Başka biriyle yağmuru konuşmak
Geçmiş insanın peşini hiç bırakmaz ya da
Geçmişi günün birinde mutlaka insanın karşısına çıkar.
Geçmişi insanın canını yakar
Fahriye elli sekiz yaşında nedamet dolu bir kadın.
O artık hasta ve yalnız bir kadın.
Onu hasta eden şeyin geçmişini -yaşadıklarını- unutamamak olduğunu tahmin edersiniz.
Zor yürüyorduk. Çalılıklar buna engel oluyordu. Hikâyeyi orta yerinden anlatmaya başlarsam şans yüzüme gülecekmiş. Yalan. Bu şey sadece uğursuzluk getiriyor olabilir. Öyle bir his var içimde. Artık çok geç. Ne diyordum. Evet, zor yürüyorduk. Ağaçlara tutunarak ilerlemenin bedeli onlardan biri olmakmış. Kötü olanı ne biliyor musun? Ağaçlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Onları seyretmeyi seviyorum.
Ne mi oldu? Biz zorlukla yürümeye devam ettik. Ağaçlara tutunduk. Ama ağaç olmadık. İşte bu düşünceler ne bir korku kesiti ne de drama benzetmesi.
Cüneyt’le biz mutlu bir aileyiz üstelik eğer bir ağaç olsaydım. Dut ağacı olmayı isterdim. Böylece kocaman bir gövdeye sahip olurdum.
Kocaman gövdesiyle meyve veren bir dut ağacı…
Vakitlice vaz geçiyorum ağaç olmayı istemekten. Düşlerimden vaz geçiyorum. Gözlerim her yerde onu arıyor. Düşler beni fazlasıyla oyaladı ve hayata karşı direncimi kıracak kadar büyüdüler. Düşler sadece büyüdüler. Büyüdüler. Gerçekliğin kıskacında olmuşluğum küçücük kaldı. Kolay değil ancak zor da değil. Sanırım artık kendimi düşünmeliyim.
Kendimi düşünmeliyim
Kendimi düşünmeliyim
…
Oktay !!
Medine !!
Biraz daha gecikirseniz sizi değil sofraya çağırmak büyük bir olasılıkla hayal bile edemeyeceğiniz şiddette lanet olası tabakları param parça ederim. Sofrayı başınıza geçiririm. Bunu yaparım. Herhalde bu yaptıklarımı aptalca bulup sorgulamazsınız değil mi?
Fahriye burnundan soluyarak mutfaktan çıktı. Büyük salona geçti. Odada kimseyi göremeyince şaşırdı. Sahi ya Bu gün günlerden perşembeydi. Oktay ve Medine lojmanı terk edeli iki gün olmuştu. Öz evlatları annelerini yalnız bırakarak Çay fabrikasında çalışan ve yalnız yaşayan kırk beş yaşındaki teyzelerinin evinde kalmaya karar vermişlerdi. Fahriye ile Havva abla kardeş olmalarına rağmen talihsiz bir olaydan sonra küsmüşler ve aynı şehirde yaşamalarına rağmen yıllarca birbirinin ne yüzünü görmüş ne de sesini duymuşlardı.
Fahriye kendisini iyi hissetmiyordu. Günlerdir Cüneyt’in hayaliyle yaşıyordu. Baş edemiyordu. Bu büyük ve sessiz evde yalnız kalmak ona iyi gelmemişti. Sofrayı öylece bıraktı. Kendini kanepeye bıraktı. Dışarda yağmur yağmıştı. Camlar buğuluydu. Fahriye yağmuru hiç sevmezdi. Özlediğini hissetti. Eski günlerdeki gibi bu ev Cüneyt’in ve çocukların kahkahalarıyla çınlamalıydı.
Cüneyt on üç yıl önce çalışmak için yurt dışına gitmiş bir süre sonra eve gelen zarfların ardı arkası kesilmişti. Cüneyt’ten haber alamayan Fahriye huysuz sinirli küfürbaz bir kadın olup çıkmıştı.
Fahriye bu ruh halini aşamamış giderek daha da kötüleşmişti. Zaman zaman Cüneyt’in hayaliyle konuşur zaman zaman gözlerini bir noktaya sabitler ve öylece dururdu. En sonunda sinir nöbetleri geçirirdi. Fahriye’nin düzensiz kullandığı ilaçlar hiçbir şekilde fayda etmedi. İşler iyice kötüye gitti.
Peki şimdi ne olacaktı ??
Fahriye olacaklardan habersiz uykuya daldı.
...
Mahvash / Munise Senem UÇAR
YORUMLAR
Yıllar yılları sürüklediğinde cilt kefen tabularımızla yolun sonu hiç beklenmedik geçitlere açılır. Orası ne ne yukarıdırı ne de aşağısıdır. Uçu bucağı olmayan kendisinin bulunduğu çamurdur. Kalbi ya da tüm organları yoktur orda. sadece sessiz ayaksız kolsuz hengame bükülüşleri. İki yol ayırımı iki kapı toğmağı bir ruhun içinde iki ruh. ikiz deniliyor ya bu ruhlara işte bu yüzden insanın bir tarafı karanlıkken bir tarafı aydınlık gül likörüm. Bundandır diğer Ruh parçamın peşinde dolaşıp durmalarım. Bazen çok sakinken bazen anormalleşiyorum. Kapıdan değilde camdan tırmanıp eve girmek mi desem ya da otobüs şöförünün yolda yaralanmış bir hayvana hiç ilgi göstermeyip yanından geçip giderken adama saldırmam gibi.
Hatta eş cinselleri kınayanları boğazlamak istemem gibi hal durumları. Bana iletilen bir diğer mesajda akaşa olarak '' Onlar bir ruhun iki parçası Tülay. Bu yüzden bu durumdalar. Her zaman dediğim cümlelere AYNI AKIL KÖPRÜSÜNDE çarpışmıştı, gelen mesaj. Derdim hep '' Onları o durumda Yaratan Allah. Size hiç bir konuşma kınama düşmez'' teyit edilircesineydi savunduğum bu durumdaki insanlara dair.
El GAFÛR olmaktan öyle çok uzak ki insan kalbimin tükendiği noktalardan birisi de hiç şüphesiz burasıdır.
Yazının güne düşmesi dileğimi arşa bıraktım.
Seni kalbinin içi kadar çok çok seven ABLAN
Hayat bu
Kimisinde böyle
Kimisinde farklı şekillerde
Zor hayat zor
Allah yar ve yardımcınız olsun inşaallah
Mahvash
Rabbim darda kalanlara yardım eylesin
Kurgu hikaye idi
Devamı ikinci yazıda
Çok teşekkür ederim