- 500 Okunma
- 8 Yorum
- 4 Beğeni
Biraz Edebiyat Biraz Nasihat
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yazının icat edilmediği tarihlerde insanlar duygularını, düşüncelerini gerek birbirlerine gerekse gelecek nesillere aktarmak için değişik metodlar kullanmışlar.
Sineleri aşk ile yananlar; kimi zaman aşklarını kayalara kazımışlar, kimi zaman çamurdan yaptıkları testilere, tabaklara işlemişler, kimi zaman da birbirinden kıymetli madenlere nakşetmişler. Kimileri aşklarını, sevdalarını, öfkelerini, vatan sevgilerini velhasıl sinelerinde biriktirdikleri duygularını saza, söze dökmüşler ve bu sözler kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılarak destanlaşmış, tamamı olmasada günümüze kadar ulaşmayı başarmışlardır.
Yazı bulunduktan sonra insanlar duygu ve düşüncelerini ifade eden kelimeleri ilk zamanlarda taşlara, kayalara, derilere yazmışlar. Kağıt, kalem, boya, mürekkep gibi yazmayı kolaylaştıran aletlerin icat edilmesiyle artık insalar duygu ve düşüncelerini hece hece kağıtlara yazmaya başlamışlar. Elbette sadece kağıtlara yazmakla kalmamışlar, bugün bile Anadolumuzun birçok yöresinde dokunmasına devam edilen el emeği, göz nuru halılara ilmek ilmek işlemişler, işliyorlar…
Aşk, sevgi, sevda, adına ne derseniz deyin, bu duyguları sinesinde taşıyan insanoğlu bir şekilde duygularını açığa çıkarma ihtiyacı duyuyor. Hiç şüphesiz duyguların en iyi izhar edildiği alan Edebiyat’tır. Aşıkların, ozanların deyişleri asırlar öncesinden çağımıza ulaşmışlar, halen gönüllere hitap etmeye, dinleyicilerini gönül tellerini titreterek başka iklimlere götürmeye devam etmektedirler.
Bazen aşkı, sevdayı usta bir edebiyatçının kaleminden tatlı bir nesir olarak okuruz, bazen üstad bir şairin duygu yüklü mısralarından… İster düz yazı olarak, ister şiir olarak okuyalım mutlaka aşkı, sevdayı anlatan satırlar/mısralar karşısında duygulanırız. Fakat burada okuyucu olarak dikkatli olmamız icap eder. Bazı yazı ve şiirleri okurken şayet manasını kavrayamadan tasdik edecek olursak, kor ateş misali elimizde tutmaya gayret ettiğimiz imanımızı kaybedebiliriz. Sizlerde ya bir şarkıda ya bir yazıda ya da bir şiirde karşı cinse olan duygularını ifade etmeye çalışan yazar/şair/ses sanatçısı’nın “Sana tapıyorum” gibi bir ifadeyle sevdiği kişiyi adeta ilahlaştırdığına tanıklık etmişsinizdir. Yazar/şair/ses sanatçısı bazen edebiyatın etkili dilinden faydalanarak karşı cinse en ağır bedduaları sıralayabiliyor; bazen “Allahsız, Kitapsız” gibi kelimeleri kullanarak dinsizlikle itham edebiliyor; bazen “Madem unutacaktın / beni neden yarattın? ” diyerek yaratıcısına hesap sormaya kalkışabiliyor... Bu tür yazıları, şiirleri kaleme alanları, bu tür şarkıları, türküleri seslendirenleri uyarma imkanımız varsa uyarabilir, yazdıklarının dünya ve ahiretleri için manevi yıkıma neden olacağını söyleyebiliriz, söylemeliyiz.
Bizler inanan ve aklı başında olan müslümanlar olarak herhangi bir yanlış karşısında birbirimizi Allah rızası için uyarmak zorundayız. Okuyucu ve dinleyici olarak bunları katiyetle onaylamamalı, hattızatında okumaktan ve dinlemekten dahi uzak durmaya gayret etmeliyiz. Şiir ve nesiri imanımızın elimizden gitmesine değil, bilakis imanımızın ziyadeleşmesine vesile kılmalıyız. Yeri gelmişken şiir ve şairlerle ilgili şu kıymetli kıssayıda siz saygıdeğer okurlarımızla paylaşmak istiyorum.
Temim ed-Dari’nin (r.a) azadlısı Ebu’l-Hasen anlatıyor: “Şakirdlere gelince onlara da sapıklar uyarlar...” (Şara:224) ayeti nazil olunca (Resulullah’ın ünlü şairleri) Hassan b. Sabit, Abdullah b. Revaha, Ka’b b. Malik -Allah hepsinden razı olsun- ağlyarak Peygamberimizin yanına geldiler ve:
- Ya Resulallah, Allah bu ayeti indirdiğinde bizim şair olduğumuzu biliyordu, dediler.
Peygamberimiz, onları teselli sadedinde Şuara suresinin 227. ayetini okuyarak:
- Bakın, Allah’ın istisna ettiği şairler var: “Ancak iman edip de iyi harekette bulunanlar hariç.” buyuruyor. Onlar sizsiniz. “Allah’ı çok zikredenler” hariç, buyuruyor, onlar da sizsiniz. “Ve zulme uğradıktan sonra öçlerini alanlar da böyle (peşlerinden yalnız azgınların gittiği şairlerden) değildir.” Bunlar da sizlersiniz, buyurdu. (Hayatü’s- Sahabe c.3 sh.347, İbn İshak, İbn Ebi Hatim, İbn Cerir)
Demek ki şiirde, yazıda kısaca edebiyatta, aslında hayatın her alanında yazdıklarımızla, söylediklerimizle, yaptıklarımızla Hakk’ın rızasını kazanmaya gayret etmeliyiz.
Şarkı / türkü, şiir / nesir deyip geçme,
Farkına varmadan perişan olursun.
Küfür sözlerini sakın tasdik etme,
İmanın gider, sonra helak olursun...
Yusuf Akkaya
YORUMLAR
Yusuf Akkaya
Ben de selam ve saygılarımı sunuyorum.
Allah’a emanet olunuz!…
Yine affınızla Yusuf Akkaya kardeşim
Sayın İlhan Kemal yazar arkadaşımız
İzahatlı yazınızı dikkatlice okudum
Dinimizin inanç kısmında '''Dinden çıkmaya sebep olan sözlerin yani küfrü icap ettiren sözlerin ŞAKASI da aynı CİDDİ olanı da aynıdır
Edebiyat yapıyorum, şarkı-türkü söylüyorum ya da espri yapıyorum diye bu küfre düşmeye sebep olan KELİME ve CÜMLELERİ söyleyemez MÜSLÜMANIM diyenler
Böyle birçok şarkı ve türküler var
İnanç ve islami bilgi konusundaki ahval ve şeraitinizi bilmiyorum
Ama biz müslümanların küfrü icap ettiren söz ve kelimelerin ŞAKASININ olmadığını çok iyi biliyoruz
Güzel bir gün dileklerimle
Yusuf Akkaya
Dini hassasiyetiniz dikkatimi celbetti. Mevla’m daim eylesin…
İleride mesaj göndermeme müsade edilince fikir alışverişinde bulunmak temennisi ile…
Allah’a emanet olun…
Bu yazıyı bir tarihi inceleme niyetine, gerçeklikten uzak ya da yakın diye nitelemeye çalışmanın hata olacağını düşünüyorum. Romantik bir yaklaşımı benimsemiş, duyguların somut cisimlere işlenmesine (Kağıt da olur, çömlek de, halı da) konu almış bir yazı bu. Sokak deyişiyle "Burada bence bir sıkıntı yok"
Ama çok daha önemli bir sorun var yazının anafikirinde:
"yazar/şair/ses sanatçısı’nın “Sana tapıyorum” gibi bir ifadeyle sevdiği kişiyi adeta ilahlaştırdığına tanıklık etmişsinizdir. Yazar/şair/ses sanatçısı bazen edebiyatın etkili dilinden faydalanarak karşı cinse en ağır bedduaları sıralayabiliyor; bazen “Allahsız, Kitapsız” gibi kelimeleri kullanarak dinsizlikle itham edebiliyor; bazen “Madem unutacaktın / beni neden yarattın? ” diyerek yaratıcısına hesap sormaya kalkışabiliyor..İ
Buraya kadar yazar saptama yapıyor. Katılıp katılmamak okuyanın tasarufunda. Ama bunu takip eden bölüm bence sorunlu:
"Bu tür yazıları, şiirleri kaleme alanları, bu tür şarkıları, türküleri seslendirenleri uyarma imkanımız varsa uyarabilir, yazdıklarının dünya ve ahiretleri için manevi yıkıma neden olacağını söyleyebiliriz, söylemeliyiz"
Bu cümle edebiyatın özüne zıt bir ifade. Yazarın bahsettiği deyişlerin hiç biri bir inanç zedeleyici amacın sonucu değiller. Benzetmeler, mecazi anlamlar edebiyatın ta kendisidir. Kimse "tapıyorum" derken bir dini tapınmadan bahsetmez, ya da "Ya Yaradan, beni niye çirkin yarattın?" dediğinde de yaratıcıyı sorgulamaz, sadece fiziksel çirkinliğini vurgular. Bir yerde benim "350 tane hikaye yazmışım, yani bin sayfalık yalan söylemişim. Günaha girdim" dememe benzer. Yazıda bahsedilen "uyarma" önce edebiyatın, sonra özgür ifadenin ölümüdür.
Son eleştirim ise Güne Gelme ile ilgili. Yazının güne gelmesi ya da gelmemesi yazanın elinde değildir. Bir sabah uyanırsınız, yazı gündedir (Başkalarını bilmem, ben gayet mutlu olurum böyle anlarda. Bundan iyisi yazılarımdan para kazandığım anlardır) Bu noktadan sonra yazara yüklenmek hatadır. Artık yazıyı seçenler sorumludur. Bu yazı nasıl güne gelir denecekse muhattap da onlardır. Daha önce eğitim sorunlarına değinen bir yazı serisinin ikincisi güne gelmişti. O serinin yazarı eğitimin ilk elde sorununun kızlarla erkeklerin beraber okuması olduğuna değiniyordu . Şimdi bu noktada "Bunu nasıl bir yaklaşımdır?!" değil, "Böyle düşünen birinin aynı serideki ikinci yazısını güne getirmek nasıl bir yaklaşımdır?!" demek daha doğrudur.
Keşke zaman ve imkan olsa da güne gelen yazıların niye geldiklerinin de kısa bir açıklaması konulabilinse. Saygılarımla.
İlhan Kemal tarafından 30.1.2024 00:03:30 zamanında düzenlenmiştir.
Yusuf Akkaya
Yusuf Akkaya kardeşim
Yazınızın güne gelmesi nedeniyle hem yazınızı hem de profilinizi inceledim
Bu yazınızla sizi can-ı gönülden kutluyorum
Yazınızın güne gelmesi de elbette ki tebrik edilmeye şayan
Ve affınızla da Yusuf Akkaya kardeşim
Yorum da bulunan CaNMaYBuL rumuzlu arkadaşa bir çift sözüm olacak
Diyorsunuz ki
'''Bir eskiçağ dilleri öğrencisi olarak'''
Devam ediyorsunuz
'''sizi ve bilgisiz ve cahil seçemeyen , seçtikce ne kadar bilgisiz olan üyelern dikkatine diyelim…'''
Haddinizi o kadar aşmışsınız ki
Diliniz o kadar uzamış ki
Bizler yazdığınız gibi olalım ki DEĞİLİZ ÇOK ŞÜKÜR
Siz gidin kendiniz gibi kendi seviyenizde olan yerlerdeki insanlarla tahtınızı kurun ve şarkılarınızı türkülerinizi söyleyin
Buralarda heder olmayın
Yazık etmeyin kendinize
Ha bir de şunu yapsanız derim
Hakkınızda kısmını gerçek bilgilerinizle doldursanız
İsmet Topaloğlu hocam der ki
'''Dil insanın beyanıdır'''
Sizi dilinizle tanıdık...Sizi de tanıdık...Kalın sağlıcakla...
Yusuf Akkaya kardeşim
Elinize kolunuza bereket, yüreğinize de sağlık
İki cihan saadeti de dileyerek sevgi ve selamlarımı da sunuyorum
Yusuf Akkaya
Allah razı olsun…
Bir eskiçağ dilleri öğrencisi olarak sizi ve bilgisiz ve cahil seçemeyen , seçtikce ne kadar bilgisiz olan üyelern dikkatine diyelim…
Ahhhh ahhhh, yazının ortaya çıkışını sadece ticaretin heyecan verici dünyasına dayandırmak, sanki bir tarih profesörü değil de bir tarih komedyeni gibiyim! M.Ö 3200'lerde, insanlar sadece kayalara aşık aşık ticaret anlaşmaları yazmak için yazıyı keşfettiler; duygu ve düşüncelerle hiçbir alakaları yoktu tabii ki. Aşk, sevda, öfke falan mı? Yani kim düşünür ki o tarihlerde biri, "Ey dost, benim duygu durumlarımı anlayabilmek için lütfen bu taş tabletleri incele!" demiş olsun?
Kağıt, kalem gibi romantik araçlar icat edildi, evet, ama sadece çarşı-pazarın kralı olma hayaliyle! Edebiyat? Ah, edebiyatın özü, sadece bir tüccarın piyasa değerini artırmak, duygu ve düşünce gibi soyut şeylere değil. Şairler, yazarlar? Onlar sadece hissetmek yerine altın madeni bulsa daha mutlu olacak kişiler! Şiir, nesir; hepsi sadece duygusal bir hisse değil, aynı zamanda bir ticaret stratejisi!
Ancak, ne yazık ki, yazının gerçek amacı olan duygu ve düşünceler, yazının karanlık ticaret dünyasında kaybolup gitti. Sanırım M.Ö 3200'deki bir tüccarın günlüğünden romantik bir aşk şiiri okuma şansımız pek olmayacak!
Ey seçki, harbiden hem cahil hem de edebiyatın Eesinden bi haber…
İnsanlarla dalga geçmeyin. Eminim bir ünv de okumamışsınızdır. Onu da geçtim , kitap okuyun 😂😂😂😂
Bu eleştiriden sonra ulu önder edebiyatçı kadromuz tarafından UMARIM AFOROZ YEMEYİZZZ… 😂😂😂😂😂
Elhamdülillah…
Yusuf Akkaya
“Kitap okuyun” tavsiyene de uyacağım. (Gerçi ortalama haftada bir kitap okuyan birisiyim ama yeterli değil)
Üniversite de okuyamadım, aklım ancak myo okumaya yetti…
Belliki henüz çok gençsin, umarım okulunu iyi bir dereceyle bitirir, güzel eserler üretirsin ve insanların istifade etmelerine vesile olursun…
Bu arada yukardaki yazıyı yazdığım dönemlerde ben de oldukça gençtim ama artık yaşlandım biraz…
Ayrıca yorumlara açık birisiyim, ancak üsluba dikkat edilmesi kaydıyla…
CaNMaYBuL
Sayın Zengin Kelimeler Kullanıcısı ve yüce seçki bakanlar kurulu, sizi ve sizleriii "cahil" hissettirdiysem özür dilerim; herkesin bilgi düzeyi farklıdır. Kitap okuma alışkanlığınızı sürdürmeniz önemli, zira bilgi birikimi yaşla yarışan nadir şeylerden biridir. Üniversiteye gidememiş olmanız, zekânıza gölge düşürmez. Yaş aldıkça değerli birikimler edinirsiniz. Hayat, her an öğrenmeye açık bir yolculuktur. İlerleyen yıllarda size daha birçok şey katacağına inanıyorum. Üslup konusundaki hassasiyetiniz takdire şayan; kelimeler birer sanat eseri gibi seçilmelidir. Kendi yaşınızın hafif esintileri bile güzellik katar yazılarınıza.
Elhamdülillah
Mehmet İmran Sevinç
Sayın Zengin Kelimeler Kullanıcısı ve yüce seçki bakanlar kurulu
??????????????
Bu nasıl hitap böyle CaNMaYBuL
Hangi gezegende yaşıyorsun
Benim sahifemde olsaydınız gereken cevapları yazardım
Kitap okumakla ADAM olunmadığı gibi İNSAN asla olunmuyor
Yusuf Akkaya arkadaşımızın size yazdığı cevaptaki inceliği bile anlayacak seviyede değilmişsiniz
Çok yazık çoookkkkkkkkkkk