- 248 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Rüyalara yolculuk
Lacivert bir gecenin ardından, kış soğuk yüzünü yavaştan göstermeye başlamıştı. İnsan oğlu kış uykusuna yatmayı, miskinleşmeyi pek severdi. Karların içinden nazlı nazlı ufak boyunu gösteren kardelen çiçekleri kışa ayrı bir güzellik katıyordu. Her tarafın beyazlara bürünüşü, etrafa sessiz bir huzuruda beraberinde getirirdi. Her mevsimin kendine has bir güzelliği vardı. Severdim kışın getirdiği bu güzellikleri .
Aklım yerinde fakat vücudum bir güvercin kılığına girmiş,
gökyüzüne hakim uçuyordum. Beyaz bulutların içinde geçerken özgürlüğün ne kadar muhteşem olduğunu hissediyordum. Bu özgürlük bizlere özgü bir şey miydi? Yorulduğumda dinlenmek için çam ağaçların üzerine konar, o çamın kokusunu içime çekerken hapşırmaya başladım. Az gittim ,uz gittim dere tepe düz gittim. Ne kadar gittiğimin farkında olmadan köyüme yaklaştığımı gördüm. Göksu nehri koyu mavi rengiyle kıvrım kıvrım nazlı bir ceylan gibi akıyordu. Kenarlarında bodur ağaçlar yemyeşil, çıplak ağaçlar hemen hemen yok derecedeydi.
Doğup büyüdüğüm köyüme gelmiştim. O çocukluğumun sarayı zannettiğim, iki katlı toprak evimizi arıyordum. Bir aşağı bir yukarı etrafı dolaştım. Evin yerinde yeller esiyordu. Çocukluğumda zor tırmanıp çıktığım yalnız tut ağacı aynı yerinde duruyordu. Yalnız çok kocamış, dalları yerde sürünüyordu. Evler yıkılmış, köyümden hiç eser kalmamıştı. Evlerle insanlarda kaybolmuştu. Bu köydekilerin hepsi göçüp gitmedi ya! Nerede benim güzel köyüm ve sıcak kanlı hemşerilerim. Bu köyden küçük yaşta okumak için ayrılmıştım. Unutamadığım güzel anılarım, zihnimin bir köşesinde hala yaşamaya devam ediyordu. Karşı yamaçlardan kurt uluması, kesik kesik uzaktan geldiğini duydum.
Bu da onların aç kalıp yiyecek aradıklarını gösteriyordu. Kimseye yem olmayacaktım. İnsan yaşayarak kendine zarar vereni öğreniyordu.
Umudumu yitirmek üzereyken güneyin tepesinde birkaç evlerin sağlam kaldığını gördüm. Ah burada bir yıl önce deprem olmadı mıydı? Yıkıntılar depremin kalıntısı olduğunu hatırladım.
Akşam karardı. Karnımda acıkmıştı. Güneyin doğu tepesinde ahşap bir evde hafif bir ışık süzmesi gözüme çarptı. Kapıyı usulca çekinerek dövdüm. Heyecanım doruktaydı. Beklerken kapının açılmış olduğunu fark ettim ve küçük bir odaya geçtim. Eski bir kuzine sobanın içinde çıtır çıtır meşe odunlar ha bire yanıyordu. Loş gizemli oda huzur doluydu. Tahta bir makat ve eskimiş bir kilim yerde seriliydi. Sobanın sol tarafında, kalın bir minderin üzerinde, yaşlı bir nine oturmuştu. Yüzü başındaki beyaz tülbentin ucuyla kapalıydı. “ Hoş geldin kızım Feride “ dedi. Ben şaşkın bir vaziyette ayakta dikili kaldım. “ Gel şu yanımdaki iskemleye otur, ben seni bekliyordum zaten “ derken sesin bana yabancı gelmediğini fark etmeye başladım. Kimdi bu nine? Ama konuşmaya cesaretim yoktu. Dilim tutulmuştu. Köyde bu nineden başka kimseyi görmemiştim.
Düşünceler beynimin dağarcığında koştururken nine benim geçmişte yaşadıklarımı sanki görmüş gibi bir bir anlatmaya başladı.
“Acılarınla yoğruldun piştin. Çok sabırlı oldun. Seni çok incitip kırdılar sevdiklerin, hepsini affedip bağışladın. Bazen aynı kısır döngüler içinde tepelenim durdun günlerce. Kızım hepsi senin değişmen için gerekliydi. Bak şimdi dimdik ayaktasın. Güzel değil mi”? Artık daha akıllı olmaya çalışıyorsun. İnsanların taktıkları maskeleri net görmeye başladın. Kimse için kendini çok fedakar etme yavrum. Kendin herkesten önemlisin. Senin gibi bir dahası yok ki. İnsanlar son zamanlarda çok değişti. Kızım mutlu olmayı bilmiyorlar. İnsan kendi kendine yettiği zaman mutlu olur. Bunu da yalnız kaldığında ulaşırsın. Kendine değer ver ve sev yavrum. Benim gitme vaktim geldi. Hoşça kal güzel kızım “ derken ayağa kalktı.
“Nine sen kimsin beni nerden tanıyorsun” demeye kalmadan yüzündeki örtü düştü. Babaanneme ne kadar benziyordu. Tatlı dilli ve yüzü nurluydu. O mu acaba düşünürken, ayağa kalkıp birden ortadan kayboluşuna şaşırmıştım. Benim kendine soracaklarım varken hepsi içimde kaldı. Kimdi bu bilge nine? Beni çok sevdiğinden babaannemin ruhu olabilir mi ? Daha bana konuşacakları var mıydı? Bilmiyordum.
Dışarı çıkıp Göksu ırmağına doğru kanatlarımı açıp uçmaya başladım. Gri bulutların üzerinde dolaşırken güneşin doğuşu, beni daha güçlendirdi ve pozitif enerjimi verdi. Sonsuz gökyüzü bana aitti.
Oğlumun anne anne deyişiyle irkildim. Kafam karışık, ruhum dingin bir şekilde yataktan doğruldum. Gördüklerim ve duyduklarımın rüya olduğunu anladım. Uzun uzun bu rüyayı düşünecektim. Bana ne anlatmak istiyordu. Bundan kırk sekiz sene önce ölmüş, babaannemin rüyada konuştukları satır satır aklımın duvarına yazılmıştı.
Feride
25-01-2024
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.