir.Ölüm var Tanrı çok büyüktür.Ölümün olmadığı bir dünyada tanrının varlığını kabullenmek ruhun ona sunmak kullaşmak inanın hiç birimizin düşüneceği konular değildir.Tanrı mutlak gücünü ölümle perçinlemiştir.Tanrı bizi ölümle dizginliye dursun içimizdeki nefis bizi yaşamla mücadeleye zorlar.Herkesin istediğini istemek sosyal bir zorunsallık gibi içimizdeki sınırları ya zorluyoruz yada mahkumlaşıyoruz. Bilinç burda kendini gösteriyor niçin neyi istiyoruz gerekçemiz ney.Geçici bir dünyada neyin mücadelesini veriyoruz. Akıl sahipleri biliyorki vermemiz gereken tek mücadelemiz var eşitcil hakça adaletçe bir sosyalleşmeyi başarabilmek . Sorgulamak. yasakların anlamını yada anlamsızlığını içselleştirip gerçeği tesbit etmek.
Bu dünyada asalaklar kişiliksizler yalakalar ve sömürgenler kısaca hamam böcekleri daha bir kabul görüyor.Her şey onlara göre pilanlanmış yada onlar bu sürece sinek gibi yapışıyorlar ! Çevremize bir bakalım bir fincan kahveyi riyasız içebileceğimiz kaç kişi var. Kaç kişiye yüreğimizi açabiliriz. Kimlerle paylaşıla bileni paylaşmayı düşünürüz. Merhaba demeyi erdem saydığımız kimleri kabullenir yüreğimiz. Bataklıga mahkum rutubetli bir ömrü yaşıyor ruhumuz.En yakınlarımız bile eşlerimiz çocuklarımız kardeşlerimiz sahi bize katıksız bir sevgiyi besliyorlarmı.Bize kalplerinin derinliklerinde bir bahçe açabiliyorlarmı .Türkülerinde bize bir ses verebiliyorlarmı.Yok öyle bir şey hepimiz sahte bir hayatın içindeyiz. Biz olamıyoruz birileri içinse benliğimizi tüketmiş ruhumuzu inciltmiş oluyoruz. Çekip gitmeli buralardan.Ama çekip gitmek bir şeyleri değil hiçbir şeyi degiştirmezki.Önce ruhumuz özgürleşmeli. Sonra sonsuzluğun içinde bir yer buluruz kendimize. Yaşamak zaten yalan dolan bir hayelden öte nedirki.(temmuz 2022 alanya )
Biliyormusunuz umutta sınırlıdır. Alanı belirlenmiştir.Kaderin dikenli telleri sarmıştır hayelleri.Hak edilmeyen sevgileri arıyor ruhumuz.Yorgun kadın bedenlerinin kavgaları gece boyu saklıyor özgürlüğü.Namahrem günahlar içindeyiz hepimiz.Hiç bilmediğimiz ölüm ötesini yoldaş etmişiz hayatımıza.İşçi kadınları sevmiş yüreğimiz.Daha çok sevmiş herkesten.Biz herkesi saklamışız kendimizden !
Gök yüzünden melekler indiler.Bu rezil dünyayı düzeltmek için. İlk işleri tüm makamları kaldırmak oldu. Sonra unvanları.Mercimek gözlü çocuklara süt içirdiler.Sonra kadınları fabrika vardiyalarında daha az çalıştırmanın gerekli olduğunu söylediler ayetlerinde. Günde birkaç saat o da hafif işlerde !
Sonra tüm sincaplara eşitçe dağıttılar cevizi.Sincaplar çok sevindi sincap onuruna yakışan bir düzen kurmuşlardı. Artık baharları daha bir hoşnutlaşıyordu dünyamızın. Sonra küçük sevimli konutlarda oturmaya başladılar.Yoksul unvansız tüm canlıları doğanın.Aslanlar kaplanlar tilkiler ve kurtlar hepsi aynı ormanın saygın bireyleri olmuşlardı.Ne var ne yok hikayelerinde artık umutla yıkanır olmuştu.Pak beyaz bir sayfa açtılar yüreklerinde.Herkes eşit herkes huzurlu birinin ötekinden bir imtiyazı yoktu.Eksigide yoktu tabi. Sonra yine bir sabah vakti uyandırdı gökyüzünün hükümdarı onu.Rüyası ona bir umut versede rüyalığını hatırlatmıştı.Tüm gördükleri bilinç altında bir sisti sanki.Dünya aynı dünyaydı.Güçlüler ve mazlumlar. Unvanlar makamlar sitatüler.Paracılar paralılar.Hepsi soyunmuşlardı insancıl gömleklerini . ‘Ama kıral çıplak’ diyecek bir cesaret yoktu sürüdekilerin içinde.
Cam kırıkları arasında dolaşıyor ömrümüz.Dogrusu özgürlügüde pek istemiyoruz.Korkuyoruz özgürlüğün uçuk havai umutlarından. Korku bizi bir şeylere mahkumlaştırıyor. Büyük çogunlugumuz şehirlerin kalabalıklarına mahkumuz sanılanın aksine bundan şikayetçi de değiliz.Tıpkı ailelerimizin bizi hırpaladığı rüzgarlardan şikayet edemediğimiz gibi ! Yanlızlıga alışkın değiliz.Aslında yanlızlık ruhu olgunlaştırıyor. aynı zamanda acıda veriyor. Özlüyorsunuz !
Her şey mutlak gücün kontrolunda ! Çoğunluğumuz tabiki öyle düşünüyoruz.Tanrı bizi kontrol ettiği iradesinde olan hayatımızla ölüm sonrası sorgulayacak .Kutsal kitaplar böyle söylüyor.Tanrı bizi kendi iradesi içinde yaşatırken yine kendi iradesi sonucu yaptıklarımızdan sorgulamış olacak ! Gerekçesi şöye açıklanıyor insan denen varlık diğer canlılardan farklı ona irade yetisi verilmiş .Ona yol gösteren bir kaynak sunulmuş .O zaman tüm yanılgılardan insan adına tanrıyı sorumlu tutmak gerçekçi olmayacaktır !
Sorumluyuz yaşamımızdan sorumluyuz.Mensup olduğumuz kavimimizden Umutlarımızdan sorumluyuz.Yanlış sandıklarımızdan yada doğru bildiklerimizden sorumluyuz.Uçsuz bucaksız bir ömre sahip değiliz sınırlıyız o sınırlılığımız bizim içimizdeki kibiri törpülemeyi sağlaya bilirse kamil bir ruhu içimizde yaşatmış oluruz. Çogunlugumuz varlığımızın bir sonunun bulunduğunu görmezden geliyoruz.Yaşamak gerçekten bilgelik istiyor ! Önce kendini anlamak tanımak !
Ah keşke herşeyi meteryalist kalıplarda tutabilsek . Bu durum pekte mümkün olamıyor.İnsan denen varlığın bir büyük ruh hükümdarlığında içsel mahkumiyeti varlığını koruyor.Acılarımız umutlarımız.Ailemiz sevdalarımız.Tüm bunların geçiciliğini anlamakta dahi zorluk çekiyoruz.Hepimiz geçici bir kervanın isimsiz yolcuları gibiyiz !
Tüm kötülükleri tanrı bunlara vermiş gibi .Rezil bir cehaletin içinde yüzüyor kendilerini çok önemli kişiler olarak görüyorlardı.’Hani eğosu tavan yapmış’ dedikleri tayfa bunlar olsa gerek. Ömürlerince yaptıkları yaşlı analarının satıp satıp yediği tarlaların parasına kavuşup ikincisi satılana kadar kıymetli kalçalarını yağlı tutmak .Gerçektende kapitalist bir düzenin içinde miyasyedilik çok hoş oluyor.Yeterki mezhebiniz buna musade etsin.Hani kolaymı kaynananın kıçında dolaşıp adamım diye ömür tüketmek. Yıl milattan sonra yirminci yüzyıl.Nasıl olduysa korkunç bir özlem durdu köyli bir ailenin içinde olmaya. Her duygunun doğal yaşandığı bir köylü ailesi beklerken Kendini bir bataklığın içinde buldu .Bataklık her yerde ,sizi içine çeker.Kentsel yada köylü kökenli olmak bir şey ifade etmez.Hatta bataklığa kentsel dokuda daha çok mahkum olursunuz.Köyün toprakları şiirseldir .Bugday başakları yonca tarlaları susam ekinleri sizi toprağa yoldaş eder. Ama ya insanlar insanlar öylemi kıçından güldürür düşmanı gözünüzün önünde. Bir karanlık karşılarki sizi nerden gelip nereye gittiğinizi anlıyamazsınız. İşte bu rezil cehalet böyle bir şey. Sizi alır ceheneminin içinde tüketir.
Agladıgı bir geceyi geride bıraktı.İş görenler gece vardiyasını tamamlamış genç kıllı erkekler sakkallarının uzamasına sessiz kalmışlardı.Heybetli bir bedene sahip olan sendika temsilcisi esmer bakışlı anarşist ruhlu bir kadına tutulmuştu.Kadın onu daim kışkırtıyor.Kendileri gibi emekçi bir insan olan fabrika müdüründen uzak durmasını istiyordu.Kadınla yakınlaşmayı iç güdülerinin mahkumiyetiyle çok isteyen temsilci.Mallim bir insan olan fabrika müdüründende vaz geçmek istemiyordu.Ama öyle olmadı kadın dediğini yaptırdı fabrika müdürü ile arasını açtırdı.Sonra bir akşam alacası kadını fabrikanın genç sarı bıyıklı kısık bakışlı hekimiyle bir kır bahçesinde otururken gördü.Oldukça bozulmuştu.Bizim kitapta bir kadının erkeginin dışında bir yerlerde görülmesi pek hoş değildi. Yar biri için yardı çoğul için olamazdı.Türk töresi o kısık kısık sesini duyduğumuz tüm içsel duygular böyle söylüyordu.Namus sınırları olan bir hayatın adıydı onlar için.Öylede olmalıyıdı.Sonra bıraktı kadını kendi yolunda o agladıgı geceye koştu.
Ben ölsemde dönecek bu dünya,Bahar gelecek ,kıyıda genç insanlar,Bir kedi geçecek sokagın .şından,Bir yerlerde tenleri öpülecek aşkın.Kuytu fabrikalarda emekçi kadınlar,Akşam üzerleri koşacak evlerine.Kırmızı renkli güneş ve ben,Artık hangi gömütlügünde yanlızlıgın,Uçuk arayışlarına kanıp tükettigim ömür,Gülüşleri hikayelerde kalan kadın,Güncesinde kayabasan tutkuları yalanın,Kendince uykusunu emzirecek gece,Yol boyu kırmızı kiremetli köy evleri,Ve üzüm bahçeleri memleketimin,Yine verecek meyvelerini aşk.Kuytu fabrikaların emekçi kadınları,Daim usumda olsada yalnızlıkları,Ölsemde yine dogacak güneş,Bir yerlerde tenleri öpülecek aşkın,yeniden yeşerterek umudu.
Sorumlulugu olan insanları sevmeliyiz.Onlarda kimsenin göremediği bir merhamet coşkusu içten içe meyleder.Alır tüm korkularını fâniliğin yüksek bir dağ gibi gök yüzüne taşır.Bir duygu sizi gök yüzüne taşiyorsa kendinizi mutlu sayın.Unutun tüm acılarınızı.Kırmızı kiremitli bir ankara evinde cebecide o köhne kahvede bekleyin yar gelip geçsin şu yoldan .Sevmek neymiş anlatın kendinize
Bu sokak yitip gidenlerin izlerini taşıyor. Gün bitimlerinde bir tahta masada oturup dertleştiğimiz insanların yokluğunda yanıyoruz.Sizdede öyle oluyormu .Ölümler kemiklerin iliğini yakıyormu. Hani derler ya’ ölüm tanrının emri ayrılık olmazsaydı’ Aslında en çoğul ayrılığı ölüm getiriyor. Ölümün getirdiği ayrılığa katlandıkça yaşamın ışıltısı sizin için sönüyor. Ah o bizi bırakıp vakitsiz gidenler yokmu geride kalanlar sizi unutamıyor.Acısı yüreğin dehlizlerinde bir başka deşiyor yarasını !
Hep gittiler bıraktılar ı becerebilmeli. Yaşam yanılgılarla sürüklenecek bir süpürge çöpü değildir.
İnsanların Atası kimdir ! tabiki kendi türenden bir özdür.! Her canlı varlık kendi türünün şartlarına göre vardır doğanın birleştirici gücünün etkisiylede yakınsal yada farksal özellikler taşımasıda tabidir.Günümüzde üzerinde yogunlaşılması gereken çağdaş toplum olabilme şartlarına ulaşmaya çalışmak olmalıdır.Yaşamak bir lütüf değildir.Ön koşulsuz insan hakkıdır ! Daha ötesi hiçbir canlıyı yok etme öteleme yetkeni hiçbir güç ve zümdere olmamalıdır.Var edemediginz bir varlığı yok etme hakkına sahip olmamalıyız.
Yıllar evvel istanbulda kartal maltepede askerken karşıda adaları izler ışıklarına özlem duymaktan kendimizi alamazdık .Bu tüm askerler arkadaşlarımın duyduğu bir özlemdi .Bindokuzyüz seksen yılının ağustos ayında adaların ışığı ışıl ışıl aydınlatırdı denizi . Kimbilir o ışıkların aydınlattığı sokaklarda kimler dolaşırdı .Onlar tıpkı gök yüzünün şanslı melekleri olmalıydı öylesi güzel bir yerde yaşamayı şanslamış olmaları onları özel yapıyordu.
Bir türk insanı olarak askerlik benim için bir okul olmuştur.Önemseldir. Bilmeliyizki ordu bir devletin temel çatısıdır.Onu hukukla taçlandıran devlet yapıları çağdaşlaşır. Özgürleşir .Devletin temel nizamının karekteri bilimle gelişir.Yıllar sonra Alanyada askerlik fotoğrafıma bakarken Kartal maltepenin benim için önemsel bir zaman işlevselliğini hatırlamış oldum.Yaşamak birazda geçmişi bilmek hatırlamak degilmidir.
Milyarlarca yıldır seviyorum seni ! Kendim için değil senin için seviyorum. Tanrıya dualar ediyorum özel gecelerinde ömrümün .İsmi unutulmuş ölüler misafirr oluyor ruhuma yokluğunda. Hani delinin teki derlerya ben deli olmadığımı biliyorum. Sadece özlüyorum başka bir şey değil. Buğday bakışlı bir kadın dolaşıyor karanlığımda kimdir bilmiyorum. Sonra yıldızları avuçluyor umut korkunçtur anaların evlat hasreti. Ölümler bir değil bin kez katmerleşir ana yüreğinde. Ankarada bıraktığım gençliğim .Şimdi o da tanımaz beni. Cebecide üniveristenin radyasyon onkolojisi hatırla bizi olurmu. Köhne yüreğimizi horlama . Ah ne çare ömür dedikleri hikaye böyle bir şey işte. Ha varsın ha yoksun .Gidenler kalanlar hepsi aynı izdüşümde.
Kendisi ifade edemeyen şehirleri vardır dünyanın .Hüzünlüdürler.Benim doğduğum şehirde öylesi bir şehir.Diclenin mahzun nakışlı yâridir o yorgun hüzünlü. Bilirim esmer bazal taşlarını ben. O şehrin ayvanında fıskiyenin başında bir serçe o da yaşıyor tabi kendince.Belki oda aşıktır yaban yataklarda küskün bedenlerine umudun. Bilinmezki yaşamak nedir.Niçin yetmezlik içinde ruhlarımız. Anladım bu gittiğimiz yol bize göre değil.Bizde bize göre değiliz kadınım. Yorgunuz.Hep başkaları için yaşamış yüreğimiz.Hep karanlığız. Diyarbakır biliyorum ben seni. İç Kaleden gidilirdi kerhanesine esmer tombul memeli bir kadın şarkılar söylerdi pencereden .Perdeleri hep kapılıydı pencerenin hep saçları siyah kadınlar gülümserdi acı acı toy bakışlı erkeklere .Baglarda toprak damlı evin damında güvercinler Uçardı gök yüzüne. Gökyüzü bizimdi o zamanlar .Dicle bir şiir gibiydi. Ah ben bu dünyanın tüm şehirlerini severim.İnsanın olduğu her yerde bende bulunmak isterim .Bilirim bu afaki bir duygu .Ölümlü ve geçkin benim gibi tıpkı.İçten bir korku yüreğinde sevmeyi düşünüyorum geceyi.Gece zordur.Evet çok zordur gece. Açar yanlızlıgınızın sofrasını o şehir ırakta bir yerde .Yada içinizde.
En korkunç durum ömründe bir kitap dahi okumayı düşünememiş böceklerin size bilgiçlik taslaması oluyor.Ne kadar korkunç bir sonuç. Felaket bir durum.
Ah nasılda üzüldüm bilmiyorsun duydum acı haberini sende özgürlüğü unutup yalanın sürüsüne katılmışsın.Hani sevmek varya aslında çokta iyi bir şey değil. Birisine ölesiye tutuklanmak .Ömrü başkaları için yaşamak . Korkunç bir yanılgıdır bu ölüm yanılgısı .Despot bir baskıncalık verir yüreğine insanın.Halbuki baharıda var bu dünyanın renkli çiçekleri var. Sen varsın.İyiki varsın. Nerdesin söyle bana yanına geleyim.
Hepimizin kendimize sormamamız gereken şey neyin niçin kimin peşinde sürüklenip gidiyoruz.! Kimiz varlığımızın gerekçesi ney.? Çogunlugumuzun şu yanıtı verir gibi olduğunu hissediyorum. İnsanız tutkularımızın peşindeyiz. Kimin peşinde sürükleniyoruz sorusunu farklı görmek lazım.Yanıtıda farklı oluyor. Belkide soruyu şöyle soralım kimin peşinde olmayı tercih etmeliyiz.Burdaki kim sorusunu kişinin ötesinde düşünebilirsek yanıtımız gerçekçi ve erdemli olacaktır.Bizleri bilimin peşinde olmak durumundayız . Bilim bizi düzlüğe çıkartır. Bireysel ve toplumsal arayışımızın temeli ütopyalar olmamalıdır.
Yaşam bilimle biçimlenir bizi düzlüğe çıkartır.Aksi yanılgı ve hüsran getiriyor. Güncel siyasi söylevlerin toplum dialektiginde inanın hiç bir etkenselligi olmuyor. Konuşmalar tartışmalar karşıt söylevler veya ilkelleşmiş yandaş yansımalar bunların hiç biri bireyin ve toplumun özseline bir katkı veremiyor. Yaşamımıza birilerinin gölgesini ipotek koydutmamayı başara bilmeliyiz. Kimbilir belki böyle bir tavır bizi mutlu edemezsede huzura yaklaştırabilir. Eğonun esiri olmadan ‘ önce ben ‘ diyebilmeliyiz. Bu bizi toplumsal içeriktede güçlü kılabilir.Ezilmemize bir direnç göstermiş olabiliriz.
Hiçbir şeyin farkında değilsin .Kimselerin tanımadığı birisin sen. Arkasından konuşulan kara kuru bir çekirge gibisin. En anlamsız sözlerinle zıplatıyorsun beynimi.Baharı özlediğin doğrumu bilmiyorum.Beni bir bahar günü çağırmıştın yüreğinin yatağına.Mevsim son bahardı İhtimal bağ bozumu yeni bitmişti daha. Sen bir kırmızı şal almıştın omuzlarına.İnce parmaklarında kırmızıdan bir oje. Güneşe kızıyordun .Niçin kızıyordun anlaşılmazdı.Sen bulutlu havaları sevmezdin çünkü .Bulutlar züppe kadırım taşları gibiydi senin için.Basıp geçerdin üzerlerinden !
Biliyorum sana giden yollar kapalı der ‘ şair. Ne kadar gerçekçi bir söz. Ölüm gibi !
Güncemde hasret var.Tütsüyor yüreğimde biliyorsun.Kırmızı bir gül açıyor yaralarımın toprağında sen türküler söylüyorsun gidişine umudun.Korkuyorum biliyorsun menekşelerin kıskandığı gözlerine bakmaktan.Devrimci bir duruştur ölüm.Anlamıyorsun.
Çogumuz yaşadığımız ülkenin özgür olmadığını düşünürüz. Kim bilir belkide haklıyız bizi yasaklar içinde boğan bir kültürün yükünü taşımaktan acizleşmeye başladık gibi. Birde şöyle bir durumumuz var özgürleşemeyen toplummu yoksa bizim beynimizmi ! Biz içimizde özgürlüğü yeşertmeyi başara bildikmi. Donatısız bir yaşamın içinde neyin nasıl iyiye gideceğini düşünebiliyoruz.
Çogunlugumuz bize nefes aldıran dengerleri yerlerde sürüklemeyi kendimizde hak olarak görüyoruz.Bizi özgürlüğe taşıyan tüm değerleri ötekileştiren geçmişin sisli karanlığında ömrürleri tüketen bir sapmanın yorgunluğunda olduğumuzu görmezden geliyoruz. Tarih büyük devrimci bilge önderleri bize tanıtmıştır.Ama aynı tarih bizi felakete götüren yozlaşmaların sözde önderlerinide önümüze çıkarmaktadır. Neyi niçin istediğimizi bilemiyorsak birilerinin gelip bizi düzlüğe çıkaracagını zannetmmek bir.yanılgının yansıması degilmidir.Tepede her görünen sizi güneş gibi aydınlatmaz zifti bir karanlıkta sizi kendine mahkum edebilir.
Güncel hayata baktığınızda siyasi figürlere ya çok bağlanıyoruz yada düşmanca tavır sergiliyoruz. Anlamak istemediğimiz siyasal yansımada şahıslar bir derece etken olurlar Onları geleceğe taşıyan güçler, değil fikirleri olacaktır.Tarihe bir bakalım Büyük asker devrimci özgün türk milliyetçisi sevgili Atatürk yüksek gerçekçi fikirlere sahip olamazsaydı tarih sahnesinde böylesi parlıyor olabilirmiydi.Diger öncüllerde öyledir.Fikirlerinin temel bir gerekçesi olmak durumundadır.Bilmeliyizki pergamberlerin düşünce ve eylemlerinde bir gerçekçel tutumkarlık olmazsaydı onlarda kitlelere ulaşmada başarılı olma şansı bulamamış olurlardı.Düşünceler doğasal ve kültürel bir tamamlayıcılığı içinde barındıra bildikçe anlamlaşıyorlar.
Büyük acıları bize yaşatan yakın çevremiz oluyor.Aile arkadaşlar çevre .İşin ilginç yanı aileyi düşünecek olursak belkide hak edilmeyen bir sevgiyi doğamız gereği ailelerimize boca ediyoruz.Aslında hak edilmeyen bir sevgiye mazhar olmak sevginin acımsanmasını karşımıza çıkarmıyormu.Yorgun anlamsız donanımsız suliyetlere mahkum olmuyormuyuz.Kim bilir ileri zamanlarda ailelerin ayrışmasına bu içsel yanılgının izleri taşınmıyormu. Niçin neye sahiplendiğimizi bilemeden .Cehaletin kıskacında tükenen ömürlere sahip olmanın hüznü içten içe ruhumuzu tüketmiyormu. Çogunlugumuz içgüdüsel arzuların mahkumiyetinden kurtulmayı başaramadığımıza göre geleceğin ışıltılı olacacagını nasıl oluyorda umutlanabiliyoruz.Her şey geçici biz nasıl kalıcı olabilirizki ! Ozaman önce benmi demeliyiz yoksa başkaları için yaşamaya devammı etmeliyiz. Yanılgı nerde başlıyor nereye ulaşıyor !
Çogunlugumuz dogup büyüdüğümüz yerin dışında bir yaşamın olurlulugunu görmezden geliyoruz.Bir çoğumuzda ileri yaşlarda bile ebeverinlerin gölgesinde kalmayı kendimiz için önemsel görüyoruz. Tüm yaşantımızı çizginin içinde tutmaya çalışıyoruz.’şunu anama sorarım ,Şunu babama danışayım ‘ varsalından kurtulamıyoruz.Bir çoğumuz içsel olarak kişiliğimizi olgunlaştırmayı başaramamanın çatışkısını yaşıyoruz.İçimizdeki uyanık cehaletse çoğu kez ebeverini kullanma sonrada onu bir kenara itme ukelalıgını kendine cevher olarak görebiliyor ! Yakın çevremizde bu tipler ne yazıkki çoğunluğa ulaşmaya başladılar.Saygı hürmet sevgi anlamsızlaştı.Menfaatler para güç öncül oldu. Durum böyle oluncada doğal olarak mutsuz kişiliksiz bir hayata çoğunluğumuz mahkum olduk.Kendini mutlu görenlerde içten içe bir şeylerin keskin acısını yüreklerinde yaşar oldular.Sınırsız bir hırs ve sınırlı bir ömür. Bizi bekleyen ölüm denen bir meçhuliyet.
Birileri öyle düşündü iyide düşündü.Bu köyün tarlalarını ortak akılla sulayalım dedi ! Sular boşa akmasın birilerinin otağı yeşiller içindeyken diğerleri kuru çalılara mahkum olmasın. Sonra küçük çocuklar gelecekteki hayatlarında mutlu olamazlar gırtlaklarındaki yaşam umudu kurur.Nefes almakta zorlanırlar.Tüm yetim ve öksüz çocuklar kırbaçlanır olur hayatın yolllarında.Buna yürek dayanmaz böyle bir ömre yürek dayanmaz.
Deli dolu bir hayatın içinde sürüklenip gidiyoruz. Güneş dogsada batsada bir şeyler değişmiyor.Yinede bir sabah kapım çalınsın isterim .Bekliyorum beni yalnız bırakma olurmu !
Geç kaldık bir ömrü garip yaşadık. Artık aklımda kimse kalmadı. Hünlendigimiz şeyler bizsiz yaşanacak. Hayat bu devirdaim .Gidecegiz başka yolu yok bu ömrün sonunun .
Üzerimize Kötülükler dökülüyor.Hani derler biliriz’ kalbine göre’ diye ! Bizlerin kalbi öyle acımasız değil biz bu karanlığı hak etmiyoruz. !
Güneş doguyor ama gün karanlığın içinde ! Hani papuçları yırtık bir sevdadır ya hüzün hep acıtır yüreği. Bazen sormanız gerekir kendinize ben kimim. Bazen kadınlar yakınlaşır hayellerinize giyinik kadınlardır onlar.Çok kitap okumuşlardır .Çok yalnız kalmışlardır. Agırdır omuzlarındaki yük bu topraklarda kadın olmak zordur.Daim ayazlara karışır mor parmak uçları sızlatır yüreği !
Körpecik düşünce filizleri beynimin toprağında kendine yer arıyor.Bir hiçlik korkusu var tüm yüreğinde kaderimizin.Biliyoruz neyi red etsek o red ediş bizi huzursuz ediyor. Ah o kiraz mevsiminde yaban keçileri nasılda mutlular.Bir insanlar kavgalı bir insanlar tüm bilgelikten çıplak kendi karanlıklarında güneşi kovalıyor umutlarından.Sonra hiç ağlamamış hiç acı çekmemiş gibi kaypak bakışlı bir kadın üzerindeki tüm soysuzluğunu ruhuna boca ediyor ömrün.
Şarkılar söylerdi hüzün.Yüregi acımsı esmer umutlara .Bir kadın anlatı verdi hikayesini sonra kalktı ürüdü sevdalarının önünde kısa bir etek giymişti aşk saklıyamadı ölümünü korkunun. Biliyordikki herkesin izdüşümü farklıyıdı bu yaşam denen yolculukta.
Cehalet cesaretlidir önünün görmez lafını esirgemez kalp incitmeyi önemsemez. Cehalet iç güdüyle hareket eder mantıksal olgunluk kendinde blulunmaz.Menfaat perestir ve ilkellik onun ana karekteridir.Çagdaş düşünebilmek cehalete vurulabilecek en büyük darbedir. Gelin düşünmeyi başarabilelim.Bir buğday bahçesi sulasın umutlarımız başakları dolu dolu olsun eğikliği olgunlunun işareti. Tüm renkleri içinde taşısın umut.Ölümden başka hiçbir şey dert olmasın yüreğine insan denen varlığın.
Siz nehir kenarlarındaki şehirleri bilirmisiniz ben onlara tutkunumdur.Kıyılarında çakıl taşları parlar onların .Kadınlarında kara koyunlu kadınlarının esmer cesareti vardır.Dik başlıdırlar .Heybetlidirler. Onlardır bu dağların keçi sürelerine yoldaş. Hasret kokan sofralarında emekleri vardır onların. Bir kara çadırda tütser kadınlıkları . Ben onları çok severim yorgun bedenlerinde hüzünlerinin Kendimce ağlamak isterim.
Zayıf kemikleri vardı sevdanın .Dokunsan kırılacak gibiydi.Beyaz önlüklü hekimler kaçardı o kök bakışlı umudu görünce.Bilirlerdi umut her daim sevindirmez geceyi. Sonrası bir kadın ağladı tüm erkekler bırakıp gitti o köhne atlı arabalarında zamanın .Vakit çok erkendi her şey için. !
Tüm isyankarların bilinç altında şöyle bir istek yatar .Özgürlüklerinin kutsanması ! Tanrı mümini kendi çemberi içinde görmek ister .Bu çember kainatın her zerresinde mutlak gücün hükümdarlığını tastik eder bir imanla besleniyorsa bu durum doğal bir sonuç olur. Yaradılışı gereği nefsiyle barışık olan en üst canlı olan insan bu keyfiyetinden vazgeçmek istemez. Tanrı inançla inançsızlığı bu üst canlının ruhuna nakşetmiştir.İnsanın imanı birazda nefsine karşı verdiği mücadeleyle ortaya çıkmıyormu. Aslında tüm kutsal kitaplar incelendiğinde insanın doğanın bir parçsası olduğunu açıkça ifade eder.Tüm kutsal kitaplar ölümü kendileri için referans alırlar. Anlatılan şudur ölüm var ve kendini ona hazırla şunları yap iyi insan ol ! Cehennemde eziyet çekme !
İnsanın ölüme hazırlanması doğaldır.Ama özgürce kalıplara mahkum olmadan yaşamak istemeside doğal bir sonuçtur. Burda dinin kendisinden ziyade yansıtılmasıyla ilgili bir sorunsal algı ortaya çıkmış oluyor. Bireyin bir büyük gücü kabullenmesi onu güçlü kılar .Sakinleştirir.Gereklidir sorun şurda başlarki doğanın bir parçası olan insanın doğal işlevini yok saymak onu basitleştirmek ! Halbuki din insan için vardır ve insana hizmet eder.Yada etmelidir. Yaşam inançsız olamıyor inançta yaşamı dizginlemekte aciz kalıyor !
İnsanlık insanca hakça bir düzen kurabilip hayata geçirebilse cennetten esintileri burdada saglıyabiliriz ölüm ötesinde bizler için tanrısal bir takdir vardır mutlak ! Çabamız yaşamın dinamiginide lehe çevirmek olmalı .Bunun için uğraş vermek yaşamı kolaylaştırmaya çalışmak biz inançkarlarında ilgi alanı içine girmiyormu.
Baharda ölüm zordur.Bir başka hüzünlenir geride kalanlar.Boynu büküktür lalelerin.Ateist bir acı kavurur yüreği. Yoldaş olur korku ömrün yolculuğuna.İzdüşümü karadır ayrılığın.
Çogul halk kitleleri ömürlerini birilerinin insafına bırakmamalı .Despot kişilklerin mutlakiyeti toplumları tarih sahnesinde daim karanlığa götürmüştür.Durum budur. Yaşam ortak akılla kendine bir yol bulur. duygular düşünceler arayışlar istemler uyumsal olamadımı yaşam çekilmez olur. Toplumun temel çekirdeği ailede bütüncesindede bu belirgin bir yansımadır.Neye niçin ne derece bağımlıyız. Bagımlımı olmalıyız.Arayışlarımız bizi nasıl bir sürecin içine sokar.Miskince bizden istenen rölü oynayıp şu fani dünyadan çekip gitmelimiyiz. İçimizdeki kasırgaların zayiatından ruhumuzu nasıl koruyacağız.Çogul halk kitleleri niçin despot kişiliklere bağımlı bir sürü olabiliyor.Yada bizmi yanılgı içindeyiz. Sürüden farklı olmakmı yoksa sürünün bir parçası olmakmı burda çizgi oldukça saydam degilmidir. Ortak kültür bizi biçimlendirdiğine göre ortak kültürde doğrular nerden kaynak alır.Sevisel doğal yaşamı içgüdüsel kargaşadan nasıl korumalıyız. Yaşam bu uğraşa degermi .Yada bireyin toplumcu kimliği oluşurken özgürce bir biçimlenme mümkünmü .Ülkülerimiz gerçekçimi devrimci arayışımız gereklimi ! Bizler neyin hüsranındayız .Niçin mutsuzuz ve atlardayız ! 2022-alanya.
Daim ileri bak.Işık arkanda olsada senin için gerekli olan önünün aydınlanmasıdır. Bunun için ilk farkındalık neyi niçin istediğimizi bilmek olmalıdır.Dünyayı değiştirmeye heveslirsek bilmeliyizki bu iş öylesi kolay olmayacaktır.Dünya önce kendini değiştirebilmiş ilerleye bilmiş şahsiyetlere şans vermiştir. Neptün :Bir kadın sevdim ben niye sevdim bilmiyorum.Yürüdüm arkasından yıldızları anlattım ona .Sonrası korktum sarılmaktan Korkularıma inad adını Neptün koydum onun.Gitti adı kulaklarımda.Öylesi bir kadındı işte.Devrimciydi yıktı içimdeki karanlığı yırttı perdelerini günahlarımın.Gökyüzünde bir yerlerde uyudu.Bırak dedim beni çağırma yanına olurmuBenim yanlışlarım ağlatır seni.
Batak : Sen beni anlamazsın öyle bir zorunluluğunda yok.Kırmızı pancurlu denize nazır evlerde büyümüşsün sen.Özel okullarda beyaz kolalı gömlekleri ile öğretmenler sana anlatmış hikayesini yalanların.Ben öylemiyim ben gökyüzü karartılmış bir ülkenin çocuğuyum.Karanlıktayım.Vurdular özgür ruhlu kuşlarımı benim !Ben çok kadınlar özledim yüreği özgür kadınlar .Çırpındılar karanlığın batağında bu rezilligin.Dikenli taşlı yolarda hastalandılar.Biliyorum çok şeyler yitirdik bir kendimiz kaldık bu korkunun bataklığında.Ah o yürekleri emek kokan erkekler.Süt devşirdiler umudun memelerinden.
Sevmeye dair Düşünelim birlikte.Zor oluyor ama yaşamayı sevelim.Sevelim tabiki çok şeyi sevelim.Anneleri sevelim emekçi babaları yetim öksüz çocuklarını ülkenin.Topraga düşmüş şehitleri sevelim.Memleketin başaklarını.Duruşu olan insanları sevelim.Yüregi güzel kadınları sevelim.Güzel işçi kadınları daha çok sevelim.!
Nisan sevinçli renkleri taşır doğaya.Bugday tarlaları içinde gelincikler .Birde ölüm vardır öteye itilen .Ve yoklugun yatagında gecenin yıldızlar altında kimsesizken.Hani kendince tutmuşsundur hayatı.Kıyısından köşesinden nasiplendigin umut.An gelir aglamışsındır çaresizligin loşunda .Belkide saçları yakınlaşmıştır sana aşkın.Çekip giden tiren kompartımanında.Anadolu bozkırlarında köyler.Kırmızı kiremetli kireç renkli evler.Kara çadırda bir Yörük kızı görmüşsündür.Sana türklügünü hatırlatan hikayeler yaşatmışsındır uykularda.Anadan bacıdan yardan.Yitik esvaplarda çıplak giyinmiştir ruhun.İşçi ellerin umut kar arayışlarda.Hani kendince tutmuşken hayatı.En olmaz kadınlarla girileşip küçük çocukları ile bu ülkenin.Paklanırken umutlar nisan renklendirmişken göç yollarını Yitikleşmişken ömür bir Yörük kızıydı seni tanıyan.Yoklugunda aglatan.
En sakin görünen insanlarda öfke patlamalarına şahit oluyoruz.Bilinç altımızın volkan gibi bir haykırışı önmüe çıkıyor. Sigmund Fireud bilinç altına itilmiş çatışkıların bastırılmış çatışmaların psikolojik rahatsızlıkları oluşturduğunu var sayar. Fıreuda göre kişinin ruhsal problemlerinin altında geçmişin (özellikle çocukluk-gençlik ) yaşamının direk etkisi söz konusudur. Yaşam ‘ Bütün insanlık benim müşterimdir ‘ diyen freudu haklı çıkartıyor diyebiliriz!
Çevrenize baktığınızda görürsünüzki hak yemiş asalak kişilikler daha bir saldırgan oluyorlar.İçlerinde sakladıkları o doymak bilmez içgüdüsel ‘benim olsun ‘ arzusu onlara karalara çalmış olur.Siz bu rezil durumu kabullenemezsiniz. Bilirsinizki bir yerlerde birileri keseri hep kendinden yana yontmuştur.Birilerinin cebine fazla para girmişse birilerinin hakkının gasp edildiğini söylemenin bir anlamı olmayacaktır ! Bu durumun birde toplumsal içerikte yaygınlaştığını düşünelim. Çatışkı kaçınılmaz oluyor. Asalak kişiliklerde bir savunma içgüsü öne çıkıyor.Sonrası bir kibir ötesi saygısızlık .Sizi kendi ilkelliklerine mahkuım etmek istiyorlar. Hiç çiçekleri ekmemişler yüreklerinde acı nedir yaşamamışlar piç bir ömür sürmüşler yapaylıklarında sonra sizi suçlar olmuşlar. Bu tip bir çemberin içinde olmaktansa uçurumlardan düşüp parçalanmayı göze almalıyız.Hani ne demişti şair ‘ Bizde biliriz yâre menekşe yollamasını ama arkadaşlar açtı yedik menekçe parasını ‘N.H.
Çek git benim yanımdan ırak dur.Ben kendimle kalayım. Üzerimde kara bulutlar yıldırımlar çarksın bırak kendimce ağlayayım ! Irakta bir köyde yada şehrin en büyük bulvarında izleri olsun yüreğimin.Esmer bakışlı kadınlara sevdalanmayı bıraksın hayellerim.Bir senin yokluğun yaksın yüreğimi .Gelincikler boynunu büksün sen gidince.Tüm orduların askerleri terhis edilsin.Kısa turanç renkli bir şort giysin umut.Ölüm düğün olsun geldiğinde.Bir sen git durma karanlığımda bırak beni kendime . Öyle umutlar dogursunki yüreğim şiirler okusun ömür yaşam denen hikayesinde zaman .Bir serçe konsun pencereme bin serçe uçsun özgürlüğüne gökyüzünün.
Çogu kez mesafeli durmakla kibirli olmak karıştırılır.Aslında mesafe saygıyı besler.Örnegin ben eşimin kazağımı giymesini istemem.İleri geri laf eden çevremdekiler benim için ötelere kaçama gereken puslu karanlıklardır.
Geçkin bir günde kara bir haberler uyanınca zaman .Korku dolaşır gecesinde umudun.Biliyoruzki çaresiz acılar kırık camlar gibi kanatır yüreğini gecenin. Bilirim ansızın dolaşır korku hastane koridorlarında çaresiz insanlar bir başka bakar beyaz önlüklü sağaltımcıların gözlerine. Ah nasılda çaresiz bırakır korku.Ölüm neysede çaresiz kalıyor gece yılgın atlar gibi koşuyor zaman bizleri gerilerde bırakıp.
Elinizde olanları iyi tanıyın sizin ahmaklınızı resmediyor olabilir ! Çogunlugumuz bunun farkında bile olmayız .Yarım yamalak bir bilgiyi tamamlamaya çaba harcamadıkça kendimizi farklı üst görme kibrine mahkumlaştıkça etrafımızdaki tel örgüler artar.Evimizin kapısını çalan olmaz.Çevremizdeki insanlar bizden kaçmaya başlar.İşin tuhafı biz halen kendimizi ‘ kalite’ sanar başkalarını küçümseme cehaletinde tükenirizde farkında olamayız.
Kitap yaşam gibidir her sayfası farklı olmalıdır.Bir kitabın onuncu sayfasıyla yüzonuncu sayfası aynı şeyleri anlatıyorsa bilinizki o kitabın size katacağı bir şey olmayacaktır.Çünkü yaşam gibi kitaplardaki görüşlerde tek bir çizgide ifade edilme şansına sahip değildir.
Yirmi yaşındaki görüşlerini altmış yaşında savuna bilenler ya çok zekidirler yada çok aptal ne çareki bu durumun arafı yoktur.Yaşam sizi olgunlaştırmıştır yada ham bırakmıştır.
İnsanlar doğanın saygın canlıları kapımızdaki kedilerden öğrenebileceğimiz çok şeyler var. Bakın kedilerin gözlerine mırıltılarını anlayın .Orda doğal ve sevisel yaşamın izlerini bulursunuz.!
Küçük hayeller büyük umutların ekmegidirler. Yüregimizi tok tutar.! Bırakın hayellerimiz gök yüzüne ulaşsın.Bizim bu geçici yolculugumuzda yüreklerimize umut aşılasın .
Din tabiatı gereği tutucudur .Mistiktir metafizik bir kökeni vardır. Zorunsal bir inançkarlıgı bireye ve bireyin yaşadığı topluma dikta eder.Din özgürlükçü değildir.Kuralcıdır bu nedenle insanlık tarihinde pergamberler müstesna günahkarlıktan arınmış bir bireyi yada toplumu görmek mümkün olamamaktadır. günümüz dünyasında toplumların dininin yansıması adaletle mümkündür.Adaletin sağlanabildiği her toplum tanrının hoşnutlandıgı toplum olacaktır kuşkusuz.
Aslında insan denen varlık biliyoruzki ihtiyacı olduğunun peşinde gitmektedir.Kabul edelimki inançta insan varlığının temel gereksinimi olmaktadır. Yer yüzünde çoğunluğu etkilemiş önemsenmiş kabul görmüş öğretilerin olmasıda bunun bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Yaşam ölüm döngüsünde inancı zorunlu bir etken olarak ruhlarımıza nakşetmiş görünmektedir. Yaşamda etken olmak için maddesel ruhta huzursal kalabilmek için uhrevi düşünceler yaşamımızda daim yer bulacak görünmektedir. Yeterki dengeyi iyi kuralım !
Yurttaşlar eşit haklara sahipsiniz. Kadınlar ve erkekler birbirinizi tamamlarsınız.Düzen sizi ezmek için değil nefes almanızı sağlamak için gereklidir. Siz varsanız toplum vardır.Siz varsanız millet vardır ve siz varsanız devlet vardır. Yaşamak özgürce düşünebilmek kendince yaşayabilmek tolumsal birliktelikte özgürce nefes alabilmekle ilgili bir olgudur. Özgürce yaşaya bilmek en büyük yaşam sebebimiz olmalı .Bu hakkı kullanırken sınırları olduğunu bilmek gerçekçi bir sonuç olacaktır,
Bir gün ölüm gelecek bir kaç eski arkadaş bir kaç yoldaş yüreği yaralı ülküdaş hüzünlenecekler ihtimal. Belki sende ağlarsın bu hüzüne kadınım .Anlarsın belki geride kalmak önde gitmekten daha zor olur bazı durumlarda .Bazı durumlarda insan ahlaksız olur.Soytarı yürekli piç ruhlu yalanları yırtası gelir .Durur benliği bir an vakit gecedir.Yıldızları açıktır gökyüzünün.Esmer bakışlı bir acıdır yürekleri yağlayan kaçıp gidesi gelir insanın o güzel atlara binip . Bir nehir kıyısında bir tahta kulübe kara bir demlikte çay olmuş olur.Erkence bir yufka ekmek konmuştur kara saca .Yer mezopotamyadır yada akdeniz !
Yaşam maddecidir bunu biliyoruz artık ! Düşünelimki bedenimizin bize sağladıkları (burda biz kelimesini benlik ruh olarakta algılayabiliriz !) eger bedenimiz olmazsa biz bildiğimiz durumda bu yaşamda olamıyoruz. Hastalıklar onun için ciddiyet taşır hekimler onun için önemsenir olurlar. Tabiki ruh benlik dünyamızın maddeci kimliğinde kendini yeterince yer bulamıyor arayışlar bireysel ve toplumsal onun için daim devam ediyor.Kabul etmeliyizki en etken evrim olgusu insanın doga içindeki arayışı oluyor. Bazen bu arayış gerçekçil olarak bilimle olgunlaşıyor .Çogu kez dogmatik umutlarla sisleşiyor ama arayışımız devam ediyor .
Akrep tüm sokaklarını istila etti.Kadim şehrin o güzelim bahçelerini böceklere teslim etti.Böceklerin içinde encüretkarıda kendisi oldu parlak kara bir zift gibiydi bedeni kıskaçlarının kırmızı rengi fahişe kadınların göğüs uçlarındaki meme başlarını andırıyordu .Tüm erkekler o akrep denen şehvetin esiri olmuş zannetmeyin sakın .Aynı histerik mücadele dişilerin ruhlarındada vardı .Hani yosma ruhluydu bu kara akrep tayfası tüm zamanları aşmış gelip bu ülkeye musallat olmuştu. Bir söz durdu bunların hepsini toplayıp üzerlerine atom bombası atacaksın ! Düşündü bomba bile israf olurdu bu azgın akrep tayfasını yok etmek için.Zaten yeterince karalara bağlamışlardı insan denen canlının kaderini.Tüm insanlar kul olmayı kabullenmişlerdi. Bekliyorlardı o çok korktukları ölümü. Akrepler okumuş sevmiş öğrenmiş ışığı hiç benimsemezler .Rutubetli bir loş karanlıktır onların sevdikleri.
Ergin dut ağaçlarında dolaşır durur ağustos böcekleri akreplere inat çıgırışmaları günleri alır. Küçük kulaklı korkuları vardır genç erkeklerin küpe diye taktıkları ruhlarına.
Büyük insanlar küçük umutlar taşırlar .Büyük umutlar yalanıdır çünkü bu dünyanın .Beyaz önlüklü sarı boyalalı genç hekimler bir başka hikayesidir ömürleri hastane koridorlarında geçen yaralı insanların .Kimseler tanımaz onları hiç sevişmemiş gibi ciddi bir ahlak tüm şehri çarmıha gererde kimseler anlamaz.O yüce hükümdarın fermanını.Mevsim ağustos çok sıcak bir acı var ruhlarımızda.
En kolay yaptığımız iş herkesi caheletle suçlamak doğrusu bu payere çoğumuzda hak eder durumdayız. Çogu kez kendi durumumuzdan kurtulmak içinde bir sonuç oluyor bu durum .Tüm çevreden kendini farklı görmek ben biliyorum ben yaparım ben şöyleyim.Bu birazda içimizdeki korkaklığı saklamanın bir başka yolu oluyor. Ben böyle düşünüyorum demeyi çoğumuz başaramıyoruz yapabildiğimiz doğru söylüyorsunda bitimleşiyor.Tüm öğretilerin temelinde inanın insan zekasının izlerini görürsünüz dogmatik olduğunu düşündüğümüz öğretilerinse direk muhatabı yine insan oluyor. Bir sokağın kaldırımına bir sandalye koyun oturun gelene gidene şöylece bir bakın kendinize yakın görebileceğiniz çok az figürle karşılaşırsınız.Çogunlugu size itici gelir tabi sizde onlar için itici bir konumda konuşlandıgınızı bilmek durumunda olmalısınız.
Benim özgürlüğüm senin beni kabullenmeyle ilgili bir durum. Sınırları senin elinde.Yüreginin ovalarında yeşerir sevgi buğdayları bilirim. Her düşünceyi içgüdüsel itmelerle öne çıkartamayız biliyorsun.Egitilmeye muhtacız.Gizlerinde eğitmelisin beni .Durulgan sularda ıslatmalısın.Kor çöl sıcakları yakar teni bilirsin. Beynimin hücrelerine sözüm geçmiyor bekliyorum tümce karanlık gitsin üstümüzden. İnan yoruluyorum. Bıkıyorum kendimden . Benim özgürlüğüm korkularla sınırlı çaresiz hastalıkları yaşadı ruhum.Yanlış kadınlara sevdalandı yanlış yollarda eskidi papuçlarım. İzdüşümüm karanlıktı biliyorum.
Devlet sevgiyle büyür adaletle olgunlaşır.Gel benim devletim ol . Şiirler oku bana içinde anne olan şiirler.Çıkarsız en doğal sevgi annelerin sevgisidir biliyorsun.Gölgeni eksiltme benden şöyle heybetli bir ceviz ağacı ol o parkta baba desinler ismine göçüp gidince üzülme anla sadece anla sevdalarda geçici bu rezil ömürde ölümde öyle !
Ölümlü dünyada ölümsüz sevgiler bırakmak ister ömür.Bir kır bahçesinde şöyle bir yudum çayda demlemek ister umudu !
İnsan denen canlı yaşadıkça hastalıklar tekrar değişik durumlarda ortaya çıkıyor .Özellikle hücresel hastalıkların bireyi yüksek düzeyde huzursuz ettiğini gözlemleyebiliyouz .Bir lenf bezi şişkinliğinin neleri düşündürüdügünü Hayal bile edemezsiniz. Korku bilinmezlik çaresizlik ! Artık gündeminizde kan sayımları ultrasonlar pet bt çekimleri patoloji sonuçları ! süreceli bir mücadele. Böyle bir durumla karşılatıgımızda yaşamımızı niçin boş konularla huzursuzlaştırdığımızı anlamamış olmanın hüzünüde cabası .Yaşam canlılar için zor bir yolculuktur.Heleki insan için. Sizin hiç bunları yaşıyan yakınınız oldumu ? Benim oldu !
Siyasi aktörler yanılgılarını topluma yaşatırlar ! işin çetrefilli tarafı toplumun büyük çoğunluğu bunun farkında bile olmaz . Derin izleri olur yanılgıların kuşaklar bunun acısını yaşar olurlar.
Toplum kendini sorgulamak zorundadır.Buda bireyin neyi niçin istediğini bilmesiyle geçrekleşir.Sürüleşmiş bir toplum geleceğini kaybetmiş oluyor. Çogumuz bu gerçeği görmekten ırak bir konumda ömür tüketiyoruz.
İnsan denen varlığı en çaresiz bırakan onu yaşamına muhtaç eden ölüm karşısında sanılanın aksine çokta yoğun bir bilgiye sahip değiliz ! Olmak içinde ne bir çabamız var nede yetkenligimiz. İlkel kabile toplumlarında büyücüye değer kılan ana nesne şüphesiz ölüm korkusuydu.Büyücü kabilenin tüm üyelerinin yaşam beklentisinde hükümdar görevi görüyordu .Günümüzde sağaltımcıların (hekimler ) saygınlığı toplumca önemsenmesi devasa hastanelerin birey ticaret hane konumunda olması eğitimli beyaz yakalı emekçileri üst perdeye taşınması hep bu ölüme karşı savunma zırhının dialektik yansıması olmuyormu. Evet biliyoruzki ölüm karşısında insan denen canlı hala meçhuliyeti yaşıyor.Ölümü karşılamak için derin öğretileri (din ) kutsama zorunsalını yaşıyor. Ölüm hepimizin için bir gerçeklik olarak yönlendirici oluyor !
Rüyada bir binanın yıkıldığını beyaz gömlekli narin bir kadının binanın altında kaldığını toz toprak içinde ölüme mahkumlaştıgınızı görüyorsunuz.Sabahında önemsediğiniz bir insanın ölüm haberini alıyorsunuz. Freud,un rüyalarla ilgil ögretisi burda anlamsız kalıyor .Bu sizin bilinç altınızda türüyen bir veri değil bir işaret olmalı !
Düzgün insanlar biraz aksi olurlar.Çabuk alınırlar yüksek tepki verirler.Sünepe tiplerse sinsidirler umursamazlar.Kendi menfaatleri için ‘ çok yaşa modundadırlar. ‘
Çok seviliyorsanız çok kullanıldıgınızıda anlamış olmalısınız Menfaatsiz bir sevgi sadece annelerle babalarda görülüyor. Onu kardeşler izliyor . Sonrası yaşam ne katarsa heybeye onu yaşıyoruz.
Daglar duruyor nehirler duruyor güneş bulutlar tüm orman duruyor.Şehrin bulvarlarında tirafik ışıkları yanıp sönmeye devam ediyor.Bulvar kafelerinde genç kadınlar kırmızı rujlarını dudaklarına yapıştırmış yaşama keyf çata dursunlar herhangi bir yerde bir köhne evin içinde ölüm burdayım diyor.Her ölüm vakitsiz gelir artık yapılacak bir şey yoktur.Tıbbi bir gerekçesi vardır bu sonucun.Lakin özgürlük artık biraz acı verir insana meçhuliyete gidenler ne durumda sadece varsayımlarla anlatılan hikayenin kahramanı olur gidenler. Geride kalanlar hüzünlü bir eşarp takmışlardır yüreklerine çaresizce mahmur bakışlı yorgun gözlerle kalakalmışlardır gidenin ardından. Ölüm gidenede kalanada çok agır gelir gökyüzü üstünüze çöktü sanırsınız bir an o an acıyı damatır zamanla zamanla hikaye tekrarlanır yeni yolculuklarında ömrün. Yaşamak zor bir şey biliyoruz !
Dünyanın tek otoritesi var oda ölüm ! Bunu farkedebildikmi küçük huzurların aslında büyük mutluluklar olduğunu daha iyi anlarız.Düşünelimki evinizdesiniz bu ev dağ başında sapa bir köy evide olabilir bir metroplün revaçta semtindede ve siz sevdiklerinizle mütevazi bir sabah kahvaltısındasınız.Belki bir çok şey eksiktir sofranızda ama yüreklerdeki sıcaklık gözlerinie vurmuştur sofradakilerin bir sevinç vardır siyah bir zeytin tanesini yoldaş edinmiş çatalınızda. Belkide bir un kavrulmuş içine bir yumurta kırılmıştır çoluk çocuk bandırı vermiştir ekmeği. Gençler biraz acelecidirler cam çay bardaklarını tutarken elleri.Sanki dünyayı kucaklayacak bir heyecan vardır eylemlerinde. Gök yüzünde yıldızlar en çok gençleri severler onlardaki ışıltıyı kendilerinden bilirler !
Size ait olanı tanrı size nasip kılacaktır.Siz çabanızdan vaz geçmeyin. Mülk fani dünyada iyi bir güçtür.Zenginlik güzeldir doğrusu fakirliğin imrenilecek bir yönü yoktur.! Bilmeliyizki imrenilecek bir yönü olmayan fakirlik kimbilir belkide bizim kurtuluşumuza vesile olacaktır ! içine zerre kadar haram girmiş bir mal mülk sizin felekatiniz olabilir ! Size yabancıların zarar vermesi kolay bir durum değildir.Zarar yakınlardan gelir çünkü aileye olan sevgi çaba harcanmadan elde edilen sevgidir ! Dünyaya gelişimizin mutlak önemli bir sebebi vardır ! o sebebi çoğumuz bilmekten mahrumuz yanılgı burda başlamaktadır. Büyük resmi göremeyenler küçük gölgeler uğraşırlar bu nedenledirki dünyayı basit insanlar yönetir olurlar. Zaman zaman tarih bunlara şahitlik etmiştir.Tarih saygın şahsiyetleride kayıt etmiştir. Nedenini sorgulamadıkça hiçbir yanılgının üstesinden gelmek mümkün olmayacaktır ! Tanrı size akıl verir ve sizi kendinizle barışık kılar. Bu barışıklığın bir çizgisi vardır buna kader diyebiliriz.
Hayatın size öğrettiklerini size verebilecek hiçbir okul yer yüzünde kurulmamıştır. En büyük okul yaşamın kendisidir. Güncel siyasi söylevler sizi oyalamasın siz kendi bilge yaşamınıza sekte vurmayın. !
Yaşamak her zorluğa rağmen güzel bir durumdur.Bu güzelliği başkalarının agrasifligine mahkum etmeyelim.Kendi yaşamımızı kendimiz yölendirmeyi başara bilelim. Öz külütürümüzü anlamaya çalışalım bu bizi evrensel kültürden soyutlamamalı. Yasakların çok olduğu toplumlar tehlikeli toplumlardır.Hoş görünün esas alındığı bir toplumu kurmaya çalışalım .Dogru sandıklarımızı başkalarına dikta etmeyelim. Büyükleri önemsiyelim ama onların hahükümüne musade etmeyelim.Her çağın yaşam anlayışı.
Sen baharın gelmesi gibiydin.Işıltıların çiçekleşti yüreğimde.Kimdin kimin nesiydin.Sormayı bilemedim.Öglen sonraları sendim.Bir kahve içimi bakışırdı gözlerimiz.Çocuklar dolaşırdı hayellerimizde.Türküler dinlerdi sevincimiz.Turanç bir renkti bizimkisi.Açlıgımızı unutturan bizeSıcaklıgı ana gibiydi.Onurlu ve kimsesiz.Sen kimin nesiydin.Nereden ugradın ömürceme.Yorgun göçerligimde bir iz.Aşk hastalıktır derimya.Sen hastalığımsın benim.
Çagdaş insan özgür yaşamayı kendine hedef koymalıdır.Özgürlügünün sınırlarınında olacağını anlamış olmalıdır. Yazı iyidir geleceğe belge taşır.Kaynak oluşturur .Düşündüklerinizi yazınız. Yazmaktan çekinmeyiniz.
Küçük şeylerin büyük mutluluklar getirmezsede huzur vereceği bilmek durumundayız. Yaşamın her an ını mutlu yaşamak asla mümkün olmayacaktır.Her şey geçicidir bizlerde geçiciyiz.
En büyük felaket kibirli olmaktır .İnsanın kibiri onun felaketidir. Hayat hepimize bir umut aşılar bu umut bizi yönergeler. Kimbilir izdüşümümüzün boyası belkide umuttur !
Ah nasılda ahlak boyasını yüzüne sürmüş görünüyor ! Ama sonuçta bir boya dökülür gerçek durum ortaya çıkar. Çok ahlaklı kişilikler neye göre ve kim için bu rölü üstleniyorlar ! Toplumun en ahlaklı kişileri kim ! Din adamlarımı kendi içgüdülerinden koruyan kadın yada erkeklermi ! Ebeverinlerine sınırsız saygı besleyen evlatlarmı ! Yorgun bedenlerini siper edip çoluk çocuguna helal lokma yedirmeye gayret gösteren emekçi kesimmi. Ahlak denilen elbiseyi kim biçiyor .Dügmelerini kim dikiyor ! Ahlak nedir !
Ruhumuzu kalıplara sokuyoruz sonrada mutsuzlaşıyoruz ! Özgürleşmek için hiçbir çaba göstermiyoruz .Sonra bizi bunaltan bu agır kültürden şikayet ediyoruz .
Çevremize bir baktığımızda çoğunluğun aslında hiçte istemedikleri bir yaşama mahkum olduğunu görürüz.İşin tuhafı çoğumuz bu oluru sorgulama cesaretini dahi gösterme iradesini kendimizde göremeyiz.
Önem verilen ne varsa sorgulanmaya hazır mahkumlarımız olmalı diye düşünmek varken bizler mahkumlaşmaktan kendimizi alamıyoruz !
Tanrı bize aklı verdi onun için bizi sorumlu tuttu .Daim canlı bir doğanın müdavimleri olarak bizi sınırsal bir ömürle dizginledi. Tüm algılarımızı içsel bir kümede olgunlaştırdı .Bilmediklerimizi hep çoğul bıraktı .En güçlü olduğumuz anlarda güçsüzlüğümüzle bizi imtahan etti. !
Biliyormusunuz tüm kim ve nefret duyguları öne çıkmış olsada insan denen varlığın içselinde sevgi vardır .Sevgi yaşamı besler .Merhamet duygusunu öne çıkartır.Sizi insan olarak varlıklaştırır. Sevginin olmadığı bir yaşamda herşey tehlikelidir .Eksiktir.Düşünceden ıraktır. Yüregimizdeki merhamet duygusunu sevgi besler.Sevmekten asla vazgeçmemeliyiz.
Ölülerle konuşma şansımız olsa onlara ne sorabilirdik. Her daim haber kanallarında dünyayı yönettiklerini zanneden siyasi aktörlerin söylevlerinimi anlatırdık onlara . Kutsal değerler için ölmeyi onur sayan askerlerimizimi anlatırdık . Yada onlar bize anlatırdı nerdeler ne yapıyorlar. Devletin yüceliğinin ölüm karşısında bir anlamı varmı bunu sorardık . Ölüm sonrasındada ruhlar arasında unvan sitatü farkları oluyormu. ! Fahişelerin ruhları orda ne durumdalar.Günahın olmadığı o dünyada hazlar nasıl yaşanıyor. Esmer bakışlı kahvahane gençlerinin döğmeli vücutları yitikleştiginde ruhları bundan nasıl etkileniyor. Köhne toprak damlı evlerde dogmuş yorgun yürekli insanlar tanrının cennetinde kendine yer buluyormu ! Yoksa ordadamı piç ruhlar öne geçiyor.Esirgeyen ve bağışlayan tanrı bizleri oralarda korur diye düşünüyorum.
Bilgi güneş gibidir aydınlatır .Yaşamı iyiye götürür.Geride kalmayı engeller.Köhne düşüncelerin prangasını kırar. Yaşamı geriye götürmek geçmişin varsallarını öne çıkartıp özgürlüğü kısıtlamak .Korku oluşturmak doğanın içselinde olan bir durum değildir.İnsan denen varlık daim araştırıp yaşamı daha bir olgunlaşma sürecine katmak durumundadır.Akılla özgünleştirilen doğanın en üst canlıları olarak bu olgu içimizde var olan bir özseldir. Yaşam bizim ellerimizde Tanrının takdirindedir.
Zamanla insan yığınları bir şeylerin yanlış olduğunu kavramaya başlıyorlar bu zorbalığın önüne geçecek bir arayışa giriyorlar .Bu arayış bizi tanrı varlığının kabülüne götürüyor.Tüm haksızlıkları zamanı gelince def edecek gücün tanrı olduğunu kabullenmiş oluyoruz.Tanrı bize ölüm karşısındada bir pencere açıyor.Bizi ölümün meçhuliyetinde bir ışığa götürüyor .Bu durum yaşamda milyarlarca insan varlığını imanla şeferlendiriyor.İnançlı olmak gereksel oluyor. Tanrı bizi şüphesiz seviyor bunun en büyük kanıtı bizi akıl varsalıyla biçimlenme şansı vermesiyle gösteriyor. Biz varız ve tanrıda var !
Aniden bir ışık belirir adı belirsiz bir mevsimde bir yağmur yağar .Bir erkek tövbe eder . Bir şehrin bulvarlarında gece ışıkları yanıyordur.Bir kırmızı etekli kadın sahnede . Ürkek bakışlı ördekler korkarlar suda ıslanmaktan .Herşey anlamsızdır artık .Zaman yitik ömürlere aşina !
Akdenizin sularında kulaç atarken çaresizce kasılan bedenimin mahkumiyeti bana ölümü yakınlaştırdı ! Karşıda Alanya kalesi çam ağaçlarının sakladığı yamacının Ak deniz sularına kucak açtığı yerde ölümcül bir çaresizliği hissettim. Şimdi evdeyim . Kıyıya gelmekte zorlanan bedenimi ruhum terk etmedi. Muhtemel ölüm beni bulduğunda çok az yoldaş benim için hüzünlenecektir.Ama yapılacak bir şey olmuyor .!
Korku anlamsızlaşıyor bazen .Arayış yerini kabul edişe bırakıyor.Soytarı tipli hamam böcekleri tünedikleri kuytulardan vaz geçemiyorlar. Aç sefil bir ruhları var. Biliyoruzki konuşulmayan herşey tabulaşıyor.Yılgın yorgun bir umut kalmış elimizde !
Ötelerde bir dag yamacının kıyısında kimsesiz çocuklar büyüyor kara çadırlarında yörüklerin.!
Yaşam nerede kendine yer bulur.Şüphesiz yaşamın temel karekteristigi dünyavidir ! (seküler ) bu gerçeği tesbit etmek olumlu bir sonuç olur. Bu dünyavi karekterin içinde olması gereken her olguyu kabullenmekte işin bir başka yönergesidir !
Bahar geliyor görüyorum.Toprakta bir heyecan.Bir ölüler sessiz birde ben.Düşündügüm bir şey yok.Çiçekler siyaha bürünük.Yoksun mevsim bahar.Üşütüyor sessizligi gecenin.Kendimce karanlığım.Güneş dogar olsada.Isıtmıyor ellerimi sabah.Bir serçe uçuyor bir çocuk ağlıyor.Kapıda bir korku biliyorum.Iraklarda bir yerde.Sevinçleniyor hüzün.Bahar geliyor yoksun.Bir ölüler yalnız birde ben.
Ansızın okyanusların dalgaları sizi bulur.Karada olmanız fırtınalardan korumaz sizi. Ürkek bir serçe pencerenize konar. Ölüm ıraktır belki yada pencerenin içinde yitikleşmiştir ömür..
Yıllar evvel başladı yanılgılar. adımlarımız bizi puslu dehlizlere götürdü. Gittigimiz yol özgürlüğü getirmedi bize.Niçin yaşadık niçin öleceğiz anlıyamadık. Bazen yaklaşı verdi ölüm en çetrefilli hastalıklara maruz kaldık .kıliniklerde itibarlı hekimler itibarsız bizlere yorgun yüzlerini gösterdi. Sonra kendimize yollar aradık niçin aradık bir ömrü nasıl yaşamamız lazım anlıyamadık. İhtişmal imkan varsa iyi çağdaş bir eğitim alamalı .Ne yaparsak yapalım en iyisini yapmak amacımız olsun. Fazla mal biriktirmeyelim.Mal mülk bizi esir almasın .Saygınlıgımızı kişiliğimiz versişn bize. Mutlak anlaşabileceğimiz kültürel yatkınlığımız olan kişilerle evlenelim. Gerektigi kadar çocuk sahibi olmayı kural bilelim. Çevremizdeki herkesle kibire kaçmadan mesafe koyalım. Saygı duyalım saygı bekleyelim. Küçük menfaatler için büyük dönekliklere mahkum olmayalım. Özgürlügü önemseyellim. Yaşadıgımız toplumun kurallarını küçümsemeyelim ama kuralların mahkumiyetinide beslemeyelim .Sevdigimiz mesleği yapalım toplumun önemsedikleri unvansal meslekleri pek ciddiye almayalım . Unutmayalımki dünya renkleri gökkuşağını oluşturur. Hiçbir unvan sitatü makam sizin insan olma onurunuzdan üstün olmamalı buna musade etmeyelim. Dünyavi olduğumuzu bilerek yaşıyalım .İnanç özseldir inancımızı koruyalım.Yegane yoldaşımız mantığın bize yüklediği sorumlulugumuz olsun. Yaşam yanılgılarla başlasa dahi olgunlukla devam edebilir .Bunun için çaba sarfedelim. Kendimiz olalım .Kendimiz olmak biz olmayı getirir .Katılımcılıktan vaz geçmeyelim. Yaşamı imkan dahilinde avuçlarımızda tutalım.Dinsel öğretilerde ana kaynağı kendimize rehber edinelim Varsayımlar bizi yanılgıya götürür .Dogruyu güzeli ve doğal olanı aramaktan vaz geçmeyelim .
Not :Anti emperyalist bir görüşe sahip olamadıkça ilkesel olarak küresel kapitalizimin sömürüsünden kurtulma şansımız olamayacak gibi .! Sağ düşünce yada sol düşünce birbirlerini hırpalamayı bırakmayıp ortak gerekselde buluşamadıkça ülkede ve dünyada sömürü çarklarının rahatça dönmeye devam edeceğini görebiliyoruz.Kapitalizim insafsız sömürü düzeniyle çağdaş bir yaşamı toplumlara çok görmekte.Milyonlarca insan (Dünya ölçeğinde milyarlarca ) yokluk ve eziklik içinde hayatlarına devam ediyor.İnsan olma düşünme sorgulama iyiye güzele dogruya ulaşma mucadelesi yerini düzenin çarklarına meze olmaya bırakıyor.Bireyler toplum içinde sitatü unvan mülk etkencesinde kendini üst görmek istiyor.Bilmiyoruzki yaşamda ortak eylem ortak paylaşımla bişrbirini anlamakla bilimin özgürlüğüne erişmekle mümkün olabilecektir.Yaşam dünyavidir ölüm bir sonuç var oluşsa tüm bütüncemeleri yaşamın bir gerekseli olarak görmekle ilgili bir durumdur.Ne demiş şair
‘ Yaşamak isterim bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşcesine N.H.‘
İnsan denen varlık çok şey biliyor ! Ama aynı zamanda bildiklerinin kendisine fayda sağlayan bilgiler olamadığını idrak edemiyor ! Çogumuz beynimizi gereksiz verilerle dolduruyoruz. Sonra gerçek problemlerle karşılaştığımızda ne yapacağımızı bilemiyoruz.! Her şeyi bilmeye çalışmaktansa gerekli olana yogunlaşamak daha gerçekçi olacak gibi .
Aslında herkes yalnız.Bunu bir ölüler bilir.Birde fahişeler kirli şiltelerinde ruhun.Kötü bir acıdır umutKırık camlardır keser yürekteki feri.Yitik korkunç yoksunluklar sokaklara taşar.Biliyorum sen benden ıraksın.Oköhne kapıların ardında .Kinci bir kimsesizliğin var senin.Çagırsan gelmezsin biliyorum.Soframda çay bardağın boş.Kadınsı izlerin gözlerimde.İşçi mavi yakalı bir sevgili bulmuşum bende .Hani ölülerin içindeki yanlızlıgımdan .Kovmuşum renklerini şehrin.
Şimdi ben sen gidince anladım.Böylede yaşanabilirmiş seninle konuşarak yanlızlıgımda.İşçi kahvelerinde anlatmak kavgalarını umudun.Esmer bir ekmeği bölüşmek.Seni kovmak yalanlarından hikayenin.Hani geceleri yıldızları saydığımızı var saysak seninle.Korkak kadınlarla yatağa girsek Anadan bacıdan toprak damlı evde bırakılanlar.Kimseler tanımazsa seni üzülme .Ölümler niçin acıtır yüreği niçin toprak saklar her şeyi.Kapıda bir ışık ırak şirlerden senden bana kalan.Hadi anlat bana işçi vardiyalarını borçluları .Sevişmekten korkan umutları anlat..Şimdi bende gideceğim .aranlığımdan ,Arama beni.Ne düşünüyordu bilmiyorum.Gecenin karanlığı gizlerken gözlerini.Uçuk bir şehvet korkutuyordu umudu.Yüregi dikenli kadınlar uslu olurdu ağlarken.Sen işçi avuçlarında su içmiş yüreğim.Bana kendini özletme olurmu.Bende severim kırmızı rujlu geceyi.Yıldızlardan hikayeler dinlerim.Kısık yorgun kadınları severim ben.Kendim gibi mahcup hayat yolcularını.Bu şehir benim değil biliyorum.Sende benim değilsin.Ben bu yüzden yanlızlıgı severim .Hani şarkılar çağlar nehirler .İçinde çakıl taşları parlar.Hani garip ölür kimsesizler !
Senin gözlerin beni görmüyor üzgünüm!,Anlatamıyorum sana kavgalarımı.İçimde dikenleri yanlızlıgın kanatıyor ruhu.Özgürlük tüm tabuları yıkmaktan geçer.Akan sularda ararım diclenin ıslaklığınıEsmer bir bakış özlerin işçi evlerinde.Kimim neyim hiç anlamı olmayan o şehirde.Bir sabah vakti ayazda üşümüşümdür.Kimsesiz pencerelerden bakmışımdır karanlığıma.Ah o cebecideki hastanede Ankara olmuştur hüzünlerim.Sonra onkolijiyi tanımışımdır.Korku yoldaşım olmuştur.Yitik bir özgürlük ölümü tanıtmıştır bana.Köhne bir otelde vakit geçirtmişimdir.Ankara şairleştirmiştir beni.
Bende bilirim ölümü.Hemde acısına banmış ekmeklerim.Soframda katıktır benim.Yasaklı ürkek ve kendimce.Hikayeler yazarım açlığıma.Bilirim bende sizdenim.Karanlığım isimsizim.Avuçlarımda ılık göz yaşları.Hiç tanımadığım yaralı kadınlara sevdalıyım.Tanrı bilir beni ibadet hanelerin rutubetli gölgelerinde.Arkırı dualar eder gözlerim.Sen bilirmisin bu ülkenin köylerini şehirlerini.Sokaklarında devrimler çizen resimlerini.Ah nerede bitti bu ömür.Sen niye geciktin öyle.!
Yaşam bizi kurallara mecbur bırakıyor (yasalar ) kurallarsa çoğu kez güçlü olanlarca oluşturuluyor. Suç güce göre tanımlanınca çatışkı başlıyor.Toplumsal yapıda durum böylerken bireysel ruh yapımızdada doga dışı olgular bireyi içsel baskıncaya mahkum ediyor.Dogal bir işlevsellikten uzaklaştırıyor. Günümüz insanı sosyal bir varlık olarak yaşarken doğadan kopmayı medeniyet olarak algılıyor.Kurallar insan yaşamına sosyal içerikte katkı verip onu kolaylaştırdımı hukuk ortaya çıkıyor. Kuralsızlıgında anarşiyi dogurdugunu gözlemleye biliyoruz. Denge burdada temel gerekçeyi oluşturuyor.
Teşekür ediyorum bana yaşama şansı veren Tanrıya .Beni insan olarak yarattığı için ! Düşünme yetisini bana kazandırdığı için .Bir menekşeyi yâre yollama mümkün olamazsada menekşenin varlığını bilmemi sagladıgı için !
Bir yazım varsa bu yazdıklarınızdan önce siz memnun kalmalısınız.Yazdıklarınız size birşeyler anlatamıyorsa başkaları için hiç anlamı olmaz. İyi bir kültürel yansımada yazmayla mümkündür. İşin mutvagına bakacak olursak önünüze çıkacak olan kendi birikiminizden beslenmelidir .Çok atıf yapılmış yazılar külütürel hamura bir maya olamıyor !
Bir entelektüelin öz yapısındaki birikimi aslında gözleme dayanır.Yaşadıgınız toplum ne derece bir yogunsal kültürle ivme almıştır.Siz bu süreçte nasıl etkilenmişsinizdir.Her hangi bir bilim disiplininde uzmanlaşmak sizi entelektüel yapmayacağına göre aydın olmanın içselinde ne aranmalıdır.
Çevrenize bir bakınız asalak ruhlu kişilerde birde cahil cesaretini görürsünüz. Hak edilmeyen imkanlara sahip olunca ilkelleşmenin yansıması kaçınılmaz oluyor.Piç ruhlu sözcüklerin hedefi olabiliyorsunuz. Hani boğanın kırmızı renge tepkisi gibi bu asalaklarda dürüstlüğe tepkili oluyorlar.İşin ilginci ruhlarındaki karanlığı size çalmaya çalışıyorlar.En iyisi bu kişilsiz hayeletleri yaşamınızdan çıkarmak ! Bu kişilerin sizin çevrenizde olması aslında sizin tercihiniz olmuyor sizin iradenizin dışındaki gerekçeler sizi onlara muhatap kılıyor. Denizin kıyıya vuran dalgaları kayaları erite dursun .Cehalette sizin ruhunuzu incitiyor.
Gün olur ağlar şarkıları hüzünün .Unutulursun Bir kırımızı gül döker hüzünlerini yüreğine .Vakitsiz bir ölüm gelir kapıya .Artık her şey için çok geçtir .Gün olur bırakıp gidersin o toprak damlı evi. Gün olur özlenirsin bilirim !
Dünya acılarla dolu bir hayatı bize sunuyor.Çogumuz çektiğimiz acıların başkaları tarafından anlaşılmadıgını düşünüyor. Tanrıysa acı çekmemizi gerekli gören bir tanrı değildir kuşkusuz. Peki niçin böylesi çatışkılı bir dünyanın içindeyiz. Şöyle düşünebiliriz bizler geçiciyiz Bu dünyada fani.!
Düzgün bir yaşam için mücadele etmeliyiz.Malın mülkün peşinde değil .Bilginin ahlakın peşinde olmalıyız.Ahlakın temel karekteride dürüstlüktür. Önce kendimize karşı dürüst olmalıyız.İç güdülerimizi ahlak melhemiyle olgunlaştırıp yaşamın düzsel çizgisinde kendimize yer kapmalıyız. Ortak düşünceye açık olup sürüleşmenin karşısında olmalıyız.Kendi kültürümüz bizi besliyen en özsel varlığımızdır.Kültüründe yenilenmeye açık olduğunu anlamaya çalışmalıyız. Bizden önce yaşamı karşılamış olanların tecrübelerini kabullenmeli Ama kendi yolumuzu aydınlığı kendimiz bulmaya çalışmalıyız.Cinsiyetçiligi öteleyip ortak yaşamı ruhumuzda içselleştirebilmeliyiz.
Bilimin özü nedir.Şüphesiz merak etme sorgulama tesbit bilimi oluşturur.Bilim çogu kez herşeyle çatışır.Özellikle din inançla ilgili bir kavram olduğu için dinle bilim karşıt gibi bir yansıma ortaya çıkabilir.Halbuki bilim ve din doga içinde insan denen varlığın toplumsal içeriğinde birbirini tamamlayan zorunsal bir sonuçtur.Burda şunu açıkça ifade etmek lazımki dini bilimle beslemek olumlu olsada bu her zaman mümkün olan bir durum degildir!
İnsanlık zamanın sonsuzlgunda serüvenine devam ede dursun .Ölümlü faniler olarak kendi hayatımızı başkalarının keyfiyetinde tüketmekten vazgeçemiyoruz. Kimbilir bizden sonraki kuşaklar olası yanılgılarımızı daha iyi kavrayıp yaşam döngülerini gerçekçi bir zemine oturta bileceklerdir.Bizler yanlıglıarımızın fırtınalarında önmümüzdeki ölüm gölgesini görmeye dahi hatamul edemiyoruz.Yaşam hikayemizde gölgeler hep üsütümüzde kalacak gibi .Biz yinede özgürlüğü önemseyelim. Kimbilir belki bir gün mavi önlüklü türk çocukları anlarlar hüzün neymiş. umut neymiş ölüm neymiş !
.
Bir ülke yorgun insanlar ülkesi olmamalı .İnsanlar yaşamlarında ihtiyaçlara kavuşmakta zorlanmamalı .Artı değer azınlığın elinde değil devletin hazinesinde olmalı .Devlet o hazineyi tüm yurttaşlarına eşit makul ve adil dağıta bilmeli. Bu süreci modern devlet yapısında nasıl olacaksa onu yapmalı . İktisadi kulvarda devlet öncü olmalı !
Birilerinin yoksululkta ezildiği birilerinin şatafatta keyfilendigi bir yapıda özgürlük inanç eşitlik paylaşım ve kültürün olgunlaşması söz konusu olamıyor. imtiyazlı sınıflar türüyor. Yaşam çekilmez oluyor.
İnsan ilişkilerinde iletişim aracımız dil olduğuna göre dilin özerkleşmesinin gerekliliği anlaşılmış oluyor.Burda özerklik deyimi dilin kendi işlevinde varlığının olgunlaşması olarak bilnmelidir.Ulusal kimliktede dil ulus olmanın ana temasını oluştururan kültürün toprağı olarak bulunur.Kültür dille gelişir dil kültüre yol açar. Burda şu gerçegide hatırlamakta fayda vardır ahalinin millet olması için lokal diller yeterli olmayabilir. Ortak değerlerin dille biçimlenmesi gerekli olabilir !
Sekiz milyarlık dünya nüfusunun binlerce dil kullandığını düşünecek olursak Dil farklılığının ulus olmada devlet kurmada yeterli olamayacagınıda bilmek durumundayız . Aksi günümüzde dünyada yedibine yakın devlet olması demekki dünya siyasetinin bunu kaldırması mümkünlülük dahilinde olamayacağını bize gösterir. Bunun yanında millet içinde çoğul ikinci bir dil karekteride olabilir.Ülkemiz bu konuda örnek bir yapıya sahiptir.Etken ana dilin yanında türk ulusu içinde hatırı sayılır dil lehçelerinide görmemiz mümkün olmaktadır.Ana dillerin yaşaması doğal bir hak olarak düşünülmelidir.
Bir büyük kavmin yurttaşı olmak iyi bir şeydir ama herşey değildir.Çünkü bizler birey olarak ailemizi seçemediğimiz gibi kavimimizide seçme şansımız olmayan varlıklarız. Bu bizi kültürel birlikteliğin ortak insancıl değerlerin özgürlükçü karekterin gerekli olduğuna dar içsellklerin (ırk-din ) sınırlarının olması gerektiğine götürür. Kendini bilmek ortak paydayla evrensel kültüre açık olmak . Tüm bunlar denge gerektirir.Rotayı tesbitte rasyonelliği zorunlu kılar.
Bir toplum dogmatik fikirlerin girdabına kapılırsa dağılması ve ilkelleşmesi kaçınılmaz olur ! Bireyin kendi içsel dünyasında bir arayışının olması (inancı ) onun konumu gereği (fıtrat ) doğal bir durumdur.Burda anlatılmak istenen toplumun kökten bir sıg algıya dönüştürülmesi durumudur. Bizler tanrının kulları olarak (köle ) onun yaratış hükümdarlığına mahkumuz.Çünkü ölümlüyüz .Bu mahkumiyetimiz tanrı adına kendine röl biçenlere karşı bizi güçsüz bırakmamalıdır.Günümüzde hiçbir güç yada küme tanrının öncü yoldaşı değildir.İnanç bireyin kendi içseli olmak durumundadır.
Çogunlugumuzun büyük hendikapı yanlızlıgın kolay yaşanır bir durum olduğu yanılgısıdır.Evet içimizde sakladığımız kaçma duygusu bize yanlızlıgı gerekli görebilir.Ama insan denen varlık azda olsa yanında paylaşmayı kolaylaştıracak birilerinin olmasını ister. Amaçsız kalmak yalnız kalmanın bir takıntısı degilmidir. Günümüzde kapitalizimin sömürü düzeni aile dostluk arkadaşlık kavramlarını aşındırdı .Bundan hepimiz hayatımızda etkilendik. Farklılıklar cüretkar kişiliksiz yansımalarla bizleri karşı karşıya getirdi. Ailesel bağların pamuk ipliğine bağlı olduğunu daha iyi anlar olduk. Ulusu ayakta tutan aile kavramınında kendi içselinde devinime omaya başladığını görürken sürecin toplumu ve bireyi nereye savuracağının bilinmezliğini yaşıyoruz. Yaşam sonbahar yaprakları gibi savrulup duruyor .!
Tümümüz ruhumuzu uykusundan uyandırmanın zamanını bekliyoruz.Bu konuda bizi ölüm yardım edecek .O kaskatı kesilen bedenimiz ihtimal belediye morgunun yatay teneke dolaplarında solgun bedenimizle anlamsız kalacağız .Geride kalanlar biran önce bizi toprağın koynunua vermek işiteceklerdir.Varsa aileden bir kaç kişi üzerimize toprak örtecekler. Sonra kutsal kitaptan birkaç ayet okunacak belki. Geride kalanlar kendilerini oyalamak için yağda hamur kızartacaklar bizim buralarda buna bişi deniyor.Bir kaç gelene ikram edilecek .Bir iki gün bir hüzün kaplayacak odaları sonra kısık sesle televizyon izlencesi açılacak haberler için .Bir kaç dost gelip gidecek bir iki gün. Kabirde iki melek gelecek sorgular soracaklar korkutacaklar ruhu ! Bence ruh çekip gider ordan o beyaz ışığın içinde bir yerlere.Geride kalanlar geride kalmanın belirsizliğinde ömür geçirecekler .Zamanlarını bekleyip !
Bazı görüşlere göre dini yaşamak için pergamberin hayatı esas alınmalıdır ! Bu görüşe göre pergamberin tanrı tarafından görevlendirilmesi dini tebliğ etmenin ötesinde yaşanmasına örnek olması durumudur. Bu görüş içeriginde mantıklı olmakla birlikte pergamberin fani olarak ölümü sonrası kutsal kitabın varlığının yetmeyeceği gibi bir yanlış algıyıda birlikte getirmiş oldu!
Onaltıncı yüzyılda Katolik kilisesine karşı bir reform (dinsel devrim ) Düzeltme gerçekleştirildiğini biliyoruz Müslümanlar için böylesi bir radikalliği savunmanın gerekliliği olmadığı açıktır.İslamiyet realist bir dindir.problem islamı siyasallaştırıp din adına kalıplar koyan bir dinci sınıfın türemesi durumudur.Ülke ve toplum bu yanılgıyı çağdaş algıyla modern devlet kavramıyla çözecek potansiyele ve kültürel devinime sahiptir diye düşünmeliyiz.
Gücün yetmediği yerde korku belirir.Korku sizi köleleştiriyor.Efendi köle ilşkisininde geçmiş oluşumunda bu vardır . Korku sizi köleleştirir.ve güç sizi ezer. İnsan onuru eşitlik kavramları filiyatta paranın ,makam otoritesinin sizin üzerindeki hükümdarlığını pekiştirir.Korkuyu yenebildiğiniz ölçüde saygıya ulaşabilirsiniz.Korkaklık sizi menfaatkar sünepe kişiliklerin köhneliğinde tüketir.Korku aslında insanın yaşam kaynağı olarakta düşünülür.İlginçtir ama korkunca tedbir almak zorunsalı ortaya çıkar oda sizi güçlü olmaya mecbur bırakır.Zıtsal bir paydaşlık !
Sıradışı karektere sahip olanlar sistemle barışık olamıyorlar .Bunun en dikat çekicigi örneğini Amerika birleşik devletlerinde görme şansını yakaldık. üçyüz milyonu geçkin nüfusuyla Amerikanın on milyona yakın bir kesiminin iktadarda kalmak için şiddeti doğal gören bir düşüncesi olduğunu araştırmalar gösteriyor ! Bu ülkede parlementonuın işgal edilmesi bu duruma ciddi o derece tehlikleli bir örnek oluştura dursun .Demikrasinin güvenliğinin her daim var olduğunu idda edemeyeceğimizin tipik bir göstergesi oluyor.Amerikanın kapital düzenin halk nezdinde bir eşitsizlik getirdiğini düşünecek olursak halk kitlelerinin kapitalist bir figürde geleceklerini aramalarını şaşkınlıkla gözlemlemiş oluyoruz. Bazılarımız celladına aşık olan mahkumlar oluyor ..
Kendinizden vaz geçerseniz ruhunuzun çürütmeye başladığınızı kabul etmiş olursunuz. Bu acınası bir durum oluyor.
Yetkenlik devlet mekanizmasında devlet adına işlevlerin sağlıklı yürümesi için gerekli olan bir yetki kullanım hakkıdır. Devlet bunu özel yetkili görevlileri ile yapar. Bu yapılırkende hedef yurttaşların hukuk içinde özlük haklarını korunması uygulanması ve toplum huzur ve güvenliğine katkı vermesidir. Yurttaşlar devletinde kendilerinden güç aldığını ve kendilerine hizmet için var olduğunu bilmelidirler. Devlet topumun daha realist bir olguda ulusun güçlenmesi ve bireylerin huzur ve sağlıkla yaşaması için politikalarını sosyal yapıda oluşturmak durumundadır. Günümüzde küresel sermaye egemenliği bu sürece menfi etki katmakta devletleri ve yurttaşları sömürü çarkında dar bir alana taşımaktadır.Yapılması gereken dünyadan kopmadan ulusal gerçeklerimizi tesbit etmek ulusal kimliği hayata geçirmek olmalıdır. Dünyayla barışık kendinden güç alan bir ülke yuttaşlarına huzur ve güven verir.
Bazen insan bulunduğu yerden uzaklaşmak istiyor.Aynı yollar aynı yüzler aynı konuşmalar ruhu sıkar oluyor. Kaçıp gidesiniz geliyor şöyle kasıntı bilgiç tiplerin olmadığı hiç ayak basmadığınız insanların var olduğu herhangi bir yere .
Günümüzde yüzbinlerce aile barınma geçinme asgari ihtiyaçlara ulaşmada zorluklarla karşılaşıyor.! Toplum azınlıkta bir zengin tayfasıyla emek yoğun mücadelesinin döngüsünü yaşıyor.Ülkede üretim araçlarının ötesinde bir rant fırtınası asalak bir gurubu zenginleştire dursun.Yaşam çekilmez oluyor.(2023)
Büyük değişimlere açık bir dünya yok .Hatta ne istediğini bilmeyen kalabalıkların arasında yaşıyoruz.Bir çok devlet yurttaşlarına asgari ölçüdede olsa bir güven verip onun yaşamını kolaylaştırırken bir çoğunda politikalar yurttaşı dikate almadan uygulanıyor.Bu ikinci yapıda duruma bakıldığında yasaların oturmadığı sık sık değiştirildiği demikrasinin temel işlevlerinin olgunlaşamadığı .Otorite gücünün keyfi kullanıldığı bir süreci görüyoruz. Toplumun kültür yoğunluğu artıkça birey sorgulamayı başarabildikçe demikrasinin gelişme şansı oluyor. Burda şöylede bir durum var demikrasi kuralsızlık değildir.Devletin kurallarının olması onların (yasalar ) uygulanması devletin otirtesinin sınırları olmak kaydıyla oluşması gayet doğal ve gerekli bir durumdur.Burda dikat edilmesi gereken sınırların hukuk zemininde çizlimiş olması durumudur. Toplumun güven içinde var olması yurttaşların can ve mal güvenliğinin sağlanması düşüncenin terörize olmadığı sürece ifade edilebilmesi toplumu ve devleti olgunlaştırır.Yaşamı kolaylaştırır.Daim anlatmaya çalıştığım yaşamda önem verdiğim denge kavramının burdada öne çıktığını düşünüyorum güvenlik ve özgürlük bu iki kavram birbirinin zıttı olmayıp tamamlayıcısı olarak görülürse her şey daha bir kolay olacak gibi.
Birey kendi yaşamında huzuru bulmaya çalışmalı bunu gerçekleştirebilmek zor olsada niçin nasıl neden sorularına kendince yanıt aramalı. Bireyin yapması gereken en önemli kuralsa denge içinde birilerini memnun etmek hevesinden vaz geçmesi.Kan bağıyla bağlı olduklarımız dahil bir birey olduğunu kendisininde bir yaşamının olduğunu üçüncü kişilerin davranışlarının kendi özsel karekterini baskılamaması gerektiğinin bilincinde olması.Bu konumda kendini belirlerken kibir iletişimcilik despotluk çatışkılarının kendinde biçimlenmesine fırsat vermemesi. Yaşamımız bize aitse o yaşamı birilerinin ipotek koymasına musade etmemeliyiz. Yaşam bizim yaşamımızsa toplumla çatışmadan içselinde kendi mutluluğumuzu aramanın bir yanlışı olmazsa gerek !
Gereksiz fedakarlıklar büyük aptallıkları yaşatır. Sonra nemi olur bilirmisiniz sizin ömrünüzü tüketenler üst perdeden konuşmaya başlar.Onlar yalan dolanın ve utanmazlığın mimarıdırlar artık .Sizin bunu fark etmeniz çok geç olur.Çevremize bir bakalım bu tiplerin soysuzluğuyla yıkıma uğramış ne mazlumlar görürüz.
Durakta otobüs bekliyorlardı.Papuçları boyalı devlet memurları.Boyun bağları ğiri ve siyahtı.Çogunluk aç çıkardı evlerden.Yolda bir simit alınır.Çayla içilirdi.Akşam üzerleri ankaranın magirus dolmuşları.Onları misafir ederlerdi meşinden koltuklarına.azı sabahlar ulusta bir pastanede salepte içerlerdi,Bu keyif maaş gününe denk gelirdi nedense.Çakma küpeler alırdı genç memureler.O bakir kulaklarına takmak için umudu.Sende öyleydin bende.Yorgun ve korkak duygulara mahkûm gecede.Ölümüne yalnızdı ömür.O durakta otobüs bekleyenlerin alın terleri.Bir yerlerde istiflendi katmerleşti.Hiç ısınmadı yürekleri bu ülkede.Emekçi tayfalarının, yüzleri hiç gülmedi.Bazıları cesaretlenip hiç tanımadığı otağlarda yuva kurdular.Anne oldular baba oldular.Emekçi kirpikleri ıslak ve yorgun.Ankaranın magirus dolmuşları.Ankara üniveristesinde akedemisyenler.Sevinçliydiler cübbeleri vardı saygındılar.Lakin yalnızlık onlarıda vurdu.Korkunçtu gelen korku.Heybesinde ölüm vardı.
Geçici olarak komşuların bize bıraktığı kafesteki beyaz renkte muhabet kuşunu izliyorum .Salonda ikimiz birbirimizi tanımaya çalışıyoruz .Onun kafeste kapalı olmasına çok üzüldüğümü belirtmek isterim .Sonra düşünüyorum bu koca dünyada herkes kendi kafesinde ömür tüketiyor !
Yıllar evvel hayata karşı umutlarımız tükenmemişti. Şimdi aynı duyguyu gençlerde görüyorum.Cıva gibiler hareketliler tabularla ahlaklı olmanın çizgisini iyi çizmiş görünüyorlar. Umut veriyorlar.Gençlere umut ettikleri ve insan olarak hak ettikleri yaşamı ülke verebiliyormu bunda sorunlar var. Büyük sorunlar !
Arsız otlar gibi sevdim seni .Hiç düşünmedim bu sevmenin yüreğimi dağlıyacagını .O esmer bakışlı acılarım sen gidince daha bir azgınlaştı.Gerçi sen gittinmi onuda bilmiyorum ya. Korkunç kadınlar özledi yüreğim elleri kanlı kadınlar.Korkak kadınlardı özlediklerim.Anadan babadan yardan hiç nasiplenmemiş erkekler mahzenlerinde tükendi karanlıkların .Cephelerde ölen askerler bence yanlış öldüler. Bende yanlış sevdim seni sen hiç büyümedin görüyorum. Anlamadın hiç karlı dağlardan üzerimize dökülen çığlarını kaderin. Sen beni çok sevdinmi bilmiyorum. Ama alıştık birbirimize kavgalar edip kırıp yüreğimizin tabaklarını sonra oturup bir kahve içmeyi kendimize marifet sandık. En vakitsiz zamanda gelir ölüm.Söylüyorum anlatamıyorum kimseye ilkel sürtüşmeleri yalnız ruhların ve öyküsü karanlığın .
Özlemek bence en insalcıl duygudur.Sizi olgunlaştırır. Birde sakinceligi olur ruhun.Hani itleşmiş davranışlardan kaçmak gibi usulca dinlersiniz hayatın yalanlarını .Gülümsetir içinizde bir bilge hücre .Gözlerinizde derin bir acısı vardır.Bu rezilliğe sessiz duruşun. Esmer kadınlar kara uzun saçlı lastik fistanlı köylü kadınları gibidirler. Çalışkandırlar .Geceleri unuturlar acılarını yanlızlıklarını .Olsun onlarında kurdukları bir hayelleri vardır mutlak .Geyikli gecede ! Geyikli geceyi şairler bilir.Birde beyaz dantelli sütyenlerini kirli şiltelerde çıkaran fahişeler hatırlar .Tüm ahlaksız kavgaların ahlaklı ruhlarda saklandığını bilirler. Aman yarabbim yine sabah oluyor.Dışarda belediye emekçilerinin makine sesleri Karanlık yerini aydınlaga bırakacakmı bilmiyorum. Her şey puslu ve giri .
Oturdugunuz apartmanın kırkyılı geçkin demirleri çürümüş beton vasfını kaybettiğini biliyorsunuz.Badanasının yenilenmesinin anlamsızlığını dahi iyi hissederseniz .Deprem yansımaları sizi daha çok korkutur oluyor ! Aslında deprem bir doga olayı basit bir durum değil ama var olan bir durum. Buna karşı yapılacak olansa tekniğine uygun bilinçli binalarda oturmak .Bunu başaramıyoruz.Başarmamız için kimsede destek olmuyor. Yaşadıgınız şehrin resmi devlet kurumları bu konuda samimi görünmüyorlar.Biraz kaderci bir durumumuz var.
Bir şehrin yerleşkesinde yer kırıklarının olmaması inanın bir şey ifade etmiyor.Sizin deprem riskiniz ortadan kalkmıyor.Çevredeki kırıkların sismik dalgaları külometrelerce ötede korkuya sebep olması bir yana binaları yıkabiliyor .! Siz bunun farkında bile değilsinizdir. Deprem bir tirafik kazası gibi etkileri önlenebilir riski azaltılabilir diye düşünebiliriz.Gerçi düşünme riski ortadan kaldırmaz.Eylem lazım !
Kendini diğerlerinden üst gören kişiliklerden oldum olası nefret ederim. Kibir hayatımızın zehiridir. Tıpkı kin tutmak gibi .Sizin basitliğinizi öne çıkartır. Mal mülk unvan sitatü sizi insani değerlerden soyutluyorsa bu sizin felaketiniz olur. Bataklıkta debelenirsiniz.
Birisini çok severseniz onun size acı çektireceğinden emin olabilirsiniz. Size kara perdelerin arkasında yaşanacak bir ömrü genellikle sevdikleriniz layık görür. Siz bunu çok geç anlarsınız sevmek celladınız olmuştur artık.Yinede yaşam sevmekle anlamlaşıyor.
Not : Türkiye Cumhuriyetinin ana karekteri Kemalist devrimlerle şekillenmiştir . "Kemalist Devrim’in özü, felsefe olarak hükümdar egemenliğine dayanan bir monarşiden, halk egemenliğine dayanan bir cumhuriyete geçilmesi; iç siyaset amacı olarak monarşik iktidarın ’kaderci kulları’ yerine çağdaş bir cumhuriyetin ’onurlu vatandaşlarını’ oluşturmak; dış siyaset amacı olarak da ’tam bağımsızlıktan kesinlikle ödün vermeden’, karşılıklı çıkar temeline dayanan eşitlikçi ilişkiler kurmaktı. Tüm Kemalist devrimler aslında bu amaçlara yöneliktir
Bazen kayıplarımız bizi özgürleştirir Üzülürüz belki serde alışkanlık vardır yaşanılandan . ‘Hani senden gelen herşey başım gözüm üstüne ‘ deriz Sonra bakarsınız o vazgeçilmez olanın öncelikleri farklıdır.Hani şair diyorya ‘Savur saçlarını bebek savur biraz ‘ Eğer saçların savrulması elzemse özgürlük daha bir anlam kazanıyor.
Her geçen gün yaşadığımızı sanıyoruz Görmezden geldiğimiz şey zamanımızın bize kısıtlı verildiği gerçeğidir.O zaman biz yaşamak için değil ölmek için varız !
‘Bir olgunluk seviyesi var.O seviyeye ulaşınca kimseyle uğraşasın gelmiyor.Kendini yetiştirememiş, sinsi,özgüvensiz,iki yüzlü insanlardan uzaklaşıyorsun.Seni hasta edeceklerle birlikte olmaktan vazgeçiyorsun.O seviyeye ulaşınca kendine değer vermeyi öğreniyorsun..."-Sigmund Freud . Şimdi o noktadayım. Yanlızlık ilaç gibi !
Hayatım boyunca hep şunu gördüm Hak yeyip palazlanan kişiler daha bir arsız ve cüretkar oluyorlar sizin susskunlugunuzu korkaklık olarak görüyorlar ! Bu tipler ailenizde olunca rezilce bir acı yüreğinizde çörekleniyor.Böylelerine karşı susmamalıyız. Ruhları fahişeleşmişlere ahlaklı davranamayız.
Ögrenmek bilmek araştırmak önemli uğraşlar. Kabul edelimki herşeyi detay bilme şansına ve onun için gerekli zamana sahip değiliz. Bu bizi gerekli olan bilgiye ulaşmaya çalışmaktan geri koymamalı. Hukuk tıp tanrı bilim (ilahiyat ) sosyoloji tarih yer bilim doga astronmi fizik kimya edebiyat disiplinlerinde birşeyleri bilmeye çalışmak anlamaya çalışmak gerekli olduğu kadar içselleştirmek hoş bir şey olsa gerek !
Özgürlük belkide seni sevmek gibi bir durumdur.Ulaşılması zor.Unvansız parasız pulsuz umutsuz yaşamaktır özgürlük. Artık herşeyin sahtesi var Sözcüklerinde öyle gülümseyen siyah kilotlu yalanlarında .Gizleri ortalıkta korkuların. Aylardan kasım yıllar evvel Kafkas göçmeni babam şirin ustayı kasımda kaybetmiştim birde aralık var ölümleri üsütüme yığan beni mazlum bırakan.
Bazen insan çaresiz kalıyor.Bazen yaşamı anlamsız sanıyor.Tabi bu duygular anlık duygular. Bir deprem anında korkumuz bir çaresiz hastalıkta yükümüz artıyorsa aslında içten içe yaşama arzusunu içimizde hissetmiş olmuyormuyuz.
Dogayı tamamen anlama şansına insan ömrü yetmiyor .Geriye bilginin yeni kuşaklara aktarılması kalıyor.Burda bilgi deyimini bilebildiklerimiz olarak anlamalıyız.Çünkü insan denen varlığın bilgileride sınırlıdır. Çok şeyler öğrendik ama öğrendiklerimizi oranlasak okyanusta damla olduğunu görebiliyoruz!
Çogunlugumuz kültürel taban kavramını görmezden geliyoruz .İnsansak ortak bir noktada buluşuruz diye düşünüyoruz.Devletlerin sınırlarının suni olduğunu düşünüyoruz ! Bu durum yüzeysel baktığımızda doğru görünsede derinlere indikçe bunun böyle olmadığını görebiliyoruz.
Seni seviyorum biliyorsun .Ama söylemeyi beceremiyorum kızıyorum sana seni sevdiğimi bildiğin için.!
Hüzün dolu yürekler belkide bu dünyaya alışamamış insanların kalpleridir. Hani bir yerde olursunuzda kendinizi oraya ait hissetmezsiniz. Ne işim var burda benim dediğimiz anlar.!
Biliyoruzki geride kalanlar şimdilik varlar onlarda o meçhul yolculuğun yolcuları olarak zamanı bekliyorlar. Üzerlerindeki o umursamazlık zırhının içinde depreme yakalanmış insanların ürkek çırpınışlarını görürsünüz. Korku zirve yapmıştır.
Toplum tüm paydaşları ile özgün bir gelişmeye açık olmalıdır.Bir sınıf bir gurup bir sitatü .Bir yuttaşı diğerinden üstün gösteriyorsa o toplumun gelişmişliğinden söz edemeyiz.Gelişmiş bir toplum sınıfsal çizgilerini silikleştirmiş bir toplum olmayı başarmalıdır. Tabi sınıfsal yapının ortadan kalkması sitatünün nötürleştirilmesi ortak bir değerler yogunlulgu gerektirir.Bu durumu sosyal yaşam bilinci diye düşünelim.
İzlencede adana üsülü yüzük çorbasını anlatan bir program izliyorum. Aklımdan hiç çıkmayan annemin hasreti daha bir yakıcı oluyor.Sonra bir zamanlar yaşayıpta şimdi toprak olan tüm sevdiklerimi düşünüyorum.
Bir yetişmişin en büyük yanılgısı kendi hayatını başkaları için ötelemek oluyor. Toplumsal yaşamın temeli olan ailede bu süreci alevlendiren bir içsel karektere sahip olarak destekler görünüyor .Genel anlamda ailenin içsel karekteri biz türkler içinde önemsel bir özsellik taşımakla birlikte bireyin yaşamının ileriki dönemlerinde kendi varsalını geliştirmek yaşamını avuçlarına almak gerekliliğinden feragat söz konusu olabiliyor.
Biyolojik olarak evrim söz konusuysa bilmeliyizki kültürel olarakta evrim gerekçel bir karekter taşır.Çagın getirilerinin dışında içsel bir yaşamı kabullenmemiz bizi yaşamdan soyutlaya bilir.
Tüm öğretilerin ana karekterinde çağının hamuru olduğunu kabullenirsek her çağın arayışınında farklı olduğunu kabullenmiş oluruz.İnsanlık bu süreci ortak akıl eşitcel katılımla olgunlşatırma şansına sahip olduğunu bilmek durumundadır. Evrimsel gidişata kültürdede direnç gösteren kalıpların olduğunu biliyoruz.Belkide bu direnç bizleri dizginliyor. Kaostan koruyan bir gereklilik bizi sakinleştirmiş olabilir.Yaşam içsel çatışkıların düzsel arayışlarına olanak verdikçe gelişme olabiliyor. İnsan ruhu fırtınalardan beslenir.Durulganlıgı sevmez .Durulgan bir ruh yaşam ateşimizi söndürür. Azgınlaşmış bir ruhsa yıkıntının ta kendisidir.Burda yine denge öne çıkıyor. Özgürce yaşamak güzeldir özgürlüğün toprağında sorumsal yaşamak daha bir güzel !
Ülkenin yüzüncü yılına girerken tüm toplumun kapitalist cendereye sıkıştığına şahit oluyoruz.Yaşam için gerekli olan ne varsa barınma beslenme aile olma tüm gereksemlere ırak kalıyoruz.Yıkımsal bir sömürünün altında ezikleştik. Yorgunuz.
Kadınları sormayın bana.Sabah ezanında sevişmeyi bırakan.Ayak bilmez dagların arkasındaki evde.Vakitsiz gelişine sevdanın.Tutupta ellerinden.Dünyadaki tüm devrimleri kıskandıran.Ölümün ötesinde başlıyan o aşk.Çıplak ve dirimsel tutkulara yanık.Balkonlarda sakız çigniyen.Çingene kızlarını öpen gece.Tanımazki ben tanıyayım.Bir akşam üstü soyunup dökünen.Akdenizin Alanya,sında.Göğüs uçlarını öptügüm çaresizlik.Anlatmaz gece korkularını sokaklara,Sokaklar sevişmeyi bilmez kadınları tanır,Ve her şey hiç olur o an.Bir sevdadır bu bilirim,Sonrasında ölüm ve devrimler var,Dogurkan ve umutkar.Kadınların en saflarda oldugu,yalnız bir erkegi seven.
Dogmuşsan büyük günahlara aşina olmalısın. Meleklerin pek bilmediği günahlara. O cehennemde yanacaklar dediği insanlara apartman daireleri satan emlak işletmecisi .Çok zenginleşince kolay para kazanmaktan unutu verdi tüm yasaklarını tanrısının. Artık paranın hükümdarlığında içinde yeşil kâğıtların bolca olduğu katılım bankalı hesaplarına tanrıdan daha çok güvenir olmuştu!
Ben senin için tüm çiçekleri sevdim. Hiç birini koparmadım. Yol boyu üzüm bağlarından bozum yaptı ellerim.Çok sevdim ben umut etmeyi. Tüm geride kalanlar önce gidenlerin hüznünü yaşadı .Bir anayasa yaptı şiirleri şairlerin. Esmer kadınlara sevdalanacaksın diyordu ilk pragrafı .Uzaktan seveceksin onları .Bir tutam papatya toplayıp Anadolu bozkırlarından getirip bir gece vakti kapısına bırakacaksın .
Hani o yabancı köyde insanlığımızı ararken kirazlar açmıştı dallarında ağaçların.Biz bir bakır bakraçta kirazlar toplamıştık.Sen bakir bir dugday başağı gibi mahmursundur.Benim yüreğimde ürkek ördekler yüzüyor. Mevsim gençlik mevsiminden kalan bir kaç kıpırtısı umudun. Şimdi papuçları kırmızı toprakta bir ceset gibi bekliyorum
Kenardan bakıyoruz kıçlarından rezillk akan hayatlara. Bir kasıntı bir bilgiçlik sormayın gitsin ! Ömrün tükenmeye yüz tuttugu bu zamanda sizinle uğraşamıyor ruhum. Ben gök yüzünün meleklerini bekliyorum. Onlara sorularım olacak .
Çevremize yaptıklarımıza uymaya çalıştıklarımıza bir bakınca her şeyin naftalin koktuğunu görüyoruz ! Yaşamı geçmişten gelen alışkanlıklarla sürdürdüğümüzü görmek istemiyoruz.Beynimiz gerçekten formatlanmak istiyor .Bunu anlamak istemiyoruz. Bedensel ve ruhsal tüm eylemlerimizin kalıplar içinde olduğunu görmek istemiyoruz.Böyle oluncada özgürlüğümüzün özgürsüzlükte kaldığını anlamazdan geliyoruz!
Bir görüşe göre önümüzdeki yüzyıllarda insan denen canlı dinlerin kıskacından kendini kurtayacak ! Yaşamın tabuları bir bir sabun misali eriyecek insanlık özgürleşecek .Aile esnek bir içsellige kavuşacak ! Böylesi sıra dışı bir yaşamın olasılığını pek gerçekçi görmezssekte (gereklide olmayabilir ) Gelecegin değerlerinin şimdikinden farklı olduğunu gelecek nesillerin bizden farklı bir sosyal hayat bilinci taşıyacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.Ölüm karşısında insan varlığının dine bakışı ne olabilir sorusu şimdikinden farklı olur görüşünü öne çıkırtıyor diyebiliriz.
Ölüm nerdesin çabuk gel.Bizi bu bilinmezlik karanlığından çıkar.O çağıran parlak ışığınla bizi aydınlat. ! Sakladıgımız namuskar bedenimizin mahremiyetini toprakla buluştur.Bize huzur getir .Yorulduk bu fâniliğin meşakketinden.
Tanrı bizi korusun . Tanrının olmadığı bir hayat ruhsuz bir beden gibi anlamsız ve eksiktir.Tanrı bizim arkadaşımızdır.Yoldaşımızdır .Ülküdaşımızdır.Biz onu kabullendikçe o varlığının gücünü gösterir ruha. İçimizdeki şeytanı dizginler. Eksik sevilmiş kalplere şifa olur. Girmeyin tanrımızla aramıza.Biz varsak o da vardır ! Ama siz yoksanız o yine vardır. Kafalarınıza geçirdiğiniz sarıklar sizi bizden daha yakınlaştıramaz tanrımıza. Biz çıplak ve yalın ruhumuzu tanrımıza emanet ederiz.O bizim aklı kullanmamızı ister. Baharı kışı yazı kabullenmemizi bekler. Bize umut verir. Rızkınızı arayın ve sahiplenin der.Tanrı bizi sever. O bize aittir.Biz onun bahçesinin çiçekleri.
Yarınlar bizi nereye götürür ? Bu soruyu kendimize sorduğumuzda karmaşık bir yanıt beklemek gerçekçi olmayacaktır.Olgun bir sonuç hiç olmayacaktır.Dün bizi nereye getirdiyse yarınlarda bizi oraya götürecektir. İşin özü tutunmakla ilgili bir durum .Nerdeyim .Kimim.Yaşam bana ne verebilir .Ben yaşamdan ne alabilirim. Tüm ömür bu soruların yanıtını verebilmekle anlamlaşıyor. Tabi aile bağları komşuluk yakınlık bunlar bize nefes aldırabilir.Ama aynı zamanda bizi çemberin içinde tutar.Hayat bir çemberin içine sıgarmı. Bunu bilmek için çemberi kırmak gerekirse kırılmalımıdır.Yoksa kırılma felaketmi getirir. Yaşam enteresan bir durum. İnatçı bir umuda tutunmuşuz .Ömrü geçirtiyoruz.
Yaşam büyük bir devinimle kendi çarkını döndürüyor.Kimileri yaşama üst bir sınıfın mensubu olarak geliyorlar .Sermaye sahipleri üretim araçlarının imtiyazcıları .Yetkenliklerini kendi sınıfsal güçlerinden doğal bir sonuçmuş gibi almış oluyorlar. Büyük halk kitleleri bu sınıfın şatavatlı yaşantısının gölgesinde ezikliklerini yaşaya dursunlar. İçsel değerlerini dahi koruma yaşama şansına erişemiyorlar. Tanrı ölümle adaleti sağlıyor sanki.Azgın sömürü figürlerini dizginliyor. Gerçi ölüm herkes için eşitliği getirmiyor gibi. Eşit yaşanmamış bir hayatın sonunda eşitlik olmuyor.!
Kendimize bir soralım doğru düşündüğümüz şeyler gerçekten doğrumu .Gerçekte özgür bir hayatın içindemiyiz.Bilgi gizli saklı küplerin içindede bizmi bu küpleri kaybetmiş oluyoruz !
Toplum ve insan neden bir bütünce içinde degilde içten içe bir baş kaldırının acısını çekiyor ruhlar. Bu ailedede böyle toplumun ana hücresi aile eşitlik ve hakça bir karekter taşıyamıyor.İşn özü kan bagı sevgisi bu gerçeği görme şansımızıda ortadan kaldırabiliyor.
Halk her şeyin en iyisini bilir ! Dogrusu bu söz pek gerçekçi umut veren bir söz olmuyor.Eger halk her şeyin en iyisini bilseydi toplumların tarihinde buruyganlar ortaya çıkıp tüm yanlışları ile dikta yönetimler kuramazlardı ! Halk sınıfsal ülküsel bir bilince sahip olabilme düzeyine ulaşmışsa halkın toplumsal gücü ortaya çıkıyor. Sorgulamayan biat eden . ‘Lider en iyisini bilir ‘ düşüncesi toplumların felaketi olmaktadır.
Kendimize sormamız gereken en önemli sorulardan birisi niçin yaşıyoruz ? sorusu olabilir. Yaşam gerçekten çetrefilli bir süreç gerçek ihtiyaçlarla çağın dayatmaları birbirini tamamlarken bizler toplumsal içselimizde çatışkılar yaşıyoruz .Tanrı bizi doğanın akıl sahibi bir varlığı kılarken zorba düzenlerde ezilmemizi istemez kuşkusuz !
Vakur bir duruşu gösteremiyoruz ruhumuzun şeytanı buna izin vermiyor gibiyiz.Çogunlugumuz samimiyetsiz bir yüz ifadesinin ardına saklanmış garip karmaşık bir giriligin boyasında belirsizleşmişiz.
Bazen kullandığım bir sözcüğün kökenine bakıyorum Türkçemi diye.Görüyorumki bir çok sözcük değişik dillerden içimize sinmiş.Çogunlugu arapça ve farsça kökenliler.Ama türkçeleşmeye hevesli sözcükler bunlar.Arapçanın içimize böylesi girmesinin bir çok nedeni olabilir ama en dikat çekeni .Dini yansıma olarak önümüzde duruyor. Asıl olan ifade edebilmek tüm diller birbirini etkiliyor diye düşünebiliriz.Dünya çok büyük değil !
Eger kendi ruhunuza hükmedemezseniz o ruh sizi felaketin içine atabilir. Kişiliginizin ana karekteri ruhunuz olduğuna göre bunu nasıl başaracaksınız oda başka bir sorun .Ben bu ikilemden kurtulamadım.Buruygan yapıların yaşamasında güce erişmesinde sadece poltik bir zeminin oluşması yetrli değildir.Bizi faşizimin piyonu yapan ruhumuzun özgürleşememiş olması olabilir diye düşünülmelidir.Özgür ruhlar komuta altında olmayı pek istemezler.Burda sınırlı gerekilik kavramını görmezden gelemeyiz. (Askerlik gibi – çalışma gibi –yurttaşlık gibi ) kurallarını uyumsallıgını bu sürecin dışında tutmuş olursak sürüleşme psikolojisinin hastalıklı karekterini red etmek özgürleşmenin temel işlevine ulaşmak olacağını bize hatırlatır.Yaşam birilerinin mezesi olmamıza vesile olsada bunu red etme hakkımız olduğunu bilmek durumundayız.
Kümelenmiş insan yığınları amaçları manevide olsa yapıları meteryalist oluyor ! Çıkar ve güce karşı yüksek bir menfaat onların mahkumiyetini getiriyor.Cemaatler görünürde manevi realitede dünyavi bir güç arayışında varlıklarını oluşturuyorlar. Özgürlükçü olmaları mümkün olan bir topraktan beslenmiyorlar. Sadece kendilerinden istenen ölü gibi itiatkar bir mahkumiyet oluyor. Böylesi yapılarda ilmin var olacağını düşünmek büyük bir yanılgı olur. Günümüzde cemaat ve tarikat yapılanmalarının karanlık içselinde çıkar ve güç egemenliğinin bilimin ve arayışın ötelenmesi olarak varlık oluşturduklarını özgür beyinler çok iyi görebiliyor. Şefaflıgın ve ortak aklın etken olmadığı her yapı yozlaşmış köhneliğini içinde saklar. Bu karanlık toplumu onun tüzel karekteri devletide rahatsız eder noktaya gelebilir. Bu süreci dizginliyecek tek varsal çağdaş yaşam ve bilim yolculuğumuz olmalıdır. Özgürlük sınırsız bir karmaşa olmamalıdır. Özgürlügün sınırları vardır.
Metafizik : İnsanlık tarihine bakacak olursak insan denen varlık daim fizik ötesi güç yada güçleri aramak onu kabullenmek zorunda kalmıştır. Bunu yaparkende bir çok dinin karekterinde doğanın yapısal izlerini görmek mümknüdür ! Biz türklerin eski inanç sistemi şamanizimdede bunu göre bilmekteyiz. Ulaşılamayan bir gök yüzü ve orda var olan tanrı yada tanrılar !
Beklentilerinizin bir an için olduğunu varsayalım. O an için kendinizi mutlu sanarsınız.Anlık bir durum .Hayatta öyledir bir gül gibidir.biri gelir sizi dalınızdan koparır. Belki bir vazoda bulursunuz kendinizi o vazo sizin tabutunuzdur artık.Hani mutluydunuz !
Edebiyat ölümcül yaşamaktır diye düşünüyorum ! Bir çok varsalı yazıya dökeyim derken içinize kapanıyorsunuz. Aslında ortaya dökülen ruhta olgunlaşan ne varsa edebiyat onu pişirip önümüze koyan bir mutvak siz yazdıkça o mutvagın hükümdarı oluyorsunuz . Sonra kendi hayalperst bir gerçekliğin içinde var olmaya çalışıyorsunuz .Artık yaşam sizin için bir hayal perdesi oluyor.Siz o perdenin içinde değilsiniz sadece izliyorsunuz.Şairin dediği gibi ‘ kadınlarla yatıyorum ,kadınlarla yattığım yetse ya kadınlarla yattığıma inanmam gerekiyor ! ‘ T.U.
Bilim yaşamın ana kılavuzu olarak önümüzde duruyor.Dünyavi yada fizik ötesi tüm algılarımızı bilimsel bir karektere büründürmenin yollarını aramalıyız.Bunun içinde ana varsalıgımız merak etme duygusuyla biçimleniyor.Neden niçin nasıl soruları bize bilimin emektarı olma şansını verebiliyor.Burda şöylede ilginç bir durum var .Temel bilimsel verilere ulaşmış (uzmanlaşmış ) şahısların kendi alanlarında sorgulanma gerekçesine dirençleri oluyor. ‘Burda ben biliyorum , Bu konu benim alanım ‘ bakışı bizlerin arayışına çelme takmış oluyor. Özellikle din gerekçelerinde ‘Sen anlamazsın ,dinden çıkarsın ‘ görüşü agır basıyor. Tabiki bu bir yanılgıdır.Bireyin öğrenme anlama hakkı yaşam hakkıyla özdeş durumdadır. Bunu bilmek gerçekçi olacaktır.Bilgi kimsenin tekelinde değildir.Akedemik unvanlar sizi bilginin buruyganıda yapamaz. Bilginin patronuda ! Bilgi bilmek isteyenin en tabi hakkı degilmidir. !
‘ Tanrı bizleri doğru insanlarla karşılaştırsın !’ Bu söz çogunumuz ezberinde olan bir söylem. Hepimiz kendimizi dürüst karşımızdakini yozlaşık görüyoruz.Bir çoğumuz kendimizi bir diğerinden üst görüyor kültürün r yürek.Kapılı verir gerçekliğin rüzgarına.Ölgün duygular kıpırdatır ömür.Geride kalmış adımlar öne geçer olur. Bir bakarsınız kader ağlarını örmüştür. Fani bir hayalden kurtulmuştur. kurutmuştur ıslaklığını yalanın çöl sıcaklarında yanı vermiştir bedeni .Sonra o çok sevdim dediği umut pamuklara sarsada hayellerini yanlızlıgımızın .Kim anlatır kim anlar ölülerin çektiklerini. Geride kalanlar acı bir helva dağıtırlar kim için bilinmez. Ölüler koştura koştura toprağa verilir.Sonrada özlenir olurlar. Artık laciverti olmaz gök yüzünün .Saçları tokalı ilk okul çocukları büyümez hep yetim kalır hikayeleri bu ülkenin. Gidenler geri gelmez. Sende gidenlerden olursun geride kalmanın acısını ben bilirim .
Bırak o kendi adına konuşsun. Anlatsın köhne köşklerinin odalarında yaşadıkları yalanları. Beni temsil etmiyor o. Sizi temsil edenlerin sizden üst olma şansları yok .Onlar ekmeği düşünmüyorlar düşündükleri pastanın lezzeti . Ekmegi düşünen bizleriz. Bizim evlatlarımız yırtık papuçların mahkumiyetinde .Onlar ciplerinin arka kamaralarında yalanlarını izlemekle meşgüller. Onun için gerideler. Gericiler. Çagın getirilerinden korkan karanlık bakışlı örümcek gibiler .
İnsanlıgın en büyük problemi kendi yaşam çizgilerini kurmakta zorlanması oluyor. Kendimizin dışında her şeyin sorumsalı oluyoruz.Bilmeliyizki hangi çağda yaşıyorsak o çagı biçimlendiren kurallarımız olmalı.O kurallar kendi algımızın ve içsel beklentimizin etkeninden soyutlanmamalı.Bunu başara bilirsek .Gelecegimiz daha özgürlükçü ve olgunca olacaktır diye düşünebiliriz.
Bir çoğumuzun birinci derece yakınları dünyadan göçüp gittiler.Bu gidiş istiyerek yapılmış bir gidiş değildir.Biz geride kalanlarsa ne zaman ve nasıl nereye gideceğimizin meçhuliyeti içindeyiz.Şüphesiz Gelecegimizin bize katacaklarınında kesin bir oluru olmayacaktır. Meçhuliyet insanlığı içine alan bir garip fanus gibi .Neyin niçin önümüe çıkacağının saydam bir yansıması yok. Yaşam sınırlarını iyi çiziyor.
En önemli makine insan vücududur dersek abartmış olurmuyuz.Hücreler savunma mekanizmaları denge unsuru. Sistemler .vucudu durulgan tutan ana unsurlar .Tepkiye çözülmeye neden olan enfeksiyonlar. duyu organları .His .Düşünebilme yeteneği .Hareket gücü.İnsan bedeni gökyüzünde uçan bir uçağın iç mekanizması gibi karmaşık. Ve çoğumuz bunun farkında bile değiliz.Onun için olacak ömrümüzü çok basit işlerde harcamaktan çekinmiyoruz.
İnsan yığınlarının önemli bir bölümü işsiz dolayısıyla yetmezlik içinde bir ömür tüketiyor. Kapitalst ekonomilerde piyasanın kendi şartlarını oluşturacağı iddası içselinde bir işsizler yığınını gerekli görüyor olacakki işsiz bir küme toplumda varlığını daim sabit tutuyor.Bunun amacı mevcut iş gücünün kontrol edilmesi .İşsizlik korkusunun öncü gösterilmesi olarak düşünülebilir. Burda devletin emekçi kitlelerden yana sosyal karekterini oluşturması gerektiğini hatırlatmakta fayda görünüyor. Toplumda devlet yuttaşın yaşam gereksinmelrini karşılayan bir karekterle var olması gerektiğini anlamış olmalı diye düşünmeliyiz.
Devletin birinci görevi güvenlik barınma eğitim sağlık ve yaşam gereksinmelerine kolay ulaşılan katılımcı ve paylaşımcı bir yapıyı oluşturmak olmalıdır. Batı kapitalizimi kendine asgari düzeydede olsa bu yolu benimsemiş görünürken . Dış sermaye baskısındaki gelişmeye çalışılan ülkelerde zenginler ve fakirlerin karşıt ömür serüvenlerini yaşamak zorunda kaldıklarını görebiliyoruz.Emekçiler açısından devletin ekonomide etken olmadığı bir düzenin halk yığınlarına katkı verebileceğini düşünmek gerçekçi olamayacaktır. Devlet özgürlüklerin sınırlarını çizerken sınırsız bir kapital sorumsuzluğunun yoldaşı olmamalıdır. Demikrasi katılımcı paylaşımcı ve denetlenebilir olduğunda toplum için değer üretir. İçsel eşitliğe katkı vermeyen yapıların demikratik karekterlerinin olduğunu varsaymak büyük bir yanılgı oluyor.
Batum göçmeni babamı özlüyorum (batum keda-geda ) Niçin göç etmek zorunda kaldılar rusların biz türklerle savaşı sarıkamış hazimetimiz!
Tüm dinleri tanrı yolladığına göre tüm verileri yaşamın ortak mutluluğu için yolculugumuzun heybesinde harmanlamış olsak yanlışmı olur bilemiyorumki ! Son din çok önemsel (onun için Müslümanız ) ilk din için ne diyebiliriz. Neden tanrının tek bir dini yok. Kutsal kitap (kuran,zebur,incil,Tevrat ) inanılması gereken kaynaklarsa niçin biri bir diğerinden üst olmuş oluyor. Olması tanrının hükümdarlığına bir müdahale olmuyormu.! Diger kutsal kitapların tahrif edildiğini düşünen biz Müslümanlar niçin kutsal kitabı hadislerle desteklemek gereğini duymaktadır.Ayetlerin hükmüne ‘ hadis böyle diyor ‘ diyerek varsayımı var olana ekleme yanılıgısını yaşıyoruz. İnsanları seven canlıları koruyan .Emegin hakkını teslim eden .Dogal sevisel yaşamı kendine rahber edinmiş .Ögrenmeyi varlık gerekçesi gören .İnsan hakkını önemseyen içinde kibir barındırmayan insan tanrının hoşnutlandıgı insan olsa gerek. Diger algıların gerekçeleri suda yüzen saman kırıntısı gibi önemsiz oluyor. Tüm dinlerin amacı sömürüsüz bir düzende insanların yaşama sevincini hissetmeleri olmalıdır.Tanrı kadın erkek tüm canlıları birbirinin tamamlayıcısı olarak yaratmıştır.Biri diğerinden asla üstün değildir. Gerçek budur. Güneş balçıkla suvanmaz. Biz Müslümanlar bizi böyle düşünmeye götüren önemsel bir kaynağa sahibiz. Bizi yanılgıya götüren kutsal kitabın dışındaki geleneksel verilerin sağlıklı yorumlanamaması olayıdır. Din adına size söylenen bir söz aklınıza ters geliyorsa bilinizki kaynağı kutsal kitap (yada kitaplar değildir .! )
Zaman ilginç bir kavram .Varlıgı yokluğu belirsizlik taşıyor. Birkaç gün sonra miladi yılbaşını kutlayacağız. Yeni bir yıla girmenin hüzünüyle kendimizi rutünün dışına atacağız. ( Evde olmak hep tercihim olmuştur ) Yılbaşına kayıtsız olamadığımızda bir gerçek . Ülkemiz bir islam ülkesi dinin yetkenlerine göre yılbaşı kutlama yozlaşmanın bir sonucu . Kendi değerlerimizle çelişiyor.Bu görüş kendi dairesinde kabul edilebilir olsada yaşamın renklenmesi için ortaya çıkan gerekçelere karşı koymanın pek bir önemi olmuyor gibi. İnsanlar yaşamlarında bir rahatlık bir yeni başlangıç arıyorlar.
İnsan denen canlı bir yaprak gibi savrulup duruyor .Dünyayı pençesine almış kapitalist düzende.Birileri çok rahat yaşıyor.Çogunluk yorgun çaresiz ve mutsuz!
Bize özgürlüğü birileri vermez biz kendi özgürlügümüzün mimarı olmak zorundayız. Gelin bu işe ruhumuzdaki putları yıkmakla başlayalım .Gerçekçi olalım . Neyi istediğimizi bilelim.Bunu yaparkende bize melhem olan değerleri pamuklar içinde sarıp koruyalım.Bu iki işi aynı ömrün içinde nasıl yapacağız doğrusu meçhul.Özgürlük biraz günah istiyor.Önümüze konan bentleri yıkmak istiyor.Olması gerekeni kucaklamamız gerektiğini bize yansıtıyor.Kimbilir aynadaki yansımayı değil yaşamın içindeki beni kucaklamanın vakti geldi gibi.
Menfaatin öne geçtiği bir yerde kardeşlik ölür. İlşkiler menfaatin dişlilerinde ezilmeye mecburdur. Bunu bilmek çok acı oluyor. Güncel ilişkilerde insanların taktığı sahte maskelerin acı gülüşlerine tanıklık ediyorsunuz.’Nasılsınız ‘ soruları öylesi yavan kaçıyorki soranı küçülttükçe küçültüyor.
Bir olgunun toplumca benimsenmesi onun doğru olduğu anlamına gelmiyor.Bir çok doğru sanılıp önemsenen kavramın yaşamımızı zora soktuğunu duygularımızı baskıladığını ömrümüzü başkaları için geçirmek zorunda bırakıldığını hissedebiliyoruz. Toplumla birey arasındaki beklentileri dengelemeyi başarabilen bir kültürel olgunluğa eriştiğimizden şüphe duymak doğru olacak gibi.
Gençler birgün ölebileceklerini hiç düşünmezler. Yaşam onlara belkide yüzyıla yaklaşan bir ömrü müjdelemiş gibi.Dogrusu hepimiz için insan olarak var olmanın bir keyfiyeti var. Diger canlılardan çok farklıyız. Düşüne biliyoruz.Düşünmek önemli bir eylemdir .!
Modernizim gelenekçilik (muhafazakarlık ) içsel karekterlere sahip olmakla birlikte birlikte olgunlaştırlması zor bir kültürel dinamizimi içlerinde saklarlar.Devrimci sol çağdaş yaşama emeğin değerini evrensel arayışı içselleştirirken muhafazakarlık var olanla yetinme kalıpları dik tutma uğraşı olarak karşımıza çıkmıştır.Tüm bunların yanında ümmetçilik ve son yüzyılımızda dahada belirginleşen köklerimizle bizi barıştıran milliyetçilik türklük şuurununda varlığını hissetttigimizi görmek durumundayız.Biliyoruzki tüm bu kavramlar ve ülkenin ikiyüzyıllık modernleşme çabası tarihsel süreçte bizi bugünlere taşırken çok karmaşık ve her şeyin çorbaya döndüğü bir fikir karmaşasında toplumsal varlığımıza yabancılaşmış olmanın hüznünü yaşatıyor.Günümüz kapitalist toplumu birey ve aileye yaşam hakkı tanımaz bir despotluktayken bu yanılgıyı nötürleştirecek bir karekterede sahip olamamanın hüznü içindeyiz.Burada karekter değimi bir özdeş sistemin oluşturulamadığının tesbiti olarak düşünülmelidir !
Neyiz biz bizden ne isteniyor. Yaşamda niçin paylaşımcı olamıyoruz.En özgün karekterimiz olan devlet yapımızı niçin eşitcil paylaşımcı iyi eğitilmiş hukuğun temel kavramlarını içine sindirmiş bir toplumla taçlandıramıyoruz.Bizden uymamız istenen dinsel sosyal yapısal tüm gerekçelerin büyük çoğunluğu niçin doğal ve sevisel yaşamımıza derbe vurur görünüyor. Niçin mutsuzuz .Neden yetmezlik içindeyiz. Hak hukuk adalet kavramları niçin bir pamuk ipliği kadar savunmasız sözcükler oluyor. İnsanca bir toplumsal yaşam arayışı gerçekten bir ütüpyamı.
Başta belirttiğimiz gibi tanrı var umut var. ‘Umutsuz olma! Olmaz deme. Umutları var eden, sebepleri yaratan, olmazları olduran Tanrı var. O varsa herşey var. ‘ Yaşam dediğimiz umuttan öte nedirki !
Kainat yokken Tanrı neredeydi !(Allah ) Birileri için bu soru oldukça tehlikeli çok zor bir yanıt verilebilecek bir soru .Çogumuz içinse böyle bir soruyu soran için bir felaket haberi .! Bu düşünceleri aşabilip soruya yönelecek olursak görüyoruzki bu sorunun yanıtını inançla açıklamak mümkünlülügü olan bir durum değildir.İnaçsız bu soruya yanıtsa hayali bile edilemeyecek bir durumdur. Burda tanrımızın kainat öncesi varlığını sorgulamanın gerekliligide anlamsız görülebilir. Birimiz çıksa ‘Tanrı yoktur ‘ demiş olsa insanlar için tanrı yokmu oluyor ! Tabiki hayır .Burda şu durum ortaya çıkıyor.İnanç akılla açıklanabilecek kadar basit değildir ! Onun için imandan söz edilir.Mumin insan ölüm karşısındaki tavrını oluştururken ölüm yolculuğunda ebediyetinin hükümdarı olarak tanrıyı kabul ediyor.Onun merhametine sığınıyor.Ve tanrısız bir yaşamın olamayacağı kanatini ruhunda olgunlaştırmış oluyor. Evet kainat yokken tanrı neredeydi sorusunun yanıtı tanrı varken kainatıda onun ühdesindeydi diye düşünülebilir. Tanrıya inanıyorsak onun ötesini ilerisini sorgulama şansı ve cesaretinie sahip olamayacağımızı bilmek durumunda olmak gerçekçi olur diye düşünülmelidir.Akıl her sorunun cevabını veremiyor.Akıl bizi aydınlığa taşırken iyi kullanılmayan aklın felaketimiz olabileceiginide kabul etmek gerçekçi bir sonuç olur diye düşünebiliriz.
Demikrasinin özsel hakları vardır. Demokrasinin temel hakları nelerdir? Düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, basın ve haberleşme özgürlüğü yerleşme ve seyahat özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü. Bilim özgürlüksüz olmuyor.Huzur özgürlüksüz olmuyor.Gerçek demikrasilerde özgürlük öncül oluyor.Ne ezen ne ezilen herkesin eşit hak ve imkanlara sahip olduğu olabileceği bir yaşam biçimini öncül kılan siyasal bir yapı. Mümkünmüdür.Evet paylaşım ve eşitlik hukuk içinde mümkün olabilecek bir amaçtır.
Not : Yaşama baktığınızda tek bir açı sizin için yeterli olamıyor.Duruş tümce resmi yeterince göremiyor.Onun içindirki büyük sosyolojik kırılmaları toplumların içeriğinde gözlemleyebiliyoruz.Her düşüncenin olguların yaşamın içeriğinde kendine bir yer bulduğunu görmek istemiyoruz.Cevizin kabuğunu kıramadıkça içindeki gerçeğine erişme şansı olamıyor.Toplum tüm kazanımlarını harmanlayabildikçe üst bir kültüre ulaşabiliyor.Tüm yaşam verileri ortak kazanımlarla anlamlaşırken kendi ruhumuzu kalıplarda tutmanın mantığını anlayabilmek mümkün olamıyor ! Nerede duruyorsak orayı doğru yer görme yanılgısı güzele doğruya ve iyiye yürümemize engel oluyor.
Gözlerine baktı insanın .Kimselerin değil insan olanın gözlerine baktı.Beni koru dedi.Devletim ol benim .Beni pamuklara sar.Ekmegimi ver benim.Özgür çiçeklerim olsun . Avuçlarım alkıştan kızarsın sevinçlerinde. Beni kabul et.Tutkuların tutkularım olsun .Gizlerini aç bana Cennetine al beni olurmu !
Ölüm size kendini hissettirdiğinde herşeyin anlamsızlığını ruhunuzda bulursunuz.Artık misafirliğinizin hüzünlü günlerinde dağları nehirleri gök yüzünü sevdiklerinizi çok önemsediğiniz mülklerinizi geride bırakırsınız. Bir güneydoğu türküsü şöyle der. ‘ öldüğüme gam yemem yar elden ele düştü..!’
Hayat herkese farklı bir hikaye yazdırıyor. Kimi çok rahat yaşıyor kimi çok zor yaşıyor bu fani dünyayı .Kimi çaresizliği görüyor.Kimi şımarıklığı .Sonra ölüm buluyor bizi meçhul bir gidişi olur katı bedenleri terk eden ruhlarımızın . Korkular yerini bilinmezliğe bırakıyor.Geride kalanlar yine kendi şarkılarını söylemeye devam ediyorlar.!
Özgürlüklerin Nehirlerce aktığı toplumlarda özgürlükçü haykırışlar doğal bir sonuç olsada sıkıntılı toplumlarda özgürlükçü arayışlara yoldaşlık edenlerin huzursuz bir yaşama mahkumlaştrıldıklarınıda anlamak durumundayız.Anadolu cografyasındada kalıplar yaraları derinleştiren bir yükle omuzlarımızı büküyor. Merak etmek sorgulamak aslında doğal bir ruhsal arayışın varsalı olarak içimizden çıkarken bu duyguların bizi huzurlaştırdıgını idda etmek gerçekçi bir sonuç olamıyor.Biliyoruzki merak eden sorgulayan bireyler akışa katkı veriyor. Yolu açıyor.İyiye güzele doğruya olan umutları yeşertiyor. Acıyı hafifletiyor.!
Herşeyi bırakıp gidecen bu dünyadan biliyorsun.çok kısa bir zamana sahibiz anlamalısın.Şu karşıdaki dağlar şu Akdeniz, kenarında karpuz ekilen dicle .Ruhunun içinde sakladığı günahlar yana yakara aradığın huzur.ve sen yörük kızı Torosların. kavgaları umudumun.Bilirsin sevmek gözlerde başlar başka birşeyde değil.Sende başka bir şeyim değilsin benim.Biliyorum ruhum doruklarında acıların.kimsesiz kabirlerde kalan ömrüm unutma beni olurmu.Güneşin dogdugu her sabah hatırla beni .Sanki özlüyor seni karanlığında gece.Gel diyor anlat bana hikayeni ,bırakıp gitmeden önce.
işçi:Oteldeki işçi düşünür durur.Şu havuz kenarında oturan sahipten niçin eksik bir yanım.Yüregim niçin acı çeker.Niçin kasım sonları işsiz kalır avuçlarım.Sahip keyfince gezer.Hani çalışan ben emek veren ben.Odaları temizleyen ben.Ama bey efendi o.Bilmemki tanrı buna ne der.Düşünür durur kadın kim bu bankaların efendisi.Ticaret odasının en gökte gezeni.Ölüm tanırmıki bilmem.Parti başkanına methiyeler düzen.Yalan isimleri.Her gün bizim sokagı süpüren beledeye emekçisi.Hiç düşünmez geçen gençligini beyaz çiçekli sardunya agacının yapraklarını.kendi yorgun karanlıgında umutlarını.Tüm yalan dolan tanrıdan korkmazların işi anladım.Günahlar onların günahı.Hikayeler işsiz erkeklerin.Birde silik ruhlu piçleri var yalanın.Korkunç kavgaları ruhumda.Oturup bir çay içmeli .gerçekle.Kadınlarla yürümeli bu yolculukta.Suçun maddi unsuru insan olmak.Birde sorgulamak karanlıgın rutubetli ayazını.
Tirenler geçiyor yüreğimden Anadolu bozkırlarında.Kimselerin bilmediği garip kabirlerler olurya yol kenarlarında.Hiç öpüşmemiş kadın yüreklerinde sisli bir korku vardır hani.Seni anlatan hiçbir şiir yok hiçbir mevsim ısıtmaz sıcaklığını.Ben seni sevdim çok sevdim yanlızlıgım biliyormusun.Kadınları mazlumdur bu mevsimin anlamalısın.O tirenlerin o odalarında soyunup sevişmeli özgürlüğü emeğin.İşçiler yürümeli meydanlarında güleş gözlü kadınlar.Kimsenin ötekileşmediği bir ülke olmalı bu topraklar.Bırakın yalnız ölsün acılarım ağlatmasın güneşi akşam.Gurbet senin olmadığı her yerdir benim için.Nasılda ıslatıyor toprağı seyhan diclede bir kadın ağlıyor.Bana tunayı anlatmasın sözcükleri senfonin.Aşklar acı verir yaralı yüreklere anla artık.Niçin ölümü sevdiniz anlatın bana Bu ülkenin yorgun insanları.O kırmızı gecede oldu günahımız biliyorsun.Paylaşı verdik tüm yalanlarını gecenin.Yıktık tabularını kırdık buzlarını ayazın.Bir kadın sevdik bin kadın oldu o Anne oldu acı oldu sevinç oldu.Bir gün oturup bir masada içirip acısını kadehte.Sana ölümü anlatmalıyım köhne kapılarında karanlığın.Umudun ölümünü şiirlerde yazılmayan.Belki ozaman karlar yağar korlaşmış yüreğime.Anlarsın içimdeki kavgalarını varlığımın.O zaman tirenler geçer tarlalarından.Mevsim kış gökyüzü özgürlükten bir sevinç olur!Ama sen olıurmusun bilmiyorum.Dokuduğum bu kilimde bir motif Hani saçlarına taktığın zeytin dalı.Bana sen olma umut istemem ben gidiciyim.Şu geçen tirenlerde bir yolcu kimsesizim.
Diyarbakır yaşama gözümü açtığım şehir.Bana dicleyi anlat mardin kapısında değirmen.Bir esmer kadın dolaşıyor usumda .Saray kapısında paytonlar ve hovardalığı gençliğimin.Damda güvercinleri özgürlüğün.Elektirik atölyesinde mavi önlüklü zaman.Sizi unutmadım . Ama dönemen artık anlayın beni.Kafkasyada o köyde bıraktıkları şirin ustanın.Ah keda hiç görmediğim köyüm.Ve mavi gözlü denizleri kayıkların.Okyanuslarda dolaşan kavgam.Ben nerde yaşlandım anlatın bana.Hiç görmediğim şehirler.Niçin bukadar özler yüreğim.Üniveristede bir kız vardı ismini unuttuğum.Bana okumayı öğreten gülüşlerde.Biliyorumki acı yaşayanlarındır.Kimselerin degil bu hükümdarlık.Bu Toros dağları bana ırak değil.Karaca dağda bir kürt kızı.Hiç farkı yok türklügümden.Kimderki yanlızlık üşütür geceyi.Açıktır penceresi görüyorum.Tüm ölümlere arkadaş tüm ölümlerde hüzünlüyüm.
Pencerede ezan sesi soyunmuş bir günahın içinde.Özgürlük kapıdan içeri girince başlıyor.Kimlik sormuyor polis aç kalınca.Camları buğuludur hüznün perdeleri açık.Kavgaları ölüm gelince biten bu hayatta.Baharda çiçekler açar buğday başaklarında.Doyumsuz bir özlemdir anlatılmaz burda.Askerler ölür yaşadıkça yalan askerler uykumda.Tanıyormusun tanrıyı inanmak başka bir şey.Başka bir şey olmak varya ağladıkça.Bu ülke böyle işte kadınları mahzun.Erkekleri dörtduvarda mahpus.Bana ölümü anlatın temmuzda.Baharda çiçekler açar ben ölürüm.
Bir nehrin kayaları gibiyim ,suskun sessiz seni dinliyorum.Biliyormusun dağlar kadar borçluyum hayata yada o bana.İsimsiz korkaklığım adımlarımda soytarı piçleri izliyorum.O köhne taş duvarlı evde katmerleşmiş cehalete mahkum.Hikayeler anlatılmayan duyguları saklar biliyorum.Yine ölümler konuşuluyor gecesinde karanlığın.bir arayıştır kavgalar ,nasılda anlatırdı yalanı.Yörük çadırlarının çamaşır kaynatılan teneke tınısında.Hiç sevişmemiş askerler vakitsiz öldüler ülkem biliyorsun.Güneş soğuk bir ışık verdi sokaklarına sözcüklerin.Sözcükler kısrak bir at gibi koşkun yetişemiyor bu çileye.Kalın perdeler kapanmış penceresine görüyorum.Kirli kaşe kumaştan bir palto giymiş kadın.Irakta o taş duvarlı evde konuşulacak bir şey kalmamış.Nehirler taşıyor artık kırmızı bir çakıl taşı.Sevişiyor kendince umutla soysuz kadınlardan kaçıyor gecem.
Dicle nehri unutma beni deli dolu sevmelerimi gecenin.İşsiz kadınlara aşık olmamı korkmamı mahpuslarından cehaletin.Anlaki çekip gidiyorum bu şehirden kimselere söyleme.O toprak damlı evin bahçesindeki dut meyve vermesin bensiz.Kapısı çalınmasın dul kadınların karanlıkta.Sokaklar çamurlu dikenli taşlı kimse dolaşmasın yalın ayak.Yıldızlar dökülmesin yer yüzüne kediler aç kalmasın sokakta.Yine karşımda işte o pislik yaşlılığı cehaletin.Soysuz fahişeler gibi kabul görmez bir kavga bu.Tanrı çekip gitmişki merhametin acımı kimse bilmez.Dicle nehri nereye böyle çekip gidiyorsun.Bırakma beni eyvanda bir kadın dolaşıyor.Bin kadın özletiyor ruhuma ,ömür ağlıyor.Anamın elini öptünmü dedi !anasına baktım kara bir örümcek.İstiflemiş aymazlığını rezilliğin.Kırmızı bir don avuçlarında.Soymuş edepsizliğini geceden.Dicle tanımaz bunları.Tunada bir kadın yıkanır Soyunur paklanır arlanır.Devrimci bir şiir okur.Devrimler bekler vagonlarında zamanın.Ölüm kaçkın bir deli gibi.suçun ’maddi unsuru ’sevmek olsa gerek.
Ben esmer kadınları severim toprak kokan kadınları.Seni görürüm onlarda ırak çok ırak köylerden hikayeler dinlerim.Sana gel benimle kal diyemem yanımda sıcaklığın.Korkarım üşümekten gidersin o zaman.Soframda çökelek ve çay birde sen.Dışarıda kar yagıyor memleket ayazda sen gidersen.Biliyorum seni özlüyor gecem.Küçük tütsüler kokuyor odada.Kar yagıyor beyaz benekli sıgırcıklar pencerede.Kuzunede kestanem yok ama patetes közledim senin için.Birde tuz basarız üzerine tüm acıların bilirsin.Haydi çal kapıyı sorma gir içeri.Yolcular geçiyor sokaktan.Esmer kadınlar hepsi sen.Ben tüm kadınları severimde.Esmer kadınlar hikayemde.İşsiz erkekler gecede.Lacivert gölgeler ayazında yoklugunun.Ben toprak kokan kadınları severim.Irak çok ırak yerlerden.
Gelincikti o.Kimsecikti.Akşam vakitleri gün batarken.Bilseniz nasılda hüzünlenirdi.Bir erkegi sevdi.Ülkücümüydü devrimcimiydi neydi.Kaşları çatıktı erkeğin.Çok severdi bu toprağı.Hikayeler anlatırdı toroslardan ıstırancadan.Dag gibi yüreklerle ölümlere koşardı sevdası.O gelincik gözleri yaşlı kadın.Anadolunun gelini.Kocatepeden dumlupınara.Al bir atla dolaşırdı bozkırını memleketin.Anlatırdı hikayesini.Altaylardan akdenize.Neydi o kara gözleri gecenin.Mavi bir bakıştı selanikten gelen.Avuç avuç özgürlük verdi gelinciğe.Bir kasım günüydü.Bırakıp gitti heybesini ömrün.Akşam vakitleri gün batarken.Onu düşünür olurum.Al bir ata binmiş umut.Kapısı açık yürekte.Gelincikler açmış başaklar arasında.Gelinler aglamış .
Gün gelir kara bir sis dolar gökyüzüne.Acıdır ölümdür kapıyı çalan.Yavan bir yalandır artık ömürce peşinde koşulan.Ben seni sevdim diyemem yok öyle bir şey.Sıcaklıgını özledim senin ırakta bir köşede bekledim.Olurya belki gelirdin nisan yağmurlarında.Çocuklar gibiydim çok özledim.Ben seni yurt gibi sevdim toprak gibi.Ekinler ektim ovalarına bir ben bildim.Ben özgürlügünü sevdim senin hırçın bakışlarını.Islandıgım göz yaşlarını sevdim.Hiç sevmedim seni sarılıp sevişmedi yüreğim.İşçiler mazlum yaşar bu ülkede.Birde işçi kadınları özledim.Fabrika vardiyalarında geçen öümür.Sokaklarda acısı var mahkumiyetin.Nerde o ışıkları sıcak ülke.Parklarında özgürlük şarkıları söylenen..Halbuki tanrı şahittir görüyorum.Beni terk edip gitmiyor hüzün.Ben geceyi bekliyorum.Saklasın beni koynunda.Aglatmasın sözcüklerini şiirin.Gün gelir anlamsızlaşır gün.Ben seni hiç sevmedim bilirsin.
O güçüp gidenler yokmu.Sizi karanlıklaştıran.Korkutan çökerten.Ölümü özleten.Şehirlerde yalnızlaşan.Islaklaşan yoksunluğunda.İşçi çocuklarının sıcaklığı.Ve çekip gidenler.Bir toprak tümekliginde biçare.Bakıp bakıpta konuşamadığın.Isıtıp kuzunede ekmeği.Bölüşmek tüm açlıklarına ülkemin.İnançlaşmak tanışmak yüregindeki tanrıyla.Birde ıslaklaşır toprak.Kuru yolculuklarında ömrün.aramak yetmez göçerleri.yürümek var izlerinde.bir kasım dönencesinde.ekmek topraga hücrelerini.belliki görüşmek lazım ölümle.
Kır çiçekli pazenden bir elbisesi vardı.Her daim üstünde olan.Gözleri güleç saçarken dahi.O mahzunluguyla yaşardı.Mezepotamyanın bir köyünden.Bir kürt kızıydı yada türk ne fark eder.Akşamları kapı önünde.Can bildigi babasını beklerdi.Kirazdan küpeleri vardı bilirim.Meme uçları gibi bakirdi duyguları.Ah bilseniz ölesiye severdiniz onu.Bir Yörük sofrasında buyur ederdiniz.Gecenin yıldızları laciverttir ya.Onun gözlerinde olurdu o renk.Ah ne olurdu gençliğim.O yagız atların üzerinde.Alacalı gelinin olsaydı o.Anadolunun tüm çiçeklerinden.Pazenden giydigi elbisesinde.Turanç dügmeleri olsaydı göğsünün.Ana olsaydı kara gözlü çocuklara.Bir hikaye anlatılsaydı.Kır çiçekli pazen elbiseli kadına dair.
Ne kadar çaresiz.Ve yavansın yüreğim.Cebecideki hüzün.Kırmızı kiremitli ev.Duruyor ayak izlerin o sokakta.Üzerinde bir yeşil parka.Yıl 1978 den bir gün.Bende sevmiştim bu ülkenin çocuklarını.Ölülerimi sakladıgım toprağını.Gök yüzündeki ay yıldızını.Bende yıldızları saymıştım gecesinde yazın.Uyandım bir kış günü.Yalnızdım.
Küçük sözcükler kullanırdı.Kimin nesiydi bilmiyorum.Yakındı uykularıma.Tanıyorum.Yagmurlu bir nisan günüydü.Merhaba dedi yüreğim.Şöyle bir baktı.Yada ben öyle sandım.O caddenin en alımlı kadınıydı.Papuçları mor renkten.Hikaye gibiydi.Geçmiş yitiklerimden ansıdığım.Hüzündü benimdi.Kimsesizdi .Ben gibiydi.Ölümler tanımıştı vakitsiz.Yoksun ve umutkardı.Çatışkıydı tüm varlığı.Bana sordu ismin ne ?.Hiç ölüm gördümü yüreğin.Yitenlerin oldumu bırakıp giden.Hiç seviştinmi erkekçe.Kavgaların sokaklara taştımı.Hiç özledinmi çocukça.Yagmurlarında ıslandınmı umudun.
Demir yollarını çok severim.İnsanları kavuşturur.Yetim köylerinde yurdumun.Işıltılarını getirir umudun.Onun için begonya çiçekleri arasında.Bakıp geçen tirenlerine yurdumun.Seni öpmek ister gençligim.Sen en yavan sofraların güleç kadını.Devrimci ruhu ömrümün.Odalarında yaşanılan hasretleri.Unutturan bana lokomatiflerin.Biliyormusun ölüm kapıyı çalıyor.Çizgiler derinleşiyor ruhta.Ah bilsen nasılda özlüyorum seni.Irak soguk yalanlarda geçirtirken günceyi.Ellerimi üşütüyor sıcaklıgın.Konuşmalıyız seninle memleketin hasta yoksullarını.Emekçi erkeklerine hikaye olan.
Herkezin yaşamı kendi mezhebidir ,ölümlülügüde öyle.Blmeliyizki ölüm yalnız bulur insanı.Öyleyse kümelenmenin anlamı yok.Günahlarım umutlarımdır benim.Yaşamak lazım kendince tutmak gelincik kırmızısını.Çoluk çocuk ıslanmak lazım umutla.Tanrımla konuşuyorum secdemde.Şikayet ediyorum yalanlarını karanlığın.Ah bir seviniyorumki sormayın.Güneş doguyor gecemde izleyince tanrının gökyüzünü.Oldukça küskünüm yoksul sözcüklerim var benim.Anlatmalıyım bunu tanrıma kimsesizim.
Sevdigim şehirleri düşündüm.Ankara Diyarbakır Antalya.Ah birde hiç ayak basmadıgım batum.Kerkük ,ü türkülerinden sevdim.seni yoklugundan sevdigim gibi.dizeler yazdım tahta masalara gittiğinde.ölüm kapımda misafir ah yosma halceli kadın.işsiz erkeklerin çignedigi kaldırımlar.Ankara tıp ve hastalıklarım.Ben ankarayı sevdim mavi gözlü asker bakışlarında.sıhhıyede köprünün altında bir çay içmişligim olmuştur sensiz.sıcaklıgın yanı başımda ,koca ankarada kimsesiz.
Nehir akar durur yüreğimde.Adı Seyhan adı Dicle adı Kızılırmak.Adı Anadolu toroslar ıstırınca agrı.Memleket benim memleketim.İçimde türküleri var kahırlı.Akın akın akıncıları atlarda.Yolcular yorgun yolcular.Çaglardan koşup gelen.Önümde dolaşan kadın.Benden saklama sinelerini.Aç yaralarını geceme.Bir çitlembik kahvesi içelim.Adana üsülü köz üstünde.Gelirse gelsin ölüm.Bir çukur açılır yamaçta bir yerde.Ah alaiye tanımadın beni.Küstüm sana ömrümce.Islatır nehirler sokakları.Tozları saklar gece.Kimseler tanımaz olur.Yaşamak ölüme inat.Sevmek memleketi.Önümde dolaşan kadın.Ne söylesemki sana.
Susmak oldukça hüzünlü bir duruştur.Anlamalısın bunu şimdi karanlık hakim geceye.İşsiz erkekler ve işsiz kadınlar.Korkarlar sevişmekten umutla.Bilmelisin.Ah benim kara yazılı kaderim.Garip kabirleri .evdiklerimin
Ölümüm cehaletten olacak bilirim.Yalnız ve loş bir odada.Kimseler açmıyacak perdelerini ruhun.Haydi koşalım yagmurlarına ülkenin.Yıkayıp paklıyalım sevinci.Çok kirlettiler gündüzü.Geceliyelim.Hikayeler anlat bana.Açlık kokan sevgiden yana.Kimsesizligimi sakla benim.İnançlarımı anlatma.Susma dolaşma tehlikeli yolculuklarda.Papuçlarım boyasız saçlarım dağınık.Kemer takmam ruhama anla.Düşünki ışıkları odaya vardı güneşin.Kapıyı çalansa ölüm.
Seni görmek isterim kiraz vakti bir köy evinde taş duvardan bir oda bir sofa ,umutları penceredeki güneş.Seni anlatmak isterim hikayemde geçmişte o şehirde yada tüm şehirlerinde umudun aramak isterim sıcaklıgını.Seni görmek isterim ben aydınlık sabahında bilincin.Ötede şeftali agaçları o köyde.Birde ceviz agaçları serince ne güzel olurdu kadınım.Soyunup dökününce kavgalarından ömrün.Şarkılar dinlerdi gece.Biliyormusun gökkuşagı gibiydi sevinç.Bizden ırakta bir yerde.O köhne akşamında sevdanın.Bana kendini anlat sıcaklıgın ellerimde.Avuç avuç yıldızlar dagıtmak isterim.23 nisanda çocuklara.Bugday başaklarından ekmek yapıp.Açları doyurmak kendimce.Seni sevmek isterim gidişinde.O taş odalı evde.Kiraz vakti o köyde.
Mina :Küçük bir bebekti.Yeni doğmuştu.bir tanrı mucizesi.Adını mina koydular.Üç aylıkken gülücükler saçmaya başladı.Sevdirdi kendini.Kız çocuğuydu.Atatürk ün çocuklarındandı !Okuyacaktı özgürce matematigi kimyayı.Saçları rüzgarlarla arkadaş.Okyanusları aşacaktı.Öyle olmalıydı.Özgür kalmalıydı.Yolculugu.Yaşam denen bu patikada.Gözleri kara yada lacivert.Şiirler yazacaktı ilmek ilmek sözcüklerle.Akşam üzerleri.Bir sofrada anlatacaktı güncesini.Anası babası yanında.Bir türk kızıydı.Hikayesi olacaktı bu topraklarda.Olmalıydı,Bir kıyı kasabasında.Bir köyünde Torosların.Anadolu olacaktı yüreği.Belki anne olacaktı ilerde.Bir kız çocugu olacaktı.Adını mina koyacaklardı.Saçları okyanusları aşan.
Çekip göçtüler diclenin çileli otağından.Tıpkı keda, yı bıraktıkları gibi.Peşinde koştular .umutlarının .Posta memuresi fidan.Ahşap bir alaiye evinin kirasını öderken.Kendilerine yeni bir otag bulmuş oldular.Damlataşta akdenizin suları paktı o vakitler.Mevsimlerden temmuz sıcağı.İki tahta divan bir çay ocagı ve aynalı gardırop.Kendince umutlandılar yeni yaşamlarında.Güncelerinde ışılttılar gelecegi.Bir apartmanın bodrum dairesinde.Gereksiz ve bencilce mahkumlaşırken yokluğa.Ölüm çözdü çok uzalardaki ışıgı.Her şey anlamsızlaşmıştı.O bilinen tümce inançar bizleri sakinleştiren.Ya göklere çıkarttı hayalleri.Yada bizi öteledi kendi topragından.Halbuki biz bu topraklarda vardık.Torostan karaca dagdan erciyesten.Sevmiştik saçları örgülü geceyi.Ömür ilmek ilmek tükenirken uyumuştuk.İşte böyleydi bir Yörük kızı girdi güncesine.Tekirovadan kuzdereden çam yuvadan.Isınır görünsede yürek.Öyle olmadı onunda vardı göncesinde akrepler.Korkunça ötelendi oda işin tuhafı ya._ötelendigini anlamıyorduda _İndi kara bir defterin son yaprağında.Çirkef yürekli maskeleri var sabahın.Şimdi çekip gitmiş oldu kadın.Var görünsede bedeni yanında.Şimdi kimsesizliginde hayatım.
Bir izi olmalı insanın bu dünyada,İlettigi tohumun bir gülüşü!.Dostları hatırlamalı ardından,Topragında ..dogurğan duygular,Ardından tanımalı onu umud,Avuçlarında yiten yaşamı olsada,Özgürce yogurmalı keyfi .mrün,Korkusu kalmamalı ardılda,Tenin hissetikleri ölümden öte,Savrulan kadın saçlarıdır özgürlügün,Dev şehirlerin küçük .pencerelerinde,Bir sabah kahvesinde sevişilen umud,Kadınım yine yoksun gülüşlerinden,Gecenin gündüzü ölüme misafir,Dedimya bir izi olmalı bu hayatın,Senin,benim öpüşlerimden,Sokaklarında agladıgımız mahpusluk,Tüm kutsanan yalanları törpülüyen,Lacivert gözleri vardı aşkın,Savrulan kadın saçlarında özlediğim.bilmezsinki aşkı ,gecelerin karanlıgını görmezsinki,beklemezsinki korku dolu kiliniklerinde ömrün,soyunup dökünürsün dişiligindede,tanımazsınki hücrelerimin erkekcilligini,sen ölümüde tanımamışsın anlaşılan,derin şehirlerin köhne yangınlarında,ankarada sana uzak artık ,korkarsın aşktan söz etmeye,sevişmelerin kelepçelere mahkum,özgürlük türkülerinde kaldı memleketimin,şu yanıbaşımdaki akdeniz,mavileri ötelerde misafir,sen ırak koyunlarda kadın olan aşk ,sen bilmezsinki kendini,bilmemki niçin,şarkılar seni hatırlatır ,halbuki.bakmalısın gözlerine onun,soymalısın,en dişi kavgaların gölgesi,üzerinde olmalı erkekliginin,vakitsiz gelen ölümler gibi,keskin sevişmelerinde hasretin,tutup saklamalısın onu,kavgam en uç noktalarındadır ömrün,bilirim,aşk sevince tadındadır,rutubetli bir akdeniz akşamında,herkez sevdalıdır kendine,örtük duygularda saklıdır hayat,çıplak görüşlerdeyken gece,penceresi karanlıkta olsa ,bilirim ruhu aydınlıktır umudun,çok uzaklarda bellenen keyf,bir çıplaklıgının korkusudur ömrün,bilirsin en dişi kavgaların gölgesi,alır gider seni ıslak denizlere,çıplak olmalı aşk .yolcu:belki anlamıyacagız,ölüm bizide bulacak,bilinmez nerde nasıl,bir toprak tümseginde,birkaç kemik kalacak,öteler giz dolu,sonrası inanç artık,bu yolcu tanıyacakmı bilinmez,bu kandil akşamında,belki sessizliginde umudun,yada garipliginde işte,-her canlı ölümü tadacaktır,çakal taşları gibi kaygan bu ömür,yolculuk herkez için ,korkusu anlamsız artık,bu gece kandil ,bu gece anladımki yolcuyuz.
Kaldırın önümden köhne puslarını,Toprakla haşır neşir parmaklarım olmalı,Silin ismimin önündeki tüm yapay yalanları,Yaşıyorsam adım insan olmalı.Akşam üzerleri varmalıyım tahta kapılı eve ,Bir Sıcak nefes vardır yaşama dair.Paylaşmak istedigim bir avuç umud ve ekmek,Suçum eşitlik istemekmiş memlekette,Böyle aydınlanır karanlıgı korkunun,Oruçta tutulur,tanrıda bilinir,Lakin köle olmak yok kaypak deliligine cehaletin,Kıyısında kulaç atmak .var okyanusların,Derinliginde uyanmak var gerçegin,Vurgun yemiş olsakta saçlarımızdan,Unvansız yüreklerle insan olmak var serde,Akşam üzerleri varı verdigim tahta kapılı ev,Avuçlarında umudu var ,emegin,Kara gözlü sabah çayı gibi keyfli,Özgürlügüm özgürlügüdür umutların.
Bizde yaşadık kendimizce bu alem,de.Kadınlar sevdik gizlerinde yalanın.Öksüzce yürüdük kavgamızın tozlarında,.Katık ettik gençligimizin çocuklugunu,Sokaklarında izlerimiz vardı umudun, Bizimde kendimizce anamız ,bacımız,Mavi gözleri vardı Kafkas çınarı babamızın,Sonra,Kısık nefeslere mahpus kaldık,Yetimlendik üncesinde ömrün,Halbuki biz lacivert gecelerinde kadınımıza ,Sevdalı kır çiçekleri kadar renksel,Yüralar anlatırdık uykumuzda.Sonra köhne yürekli yalanları attık ,Soframızda pak yürekler insanlar,Kendimizle yol aldık .orkunçlugunda,Ömür denen köhne yolculugun.birde o yalan kadınlardan,Hikayler varsada otagında umudun,Silkeledik çöplügüne felaketin,Bizdik anadolunun köylüleri,Kısık nefeslerde mahpus kaldık.
Kimsesizligim vardı benim,Kırık çocuk oyuncaklarından,parasız çulsuz gençlik yaşlarından.Hani akşam olur,ya Anadolu,da,İşçiler yorgunca adımlarken sokağı,Kır çiçekli kadınları kapı başlarında ,Beklerken umuT aydınlıgını yaşamın.
Benim ölülerim vardı garipligimde,Şehirlerin en uzak yerlerine gömülen.Kimsesiz avuçlarım vardı.Hani sevmek varya yagan yagmurda aşkı,Bir toprak kokusu gelir penceresinden,Sorar nerelisin ! kara pençeli cehalet.Irakta bir köydenim dersin hiç göremedigim,Bugdaylar ekilir topragına özgürlügünün,Kırılgan bir üncesi vardır akşamında,Baba ana bacı , bu kadarmış nasibim!Özleyişim vardı benim gecesinde,Siyah saçlı esmer kadını,Kırık çocuk oyuncaklarından ,Kırık büyük hayallerinde tükenen.Tarlalarında başak olmalı ülkemin,senin benim degil hepimizin,erkence uyanmalı bilinç,avuç avuç dagıtmalı özgürlügü,bir şarkı dinlemeli radyo,dan,yosmamı yosma bir kadın sesi,senle bir dag köyünde,bir keçi sürüsüne yoldaş yüreklerimiz,her kez kendince sevmeli umudu,uçsuz dürtüler gelincik tohumunda, bir demir yolu çocugu olmak var ,Ovalardan geçen lokomatif,eüretilen ne varsa insan için,insan için dogmalı güneş,bir tek yarin gizlerini sakınmak var.geride ne varsa ortak,ak tülbentli anaların göz yaşı,birde askerde ölen genç erkekler,halbuki böylemi olmalıydı,
Düzgün olmak lazım kendine karşı ,yaşama karşı.birde yanıbaşındaysa kadının,konuşamazsanda kavgalarını yüregin.anlamak lazım ömür niçin karanlıkta.hani kırılgan umudları olur güncenin,yitenler rak gömütlüklerde,
Sen:bilmezsinki aşkı ,gecelerin karanlıgını görmezsinki,beklemezsinki korku dolu kiliniklerinde ömrün,soyunup dökünürsün dişiligindede,tanımazsınki hücrelerimin erkekcilligini,sen ölümüde tanımamışsın anlaşılan,derin şehirlerin köhne yangınlarında,ankarada sana uzak artık ,korkarsın aşktan sözetmeye. etmeye,sevişmelerin kelepçelere mahkum,özgürlük türkülerinde kaldı memleketimin,şu yanıbaşımdaki akdeniz,mavileri ötelerde misafir,sen ırak koyunlarda kadın olan aşk ,sen bilmezsinki kendini,bilmemki niçin,şarkılar seni hatırlatır ,halbuki.sen bilmezsinki.
Hiç işten çıkarılma korkuları olmaz.Kıyı şehirlerinin görkemli otellerinde.Mülkiyet sahiplerinin. Bu korku emekçiler içindir.Niçin böyle kimse bilmez ! Bu alanya şehrinde küçük insanlar büyük olmuştur.Ceplerinde akrep yüzleri donuk sevmemişlerdir kedileri ! Gezdikleri yedikleri haram yürekleri zifri karanlık.Bir kumar oynamayı bilirler birde kirli gezmeyi ruhlarında.Kahvede işsiz erkekleri güneşin.İşsiz kadınlara aşık aglamaklı bir tutkudur bu.Cuma hutbelerinde konuşulmayan.Okumayı bilmez üniveriste öğrencileri.Kahvehanelerinde yalanın ömür tüketirler.Bir kediler bilir bunu birde parktaki havuz.Islanırlar kış günü ayazda üşürler.Bir gün mutlaka herşey eşitlenecek biliyorum.Gölgeleri kalkacak yalanın.Bir liseli kız gülümseyecek güneşe.Isınacagız hep birlikte öyle olacak.Az kaldı güneş doğacak karanlığın üstüne.Hep şairler önde olacak sakin ve umutlu.Birde o konuşulmayan sesizligi terk edecek geceyi.Günah ve yasak ötelerde bir özgürlüğü varki sevişmenin.Kimselerin sarışmadıgı ölümle.Bir hikayesi olacak her şeyin .
seni anlamıyor çizgileri ömrümün.Sözcükleri kırık parçalar gibi toplayıp.Ruhuma arkadaş eden yüreğim.Seni hiç anlamıyor çizgileri ömrümün.Bir defasında kirli bir şiltede bir kadınla sevişti .ömrüm.Oymuş gökyüzü avuçlarıma düştü.Tirenleri terk etti garları, Anadolu bana küstü !Çok ugraştımda sıcak güneşi olan bir köy bulamadım .Üzgünüm ben sana yetmedim hayat.Bir tilki gibi kurnaz yalanla baş etmek mümkünmü.‘Tarih tekerrür ediyor.’ Çekip gitmeli bu yerlerden.Bu sıcaklar beni yakıyor . üşüyorum.
karanlık :Sürüleşmiş yıgınlar ve mevki sahipleri.Hiçbir şey anlatmıyan karanlıkta.Tüketiyorlar umudu.Sen bilmiyorsun bırakıp gitmek lazım şu dünyayı.Yıldızlarda bir yer bulup Işıltılar katmak lazım umuda.Sonra ekmegi eşit dagıtmak lazım.Güneşe ey vallahda ay,ıda bilmek lazım.Tüm inançkarlar dua etmeli.Kötülüklere inad despot yalanlarına inat aymazlıgın.Bir sabah vakti çekip gitmek lazım.Bu böyle olmayacak çünkü sular kirlendi.Tarlalarda ekin yok köylüler sevişmeyi unuttu.Bir yıldızlar özgür birde yalanlar.Sen bilmiyorsun yanlızlıgın ne olduğunu.Kalabalıklardaki hiçlik duygusunu.Kulaç atmak özgürlügüne okyanusların.Derinlere dalmak lazım biliyorum.Hani kimselerin olmadıgı bir yerde.Bir ögle üzre sofra kurmak.Çagırmak tüm kadınları.Hikayeler dinlemek.
Bir insan için en büyük felaket ölümü yalnız karşılaması oluyor.Üzücü bir durum. Tüm yakın bildikleriniz geride kalıyor.Varsayımların afaki olasılığında ölümü kabullenmiş oluyorsunuz.Yapacak bir şey yok.Onun için dinler insan yaşamında sanıldıgından daha etken bir karekter olarak bizi yönetiyor.Ölüm karşısında bize bir ışık açıyor.O ışıgın ötesinde bilinmezliğin giri perdesi ölüm bizi bulduğunda kalkacak gibi.
Siz hiç duvarlarla konuştunuzmu .Korktunuzmu perdelerini açmaya yüreğinizin.Odanın yanlızlıgının azında ısındınızmı.Siz hiç özledinizmi çocukluğunuzdaki sini sofrasının çökeleğini,yufka ekmeğini.Agladınızmı özlediğiniz kadınların yaban ellere uçmasına. Siz hastane koridorlarında patoloji raporlarının insafını bekledinizmi .Hiç baktınızmı gözlerinin içine yorgun hekimlerin . Ah siz yaşamaktan korktunuzmu hiç. ölümler çaldımı kapınızı. Yaralımıydı izdüşümünüz .Garipmi öldü umutlarınız.
Kara gözlerin varya senin.Hani ankaranın ayazında içimi ısıtanYüregimi uçurtan umutlara.kara yazımı renklere boğan.Senin o esmer yüzün kara saçların.
Her şeyi sevdirdi bana geceyi sevdirdi.Bağ bozumlarında üzümleri.Harman vakti buğday başaklarını.
Yazgımı döndüren sıcak bir ocak.Anadolu oldun sen toprağımda.sen ben oldun biliyorum.O kara gözlerin senin.Kara yazıma çizgiler çalan.
Git dedin gittim işte.Senide yanıma aldım.Güneşi şehri ve serçeleri .Sarıp sarmaladım hasretmi.Korkmadım ağlamaktan.Ölüleri orda bıraktım.Burda ben öldüm.
Güneşi sana bıraktım.Karanlıgımı yanıma aldım.Gittiler portakal kabuklu rujlarını sürüp.
İnce dantelli sütyenlerini bırakıp kadınlıklarında.Ölüme koştular önlerinde kağnı arabaları.
Pazenden şalvarlı köylü kadınları ağladı onlara.Topraktan bir renge bürünmüş yüzleri ile çekip gittiler geceden.Siz geceyi bilmezsiniz hastalar bilir onu işçiler bilir vardiyalarında hüzünün.Kestane rengi bir köz yakar yüreğini genç aşıkların.Ah bu memleket böyle sevilir işte.Bırakır gidersin sokaklarını kaldırım taşlarının..Gizlice ölür ruhları kavgalarının.Sen öpersin anne ellerini bayram günlerinde.Sofrada sadece bir hasrettir gidenlerden kalan.Asma üzümleri altın sarısı saçları olmuş yatağının.Sen uyumazsın bilirim kaçıp gidersin kendine.
Seninle konuşmalarımız vardı bilirsin.Devrimler yapacaktık emekten yana .En cömert parklarında özgürlüğün sevişip ağlaşacaktık umutlarda.Bir kalpak girecekti özgürlük .Kimselerin geçmediği yollardan geçecektik.Uykusuz kalacaktık binlerce yıl .Ne varsa yalandan kalanı öteleyip uyandıracaktık umudu gece boyu. Belki mercimek gözlü bir çocuk.Dolaşacaktı umudunda özgürlüğün..Ne demiş şair – Kadının hayali minnacık bir evdi ‘ O evde açacaktı çiçekleri gençliğin.Dar bir etek giyecekti cinsellik.Soyunup dökünecekti gece.
Herkes kendi karanlığındadır bugün.Uçsuz bir hüzünün içinde ömür.Kara bir çalı gibidir özlemekKanatır avuçlarını gecede.Hani o ölümle sevişilen yatakta.Çekip bırakıp gitmek.Biliyorum kısıktır sözcükleri umudun.Kapısı kilitli gözleri ağlamaklıdır.Acıdır korkuları işçi tayfalarının.
Hiç bir şey ben kadar yalnız olmadı.Ağlamadı yaprakları ağacın.Şu kalabalıklar arasında yalnız kaldı ölümüm.Günahlarım yalın bir resimde saklandı.Yüreğim dağlar kadar yorgun.Nehirler kadar ıslaktı yanlızlıgım.
Dügün :dügünlerde aglatma beni.içtigim suda,duydugum umudda,bu koskoca dertli yurtta,ne olur aratma seni.gözlerinde umudsuzluk sunma bana,sensizlik hasreti yaşatma bana,dügünlerde aglatma beni,gidip ellere yar olma.Gece geldi:tüm lacivert aşkları alıp.kadın gizlerini özletip korkuya,açıp penceresini karanlıgın,esen özgürlügün ısıltısı,soyundu dökündü ölüm.çünkü geceydi gelen.Anne :Hep kötü olduk birilerine.birileri kara akrep gibiydiler.tüm ekmeklerimizi çaldılar anne.bizi yetim bıraktılar.bir kediler özgürce miyavlaştı.birde ölüler özgürdüler..!
Birgün sen gittin ben kimsesiz kaldım .Sonra anladımki bende gitmişin seninle. Konuşamadım saksıdaki annemiden kalan begonya çiçeğiyle. Güneş pencerede bekledi senin dönmeni..Soyunup sevişti ölümüm sen gidince kendiyle. Biliyorum toprak kokardı aşk kahve bir köpüktü seni öpüşüm .Nerde kaldı söyle bana o cebecideki kırmızı tuğlalı evdeki özleyişin.Bence sen bir bag bozumu gibisin. Vaktini bekliyorsun. Seni bir daha göremeyeceğimi bilmek öylesine acıki. Bir cahille et etsem öylesi kanamazdı yüreğim.
Kırmızı bir kadın sevdi yüreğim.Özgürlügü gizlerinde saklıydı.Aldı beni dağların arasında bir toprağa ekti.Küçük gözleri vardı iyi görüyordu.Esmer bir özgürlük vardı saçlarında .Kış günleri ince bir hırka üzerinde.
Ankara dikim evi postanesinin önünde.Beklerken otobüsü beni görünce gülümserdi.Küçük esaatta bir mimarlık bürüsunda sıtaj yapıyormuş.Babası demir yollarında makinest. Kendi anlatmıştı bana hikayesini.Annesi bırakıp gitmiş babasını.züppe kılıklı bir yalanın peşinde.Bana gorkiyi okudunmu dedi.Bilmiyordum öğrendim.Devrimci bir ruhu vardı.Bir türk kızıydı.Ülküsü onurluydu .Bir hikayesi vardı yanlızlıgının.Ben onu kucaklamak istedim.Hani kardeşçe sarılmak umuduna.Gülümsemek istedim .Karanlıkta kaldım ben.yitik sözcüklerde dövüldü duygularım..Çok ötelerden koştu geldi acılarım yüreğime.Ben sustum yenik kaldım köşelerinde şehrin.Senin gözlerin beni görmüyor üzgünüm!,Anlatamıyorum sana kavgalarımı.İçimde dikenleri yanlızlıgın anatıyor ruhu.Özgürlük tüm tabuları yıkmaktan geçer.Akan sularda ararım diclenin ıslaklığını.Esmer bir bakış özlerin işçi evlerinde.Kimim neyim hiç anlamı olmayan o şehirde.Bir sabah vakti ayazda üşümüşümdür.Kimsesiz pencerelerden bakmışımdır karanlığa.
Bu gökyüzünün altında bukadar yalan olacak şeymi şimdi.Sen kasırgaları ruhumun günahkar yolculukları.Kısık sesli özgürlük kavgaları ülkemin.Biliyorum ırak çok ıraklarda bekliyor seni.O çıplak histerik sevişmelerden kalan yanlızlık.Biliyorum karanlık sokakları bu şehrin.Kadınları küskün sevmeye erkekleri yorgun.Yolculuları bitli kediler gibi hikayenin.Siz ayazları ısıtabilirsiniz çocuklar.Siz gökyüzünde uçurtmalar uçurtabilirsiniz.Saçları örülü kızların bakışlarında.Çiçekler açabilirsiniz anadoluma,Haydi başlayın ekim hasatlarına toprağın.Anadan bacıdan yardan hikayeler anlatın.Olurmu bilmiyorum türk akıncıları.Kılıçlar çekiyor özgürlük için.Çok kadınlar ağlıyor yağmurlarda.Çok erkekler gülümsüyor ölürken.Bu gökyüzünün altında neler oluyor.
Ben ölürüm ama hayellerim asla.Giderim yolculuklarıma erkenceden.Bir kırmızı gül açar pencerede.Bir serçe kanat çırpar.Bir kadın soyunur özgürlüğünü.Biliyorum bu kış bahar gelecek.Tüm yolculuklarımın izlerine.Karmaşıktır benim düşüncelerim.Tıpkı yoksunluğun gibi.Gözü pek kavgalarım olur ruhumda.İşsiz emekçi ellerim seni özler.Kırmızı kiremitli evlerden farklıdır.Benim toprak damlı evim.Bağlarda üzümler açar.Sarı bir güneş doğar sabahında.İşçiler zor sever kadınları.işçi kadınlar hikayelerindedir.ben ölürüm yokluğunu anlayınca.hayellerim senle yaşar.ben şimdi bir çay içmeliyim.yorgunca oturduğum o masada.
İnsanların yaşadığı her şehirde nefes almak isterim.Nehirlerin aktığı her toprakta izlerim olsun.Soyunup dökünüp umutlanıp ıslanmak isterim.Irakta çok ırakta bir hüzündür varlığın.Seni yaşamak isterim ben kırmızı çatılı o evde.Özgürlük ölümle arkadaştır bilirsin.Hadi öldür yanlızlıgımı gözlerinde.Bir kış günü karlar ayazlara dönükBen yokluğunda ateşler içinde.Bir hikayedir geride kalanlar bilirsin.Yanlızlık sensiz olmaktır gecede.Şiirler okumak Türkçe şiirler.Başka bir şey değil bu biliyorum.Bana gökyüzünü anlat olurmu.Yağmurlarını anlat ülkemin.Küçük yetim çocuklarının yüreğimin.Göz yaşlarını anlat hikayede.
Güneş yanlızdır yukarılarda.Işıkları özgürcedir.Kavgaları kendi içindedir gecenin.Kalabalıklar içinde yanlızdır kurt.Düşmanı çoktur yüreğin.Dostlarıda vardır kuşkusuz.İşte böcekler sarmış etrafımızı.Kam emici cehalet yoldaşı böcekler.Yaşlı silik yüzler yıkıyor duvarlarını umudun.Biliyorum kartallar özgürlüğü severler.Bende öyle tutarım acılarımın gözlerini.Sana hikayeler bulurum kendimden,Yitinlerimi konuşurum gölgelerle.Yanlızlıgım misafirimdir ömrümde.güneş ısıtsın isterim çiçekleri.sana anlatırım renklerinde.Renkler önemlidir biliyorsun.Kırmızı bir gecedir umut.Senin eşarpların ne renk.Anlat bana kendince.
Adını bahar koyacaklar mevsimin:Tanrı beni seviyor biliyorum.Yakında beni yanına alacak.Ona sözcükler kuracağım.Kadınları soracağım yokluğumda.İşsiz erkeklerin kavgalarını.Tanrı beni yarattı ihtimal.Günaha gireceğim düşüncede.Issız bir karanlığı aydınlatmak.Yada güneşi sofraya koymak.Birde çocukları sevmek.Fakirler ve yoksulların.Hikayesini dinletmek.Biliyorum cennette.banada bir yer var.Şöyle betula ağaçlarının arasında .kırmızı ojeli.Huriler açılmış baş örtüler.Birde sonsuzluğu umudun.‘Altından ırmaklar akan’Sıcak sevinçlerin oturduğu çardaklarda .ülümseyen
Bir sonsuzluk olacak mutlak.Üzeri toprak kokan bir adam.Anlatacak hiç bitmeyen o.Ölüm denen meçhuliyeti.Şimdilik yetimleşti varlığım.Ama biliyorum sevecek beni.O büyük tanrı. çiçekler açacak
Kuyu :Herkes Özledigini sever.Üzülür yitikliğine gidenlerin.Hiç anlamamıştır gökyüzünün laciverti.Issız korkularını tanımamıştır ölümün.Bugday başakları tarlalarda.Anlatmamıştır özgürlüğünü umudun.Sevmek öyle saklanacak bir ayıp değildir.Sevmek yaşamaktır bilirsen.Köhne kuyularda su
aramaktır.
Gittin sogudu güneş sokağımda.Islandı yanlızlıgım buzuldaydım.Anlamadı tenekemdeki begonya çiçekleri.Korktum yaşamak çetrefilli bir hikaye.Yaktın yoklugunda yanımdaydın.Seninle şehirler kuracaktık özgür rüzgarları esen.Çocukların sevindigi yirmiüç nisanlarda.Ölümleri kovacaktık geceden.Bana anlatsın sözcükleri dudakların.Çok ötelerden umutlar uçursun.Biliyorum işçileri mazlumdur bu ülkenin.Erkekleri yorgun sevmekten.Çok şarkılar dinledi yürek.Çok ölümler gördü.Hep yakınında sen.Yine yaz geldi işte.Umut kurudu sensizlikten.Kara tiren çekip gitti.Soyundu dökündü ömür.
Rutubetli bir agustos günü.Seni aradım kırmızı tuglalı apartmanın küçük balkonunda.Avuçlarında bir fincan sokağı izliyordun.Ben ordaydım saçlarındaki rüzgarla kadar yakın.Yıldızlardan kadar ıraktım.Biliyorum çıkartıvermişsin umudun gömleğini.Göçüvermişsin yanlızlıgın kuytularına.Artık yorgun bir bekleyişi var ömrün.Yitik sevinç suliyetleri duvarlarında yanlızlıgımın.Ne anlatmalı bilmiyorumki.Artık karanlıgın sularında bu ülke.Tıpkı benim sensizligim gibi.Bitmeyen yolculukları gecenin.Biliyorum seninde olmuştur histerik kavgaların.Kendince sevmişsindir geceyi.Yıldızları saymışsındır anlıyorum.Aç uyuyan duyguların yatağında.Sende korkmuşsundur vakitsiz ölümlerden.Anlatmışsındır kırmızı gelinciklerini.Nehirlerinde ıslanmışsındır kadınlığının.Sen hiç gitmedigim şehirlerde.Tüm mazlum kadınları anadolunun.Hikayesinde varsındır.Bense bir ırak çok ırak çöllerde.Yangın bir hikayesinde sensizliğin.Yıldızlar kadar ırakta.Yanımdaydın.
Senin kanatlarını kırdılar.Örümmcek beyinli berduşlar.Kırmızı türküler çaldılar ıssızlıkta.Hiç anlamadılar aşkı.Bilirsin özlenir gecede sevda.İşsiz kadınlar ve garip erkekler.Özgürlük ırakta çok ırakta.Dagınık kavgaların cenderesinde.Batık bir hayattır yaşanan.Bilirim zordur çekip gitmek.Katlanmaksa zülüm.Yıldızları saymak kadar anlamsız.Yetkisiz hakimler gibi ürkek.Niçin bu gidişler bu serzeniş.Ben özledim diyemem seni.Anlamı yok hikayenin.Seni çekip aldılar gözlerimden.Artık karanlık bir yolculugun içindeyim.İşsiz kadınlar dedimya öyle işte.Gülücükler saçardı eskiden.Yaşam denen sevinçlerde.Şimdi ölüm zamanıdır beklenilen.
Anlamıyorum seni niçin özledim.Bir gerekçesi varmı yanlızlıgımın.Nerelerde kaldın kimin nesisin.Sakın söyleme köyünü.Şehirler düşlüyeyim gözlerinde.Aglama olurmu gidersem vakitlice.Bırak ışıkları yanık kalsın gecenin.Soyunup dökünüp günahları yalnız kendimce.Hatırlanayım.Biliyorum aşk acı bir hikayedir ömürde.Seni sevdim ölümüne sevdim kendimce sevdim.Kimselerin gitmedigi o şehirde.Kırmızı çatılı bir apartman balkonunda.Hani el sallamıştın yitikliğime.Tiren garında dogu tireni.Kompartumanda sıcaklıgın dizlerimde.Bilmiyorum niçin böyle.Ordusuz kalmış generaller misali.Sahipsizim kendimce hadi anlat bana.Bu ülkenin küçük hayellerini.Umutlarını anlat hikayende.Özgürlük birazda yalnızlıktır bilirsin.Silahlı polis ekipleri ve şiirleri gecenin.Karmaşık bir ömürde saklanan.Bir gerekçesi vardır bu işin.Ölümle paklanan ruh.Şiirler anlatır seni.Ben okumak isterim yüreğimde.Sen sakın söyleme .
Leylakların renklendirdigi o bahçede.Hani gülümserdik birbirimize.Umutlanırdık işçi söylevlerinde mitinglerin.Türküler dinlerdik Anadolu olan.Ah gözlerimiz bir başka bakardı gece yıldızlara.Şimdi her gününde karmaşık tutkuları varlığımın.Artık bırakıp gitmeli burayı İstasyonda dogu ekspiresi.Sarılmaya korktugum umut.Olurda terk etme beni.Bilirim köylüler mazlum yaşar.Erken kalkar kavgaları ömrün.Soyunup dökünüp hatırlanan.Şiirler okur gençligimin aşkları.Dedimya geçkin devirlerin yolcusuyuz artık.Bu ülke böyle işte yorgun ve mutsuz.Halbuki böylemi olmalıydı.Bir nehir kenarında o şehirde.Eyvanda bergünya çiçekleri.Gülücükler açmalıydı dudaklarda.Hani işçi kahvelerinde erkekler.Kadınları anlatırdı mahçup sözcüklerde.Irak çok ıraklarda kaldı her şey.Leylakların soldugu o bahçede.
Akıllı insan yaşadığı toplumla uyumlu insandır toplum kendisine hor bakan kişilikleri öteler dört duvar arasına mahkum bırakır.Bu gelip geçici bu yaşamda katkanılacak bir durum olmazsa gerek.
Güneş doguyorsa sabaha.Sen varsındır içimde bir yerlerde onun içindir.Yağıyorsa yağmur ıslatıyorsa yanlızlıgım.Irakta bir kadın sesi uğultusu kulağımda.O sensindir.Biliyorum gece aç kalır aşk.Sen yoksan eger.Ağlaşır umut.Bir acı katıktır demlediğim çay.Anlatsam eger bana hikayeler dinletir yokluğun.Yetimim sevgiden yana.Tut ellerimi hiç bitmezki çocuklugum.Biliyormusun eylül geldi.Hani o gençlk parkında hazan yaprakları.Avuçlarımızda bir simit.Hani çay içecek paramız yoktu.Ne mutluyduk.Ankarada sıhhıyede bir yerde.Eylül sen ve ben.Birde yakamızda yokluk.Yinede vardık.Şimdi ölümün kucağında günler.Islak ve kirli bir umut.Ne çare bu mevsim böyle işte.Yitik ömür ve yolculuk.
Kimselerin fark etmediği bir şeyi ben fark ettim.Seni istediğimi yakınıma.Bir kırımızı gül gibiydin çekici o derece yoğun.O pencerinin altındaki divanda.Seninle dizdize ve ötesi.Yok işte bu gecede bu sabahta ve öğlen sonrasında.Anlatılan o hikayede senden bir iz.Ben neyapabilirimki söyle.Aç kalınca artı kuşları akdenizde.Hiç konuşamıyoruz senle bırakamıyoruzda birbirimizi.Hani yanımda sın ya suskun ve ölü gibi.An gelir sende anlatırsın hikayeni.Çocukluğunu ilk aşkını belkide olmadı öyle bir şey.İlk aşkın bendim senin o patika toprak yolda.Kırmızı çatılı evde kapıda sendin beni bekliyen.Ne kadarda saf ve temizdin öyle.Saçlarında beyaz bir tülbent.Özgürlük arıyordun kendince.Hani bırakıp gidersem eğer vakitsizce.Bakma suskunluguma üzülme.
Hiç anlamadım anlayacağımda yok sanırım.Niçin böylesi suskunsun haklarını aramaktan.Niçin kapının dışında yorgun ve bitkin.Sen kimin kızısın hangi kasvetindesin karanlığının.Bazen yakınlaşırız seninle belki bir hazdır umutlarımız.Aşk sevişmek olmamalı biliyorum.Ürkek bir sözdür duymadıkların.Artık dizlerim ağrıyor ve baş ağrılarım.Anlatıyor bana yitikliğimi.Herkes geziyor umutlanıyor bir tek ben biliyorum.Göçkün bir ömrün sonunda sensizliğim.Yanıbaşımda huzursuzluğun.Niçin anlamıyorsun söyle bana.Sen o evin kızı degilmisin.İçmedinmi sularından kana kana.Soytarı kibirli kardeşlerini bilmezmisin.Hani kaf dağının ardında orda.Bu düşünceler bu yanlızlıklar.Sen niçin böyle suskun kaldın.Islandın garipliğinde yanlızlıgın.Niçin konuşmadın anlatmadın hikayeni.Bir ekim gecesinde bırakıp gittin.
Erkence açan penceresini bir tek oydu.Saçları mahkum bir aşk.Kimin nesiydi bilmiyorum.Gözleri ağlamaklı bir hayatın içinde.Karanlık yalanlarında keyfin.Kendince mutlanırdı.Ben anlatamam onu dertlerini açamam utanırım.O meçhul gecede sevişti ölümle.kimseler yoktu yanında.dağların arkasında gibi yakındı bana.Bakıyorum tırnaklarımda uzuyor yaşıyorum galiba.Sana inat acıkıyor yüreğim.Biliyorsun ekimde geldi geçiyor.Bu kışıda sensiz yakacak ömür.Kapatmayacak pencerenin ayazını.Bilirsin yokluğunda kimsesizim.Neyseki yanı başımda varlığının acısı.Damıtıp içkiler içiyor sensizliğim.Bir kara gecede çekip gittiğimi duyduğunda üzülme.Ben seninle şarkılar dinledim mavilerde.Kırmızıya açık oldum.Bana hikayeni söyleme.
Yine yanımdasın ruhun ırakta.Artık anlamaktan aciz bir haldeyim.Çekip gidelim dersem yoksunki anlatamam.Tanımazsın beni saçlarım dağınık.Sözlerim anlamsız artık.Tek huzur bulduğum ölüm.Oda gelmezki ha deyince.Soyunup çıplak ayaklarını özgürlüğe.Koşmayı bilirmi yüreğin.Ellerin tutarmı ellerimi.‘Ne kadar para kaldı ‘diye sorma bana.Bilmiyorum ne kaldı yüreğimde.Göçüp gidenler yokmu .Ansımadığın dünde.Sen yanımdamısın söyle bana.Özgürleştir beni korkutma.Biliyormusun sen benim yoldaşımsın.Ölürüm yokluğunda.Ekimde seni düşünüyorum.Çıplak yüreğini avuçlarımda.Benimi anlattığın geceyi söyle bana.O lacivert gecede sevişmiştik yokluğumuzla.Biliyorum loş ve kimsesiz odamda.Yanımdasın yanındayım orda.!
İşte o yaprakların döküldüğü mevsimde.Bizde sustuk konuşmadık mutluyduk ! Sormadık çirkefliklerini yalanın.Fahişe davranışlarını görmezden geldik.Kırık bir cam ardında baktık hayata!Çok kadınlar yaraladı yüreğimizi.Kara bir şiirdi ömür anlamadık.Bekledik ölüme koştu bedenimiz.İşçi kadınlar mazlumdu bizde öyleydik.Ah şu kapitalizim paracıların cenk kavgası.Nasıl oldu kimdi şarkılarını kısan özgürlüğün.Güneşe perdesini kapatan karanlık.Hiç sevişmedi sevinçle yüreğimiz.Hikayesi kötü bir uykuda ne yapabilirdik ! Biliyormusun hiç umudum kalmadı.O toprak damlı evde o dut ağacının altında.Esmer bakışlı aşklara hiç koşmadı yüreğimiz.İlkel bir ocakta yanan köz neyse.Seninle öyle oldu bu ömür , bilemedik.O mevsim yine geldi yine sonbahardayız.Ölülerin selamlaştığı hikayede.Yaşamak neki nerde söyle bana.İşsiz erkeklerin kadınları yorgun olur.Saçları dağınık ve ırak.Yakında bir yerlerde bekler yanlızlık.Biliyorsun hiç konuşmadık sustuk.Neyse boş ver ne kaldı çekip gitmeye.Degermiki konuşup üzmeye seni.O tiren garında o ölüm gelecek.Bekle sen sadece bekle !
Dilaektik yaşamak ister umudum. Tanrının yarattığı bu yeryüzünde .Yorgun insanlar ülkesinde kanadı kırık hayellerim var benim. Ürkerek dolaşırım kavgamın sokaklarında. Yitik bir ömrün yoldaşıdır bizim için hayat.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.