- 371 Okunma
- 2 Yorum
- 5 Beğeni
Telvenin Öyküsü
Gök fincanı yana doğru çevirdi falcısı minicik telve damlası düştü toprak tabağa. Sağa sola doğru çevirip şekillendirmek falcıya kalmıştı.
Yıllar sonra fark etti ki telve damlası, gözlerinin perdesinde büyüyen korkuları, süt dişleri arasında ezilerek kök salmış ruhunun topraklarına. Bahçenin kuytu köşelerinde toplamış gölgeli kısacık mutlulukları, ama gülen bulutları indirememiş gözlerinin derin vadilerine arkadaş olsun diye. Çığlıkları, çoğu zaman bellenmiş toprağın bağrına gömülmüş, çünkü kahkahaların dansı yasaklanmıştı, küçüklüğündeki oyunun kuralıydı. Falcının iradesiydi.
Yanak kasları, yırtılır gibi acımamıştı hiç, çünkü duygularının taşıdığı ağırlığı gizlemek, içindeki fırtınaların prangasıyla yaşamak zorundaydı küçük damla. Haykıran dereler, gözlerinde çağlamamıştı hiç; sessizce kabullenmişti fırtınaların içinde büyütmenin hüznünü. Ağlamak yasaklanmış, zayıflıkla damgalanmıştı dünyası.
Ve o şiirler! Onlar da yasaklanmıştı, özgürce akmamalıydı kelimeler kâğıtlarında. Altı yıllık uykudan uyandığında yanık kâğıt kokusunu hissetti sıcak teneke sobadan gelen. Şiir kitaplarıydı küle dönen. Kadınların duygularını çivili tabutlarda saklamaları gerekmiş aynı tabutta çürümeye mahkûm edilerek. İçinde fazlaca rendelenmiş, şekillendirilmiş duygusuz bir tahta gibi büyümüş yıllarca.
Kahkahayla gülenlere imreniyor halâ. Ve hıçkırık deryasına düşenleri anlamaya çalışarak. Yarım asır sonra, sadece şiirin yasağını delmeyi başarabilmiş. Küflenmiş duygularının isyanı başlamıştı artık. Kimse kınamasın küçük telve damlasını lirizmin deryasına dalamıyor diye. Ezilerek taşlaşmış kalbi sadece öfkenin seslerini iletiyor kendisini yazarken…
YORUMLAR
Afet Hocam, bir çok kişinin bastırılmış duygularına örnek bir anlatım.
Kutluyorum. Saygılar
Afet İnce Kırat
Zamanın ağırlığını taşıyan gök fincanının dönüşü, minik telve damlasının toprak tabağa düşmesiyle başlayan masalsı bir serüvenin izlerini taşıyor. Falcının ellerinde şekillenen bu damla, yıllar sonra kendi iç dünyasının karmaşık bahçesinde bulduğu kökleriyle büyüyen korkuları ve kırık dökük mutluluklarıyla dolu bir hikayeyi anlatıyor.
Telve damlası, gölgeli mutlulukları kuytu köşelerde toplarken, gülen bulutları gözlerinin derin vadilerine indirememiş, çünkü kahkahaların dansı küçüklüğündeki oyunun yasaklanmış kuralıymış. Falcının iradesi, çığlıkları bellenmiş toprağın bağrına gömmüş, çünkü duyguların dansı yasaklanmıştı.
Yanak kasları, duyguların ağırlığını taşırken yırtılmamış, çünkü küçük damla duygularını gizlemenin, fırtınaların prangasıyla yaşamanın zorluğunu içselleştirmişti. İçinde büyüyen fırtınaları sessizce kabullenmiş, gözlerinden çağlamamış, çünkü ağlamak yasaklanmış, zayıflıkla damgalanmıştı dünyası.
Şiirler, özgürce akmamış kelimelerin kâğıtlarında. Altı yıllık uykudan uyandığında yanık kâğıt kokusunu duyan küçük damla, şiir kitaplarının küle döndüğünü görmüş. Kadınların duygularını çivili tabutlarda saklamaları gerekmiş, aynı tabutta çürümeye mahkûm edilmişler. İçinde fazlaca rendelenmiş, şekillendirilmiş duygusuz bir tahta gibi büyümüş yıllarca.
Kahkahayla gülenlere imrenen damla, hıçkırık deryasına düşenleri anlamaya çalışarak geçirmiş günlerini. Şimdi, yarım asır sonra, sadece şiirin yasağını delmeyi başarabilmiş. Küflenmiş duygularının isyanı artık başlamış. Küçük telve damlasının taşlaşmış kalbi, öfkenin seslerini yazarken iletiyor, kimse kınamasın, lirizmin deryasına dalma cesaretini gösteremediği için.
Müthiş bir betimleme ve mükemmel bir anlatı. Tebrikler ablacığım 🙏🙏🙏