- 171 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çok Kitap Okumayın
Çocukluk yıllarımdan beri okumaya karşı bir merakım vardır. Özellikle ortaokul sıralarında şiire karşı aşırı bir düşkünlüğüm olmuş ve o yıllarda birçok şiir kitabını okumuştum. Fakat adamakıllı baştan sona kadar okuduğum ilk kitap Sami Arslan’ın ‘Karanlık Gecelerin Nurlu Sabahı’ isimili eseriydi. Bu küçük kitap bende derin izler bırakmıştır. Halen başucu kitaplarımdan birisi olma özelliğini yitirmemiştir. Bundan sonra Osman Çeviksoy’un kaleme aldığı ‘Derdimi Gül Eyledim’ isimli eserini okudum. Bu kitabı bitirince yazdığım ilk dörtlük hafızamdadır. Şöyleki:
Derdimi gül eyledim
Derde derman olmayınca.
Sevgi nedir bilmedim
Hakk’a aşık olmayınca…
O gün bugündür kendi çapımda şiirler yazarım. Bu kitaplardan sonra evde bulunan üç beş kitabı da okumuştum. Ancak bizim çocukluğumuzda ders kitaplarının haricinde herhangi bir kitap almak fuzuli sayılırdı. Falanca yazarın romanı çıkmış, filanca şairin yeni kitabı çıkmış alalım demek bir nevi abesle iştigal etmekti. Çünkü ay sonuna borçsuz-harçsız çıkmanın hesapları yapılırdı. Biz de ne yapalım, okul kütüphanesinden (ansiklopedilerin dışında okuyacak bir kitap bulmak pek mümkün olmasa da) buladildiğimiz kitapları alıp okuduk. Ancak asıl okumada tavan yaptığım yıllar yüksek okula gittiğim yıllar oldu. Arkadaşlarla kimin elinde hangi kitap varsa -ayırt etmeksizin- birbirimizle değiştirmek suretiyle okuduk. Bir de okul önünde seyyar kitap satanlar vardı, ucuz yollu onlardan da kitap alarak ya da kiralayarak okuduklarımız oldu.
Okulun ardından çalışmaya başlayınca bu kez yılların acısını çıkarırcasına kitap almaya başladım. Kütüphanemin temellierini de o yıllarda atmış oldum. Sonra bir gün bir hoca çıktı karşımıza, bize öyle bir cümle söyledi ki, birden aklımızdan ‘bunca kitabı boşuna mı okuduk?’ diye bir soru geçti. Cümlenin ne olduğunu merak etmişsinizdir. Hocamız aynen şöyle söylemişti: “Çok kitap okumayın gençler!”. Evet, evet yanlış okumuyorunuz, hocamız bize çok okumayın diyordu. Bir hoca düşünün ki talebelerine, gençlere çok kitap okumayın desin (!). Biz tabii şaşkınlık içerisinde hocamıza olan saygımızı muhafaza ederek, dinlemeye devam ettik. Ve bir anda kendinden emin ve tok bir sesle hocamız, bize hayatımız boyunca unutamayacağımız şu dersi veriyordu: “Güzel olan kitapları çok okuyun”. Sonra neden böyle söylediğini uzun uzun anlatmıştı. Hülasa piyasada insanları irşad etmekten ziyade ifsat etmeye yönelik kitapların da bulunduğunu, bilinçsiz bir şekilde ifsad eden türden bir kitap okunur ve ‘bunu yazan ne güzel yazmış’ diye tasdik edilirse, insanın imanı bile tehlikeye girebilir, demişti. Bugün piyasaya baktığımızda dini eser diye piyasada satılan, okuyucunun eline tutuşturulan kitapların birçoğunun ifsad edici olduğu açıktır. Buyüzden okuyucu seçici olmak zorundadır. Ehl-i sünnet itikadına, sahabelerin bazılarına (hz. Muaviye r.a, hz. Ebubekir r.a, hz. Aişe r.ah. gibi) ve islam ulemasına dil uzatılan, başta Mi’rac mucizesi olmak üzere Peygamberimizin (s.a.v) onlarca mucizesini te’vil yoluyla inkar eden eserlerden ve onların yazarlarından, adlarının başında profesör, doçent, doktor, ilahiyatçı dahi yazsa da uzak durmanızı tavsiye ederim. Şu ibretli kıssa kulaklarımıza küpe olmalıdır:
“Bir gün Yusuf Hemedani (k.s) hazretlerine “İslam alimlerinin ve kıymetli rehberlerin azalıp yok olduğu zaman ne yapmak lazım? ” diye sorulduğunda: “ O zaman, her gün o büyüklerin yazdığı kitaplardan bir miktar okuyunuz. ” diye buyurmuşlar”. (Altun Silsile, sh.154).
Bu zaman tam da o zaman değil midir?
Bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum: “Tıbbı ve bilimsel araştırmalar açıkça ıspatlamıştır ki, bağışıklık sisteminize saldıran en azılı düşman, mikroplar değil, aklınızdan geçenler ve ağzınızdan çıkanlardır. ” (Çocuk Eğitiminde ilgi-bilgi-sevgi Ahmet Altun sh.31).
Madem ki akıldan geçenler ve ağızdan çıkanlar yemeden-içmeden daha çok bizim sağlığımızı tehdit ediyor; o halde aklımızdan güzel ve faydalı şeyler geçirmek, ağzımızdan insanlığın yararına olacak sözler çıkarmak gerekmez mi?
Atalarımız ne güzel söylemişler “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”. Peygamberimiz hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v)’da fem-i saadetlerinden dökülen bir hadislerinde “Kişi arkadaşının dinindendir. Biriniz arkadaş edindiğinde kimi arkadaş ediniyor, ona baksın.” diye buyuruyor. (Tirmizi)
Okuduğumuz her kitap bizim gizli arkadaşımız değil midir? İçlerinde bahsi geçen karakterlerle bir nevi kendimizi özleştirerek sohbet etmiyor muyuz? Yine okuduğumuz kitaplardan etkilenerek bazı yazılar kaleme almıyor muyuz? Konuşurken onlardan örnekler vermiyor muyuz? Hal böyle olunca kılı kırk yararcasına seçici olmak zorundayız.
Kendimizi inandığımız değerler üzerinde iyi yetiştirmiş, dışardan esebilecek rüzgar, kasırga ya da daha şiddetli akımlara karşı zerre kadar geçit vermiyecek isek; ifsad edicileri ve onların düşünce sistemlerini öğrenip çevremizdekileri de uyarmak hepimizin üzerine bir borçtur.
Nasıl ki asırlar boyunca binlerce Hak aşığı, Kur’an aşığı, Peygamber aşığı, Sahabe aşığı İmam Hanefi (rh.a) gibi mezhep imamları, İmam Rabbani (k.s) gibi mürşid-i kamiller, İmam Gazali (rh.a) gibi alimler Din-i İslam-ı Mübin’i her türlü ifsatçılara karşı savunarak Allah’ın izniyle bizlere ulaştırdılar; bizler de onların yolundan giderek, gelecek nesillere ulaştırmak zorundayız. Bu da ancak Yusuf Hemedani (k.s.) hazretlerinin tavsiyesine uymakla, yani o muhterem zatların eserlerini okumak, okuduklarımızla amel etmek ve başkalarına da tavsiye etmekle mümkün olabilir. Ehl-i sünnet ve cemeat akidesine saldırıların ayyuka çıktığı, her gün ekranlarda ifsadçıların boy gösterdiği şu dönemlerde, hocalarımıza çok iş düşmektedir.
Yusuf Akkaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.