- 153 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Okumak
İlk emri <oku> olan bir dinin, okumayı bir türlü sevemeyen inananları olarak, bir yerlerden okumaya, ilim tahsil etmeye başlamalıyız.
Okumak demek, illede kitap okumak diye anlaşılmamalıdır. Tabiatı okuyarak, Canab-ı Hakk’ın kudret ve azametini tefekkür edebiliriz.
Çevremizi okuyarak, nasıl bir ortamda yaşadığımızı, nasıl hareket etmemiz gerektiğini anlayabiliriz.
İnsanları okuyarak, iyi mi kötü mü olduklarını anlayabiliriz.
Sevdiklerimizi okuyarak, onlarla olan münasebetlerimizi geliştirebiliriz.
Sevmediklerimizi, kızdıklarımızı okuyarak, onlardan gelebilecek muhtemel tehliklere karşı tedbirler alabiliriz.
Kendimizi okuyarak, yaratılış gayesine uygun olarak yaşayıp yaşamadığımızı idrak edebiliriz…
Şüphesiz asıl okumak, iyi bir muallimin tedrisatından geçmek demektir. İyi bir muallimin eğitiminden geçen insan, hayat boyu attığı her adımın, aldığı her nefesin, geçirdiği her anın hesabını yapar, ölmeden önce kendisini hesaba çekmesini bilir.
İlim iki türlüdür. Birincisi zahiri ilimlerdir ki; bunlar insanın dünyasına yöneliktir, matematik, fizik, kimya, astronomi, tıp vs.. gibi. Bir de batını ilimler (dini ilimler) vardır ki; bu ilimler insanın hem dünyada saygın olmasına hem de ahirette kurtulmasına vesile olurlar, Kur’an, fıkıh, tefsir, ilmihal vs. gibi.
Bazı insanlar derler ki: “Aman efendim benim yaşım geçti. Bu yaştan sonra okuyacağımda ne olacak? ” Bu düşünce çok yanlış ve yersiz bir düşüncedir.
Olaya şu açıdan yaklaşalım: Peygamberimiz hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v)’ya fiilen peygamberlik vazifesi verildiğinde 40 yaşında idi. Mevla’nın <Oku> emrinin ilk muhatabı olarak -bildiğimiz manada okur, yazar olmamakla beraber- (ki O’nun peygamberlik delillerinden biriside ümmi olmasıdır) Allah’ın adı ile okumaya başladı. İlahi vazife gereğince Allah’ın emrini insanlara ulaştırarak, onlarında okumalarına vesile oldu. Bu insanlar arasında akıl baliğ olmamış çocuklar da vardı, pir-i fani denilen ihtiyarlarda… Ancak Allah ve Rasülüne iman edenlerden hiç birisi “ben okumam” demedi, bilakis “başka ne okuyayım?” diye sordu.
Ebubekir (r.a) efendimiz 38 yaşında idi ilk müslüman olduğunda, okudu Sıddık-i Ekber oldu.
Ömer (r.a) efendimiz 27 yaşında iman ettiğinde müslümanların kırkıncısıydı, öyle bir okudu ki, reislerin en adili oldu.
Osman (r.a) efendimiz 33 yaşında müslüman oldu, öyle bir okudu ki, eşsiz bir haya sahibi oldu.
Ali (r.a) efendimiz henüz çocuk iken iman etti, öyle bir okudu ki, ilmin kapısı oldu.
Hz. Hamza (r.a)’yı şehid ederek burnunu, kulaklarını kesen, kalbini çıkaran Vahşi (r.a) müslüman oldu, okudu yahşi oldu.
Uhud’da islam ordusunu neredeyse mağlup duruma düşüren dahi komutan Halid bin Velid (r.a) iman etti, okudu islam ordularının Serdarı oldu…
Onlar Allah Rasülünü (s.a.v) görmekle şereflenip sahabe olmuşlardı. Birde Allah Rasülünü (s.a.v) göremeyen, ama O’nun tebliğ ettiklerini okuyanlar vardı.
Ömer bin Abdülaziz, Harun Reşid gibi halifeler okudular, ümmeti adaletle idare ettiler.
Salahaddin Eyyubi, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmed gibi padişahlar okudular, dünya’ya islamı yaydılar.
İmam Buhari, İmam Müslim, İmam Muhammed Mansur Maturidi, İmam Ebul Hasen-il Eşa’ari, İmam Hanefi, İmam Maliki, İmam Şafi, İmam Hanbeli, İmam Gazali, İmam Rabbani
(rh.a.ecmain) gibi gönül dünyamızın nurlu simaları okudular ve her bireri bizim dünya ve ahiret kurtuluşumuza vesile olacak onlarca eser kaleme aldılar.
Yakın zamanımızı hatırlayın. Necip Fazıl Kısakürek’in “son devrin din mazlumları” isimli eserinde hayatları anlatılan muhterem zatlar okudular ve okuttular, hatta yıllarca gözlem altında tutuldular yine de okumaktan ve okutmaktan vazgeçmediler. Bugün o mübarek zatların evlatları dünyanın her yerinde dini ilimleri okuma ve okutma vazifelerine devam ediyorlar.
Merhum Ömer Nasuhi Bilmen örneği çok çarpıcıdır. Bilmen Hoca, bir çoğumuzun evinde bulunan “Büyük İslam İlmihali” isimli muazzam eserini 80 yaşından sonra beş yıllık çalışmanın sonucunda tamamlamıştır. (Bulunmayanlarda mutlaka alsınlar, ekran hocalarının, saptırıcı alimlerin, ehl-i sünnet düşmanlarının, diyalogcuların cirit attığı şu dönemde her zamankinden daha çok ihtiyacımız var bu esere)
Dikkatinizi çekiyorum, 80 yaşından sonra beş yıllk bir çalışma!
Son bir örnekle yazımı sonlandıracağım:
İmam Ebu Hanife’nin talebelerinden İmam Hasan b. Ziyad 80 yaşında iken fıkıh ilmini tahsil etmeye başlamış, bundan sonra kırk sene döşekte yatmayıp bu ilmi tahsil etmiş; daha sonra kırk yıl da fıkıh konularında fetva vermiştir. (Böylece ömrü 160 seneye ulaşmıştır.)
Elbette ilim tahsiline ufak yaşlarda başlamak daha etkili ve faydalıdır, ancak yukardaki örneklerden de anlaşılacağı üzere, ilim beşikten mezara kadardır. Bir kimsenin ömrü kırk, elli, seksen , yüz hatta daha fazla bile olsa ilim öğrenmek her yaşta lüzumludur.
Şunu da anti parantez hatırlatmak isterim ; ilim, edep ile olursa değerli olur, yoksa ne okuyana ne de okutana fayda verir (ki, edep başlı başına bir ilimdir).
Yunus’un dedği gibi;
Gezdim Şam, Halep,
Eyledim İlim talep,
Meğer ilim gerideymiş,
İlla edep, illa edep…
Allah cümlemizi edepli kullarından eylesin ve ilmimizi artırsın!
Yusuf Akkaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.