Yazı Nasıl Yazılmaz
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kaya mıdır nedir bu Yunan’ın Toprak Tanrıçası, yani ismi Kaya mıdır? İlk bakteriye üff deyip can vermiş falan fişman. Sonra yaratılış teorilerine uzattım aklımı, aklım ermedi ya hu. Uzun akıllı var mı aranızda, dedi. Kim dedi, kime dedi, işte bu noktada kopuyor lastik gibi sünen zihnimiz veya ruhumuz.
Hititlerden başka, Hintlerden başka, Japondan Meksikaya başka anlatıyorlar bu ilk nefesi, ilk canın oluşumunu. Bizim Göktengri de boş durmamış,Türklerin de var Tanrıçası, yani yok mu? Çinlilerin yaratıcısı kim. hangi bakteri mi demeliyim yoksa hangi Tanrı mı? Yaşadığımız kültürde bakteriyi yaratan ekseriyetle Arapların hikayelerinden veya Yahudilikten, Hristiyanlıktan en son da İslamiyetten gelme. Zerdüştlük ve Hint diyarından en çok da Sümer tabletlerinden bolca hikaye var. Ya hu her biri birbirine girmiş bu çağda.
Şunun şurasında bir deniz ötemizde Yunan, bir çöl ötemizde Arap, sağda solda ötede beri de Kızılderililerden tutun da Japonlara, Farslara, Mısırlılara kadar uzanıyor aklımız sanıyorum amma galiba aklımız uzuyorken bir yerde kopuyor. Ondan kelli deyorlar herhal aklını kaybetmiş diye. Aslında aklını kaybetmemiş, aklının yarısı kopmuş geri dönemiyor gibi bir şey demeliyiz. Yani yarım veya çeyrek veya % 75 akıllı falan fişman demeliyiz. Akıl kaybolur mu ya hu.
Dikizciler var ya, hani gökleri izleyenler, onlar da boş durmuyor dürbün değil de neydi o zamazingonun adı, teleskoplarla seyredip durula karanlığı. En ünlü uzağı yakın eden teleskop ise Hubble. Hubble aslında bir bilim insanının adıymış, gitmişler makineye yani teleskopa vermişler. Ya hu insan ismi teleskoba verilir mi hiç. Neyse ne, hem bana ne, bize ne, dimi ama? Tabii son 40 yılda bir çok yeni daha uzağı daha net gösteren zamazingolar yapmış insanlar, kimse boş durmuyor şu dünyada, arıyor da arıyor bir şeyleri. Kara Delikleri duymayanınız yoktur sanırım. İçinde ışığın bile kaybolduğu gök delikleri. Kara Deliklerin her şeyi içine çektiği söylenir durur idi, yani bir nevi o deliğe yaklaşan onun çekiminden kendini bambaşka bir yerde buluyormuş, o yeri de tarif eden çıkmadı daha. Lakin en son bilgilerden biri, o delikten de çıkan bir şeyler görülmüş. Artık nasıl görüntüledilerse bilmem.
Tabii ki haklısınız, bizim genel yaşantımızda teleskop pek bulunmaz, yani dürbün kullananlar vardır ya, teleskop kullananların yüzdesi acaba nüfusumuzun yüzde kaçıdır? Aslında her şehre beş on tane teleskop yerleştireceksin, insanımız, öğrenciler, ünideki araştırmacılar falan boş zamanlarında seyretsin gökleri. Ne var ne yok, ne oluyor o deryada yani.
Lakin biri de çıkıp, lan terbiyesiz melekleri mi dikizliyorsun deyü tekme tokat girmezse iyi.. Hani bazı şehirlerimizde oruç tutmayanları döverlermiş ya, kızını dövmeyen dizini döver gibi bir şey galiba, bu işler.
Yine geçen zamanda bir yerde duydum, hangi kahveydi hatırlayamadım, yani internet kahvesi. Pişpirik oynanan yerlerimiz veya eski kültürümüzden kalan kıraathane değil, akıllı telefon veya pc camı var ya orada söylediler. Ne duymuştum, ne duymuştum ha.. Dizlerim hatırlayamadı, özür dilerim. Elbette dizlerim ile duymuyorum kulaklarım var benim de, yani öyle diyorlar kulak ile duyuyormuşuz, burun koklamak için, dil konuşmak içinmiş falan ya hani.
Dünya ile Mars arasında mı, Jüpiter ile ondan önceki veya sonraki gezegen arasında mı ne, bir göktaşı alanı varmış. Bu göktaşı adası için ( tabii şimdi bu göktaşları bir gezegenin çevresinde dönüyormuş) antik çağda iki uzaylı gücün savaşından sonra parçalanan bir gezegenin parçaları da denilebilirmiş. Düşündüm taşındım, oraya baktım buraya baktım, olabilir mi diye sordum kendime... Neden olmasın ki dedim...
Zaten dünyanın ötesinde berisinde eskisinde yenisinde göklerden gelenlerle ilgili yaz yaz bitmez, düşün düşün akıl lastik gibi süner hesabı( kopmazsa iyi) bir çok hikaye, anlatı, efsane, mistik olay var yani..
Neye tapunacum ben ya hu, bir şeye tapunmalıyım böyle de olmaz ki. Hangi Tanrıya, Tanrıçaya tapınayım da bana gerçeği göstere, gerçeği anlata, akıbetimi söyleye...
Yani bakteri de olabilir tapınacağım fark etmez, taş kaya, ateş, ışık, duvar, ağaç, rüzgar.. Genelde dünyamızda insan dışındaki canlı veya cansızların aklı idraki yok di mi? Şimdi bunlar da çok evvel zaman içinde düşüne düşüne akıllarını sündüre sündüre, sündükçe kopara kopara bu hale geldilerse, bizim de akıbetimiz öyle mi olacak?
Temizlik imandan gelir diye diye tüy bitti milletin ağzında lakin, biz insanlar da tüyleri kılları dökeli epey on binlerce yıl geçmiş, yani bu tüyler yeniden mi bitiyor ki anlamadım ya hu. Şu gökyüzünü bir silip süpürsek yani temizlesek diyorum ama hangi güçle bunu yapacağız, şunun şurasında kaç yıl yaşıyoruz birader?
Neyse dostlar, arkadaşlar, sevenlerim, sevmeyenlerim, nesildaşlar, eskitaşlar...
Sündürün bakalım aklınızı kopacak mı, yoksa kendimizi kandırmaya devam edip, kendi gerçeğimizi yegane gerçek mi kabul edeceğiz?
Not: Gördüğünüz veya okuduğunuz gibi Nasıl Yazı Yazılmaz’ın örneğini verdim. Teveccühünüz efendim, alkışlamayın, şımartmayın beni.
Kimi düşünüyorum mdf suntalam mermer masa örtüsü plastik vb vs o kadar şımarmışlar ki, o kadar şırnaşmışlar ki her tarafımızı sarmışlar. İşin kötüsü bunları da çevremize kendimiz yerleştirdik yani.
Beyaz nasıl beyaz oldu, siyah nasıl siyah oldu.
Hallice misin üstadım, iyi ol aman, sağlığına dikkat et, çekirgelerden mevzubahis sorarsan artık bit ve pire ile irtibat kurup gerçeği onlara soruyorum lakin onlar da sündürmüş aklını gibi.. Pencereden nehir ırmak görülüyor mu yine.. İyi iyi, bizim pencereden görülen sadece karşıki ormanlar çünkü, onlar da akmıyor su gibi..
Kahve drink eder misiniz efendim?
İyi Geceler.
En sevdiğinize emanet olun.
YORUMLAR
Yakışıyor tabela nesildaşım sana. Kahve de bize epeyce Yakışıyor.
Yüce yaratıcı ayrı düşürmesin dilerim:)))
Tebrikler ederim.
Sağlıcakla kalasın.
Yinsani
nesildaşım yaratıcı ayrı düşürmesin dua ve temennine emin amen amin amon tüm dillerde...
eksik olma... ben bir köpüklü latte yapayım, latte mi içtiğim bilmem ya... köpürtücü aldık ya iyi oldu:)
Yinsani
Temel besin maddem olan kahveyi her sabah çorba kasesi büyüklüğündeki kupamdan drinklerken felsefe yapıp ruhum ve aklımın didişmesini dinliyorum.
Antik uzaylılarla günümüz uzaylılarının nasıl savaşacağını uzay yolu dizisinden izlerken kara deliklere kaç tane insanı atabilirimin hesabını yapıyordum. Son yaptığım sayıma göre ciddi bir sayı tuttu. Tek tek atmakla bitmeyeceğine karar verdim. Vinci'nin eskizlerini araklayıp toplu mancınık prototipi çizdim. Ama imal etmek için size gereksinimim var. Proje benim boyutlarımı aştı. Tek korkum kara deliklerin bile o güruhu kabul etmeyip bize geri fırlatması
Ayrıca içimize yerleşmiş bulunan bakteri ve virüsleri temizleme konusunda uçuk kaçık fikirlerim var. bunları sizinle paylaşmak isterim.
Felsefe yaparken drinkleyeceğiniz kahveler benden ikram, yanında eat edeceğiniz cup cake leride ellerimle hazırlarım
Kendinize iyi bakın diyeyim. bizi bu harika yazılarınızdan mahrum etmeyin.
İyi drinklemeler sonrası tatlı sleepler dedim bende sizden kopya çekip
saygı selam ve mutlulukla kalın
Ay Parçası tarafından 20.1.2024 20:17:37 zamanında düzenlenmiştir.
Yinsani
eksik olmayın efendim.
nice yazılarda buluşmak dileğiyle.
Ay Parçası
her zaman beklerim istanbul'a. Sizinle tanışmak ve sohbet etmek benim için keyif olur.
Yaşınızı bilemiyorum ama belki de nesildaşızdır.
Söz verdiğim ikramlar hazır....
Selam sevgi ve mutlulukla kalın hep
Yinsani
:)) If you drink coffee, leave out the sugar and cream.
Her şey bitti derken kahrolmadıysa..yaratılışa sarar kendini işte böyle ..İleri ileri daim ileri..adem ile Havva 'yı geçtik gari.Her gün bakanın bir şey göremediği dünyada arada bakan olsak ne ola ki?.Fadıl takipte..Fıdıllı oğlunu göremiyorum ekipte.Yazının nasıl yazıldığını sıkmadan okuttuğunuz bu yazı ile ispatladınız.Güne ışık, beyinlere ışık, teleskopa ışık ve hatta hatta kara noktaya ışık.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
neneh. tarafından 20.1.2024 16:46:07 zamanında düzenlenmiştir.
Yinsani
yazıyı boşverdim; çevireyim kopya çekmeden başarabilirsem...
eğer senkahve içer, şekerli ve sütlü ( cremalı) sev... gibi bir anlam çıktı...:)) 1 yıldır duolingo kullanıyorum da anca işte, seneye görüşürüz belki ingilizce yazarız tektük yazıları:))
saygı ve huzurla üstadım.
eksik olmayın.
Evet kahve drink ederiz de, geceleri uykusuz bırakıyor.
Ahacık şimdi içiyorum, teşekkür ederim Ekrem.
Söze yazının sonundan başlamam, senin de uykusuz gecelerde, yatağa gider ayak yazdığın, okura beyin jimnastiği yaptıran yazılarını, baştan sonuna kadar okumadığım anlamına gelmesin.
Hatta, ala uykulu okurken birinde akıllı telefon burnuma düşmese, ışıkları kapatmadan uyuyakalacaktım.
Yine de şükrettim ki, gecenin köründe ya bir göktaşı düşşeydi kafama halim ne olurdu? ))
Göktaşı dedim de, bakınız bir kelime bile insanı araştırmaya sevkedebiliyor.
Araştırmacı yönünü ve bunları akıcı bir şekilde, okutacak ve üzerinde düşündürtecek makalelere kalem olmanı seviyorum.
Mini mini harfler gözlerimde çatallaşmadan burada kesip,
Tebrik ediyorum gün yazını
Nicelerine, sevgiyle...
Yinsani
eksik olma üstadım
sağlık huzur ve muhabbet dileklerimle.
“ Nasıl anlatsam bilemiyorum, içim içime sığmıyor
O deli dolu, neşe dolu kişi ben değilim sanki (sanki, sanki)
Dışarısı buz gibi lapa lapa kar var, benim içim yanıyor
Eksi kırk derece soğuk suda bile yüzerim inan ki (inan ki, inan ki)”
Bismillahirrahmanirrahim :
Yunan'ın toprak tanrıçası "Kaya" mış, haydi canım sen de! Bakterilerin başrollerde olduğu bu evrimsel kabusa daldıkça, zihin de lastik gibi kopuyor, ne yazık!!!!
Hz Hititlerden başka, Hz Hintlerden başka, Hz Japondan Hz Meksikaya başka anlatıyorlar o ilk nefesi. Göktengri de ara ara kendini hatırlatıyormuş, Türk Tanrıçası sıradan bir bakteri değilmiş tabii ki! Çinliler, Hintliler, Japonlar... Her milletin kendi yaratıcısı varmış, bakteri, Tanrı, ya da belki de birer uzaylı….
Dikizciler, teleskoplar, Hubble... Adeta bir bilim kıyameti. Teleskoba isim vermek, tam bir bilim insanı muhabbeti. Ne de olsa her şey bilim adamlarının isimleriyle özdeşleşir, doğru mu? Kara deliklerin içinden çıkan şeyleri görmekse tam bir bilim kahramanlığı, tabii ki kendi ismiyle….
Düşünsenize, kafayı yememek için her şehre beş on tane teleskop yerleştirsek, insanlar gökyüzüne mi bakar, yoksa birbirlerinin yüzüne mi? Oruç tutmayanları dövmekle meşgul olan şehirlerimizde, teleskop kullanım oranı belki yüzde sıfıra yakın…
Göktaşı adaları, antik çağdaki uzaylı savaşları... Görünen o ki evrenin derinliklerinde bir tür bilim kurgu devam ediyor. Gökyüzündeki çöpleri silip süpürmek istiyoruz, ama güç yetmiyor. Kaç yıl yaşadığımızı bilmiyorum, belki de uzun süredir bir bilim kurgu romanının içindeyiz…
Temizlik imandan gelir, tüy biter, ama yeni tüyler başlar mı bilinmez. Gökyüzünü silip süpürmekse sadece bir hayal, çünkü kaç yıldır yaşıyoruz, bilmemiz mümkün değil. Tapınacak şey aramıza dağlar, denizler koyuyor, belki de bakteriye mi tapmalıyız? Herkesin aklının bir yarısı kopmuş gibi, neyse ki sündürmüş aklımızı da kandırabiliyoruz…
Bu yazı sanki bir ayna, bize kendi gerçeğimizi yutturup duruyor. Mdf suntalam mermer masa örtüsü plastikle sarılmış bir dünyada beyaz nasıl beyaz, siyah nasıl siyah olmuş, kimse bilmiyor…
Üstadım, hallice ol, çekirgelerden gerçeği sor, ama pireleri de unutma. Pencereden gördüğümüz ırmaklar aslında kurumuş ormanlar, nehir hayal, su yok…
Kahve içer misiniz efendim? İyi geceler, en sevdiğiniz kendiniz olsun, belki de gerçeği siz bulursunuz!!!!
Elhamdülillah ….
Yinsani
saygı huzur ve muhabbet dileklerimle.