8
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
547
Okunma
Yazının icat edilmediği tarihlerde insanlar duygularını, düşüncelerini gerek birbirlerine gerekse gelecek nesillere aktarmak için değişik metodlar kullanmışlar.
Sineleri aşk ile yananlar; kimi zaman aşklarını kayalara kazımışlar, kimi zaman çamurdan yaptıkları testilere, tabaklara işlemişler, kimi zaman da birbirinden kıymetli madenlere nakşetmişler. Kimileri aşklarını, sevdalarını, öfkelerini, vatan sevgilerini velhasıl sinelerinde biriktirdikleri duygularını saza, söze dökmüşler ve bu sözler kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılarak destanlaşmış, tamamı olmasada günümüze kadar ulaşmayı başarmışlardır.
Yazı bulunduktan sonra insanlar duygu ve düşüncelerini ifade eden kelimeleri ilk zamanlarda taşlara, kayalara, derilere yazmışlar. Kağıt, kalem, boya, mürekkep gibi yazmayı kolaylaştıran aletlerin icat edilmesiyle artık insalar duygu ve düşüncelerini hece hece kağıtlara yazmaya başlamışlar. Elbette sadece kağıtlara yazmakla kalmamışlar, bugün bile Anadolumuzun birçok yöresinde dokunmasına devam edilen el emeği, göz nuru halılara ilmek ilmek işlemişler, işliyorlar…
Aşk, sevgi, sevda, adına ne derseniz deyin, bu duyguları sinesinde taşıyan insanoğlu bir şekilde duygularını açığa çıkarma ihtiyacı duyuyor. Hiç şüphesiz duyguların en iyi izhar edildiği alan Edebiyat’tır. Aşıkların, ozanların deyişleri asırlar öncesinden çağımıza ulaşmışlar, halen gönüllere hitap etmeye, dinleyicilerini gönül tellerini titreterek başka iklimlere götürmeye devam etmektedirler.
Bazen aşkı, sevdayı usta bir edebiyatçının kaleminden tatlı bir nesir olarak okuruz, bazen üstad bir şairin duygu yüklü mısralarından… İster düz yazı olarak, ister şiir olarak okuyalım mutlaka aşkı, sevdayı anlatan satırlar/mısralar karşısında duygulanırız. Fakat burada okuyucu olarak dikkatli olmamız icap eder. Bazı yazı ve şiirleri okurken şayet manasını kavrayamadan tasdik edecek olursak, kor ateş misali elimizde tutmaya gayret ettiğimiz imanımızı kaybedebiliriz. Sizlerde ya bir şarkıda ya bir yazıda ya da bir şiirde karşı cinse olan duygularını ifade etmeye çalışan yazar/şair/ses sanatçısı’nın “Sana tapıyorum” gibi bir ifadeyle sevdiği kişiyi adeta ilahlaştırdığına tanıklık etmişsinizdir. Yazar/şair/ses sanatçısı bazen edebiyatın etkili dilinden faydalanarak karşı cinse en ağır bedduaları sıralayabiliyor; bazen “Allahsız, Kitapsız” gibi kelimeleri kullanarak dinsizlikle itham edebiliyor; bazen “Madem unutacaktın / beni neden yarattın? ” diyerek yaratıcısına hesap sormaya kalkışabiliyor... Bu tür yazıları, şiirleri kaleme alanları, bu tür şarkıları, türküleri seslendirenleri uyarma imkanımız varsa uyarabilir, yazdıklarının dünya ve ahiretleri için manevi yıkıma neden olacağını söyleyebiliriz, söylemeliyiz.
Bizler inanan ve aklı başında olan müslümanlar olarak herhangi bir yanlış karşısında birbirimizi Allah rızası için uyarmak zorundayız. Okuyucu ve dinleyici olarak bunları katiyetle onaylamamalı, hattızatında okumaktan ve dinlemekten dahi uzak durmaya gayret etmeliyiz. Şiir ve nesiri imanımızın elimizden gitmesine değil, bilakis imanımızın ziyadeleşmesine vesile kılmalıyız. Yeri gelmişken şiir ve şairlerle ilgili şu kıymetli kıssayıda siz saygıdeğer okurlarımızla paylaşmak istiyorum.
Temim ed-Dari’nin (r.a) azadlısı Ebu’l-Hasen anlatıyor: “Şakirdlere gelince onlara da sapıklar uyarlar...” (Şara:224) ayeti nazil olunca (Resulullah’ın ünlü şairleri) Hassan b. Sabit, Abdullah b. Revaha, Ka’b b. Malik -Allah hepsinden razı olsun- ağlyarak Peygamberimizin yanına geldiler ve:
- Ya Resulallah, Allah bu ayeti indirdiğinde bizim şair olduğumuzu biliyordu, dediler.
Peygamberimiz, onları teselli sadedinde Şuara suresinin 227. ayetini okuyarak:
- Bakın, Allah’ın istisna ettiği şairler var: “Ancak iman edip de iyi harekette bulunanlar hariç.” buyuruyor. Onlar sizsiniz. “Allah’ı çok zikredenler” hariç, buyuruyor, onlar da sizsiniz. “Ve zulme uğradıktan sonra öçlerini alanlar da böyle (peşlerinden yalnız azgınların gittiği şairlerden) değildir.” Bunlar da sizlersiniz, buyurdu. (Hayatü’s- Sahabe c.3 sh.347, İbn İshak, İbn Ebi Hatim, İbn Cerir)
Demek ki şiirde, yazıda kısaca edebiyatta, aslında hayatın her alanında yazdıklarımızla, söylediklerimizle, yaptıklarımızla Hakk’ın rızasını kazanmaya gayret etmeliyiz.
Şarkı / türkü, şiir / nesir deyip geçme,
Farkına varmadan perişan olursun.
Küfür sözlerini sakın tasdik etme,
İmanın gider, sonra helak olursun...
Yusuf Akkaya