- 686 Okunma
- 9 Yorum
- 3 Beğeni
SOĞUKKUYU
SOĞUKKUYU nedir desem.
“ İzmir’in Bayraklı ilçesine bağlı bir mahalledir” der gülersiniz.
Anadolu’muzun garip bir köylüsüne sorsam:
Hemen cevap vermez, başını anlamlı anlamlı sallar, acı acı güler:
“Bilmez miyim hiç? Kara lastik ayakkabı. Bağcığı yoktur. Ama yüzünde bağcık deseni vardır. Yazın yakar, kışın dondurur. Yıkarsın parlar. Cilası sudur. Çarıktan sonra icat edildi.”
Sabırlı, kanaatkâr, gani gönüllü koca yürekli insanların ocağıdır köylerimiz.
Yazları ellerinde azık çıkınları. Kör sabahlarda düşerler tozlu yollara. Ekin biçerler tırpanla, orakla. Biçtiklerini yığın yaparlar. Sarı sıcaklarda bebeklerini yığınların gölgesine belerler. Yorulurlar, ciğerleri yanar. Çam bardaktan döşlerine döke döke, kana kana su içer:
“Şükürr” derler.
Yığınlardan gıcırtılı kağnılarla harmanlara taşınır ekinler. Dövenlere koştukları öküzlerle döner ha dönerler buğday saplarının üstünde. Saplar ezilir deneler başaklardan ayrılır. Akşama doğru hafif bir yel eser harmanların üstüne. Köylünün yüzü güler. Sarılırlar yabaların sapına. Malamayı savururlar yele karşı. Samanlar ileriye konarken, sarı altın buğday seçleri önlerine yığılır.
Çuvallanan buğdaylar yine kağnılarla ambarlara taşınır.
Kimsenin ekini ne tarlada kalır ne de harmanda. Keşik yaparlar. Oğulları askerde olanlarla, kimsesi olmayanların buğdayları da el birliğiyle kaldırılır.
Kara kış kaşlarını çatıp apak karlarıyla köyün üstüne çökmeden, kazanlar kurulur, buğdaylar haşlanır. Damlara serilir kurusun diye. Ak saçlı ebesiyle yamalı zıbınlı torun nöbet tutarlar damların üstünde. Buğdaylar kurusun, kuşlar yemesin diye.
Sokularda tokmaklarla buğdayları döver köyün kadınları. Oyalı yemenili, çiçekli entarili genç kızlar tek kollu el değirmeninde bulgur öğütürler. Maniler söylerler yavuklularının üstüne.
Patlıcanı haşladım
Doldurmaya başladım
Dediler yârin gelmiş
Oynamaya başladım.
Su gelir akmayınan
Dereyi yıkmayınan
Seven yâre doyar mı?
Uzaktan bakmayınan
Pilavlar yapılır. Yufka ekmeğiyle yenilir. Türküler söylenir. Gülünür, oynanır.
Düğünler kurulur. Halaylar çekilir, sinsinler oynanır, güreşler tutulur. Köye gelen misafirlere kalaylı taslarla çalkama sunulur.
Kara değirmenlere taşınır bir kısım buğday, öğütülür. Yeğimlik un olur.
Hep böyle midir? Hacaliler çıkar bazen fakirin evinin önüne, ev yapmak ister. Kara Bayramlar pes eder şehre göçer. Iraz nineler dikilir karşılarına evlerinin önüne ev yaptırmazlar. Kerpiçleri kırarlar.
Kır Abbasları vardır köylerin. Yaşlıdırlar ama yiğittirler. Haksızlıklara karşı çıkarlar.
Bazen de Abdi Ağalar zulüm yapmak isterler huzurlu köylülere. Her Abdi ağanın bir ince Memedi vardır. Kuşanır silahını dağlara çıkar. Ağaya, ağalığa karşı gelir.
Kamyonlar yanaşır köylere. Şinik şinik ölçer alırlar köylünün alın terini. Basarlar gaza, bırakırlar köylünün üstüne egzoz gazını, şehrin yolunu tutarlar. Öğütülür buğdaylar koca koca fabrikalarda.
Fırınlarda pişirilip ekmek olur, gelir şehirlinin sofrasına. O gün bitmediyse ekmek, ertesi gün bayat olur. Yenmez çöpe atılır.
TOHUM
(Bir buğday tanesinin hikâyesi)
Doluydu tohum dolu doluydu
Yaşamdı yükü gebeydi cana
Bir gün düştü ürkek ürkek toprağa
Su dedi tohum nemliydi toprak
Sonra ışık dedi üstündeydi güneş
Bu suysa sendeki ve güneşse üstümdeki
Bende de kökler var beslemeye hasret
Dallar var gökyüzüne hasret
Durdu kıpırdandı hazla çatladı tohum
Kök verdi salkım salkım dal verdi yaprak yaprak
Sonra baş verdi
Başağında dolu dolu can verdi
Sallanırken usul usul diyordu ki gururla
Benim işim bu kadar
Alsın artık benden benim tohumum nöbeti
YORUMLAR
Bedri abi, bu yazıya uzun uzadıya kendimce çok güzel bir yorum yapardım yazının boyuna ve güzelliğine, üslubuna erişemesem de lakin, ne bileyim ben biraz yorulmuş klavyem gibi zihnim de.
Bir kuşak, anlatınızı özlemle-hasretle hatta gözleri dola dola yad ederken, sonraki kuşak çocukluk anılarını depreştirecek, son kuşak ise ya hu ne diyo la bu diyecektir sanki.
Geçenlerde köye değil de ilçeye gittim, sessiz sakin benim yaşadığım dönemden bu zamana yüzde 60 nüfus azalması olmuş, ilçein ortaokulunda 3 yıl okuduk sayalım aşağı yukarı yüz yüze tanıdığınız 100-120 kişi çıkar, aynı sınıf veya alt üst sınıflardan ise bu sayı 20-30'a iner zihnen hatırladığınız az çok. Arkadaşın biri, zabıta olmuş, aynı sınıftaydık, biraz konuştuk işte; kim kaldı, kim nerede, kim ne iş yapıyor tarzında ilçede kalan 5 veya 6 kişi çıktı benim kuşaktan. Gerisi nerede?
Cızlavat derlerdi herhalde ayakkabıları giymiştik, kara lastiklerin iki çeşidi vardı, biri pütürlü biri düz, yaz mevsiminde çorapsız giydin mi, ayağın üzerinden simsiyah bir çizgi olurdu.
kışın kayıklarla kayması çok güzeldi, çamurda top oynamak veya bayramlardaki hatıralar.
Yazıyı düşündükçe ya hu bunlar hiç balık tutmaya gitmemiş mi dedim içimden veya tavşan avına falan. o bölüm var mı veya unutulmuş mudur nedir. Galiba..
Şimdi sorsam kendime, köye döner misin, ıhh dönmem valla. çocuklukta veya ilk gençlikte kaldı anılar, lakin ilçede evi tadilat ediyorum, yaza biter gibi bir kapı açtım sayılır. Bir kapı bir kapı abi:)
Toltstoy veya Dostoyevskimi neydi rus yazarların bu köy yaşantısı anlatan romanları vardı, aklımda kaldığında biri Kazaklar olmalı, hatta Hacı Murat da olabilir elbet konuları farklı olsa da kır yaşamına epey değinirler, o romanlar da düştü aklıma, geçenlerde 6 ay falan oldu knut hamsın dan Toprak Yeşerinceyi okumaya başladım lakin 120 sayfa sonra durdu, o da kır yaşamını çok güzel anlatırdı, iki sefer okumuştum 3. defa okuyayım dedim bitmedi. Yine yerelde; Yılkı Atı diye kısa bir roman vardı o da çok güzel su gibi anlatmıştı kırı, köyü, köy insanını gibi..
Köyün en büyük problemi ısıtma herhalde günümüzde, yani kim uğraşır bilmem bizim kuşaktan kömürle veya odunla? Hatta haberlerde çıkar bir kaç manken veya oyuncu kıra köye dönmüştür, resimler,röportajlar bakalım köye veya kırda kalabilecekler mi 5 seneye belli olur. Bu tür haberler de farkındalık meydana getirebilir tersine göçe.
Güneş ve rüzgar enerjileri gelişir hanelere kadar iner ve ucuz olursa ısınma ısıtma elektrik sorunu çözülürse de epey bir renk gelir, yani şehirdeki refah köye ulaşırsa yeniden geriye göç başlayabilir. elbette olmazsa olmaz hızlı ve ucuz internet hizmetleri. Günümüz emeklileri emekli parasıyla köyde yaşayabilir mi, mümkün lakin yeniden tarla ekmezler hayvana bakmazlar sürü yapmazlar herhalde? ufak tefek tarımsal uğraşlar bulurlar kendilerine. yeni nesiller veya orta nesiller yani bizler neden kıra ve köye dönmek istesin sorusuna cevap arasam , verdiğim cevaplar beni bile tatmin etmeyecektir.
Tamam da, ben neden yazı dışına çıktım anlamadım ya hu:) klavyezanlığım tuttu yine..
Velhasılı; su gibi duru, rüzgar gibi serinletici, toprak kokuşlu yüreklere ateşler düşüren bir yazı diyebiliriz mi? Bence evet, :)
Sürçi lisan veya klavye veya zihinsel anormalliğim oldu ise af diler,
sağlıklı huzurlu yazıların sahibine kem küm edip :) selam göndereyim bari.
eksik olmayın efenim:)
Gece gece yazdığım yoruma bak ya hu:)
Nice tebessümlere Üstadım.:)))
Bedri Tokul
Gece yazdığın bu yazıyı tamamlayacak nitelikteki içtenlikli yorumuna saat yedi olmasına rağmen hala güneş doğmamış bir sabahtan cevap yazıyorum.
Evet.
Günümüz köyü, köylüsü aynen senin anlattığın gibi. Bu yazı daha da uzun olabilirdi. Bırakayım dedim.
O günleri bilenler, yaşayanlar o günlere gitsinler, bazen acı acı gülsünler bazen de “ Hey gidi günler hey…” deyip köylünün şimdiki halini düşünsünler istedim.
Yorumunun uzun olması yazıyı sevmiş, etkilenmiş olduğunun bir göstergesidir. “Severek okudum. Kalemine sağlık” vb. kalıplaşmış yorumlar yerine yüreğinin sesine klavye yardımcı olmuş. Ne mutlu bana.
Bu yazıyı okuyanlar dilerim ki senin bu anlamlı yorumunu da okusunlar. İşte o zaman gerçekler daha belirgin olur.
Vakit ayırdın, emek verdin. Sana yürekten teşekkür ediyor;
Selamlarımı saygılarımı gönderiyorum.
SAĞ OL, VAR OL…
Suat Zobu
Dostoyevski falan bizden değil.
Knut Humpsun da sarmadı beni.
Ahmet Mehmet olmalı.
Tozu toprağı, yağmuru çamuru bizden olmalı.
Size onlarca köy romanı sayabilirim.
Eğer okumadınızsa Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Abbas Sayar, Dursun Akçam, biraz ağır ama Yaşar Kemal, Orhan Kemal okunmalı. Yazmış adamlar. Kemal Bilbaşar Cemo, Memo mutlaka okunmalı. Necati Cumalı'nın da var birkaç tane.
Kemal Tahir de kendini köy romanı yazarı sanıyor ama Çorum ve Çankırı cezaevlerinde yatarken köylü mahkumlardan dinledikleri. Bol küfürlü, abartılı, argolu.
Selam ve saygılar.
Yinsani
Kazaklar romanında mesela Kilise yerine camiyi koy veya kilise yerine cemevini koy, ağa yerine başkanları koy, gerisi genelde aynıdır. Bir köydeki Ayşe ile diğer köydeki Anna'nın, bir köydeki Ahmet'le diğer köydeki Hans'ın çektikleri, aileye bakışı,çocuk sevgisi, toprak sevgisi, yağmuru beklemesi mevsimleri takip etmesi aynıdır.Hans'ın Moskavayla kavgası, Mehmet'in İstanbul'la veya Ankarayla kavgası aynıdır.
Lakin güzel bir konu irdelenmesi gerekir. Şimdi Din Cerrahı diye bir yazı yazacaktım, ya hu:) bütün yazacaklarımı karıştırdım bildirimi okuyunca... Bedri abinin bu köy yazısından epey konu çıkartırız galiba, sen başla bence verdiğin cevabı biraz daha açarak, ben de devam edeyim. umarım sonunda abilik kardeşlik ve:) dökülen saçlarımız kazanacaktır..:)
Saygılarımla.
İyi Geceler.
Bir şairi sevindiren ve yüreğine adeta bir tohum gibi yaşamak düşüren direnişin öyküsü...Var olmak bu
dimdik ölmek de bu denebilir ki;
Ölümden bahsedecek kadar yaşlı değiliz
Yaşamaya sevdalıyız bir tohum gibi...
Ben orta okula o lastiklerle gittim bilmem kaç yıl
ve o zaman ki sevgilim o lastikler yüzünden güvenememiş bana
Bütün soğukların sımsıcak yüreklere kızıl bir ateş olarak düşmesi dileğimle ağabeyy
Bedri Tokul
Öperim kaleminden.
Bir belgesel olarak okudum yazınızı. Harman yerinden alınan görüntülerin üzerine okunan metinlerden biri gibiydi. Yıllarca başkalarının ayağında gördüğüm ama adını bilmedğim Soğukkuyu da aslında biraz üzerine araştırma yapılmasını hakediyor. Bugünkü dizayn kimbilir hangi dönemden kalma? (Tahminim demokrat parti dönemi; petrol dışalımının artması ve plastik ürünlerin bollaşması sayesinde) O da bazı eşyalar gibi denk gelindiğinde insanı zamanda yolculuğa çıkartanlardan. Saygılarımla.
Köylerimizin cıvıl cıvıl olduğu zamanları çok güzel anlatmışsınız hocam.
Şimdi her köyde fırın var,market var hatta makyaj ürünleri satan mağazalar var..
Ben eski köylerimizi özledim,kadınların eli un kokan,tarhana yapan,nasırlı elleri ile çapa sallarken bile yüzleri gülen...vs..vs..vs..
Yüreğin ve kalemin daim olsun..
Selam ve saygılarımla...
Bedri Tokul
Sağ olun. Var olun
Selam ve saygıyla...
Bedri Tokul
Değerli yorumun için teşekkür
Ederim.
Selam ve sevgiyle...
Öyle bir yerden vurdun ki 50-55 yıl öncesine götürdün.
Hayatımızın en mutlu yıllarına.
İnsanın insan olduğu, büyüğe saygının küçüğe sevginin olduğu yıllara.
İnsanların birbiriyle barışık, dayanışma içinde olduğu yıllara.
Yarınlara yönelik umudumuz vardı.
Yazın o harmanın tozu, her tarafımızdan şırıl şırıl akan terlerin tuzu.
İşler çok zordu. Ama mutluyduk. Az çıksa da ürünler insanlar şükür eder huzurla evine gelirdi. Yastığa başını koyduğunda huzurluydu.
O dönemde henüz makineleşme pek yoktu.
Kara saban, kağnılar, kağnılar. Zor olsa da harmanın tadı başkaydı.
İnsanlar birbirine yardım ederdi.
Bizim bağımız vardı.
Bağda da eksik olmayan kaplumbağalar. Üzüm salkımını hüpp diye bir sorarlardı ki yalnızca çöpü kalmacasına.
Biz kaplumbağaları toplar çuvallara koyardık. Babamgilde sapa giderken uzak tarlalara götürür, kaplumbağaları bırakırlardı.
Bir gün sabah ezanı sapa giderken babam bakmış Şekir (Şakir) dayı da kağnısında uyuyarak sapa gidiyor.
Şekir dayıyı uyandırmadan iki çuval kaplumbağayı kağnının içine boşaltmış. Babamın gittiği bizim tarlayla onun tarlası yanyana. Babam uzaktan takip ediyor.
Tarlaya varıp kağnı durunca Şekir dayı uyanıyor.
Bir bakıyor kağnının üstüne... Tosbağa (Kaplumbağa) kaynıyor.
Babama sesleniyor,
- Koca Mıstık, ulan bi gel hele gel. Çabuk!
Babam varıyor.
- Ula şu kağnının üstüne bi bak hele. Bunlar kağnının üstüne nasıl çıkmış.
- Yav Şekir dayı ben bu yaşıma geldim kağnının üstüne tosbağa çıktığını görmemiştim. Hayret ya senin kağnıyı çok sevmişler herhalde!
Babam söylemiyor kendisinin bıraktığını. Hayret ederek gülüyor ha gülüyor.
Şekir dayı habire söyleniyor "Ulan kağnıya nasıl çıktınız şerefsizler!" "Allah Allah söylesem kimse inanmaz. Ondan seni çağırdım Mıstık!"
Ahh o dönem...
Neler neler.
Ne güzel günlerdi o günler.
Soğukkuyuya gelince.
Çorum'da ortaokula kaydoldum. Oraya başlayacağım. Babam lacivert bir takım elbise almış ki gıcır gıcır. Altına da elbette iskarpin. Giyip İskilip'e vardım. Fors 1500 ama altta soğukkuyu. Iskarpini giymeyi unutmuşum. Gelen geçen bir üstüme bakıyor, bir altta soğuk kuyuya. Hafif bir gülümseme.
Altı şişhane üstü misali.
Ne günlerdi o günler.
Mutluyduk be abi.
Yoksulduk ama yaşama azmimiz vardı.
Yarınlardan umudumuz vardı.
Yazı;
Süper olmuş var ol.
Adam yazdı mı yazıyor kardeşim.
Kel'den öptüm.
Bedri Tokul
Yoruma bak yoruma !!!
Suat gardaşım senin yazılarıma yaptığın yorumlar beni;
Ekmek arası tahin helvası yemiş,
yeni bir okul çantası, bayramda yeni ayakkabı alınmış,
hele hele karne hediyesi bisiklet alınmış(hiç alınmadı çünkü) çocuklar gibi
sevindiriyor beni. Sağ ol.
Birde şu var;
Öyle güzel, isabetli yorumlar yapıyorsun ki, güzel bir resmin noksan pazıl
parçaları tamamlanmış gibi oluyor.
Anlattığın o anılar bu yorumda kaynayıp gitmesin. Yaz onları. Ben de sana:
"Gardaşım yaşamış, yazıyor işte" diyeyim.
O tosbağa anısı Fakir Baykurt'un KAPLUMBAĞALAR romanındaki KIR ABBAS'ı hatırlattı bana.
Ben deri ayakkabıyı ilk defa Askeri okulda giydim.
Ömrümün son demlerinde piyangodan çıkmış büyük bir ikramiyesin sen bana.
Sağ ol benim gardaşım.
Soğukkuyu lastik biz giymedik ama giyenleri gördük biliriz... Şimdilerde pek kalmadı. Köy hayatı ne de güzeldir Gazi Mustafa Kemal ne de güzel demiş ''Köylü milletin efendisidir.'' diye. İmece hep var zaten köylerde... Ağalık feodalite azalsa da yine de var Güneydoğu da ama tabi bir dolu da İnce Memed var... Kutlarım abim güzel yazını...
Bedri Tokul
Anlattıklarım eskidendi.
Şimdilerde ne o köyler kaldı
Ne de o insanlar.
Selam ve saygıyla...
Bedri Tokul
Selam ve saygıyla...
Muhteşem!..Ve tohum nöbeti alır, bu böyle devam eder .Eder mı?.Etmez tabi.Köylü şehire göç eder.Buğday ithal, et ithal,süt ithal ve hatta darı ithal.Ya köylere ne oldu, köylüye ne hal?.Ağaçlar kesildi,dikey mimari ..ilerliyoruz..Nereye?Soğuk kuyudan akkuyuya terfi ettik.Dağ taş siyanür.Dilerim insanlarımız uyanır.Yönetim mı?İçler acısı..Buna can mı dayanır.
Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
Bedri Tokul
Aslında ben geçmişe özlemi yazdım.
Gerçekler maalesef senin dediğin gibi.
Günaydın.
Selam
Saygı...