DOKTORUN AKIBETİ...
DOKTORUN AKIBETİ...
O gün sevdiğim bir arkadaşımın samimi ısrarlarına dayanamayıp ’’evet’’ dediğim günlerden biriydi sadece.Garibim olacakları önceden bilseydi kendisiyle gitmem için asla ısrar etmeyecekti eminim.Sanırım üç dört sene evveldi ve hiç unutmam aralık ayının tam ortasıydı.Tatil günüm olduğu için kendimi sonsuz bir üşengeçliğin koynuna bırakıp tadını çıkarmaya başlamıştım ki , kapının zili sabırsız sabırsız çalmaya başladı.Açmak için yerimden kalktım mecburen, bu arada da söyleniyordum içimden.Neyse,kapıyı açtığımda karşımda Nurten’i gördüm.İçeri buyur edip bir bardak da ona çay doldurup beraber içmeye başladık.Nurten bir yandan masamdaki kâğıtlara bakıyor bir yandan da bana elinde getirdiği küçük turuncu poşetten simitleri uzatıyordu.Simitler gerçekten harikaydı üstelik çıtır çıtırdı.İkişer tane simit yiyip çaylarımızı da içtikten sonra kolumdan tutup beni masadan kaldırdı.Ve bana ‘’Hadi kalk hemen giyin,bak seni nereye götüreceğim.Bugün terapi günüm beni yalnız bırakma benimle gel’’dedi.Ne kadar uğraşsam da ısrarlarına engel olamadım çaresiz giyinip yola koyulduk.
Taksiden inip tam apartmanın kapısından içeri girecekken tabeladaki isme takıldı gözlerim.Doktorun adı Veli idi. İçimden işte tam branşına uygun bir isim diyordum kendi kendime.Asansör bozuktur yazısını okuyan Nurten’in homurtuları eşliğinde merdivenlerden çıkmaya başladık.Oldukça şık bir kapıydı, Nurten heyecanla zile bastı.Kapıyı pembe önlüklü sarışın genç bir kız açtı ve bizi içeriye buyur edip oldukça güzel döşenmiş bir odaya götürdü.Kanepelerin rengi mordu,krem tonundaki duvarları ise Pikasso’nun değişik tablolarıyla süslenmişti.Bekleme salonu sıcacıktı ve mis gibi kokuyordu sanırım hapşıran çiçeklerin marifetiydi bu ,üstelik çok zengince döşenmişti ama ben yine de buram buram şiir kokan kendi odamın fakir ambiyansını hiçbir şeye değişmezdim..On dakika kadar sonra aynı genç kız saçlarının lüleleriyle oynaya oynaya Nurten’i doktorun yanına götürmek için tekrar geldi.Onlar gidince ben de koltuğuma iyice yerleşip biraz uyumaya karar verdim.Tam gözlerimi kapatıp uyuklamaya başlayacaktım ki içeriye bir kadın ile bir erkek girdi ve tam karşımda duran ikili koltuğa oturdular.Kadın adamın elinden tutuyor bir yandan da ‘’Tamam canım,hepsi bitecek kurtulacaksın’’ diyordu.Bu cümleyi en az on kere söyledikten sonra bir süre sustu.İşin garip yanı adam bu kadar konuşan,kendisine ilgi gösteren kadına hiçbir sözlü cevapta da bulunmuyordu sadece şefkatle gülümsüyordu.Buna karşılık kadın devamlı bu cümleyi tekrarlayıp duruyordu.Mavi beremi iyice gözlerimin önüne çektim ve çaktırmadan onları izlemeye başladım.Kadın sürekli ‘’Tamam canım,hepsi bitecek kurtulacaksın’’ deyip duruyordu.Meraktan kuduruyordum.Adamın nesi vardı ve neden,neyden kurtulacaktı.Gidip yanına da soramıyordum.İçimden Nurten biliyordur mutlaka, devamlı buraya geldiğine göre muhakkak bir bilgisi vardır diye umutlanıyordum.Bir ara galiba uyuklamışım ki yine malum cümleler ile uyandım.Kadın hâlâ aynı cümleyi tekrarlıyor adam da sakin sakin onu dinliyordu.
Sonunda dayanamadım şeytan git işine deyip cebimden iPod’umu çıkartıp kulaklıklarını taktım,en azından müzik dinlerim de o cümleleri duymaktan kurtulurum düşüncesiyle gözlerimi kapadım.Vivaldi’nin o muhteşem notalarıyla epey rahatlamıştım tâ ki Nurten gelip beni omzumdan silkeleyinceye kadar.Üstelik tek değildi yanında doktor da vardı.Hemen ayağa kalktım ve saygıyla tokalaştım.Tanışma merasimi bitti tam gidiyoruz dememle kendimi doktorun odasında bulmam bir oldu.Nurten yanımda sinsi sinsi gülerken bense hâlâ olan biteni anlamaya çalışıyordum.Meğer bu işgüzar arkadaşım bana kıyak olsun diye doktordan benimle de biraz konuşmasını rica etmiş.Garibim doktorun bu konuda hiç bir günahı yokken Nurten böyle bir şey yaparak onun da kanına girmişti bilmeden.Doktor gerçekten çok saygılı,kibar ve sevecen bir mizaca sahip gibi duruyordu.Ayrıca da epey karizmatikti.Hafif kırlaşmış şakakları ve sakalı çok yakışmıştı yüzüne..Ama iş işten geçmiş,şeytan beni dürtmüştü bir kere..Doktor yumuşak bir sesle uzanmamı rica etti.Hiç itiraz etmeden uzandım ama içimden de siz görürsünüz diyordum.Neyse uzandım gözlerimi de tavana diktim.Birazdan olacaklar için büyük bir çaba ile gülmemeye çalışıyordum lâkin böyle bir konsantrasyonu sağlamak hiç de kolay değildi..
Doktor;
-----Merhaba hoş geldiniz,adınızı alabilir miyim?
Ben;
-----Her harfine bin külçe altın isterim,mâli durumunuz müsait ise tabi ki, neden olmasın.
(Dakika bir gol bir ,haydi hayırlısı.Sanırım espri yaptığımı zannetti ve kibarca gülümsedi)
Doktor;
-----Merak etmeyin,pazarlık da anlaşırız.
Ben;
-----Tamam pazarlık ederim ama asla kredi kartı kabul etmem, ona göre.
Adım ; Bahargözdesabahufuktandoğancangüneş…
(Doktor garip garip yüzüme bakmaya başladı,dakika iki gol demin ki gol’ün ikizi.Nurten ise ağzı bir karış açık kalmış sanki sinek sığınma evi gibi.)
Doktor;
-----Soyadınızı merak ettim öğrenmek isterdim.
Ben;
-----Yazortasındakarlaraltındakalıpdadonanoğullarınınkızıbakşimdinerede.
(Doktor Nurten’e bakıp ‘’Vah yavrucak çok da genç ya..’’ diye fısıldadı.)
Doktor;
-----Neyse, isminiz biraz uzunmuş ben size kısaca Ece desem bir mahsuru var mı?
Ben;
-----Doktora ayıp olmazmış,diyebilirsiniz..Ama bundan sakın göbek adımın haberi olmasın yoksa sinirinden gider göbek taşında kendi kendinin göbeğini düşürüp intihar eder.
(Doktor,Nurten’in kulağına eğilip ‘’İyi ki onunla konuşmamı rica ettiniz durumu çok vahim.Ailesi ile hemen görüşmem lazım’’ dedi.Nurten bir şeyler söylemeye yeltendiyse de başarılı olamadı.)
Doktor;
-----Ne işle meşgulsünüz?Yani zamanınızı nasıl değerlendirirsiniz?
Ben;
-----Sipariş posteki alıp evde oturur sayarım.Saydığım her kıl başına bir kuruş kazanırım.Sonra da sayımları bitmiş postekileri geri teslim ederken o bir kuruşu alabilmek için bin takla atmak zorunda kalırım.Bizimkisi çok zor ve yorucu bir meslek doktor bey. Diğer boş zamanlarımda ise Nurten’in sakladığı hunimi ararım.Bu arkadaşım Nurten var ya doktor bey vallahi deli,devamlı kırmızı hunimi saklıyor sonra da bana saatlerce aratıyor.Bir de her gün giyeceği gömlekleri ütülüyor.Ona kaç kere söyledim ‘’deli gömleği ütü istemez’’ diye ama bir türlü dinletemedim.Sonunda beni de kendi gibi deli yapacak.Ne olur kurtarın beni ondan doktor bey…Eğer siz kurtaramazsanız mahallenin Şerifine başvuracağım o da izindeyse karısı Şerife’ye artık hangisi olursa..
(Doktor gayri ihtiyari dönüp Nurten’e baktı.İşaret parmağını dudaklarına götürüp sus işareti yaptıktan sonra masanın etrafında bir tur attı ve sonra da gıcıdayan siyah deri koltuğuna oturdu.)
Doktor;
-----Peki, siz hangi mesleği yapmak isterdiniz? Çocukken,gelecek için kurduğunuz hayallerden bahsedebilir misiniz?
Ben;
-----Aynı soruyu ilkokul öğretmenim de sormuştu.Ben de ona,elinde sihirli değneği olan bir peri olmak istiyorum diye cevap vermiştim.O da gülümseyerek inşallah olursun demişti.Duası tuttu hocamın ve ben de peri oldum.Ama değnek devamlı başkalarının elindeydi,gidip isteyince de dayak yiyordum hep nedense.Bu yüzden perilikten istifade edemeden istifaya zorlandım. Neyse sonra terzi olayım da en azından ekmek paramı çıkarırım bari dedim.Fakat ,insanlar yine engel oldular.Oysa yaptığım kötü bir şey değildi ki.Sadece yıldızları birbirine teyelleyip,gökyüzüne dikerek,onların düşüp düşüp ölmelerini önlemekti amacım.Belki yıldızlar kaymazsa insanlar da ölmez diye düşünmüştüm.Katina’nın makasıyla bütün iplikleri acımadan kesip biçtiler..Daha sonra bilim adamı olup icatlar yapmak istedim.Yaptım da.Önce silahlara renk renk çiçeklerden mis kokulu sevgi mermileri ürettim ama daha patentini bile alamadan hepsini ayaklarının altında eze eze yok ettiler savaşsever hümanist hainler.Yılmadım bu sefer de gözyaşı kurutucunu icat ettim.Ne yazık ki zalimler onu da kırıp gözlerime fırlattılar.Hâlâ kirpiklerimden kan damlar yıllardır.Anlayacağın doktor hiçbir işde dikiş tutturamadım.En son bu pösteki işini buldum da biraz kafa dinliyorum.Yorucu ama olsun en azından kimse neden bu işi yapıyorsun demiyor.Hatta beğenip de gülenler bile var.Ömrüm boyunca hiç bu kadar çok ‘’aferin’’ almamıştım.Takdir edilip gururlanmak ne güzelmiş meğer doktor bey..Ahh biraz sermayem olsa kendi işimi kuracağım ama yok işte..
Doktor;
-----Nasıl bir iş kurmayı düşünüyorsunuz?
Ben;
-----Huni fabrikası tabi ki zira şu anda tek eksiğimiz bu ama nerde bende o kadar para..
(Göz ucuyla doktora bakıyorum,gülmemek için kendini zor tutuyor..Nurten zaten kopmuş hayattan,gözlerinde anlamsızlık bulutu, bir dudağı gökte bir dudağı yerde öylece bir bana bir de doktora bakıp duruyor garibim..)
Doktor;
-----Uyku probleminiz var mı?
Ben;
-----Epey uykusuzluk çektim ama bu problemimi de kankam Pisagor ile baş başa verip çözdük.Pisagor sağ olsun,aslında uyumanın bir problem olduğunu ve olmayacak düşler ile yaşamanın ne kadar tehlikeli olduğunu anlattı bana.Şimdi çok rahatım,artık tek gözüm açık uyuyorum bu sayede zararlı düşler de görmüyorum.
(Doktor tavana baktıktan sonra kısık bir sesle ‘’Valla çok akıllıca,acaba ben de mi bu yöntemi denesem’’ diye kendi kendine söylenmeye başladı.Nurten ise hâlâ ağzı bir karış açık doktora bakıyordu garibim.)
Doktor;
-----Ağlamayı mı yoksa gülmeyi mi daha çok seversiniz?
Ben;
-----Gülmeyi unutalı çok oldu.En son Don Kişot’un yel değirmenlerine saldırdığı zaman gülmüştüm.Hiroşima’da atom bombasından el ele tutuşup kaçmaya çalışan çocukların gözyaşlarını silerken ağlamayı hatırladım.O günden beni sağ olsun insanlar bana ağlamayı unutturmadılar.Bir deli kuyuya bir taş attı kırk akıllı çıkaramadı.Ya, bir akıllı kuyuya bir taş atsaydı acaba ne olurdu? Hiç düşündünüz mü? Sizce, akıllılar insanlara taş atmasın diye deliler bu taşları kuyulara saklıyor olabilirler mi?Çocuklara daha iyi yarınlar bırakmak için savaş çıkaran insanların kazandıkları zaferleri yine çocukların kanıyla imzalıyor olması vicdanen ne kadar etik sayılabilir.Kendi çocuklarını daha iyi şartlarda yaşatmak için diğer çocukların ölmesine göz yummak akıllıca bir iş midir? İşte püf noktası burada başlıyor doktor.Fötr şapkası mı? Yoksa bir huni mi? Hangisi maviyi daha çok sever? Siz; Bir kedinin daha dokuz canından birini bile kullanmadan fare zehiri ile öldürülmesinin ne demek olduğunu bilir misiniz? Ya da ayağını fare kapanına kaptırıp sakat kalmasının acı feryadını duyabilir misiniz? Ateş böceklerinin ışıktan neden nefret ettiklerini çözebildiniz mi? Karanlığa sığınan yalnızların gözlerindeki güneşe dokunmaya cesaret edebilen kaç tane yürekli insan dudağı kaldı.Gece yürürken karıncalara basmayan ayakların gündüzlere ulaşma süresi matematiksel olarak yaşamın ölüme olan oranı ne kadardır ve kaç insan villasının havuzunda keyifle yüzerken çamur denizinde boğulan çaresizlerin geleceğini görebilir ya da doğuştan kör bir insanın kendi yüzünü merak ettiği kadar merak edebilir..Çocukların bakışlarındaki endişenin kokusunu sırça bir şişeye doldurup kimler parfüm niyetine tenine veya vicdan elbisesine sürebilir.Elinde devamlı çekiç tutan bir insan herkesi çivi gibi görüp onlara acımasızca vurmaktan ne zaman ve nasıl vazgeçebilir.Üretilen bir çarenin yüz derde yol açtığı böylesi bir dünyada huzurlu nefes alma katsayısını neyle çarpalım ki bir kez olsun gülebilme şansını yakalayabilelim..Mutluluk öksürtüyor doktor bey iyisimi biz yine damla damla hüzün yakmaya devam edelim isterseniz.Nasılsa bedava…
(Doktor gözlüğünü çıkarıp camlarını temizledi ve tekrar yerine takmadan önce de uzun bir süre koyu yeşil gözlerini düşünceli düşünceli ovuşturdu.Sadece ‘’gerçekten çok ilginç’’ diyebildi.)
………………
Doktor;
-----Genelde kendinizi nasıl hissedersiniz?
Ben;
-----Beyninin içinde filler dans eden bir karınca gibi.
Doktor;
-----Hımmm.Peki,ne zamandan beri böyle hissediyorsunuz?
Ben;
-----Düşüncelerimde şeytanın parmak izlerini gördüğüm günden beri.Sanırım Vakit Nakittir’den önceydi.Oysa şimdi herkes Nakit Vakittir’de yaşıyor.Hiç unutmam ağustos ayındaydık çünkü her yerde ağustos böcekleri ötüyordu ve Gaf Dağlarının zirvelerine laf’a laf’a kâr yağıyordu.Ben caddenin sağ şeridinden uçağımla yavaş yavaş giderken birden elinde elektrik ile yürüyen Edison, Ediz Hun’dan kaçmaya çalışırken bana çarptı.O günden sonra kendimi arıyorum,beni bulana yirmi akçe vereceğime yemin ettim.Onun yüzünden her elektrik düğmesine bastığımda horon tepmekten yoruldum artık.Ama merak etmesin mumlar büyük bir intikam için planlar yapmaya başlamışlar bile.Dostum kibritten duydum ben de..Dostum kibrit dedim de onun da yakında mahkemesi var.Bakalım çakmakla aralarındaki düşmanlık ne olacak çok merak ediyorum..Aslında amacı bir olan iki düşüncenin aynı yollarda yürümesi gerekirken kavga etmesi kadar mantıksız bir durum olur mu ?... Ona da söyledim haklı kim ise o kazansın diye..Bir ara beni de bozacının yanına şahit yazdırmak istedi ama ben şıracı ile kavgalı olduğum için kabul etmedim.Hiç akıllıdan şahit olur mu,sen git en iyisi bir deli bul dedim.Hem zaten benim de hamarat örümceklere açtığım dava henüz sonuçlanmadı.Ağlarını kaderin emriyle ördüklerini bir ispatlayabilirsem işlem tamam ama bir türlü ispatlayamıyorum.Bulduğum tanıklar ya dilsiz çıkıyor ya sağır ya da kör..Ben de ne yapacağımı şaşırdım valla..Hani diyorum huzurun ucunu bir tutabilsem ömrümü tekrar geri saracağım nefesimin yumağına yani anlayacağın doktor vaktimi kaşıyacak elim yok inan.Çok çok da vasati kırk yıl hüküm giyer önemli değil..Bir ara bir fincan kahve içerler karşılıklı ödeşirler..Öffff düşsünler yakamdan artık,dünyayı kurtaracak bir tek ben mi kaldım..Haksız mıyım doktor Allah’ın aşkına sen söyle bari…
(Doktorun mimikleri gülme ile gülmeme arasında gidip geliyor,gerilim başladı.)
Doktor;
-----Oysa çok sakin ve mantıklı bir insana benziyorsunuz?
Ben;
-----Öyleydim ama nişanlım olacak Arşimet beni çok üzdü.Bir gün bağıra bağıra Evreka adında bir kadına kaçtı.Hem de çırılçıplak.Bu yüzden bütün gemileri yakasım var doktor bey,elimde değil..Titanic de yapmışlar düğünlerini.Bana da, ünlü bir restauranda tesadüfen tabağımda rastladığım onları midesine indiren köpek balıkları anlattı.Ah’ım tuttu tabi, batmış gemi..Ben de onu unutmak için Winston Churchill ile flört etmeye başladım.Meğer o da Kleopatra ile evliymiş.Velhasıl doktor aşktan yana da hiç şansım olmadı, ben de Eros’u öldürüp bir elma ağacının dibine gömdüm ve bu sevda denilen ab-u devadan ebediyen kurtuldum.Ama yay ile okları hâlâ kayıp.Kim bilir hangi yeteneksiz bukalemun ellerin tutsaklığında kıvranıyorlar bilinmiyor.İyi ki bahsi açıldı ben bir ara bu konuya da el atsam hiç de fena olmayacak sanırım.Bu aralar matruşka’yı patruşka olarak geliştirme ile uğraşıyorum.Mısır’daki piramitleri iç içe koyup çalmayı planlıyorum.Eğer iyi bir fiyata satabilirsem sözüm var çocuklara,kiralık bir katil tutup o savaş denilen iblisi öldürteceğim.
(Doktor kendi kendine sessizce söylene söylene elindeki deftere bir şeyler karalarken bir yandan da gözünün ucuyla bana bakıyordu.)
‘’Hasta manik depresif eğiliminde olup biraz da panik atak ayrıca aşırı miktarda hezeyan ve halüsinasyon bulguları mevcut.Sakin görünmesinin ardında tehlike arz edecek ikinci bir şizofren ruhlu kişilik barınmakta,tecrit ile tedavisi uygundur. ’’
Kısa bir sessizlikten sonra:
Doktor;
-----Sizi rahatsız eden bir konunuz varsa isterseniz anlatabilirsiniz.
Ben;
-----Vallahi doktor o kadar çok ki,anlatsam ne zaman yeter ne de sizin sabrınız vuslata erer.En iyisi siz sorun ben anlatayım.
Doktor;
-----Peki o zaman isterseniz önce çocukluğunuza inelim.Nasıl bir çocuktunuz?
Ben;
-----İnemeyiz doktor,merdiven çürük basamakları kırılır Allah korusun düşer bir taraflarımızı kırarız.
(Doktorun yüzünde garip bir gülümseme,tarif etmeme imkan yok.)
Doktor;
-----Olsun biz yine de basamaklardan dikkatle ineriz,bir şey olmaz.
Ben;
-----Tamam.Yalnız 46.basamak eksik,dikkat edin.Oraya bir huni bağladım ona basarak devam edersiniz.
(Bıyık altından gülen doktora mı yoksa Nurten’in fal taşı gibi açılan gözbebeklerine mi bakayım şaşırdım kaldım.)
Doktor;
-----Tamam teşekkür ederim dikkat ederim.
-----Evet şimdi yavaş yavaş çocukluğunuza iniyoruz.Lütfen gözlerinizi kapatın ve o günlerinizden hatırladıklarınızı anlatmaya başlayın.
Ben;
-----Pardon doktor bey şu anda aldığım bilgilere göre çocukluğum bodrumdan tavan arasına taşınmış bu yüzden tırmanmak zorundayız size zahmet olmazsa..Yalnız türbülansa yakalanırsanız sorumluluk kabul etmem ben baştan peşin söyleyeyim de siz kendinize taksit yaparsınız artık..
Doktor;
-----Tamam , daha iyi zaten benimde bodrumların nemli havasına alerjim var,o zaman çocukluğunuza çıkalım isterseniz yavaş yavaş..Sorumluluk tamamen bana ait kabul..Sizi dinliyorum buyurun anlatın..
Ben;
-----Daracık bir havuzda yüzüyorum,su ılık ve çok güzel.Boğulmayayım diye de göbeğimden iple bağlamışlar.Ama annem bana kızıyor, bağırıyor.
Doktor;
-----Neden kızdığını hatırlıyor musunuz?(!)
Ben;
-----Tabi ki,
Doktor;
-----Neden peki?
Ben;
-----Çünkü durmadan karnına tekme atıyorum,yeter artık sıkıldım beni doğursun diye..O da benim kulağımı çekip duruyor.
(Doktorun sabrına hayran olmamak elde değil)
Doktor;
-----Sanırım fazla indik isterseniz biraz çıkalım yani fazla çıktık biraz inelim..
Ben;
-----Tamam doktor istersen iki çıkalım bir inelim tıpkı Mehter Takımı gibi, zaten elimde neşter var beni doğurtmaya uğraşan ebeyi dilim dilim doğramadan ben direk okul yıllarıma zıplayayım da elim kana bulaşmasın durup dururken.Üstelik vakit öldürmekten mor bültenle aranıyorum bide bu çıkmasın başıma..
(Nurten’in halini anımsadıkça oyyyyyy oyyyyyyyyyyyy,hele doktor ! )
Doktor;
-----Okulda başarılı mıydınız?En çok hangi dersleri severdiniz?
Ben;
-----Boş dersleri severdim.Evdeki bütün dereceleri toplar sınıfa götürürdüm sonra da kırıp cıvalarını hava ile karıştırıp,hava cıva meselesinin çözülmesini tartışırdık.
(Doktor neredeyse iptal olmak üzereydi ama yine de kekeleyerek ‘’Sonuç ne çıktı bari çözebildiniz mi? Dedi.)
Ben;
-----Maalesef tam çözüyorduk ki birden ağaçlar yıkıldı ve bu yüzden sular kesildi hepimiz karanlıkta kaldık.Ben de hemen uzanıp güneşi kopardım gökyüzünden kara tahtanın tam üstüne astım.Ama ansızın müdür gelip süpürgesiyle güneşi söndürüp çöpe attı.Bu olayda Noel Baba’yı sorumlu gösterip onu geyiklerinin
boynuzuna asıp intihar süsü verdiler.Yazık oldu adamcağıza.Allâhtan yerine kardeşi Nail Babayı atadılar da sorunu bir dakikada hallettiler.
(Doktor heyecanla hafif kırlaşmış sakallarını sol avucuyla ovuştura ovuştura dinliyordu)
Doktor;
-----Eeeee sonra ne oldu?
Ben;
-----Ne olacak sonra gökyüzünden fidyeciler geldi içeriye, bizden midye istediler.
Doktor;
-----Nasıl yani,ne midyesi?
Ben;
-----Bayağı midye işte,ben de hemen bahçeye inip mektup ağacına tırmandım bir çuval midye topladım verdim onlara.
Doktor;
-----Peki midyeleri ne yapacaklarmış?
Ben;
-----İçindeki incileri çıkarıp zarflara koyup koyup satacaklardır herhalde yeni bir güneş alabilmek için.
(Doktor elindeki kalemi ısırmaya başladı.)
Doktor;
-----Devam edin,sonra neler oldu?
Ben;
-----Sonra ay nine geldi yanımıza…
Doktor;
-----Ay dede’ye ne olmuş ki neden o gelmemiş.
Ben;
-----O rahmetli olalı çok oldu,şimdi yerine dul eşi ay nine vekaleten bakıyor.
Doktor;
-----İlginç,hiç haberimiz olmadı.En azından başsağlığına giderdik.(!)
( ‘’Ah Rodin ah,gel kurtar beni buradan.’’)
Ben;
-----İyi ki gitmemişsiniz,bulaşıcı bir hastalıktan ölmüş diyorlar.
Doktor;
-----Bak şimdi daha çok merak ettim.Neden ölmüş?
Ben;
-----Şiir gribinden diyorlar.Kalemden bulaşan bir virüsmüş.
(Doktor yavaş yavaş elden gidiyor…)
Doktor;
-----O zaman kalemleri kullanmadan önce kaynar suda bekletsinler mikropları ölsün diye.
Ben;
-----Onu da denediler ama bu seferde mürekkebin beyni sulanıyormuş.Kâğıtlar bu sebepten dolayı isyan çıkartıp süresiz grevlere gidiyorlarmış.
Doktor;
-----Peki ne olacak şimdi?
Ben;
-----Valla doktor olan sizsiniz,bir çaresini bulursunuz elbet.
Doktor;
-----Ama ben laborant değilim ki hem bu benim branşım dışında bir konu.
Ben;
-----Bunu bana değil Hipograt’a anlatın.Geçenlerde bana bir telgraf yollamış dediğine göre bütün doktorları mahkemeye verecekmiş.Hatta avukat olarak da Adolf Hitleri tutacakmış.Benden söylemesi !
Doktor;
-----Benim iki kardeşim de avukat.Bana kimse bir şey yapamaz..Hem Hitler’de kim oluyormuş.Bu işin temyizi var,karşı mahkeme açması var,Yargıtay’ı var,var da varrrr…(!)
Ben;
-----Yalnız o kadar da değil daha çok şeyler var ama müzevirliğe girer,anlatamam.
(Bu arada Nurten telaşla doktora bir şeyler söylemeye çalışıyor,doktor da lütfen Nurten hanım siz hasta ile doktor arasına girmeyiniz diye kibar bir dille uyarıyordu.)
Doktor;
-----Anneniz ve babanız ile aranız nasıldı?
Ben;
-----Çok iyiydi.Annemin adı Madam Curie ,babamın adı da Einstein.Babam annemi kızdırmak için ona dil çıkarırdı,annem de babamı bu sebepten dolayı devamlı döverdi,babam da anneme darılırdı.Ama bu dargınlık en fazla ‘’bir sevgi yılı’’ sürerdi,sonra yine eski halimize dönerdik.Babam Çaykovski dinlemeye bayılırdı ama annem buna hep karşı çıkarak ‘’yeter artık biraz da kahvekovski dinle be adam,bıktım artık’’ deyip evin huzurunu bozardı.Babam da ne yapayım, şopen bozuk,nota damlatıyor tamir ettir de dinleyeyim derdi ama yine de dayak yemekten kurtulamazdı.Ben de sırf bu yüzden yıllardır Vivaldi dinlemek zorunda kaldım…Kardeşim Sokrates bu kavgalar yüzünden evi terk etti,üç yüz elli yıldır eve uğramıyor.En son geçen sene Napolyon ile Beyoğlu’nda gezerken görenler olmuş. Hatta ellerinde birer çuval etraftaki insanların yüzüne ‘’euro’’ ata ata ağlayarak yürüyorlarmış.Ben görenlerin yalancısı,görüp de anlatanların falcısıyım fazlasını bilemem.
Doktor;
-----Hangi fal türü bu,tarot mu? yoksa kahve falı mı? Bir ara baa……………………..? (!)
………………………………..
(Küçük bir öksürük arası ya da boğaz temizleme bahanesine sığınmış bir iki harften sonra doktor yeniden konuşmaya başladı.)
Doktor;
-----Sizin aile fertleriniz ile görüşmek isterdim,mümkün mü acaba?
Ben;
-----Tabi ki doktor bey,müsait bir zamanda trene biner Mars’a gideriz.Onlar da sizinle tanışmak için can atıyorlardır kuşkusuz.Ama anlaşabileceğinizi hiç sanmıyorum çünkü annemin gözleri sağır üstelik daha yeni midesinden katarakt ameliyatı oldu.Zaten babamın da kulakları fazla görmüyor hem de o da yeni bir beyin nakli operasyonundan daha ayılmadı.Narkoz yerine terkoz vermişler zavallı babacığıma.Dayım olacak Nostradamus bizimle hiç ilgilenmiyor.Devamlı Julius Caesar ile iş gezisindeler.Ev sahibimiz Alfred Hitchcock eğer kirayı ödemeyezsek bizi evden atmakla korkutup duruyor.En akıllımız büyük ablam Nefertiti çıktı.Padişah Vahdettin ile evlendi de kurtardı kendini.Amcam Shakespare çölde sele kapılıp ölmeseydi bizi korurdu elbet. Bütün bunların sorumlusu Christoph Colomb ve en yakın arkadaşı Dr.Richard Kimble..Ama fazla kaçamazlar peşlerine Komser Colombo’yu saldım,eninde sonunda yakalanacaklar.Onları kendi ellerimle iğneli fıçılara atacağım ya da Gestapo’ya teslim edeceğim..Kısmet ne ise..
(Bu arada doktor gülme krizinin eşiğinde,kendini zor tutuyor.)
Doktor;
-----Sizinle tekrar görüşmek isterim gelir misiniz? Sizi incelemek isterim tabii kabul ederseniz.
Ben;
-----Neden olmasın ama yarın çok işim var daha ipe un sermem lazım öbür gün ise hayaletlere diktiğin tozdan elbiseleri cinistan’a götürüp teslimat yapacağım oradan da balıkların gözyaşlarını toplama derneğinde bir seminere katılacağım..Söylemesi ayıp başkanları ben oluyorum da..Bana altın huni ödülü vereceklermiş..Seminerden sonra hastaneye gidip burun prostatımın tahlillerini alacağım..En iyisi ben Salı günü Cuma namazından sonra uçan halıma atlar buraya gelirim,size de uygun mu?
Doktor bey…………..doktor bey…………! ! !
Ses yok ! Doktor iptal…
’’Seslendiğiniz doktora şu anda ulaşılamıyor lütfen sinyal sesinden sonra reçetesini masaya bırakınız.’’
Doktorun dayanma gücü sona ermişti artık kahkahalar atarak gülmeye başladı.Nurten’in beni kolumdan tutup çekiştire çekiştire götürmesini görmedi bile.Kapıdan çıkarken içeriden hâlâ kahkaha sesleri geliyordu.Merdivenlerden indik sokak kapısına vardığımızda ise kahkaha seslerinin daha da yükseldiğini duyduk.Nurten bana durmadan ‘’neden muziplik yapıyorsun beni rezil ettin,bir daha doktorun yüzüne nasıl bakacağım,a deli kafam seni ne diye getirdim ki ‘’diye sinirle homurdanıyordu.Ben de devamlı ‘’sen bunu hak ettin,sen bunu fazlasıyla hak ettin’’ diyordum.
Birkaç gün sonra Nurten ile sokakta karşılaştık.Ona doktorun akıbetini sordum.O da gülümseyerek,doktorun benden çok hoşlandığını hatta aylardır bu kadar neşe ile güldüğünü hatırlamadığını söylemiş.Ama iki gün kendine gelemediğini de itiraf etmiş.Önce sorduğu sorulara verdiğim cevaplara gerçekten inandığını fakat iki gün sonra numara yaptığımı anlamış.Nurten’e bu konuda biraz da kızmış.Kimsenin emrivâki olarak zorlanmasını onaylamadığını söylemiş yani beni haklı bulmuş…Üstelik bir hafta önce tartıştığı ve hatta boşanmanın eşiğine geldikleri karısı ile benim olay sayesinde barıştıklarını da bana iletmesini istemiş…Kadıncağız benim , kocası ile konuşma ses kaydımı dinledikten sonra o da gülme krizinin etkisiyle dargınlığını unutup gayri ihtiyari boynuna sarılıvermiş.Sevindim duyunca...Bir de hediye olarak bana güzel bir kalem göndermiş.Ayrıca kutunun içinden çıkan kâğıtta aynen şöyle yazıyordu.
‘’Kalemi kuru suyla kaynatıp iyice dezenfekte ettim merak etme,hep güzellikler yazman dileği ile...’’
Teşekkür ederim Veli bey dedim içimden, neşe içinde gülümseyerek…
Ha ! Unutmadan,hani devamlı ‘’Tamam canım,hepsi bitecek kurtulacaksın’’ diyen kadın vardı ya; meğer hasta olan oymuş ve eşine devamlı bu cümleyi söylüyormuş.Adam da karısını çok sevdiğinden ona kendi hastaymış gibi numara yapıp bir çeşit iyileştirme terapisi uyguluyormuş doktor nezaretinde…Böylesi bir sevgiye ve sadakate hayran kalmamak mümkün mü? Sırf böyle bir sevgiye maruz kalmak için insanın hasta olası gelir valla…
………………………………………
Her zaman mutluluk gölgeniz,dertler ise hasretiniz olsun…
Her şeyin gönlünüzce olması dileği ile...
En derin saygılarımla…
Not;Bütün doktarlarımıza,cerrahlarımıza,veteriner hekimlerimize,hemşirelerimize,hastabakıcılarımıza,ambulans çalışanlarımıza ve tüm sağlık sektöründeki tüm çalışanlarımıza en derin selam ve saygılarımla...
Onlar bizim baştacımızdır.Rabbim eksikliklerini göstermesin...
YORUMLAR
Ece,doktorla yer değiştirdiğine emin olacaktım.
doktoru iyileştirdiğini, içimden geçiriyordum..sonunda böyle diyeceksin diye düşünüyordum ki,
sonunda doktoru a iyileştirmişsin gerçekten..
gülümseyerek sonuna kadar okudum valla..
ha, o 44 basamaktaki huniyi kırmışlar,kim bastıysa,ben de üzerinden atladım,
ama atım dım dım ederek kaçtı..boşluğa düştüm.
o boşluktaki düşümden de kovuldum..senin burda ne işin var,git dediler.
ittim ittim,ama dağ o kadar hafifmiş ki,pamuk misali havaya savruldu..!
ellerim bom boş kaldı,o boş la da su soğutup,duş alayım dedim,çok pahalanmış,
param yetmedi.tırmak mesafesi kalmıştı oysa,uzandım tutamadım...!
neyse ben az daha güleyim..
birazdan başıma huni geçirecekler:))
senin doktora gidiyoruz...adresi alayım..
ecedemet
;)) ;)) ;)) ;))
Issız canım arkadaşım benim,
Rabbim seni gülmekten ve arkadaşlarını güldürmekten ayırmasın emiiii,
Vallahi tam bitmek üzere olan enerjim sayende geri yüklendi...
Tüh üzüldüm ya, 44. basamaktaki huniyi kim kırdıysa hemen yenisini alıp yerine taksın yoksa dava edicem haberi olsun..
Bu arada hunilerede zam gelmiş,aman dikkat et!
Atınada benden selam söyle sakın bir daha seni bırakıp kaçmasın,çok kızarım haaaa...
Her zaman böyle huzurlu ve mutlu kalman dileği ile....;)))
ıssızgemi
huniyi ben kırmadım..benden şüpheleniyorsan..!
evet,huniye zam gelmiş.hatta oturmuş çay içmiş,
kısır falan yemiş,börek çörek istemiş..olmamış,
yatıya kalmış...gitmem de gitmem diyor..
ben teneke geçirsem olur mu kafama üstadım,saygıdeğer hocam,
ilham kaynağım..kaynağı da kime yaptırdıysan,ayrılamıyorum bir türlü senden:))
ecedemet
Yorumlarınla beni ve sayfamı onurlandırıyorsun,sağol varol...
Senden şüphelenmedim ben aslında biliyorum,hani devamlı huni aldığım dükkan varya o çalmıştır muhakkak...
Her gidişimde zam yapıyor işte bu yüzden o yapmıştır...;))))
Sonsuz selamlarımla değerli arkadaşım,tüh...dur ya sana selam verirken
hunim düştü...;)))
ıssızgemi
senin bu yazdığın eser,son yüz yılın şaheseri...
tüm haber kanalları,son dakika haberi geçmesi lazım,
spor kanalları,hastane koridorları anons geçmesi lzım,
hatta tüm deliler,sabahın köründe,körü körüne ,sultanahmet meydanına toplanıp,
ece ece ece diya bağırıp,huni dırlatması lazım dı..ya neyse..
hakkını yediler...o 44 basamaktaki huni yüzünden:(((