İtiraf Edin Yenildik
Ne sözün, ne şiir ve yazının hükmedemediği bir çağdayız. Görüntüler yendi aklı selim denilen tüm düşünceleri. Bilinmezlik ve şans eseri alıp verdiğimiz nefesimizin alem veya uzay veya olanın karşısında hiç durumuna düşmesini daha iyi idrak edeli, geçmişten günümüze gelen tüm adet, gelenek ve görenekler, hatta inançlar, idealler yenildi teknolojiye. Teknolojiden maksat sadece elektrik, elektronik, bilgisayar vb vs değil elbet, alet yapımından, çadırlara, taş binalara kadar vb vs işte.
Kıtalar arası görüntülerden öğrendik ki, insan her yerde aynı, değişeni pek yok. Lakin toplum bize bunu aktarmada her zaman geride kalmıştı çağlar boyunca. Kadın her yerde kadın çocuk her yerde çocuk misali... Bir İtalyan köylüsüyle Türk köylüsünün her şeyi aşağı yukarı benzer birbirine mesela. Biraz zoom yapınca alınlarındaki kırışıklar bile neredeyse aynı. Bir Çinli çoban ile İrlandalı çobanın çektikleri veya uğraşları veya hayalleri bile neredeyse aynı. Devlet yönetimleri, iç karışıklıklar, dalavereler, asker halk ilişkileri, tapınaklar, dinistler ve vadettikleri aşağı yukarı aynı imiş. Küreselleşme mi diyorlardı buna.
Almak ve vermek, yani alış veriş üzerine kurullu tüm maddi ve manevi denilen sistemler. Bugün apple denilen bir mağazadan bir uygulama satın aldım bir iki tuşa basarak. Lakin Apple nerede ben neredeyim, aldığım uygulama nereli. Bana sunulan hizmet dünyanın diğer bir kıtasında. Bir ailenin yönetimi veya işleyişi nasılsa kocaman veya kimi zaman da küççücük gelen dünyanın hatta alemlerin ve alemler ötesinin işleyişi de aynı değil mi sizce? Tanrı bilmecesi veya bulmacasından bahsetmeye gerek var mı?
İyiler ve kötüler, tüm renklerin ve düşüncelerin ayrılacağı iki takım olarak mecburi bir karşıtlık oluşturuyor. İyi olan Kuzey Kore’de de iyi, Nijerya’da da, Avusturalya’da da.
Çöller, dağlar, çayırlar, okyanuslar, ormanlar ve buzullarla çevrili bir atmosferin içinde neredeyse dipler hariç ( okyanusların derinlikleri, dağların ve ormanların derinlikleri, çöllerin derinlikleri vb vs) görüntülüyoruz. Ve lakin araştırmanın bilimin ötesinde hala siydik yarıştırmaktan da geri durmuyoruz hiç bir ülkede, kıtada ve hatta köy ve şehirlerdeki apartmanlarda.
Dünya ekonomisi birbirine eklemlenirken ve coğrafi olaylar, doğa olayları birbirini tetiklerken ne işe yarıyoruz artık bilemiyorum bireyler olarak. Ben bilemiyorsam, inanın benden sonraki kuşaklar daha da bir başka alemde yaşıyor sayılacak.
Sayısal çağ, yani sayıları icat edeli kimliklerimiz de sadece numaralardan ibaret olmaya başladı. Ruhun ve zihnin bilinmeyenlerini adım adım çözmeye çalışırken Tanrısallığın, yıldız kümeleriyle ilişkisini ve ilişkilerini de yeniden tanımlamaya başlayacağız. Hatta Tanrıyı da yeniden tanımlayacağız yakın zamanda.
Bu tip sitelerde yıllardır güzel yazı nasıl olur, güzel şiir nasıl yazılırın peşinde koşturduk. Lakin küçük bir ekosistem olan internet sayfaları da artık bir belgesel görüntüsünde değil mi sizce de.
Lakin imcelerin yerini artık sistem denilen yönetimler aldı. İnsanlar tarihte de fişleniyordu, kavim kavim, millet millet lakin artık günümüzde fişlemede de boyut atladık. Sonraki nesiller yakın zamanda tüm geçmişlerinin ne yapıp ettiğini, yaşadıkları ömürleri çizgi film tadında yorumlamayacak mı sizce de? Dünya, insan ve yıldızlar çizgi film tadında sanki.
Vahşi dünyayı tüm her yerde görürken, kimi güzel ve sempatik sevecen insanların hallerinden de etkileniyoruz. Mesela bir kediyi besleyen teyzeden, bir ayıya yemek veren insandan, bir kuşun kanadını sarandan. Bunun tam tersi olarak tarihten günümüze kral, peygamber, ağa, lord, din adamlarının ise makul çoğunlukları keklemelerinden ise iğrenmeye başlıyoruz.
Dünya kaç yaşında, takvimleme ne zamandan beri var, insandan önce dünyada üstün tür olan kimlerdi derken robotlara vatandaşlık veren uluslararası veya ulusal uygulamalarla; lan ne oluyor demeye başladınız mı sizler de?
Vahşi dünyanın vahşi Tanrısını yenebilir miyiz acep veya kendimizi değiştirebilir miyiz konusunda ise sıkışıp kaldı tüm görüntülerimiz.
Kimi zaman dinsel düşüncelerle, kimi zaman mistik bakışlarla, kimi zaman da tüm insanlığın aslında bitki gibi ekilip hasat zamanının beklenildiği hisleri sizleri de sarmıyor mu?
Çoğu zaman ne düşünüyorsun dendiğinde -hiç- veya -öylesine işte- der geçeriz çevremize. Herhangi bir anı veya gelecek görüntüsü veya telaşı veya umudu mudur -hiç- deyip cevap vermelerimiz.
Distorsiyon yani zırıltı yani uğultu hiç olmadığı kadar derinlerimizi etkilemeye başladı mı sizce de? Dünyada en çok izlenen dizi ve filmleri düşününce; ilk sıradakilerin aslında farklı türlerin hikayesi olduğunu görüyorum. Wampir dizileri, kurt adam ve meleksi, elfimsi diziler aslında insan türünün mutlaka gelecekte değişeceğini anlatmıyor mu size de. en revaçta olan bunlar, ikinci sırada robotumsu yapay zekalı türlerin bir şekilde daha çok senaryoda yer aldığı diziler ve filmler geliyor, gerisi ise bildiğimiz insan ilişkileri ve türlü türlü iş kollarının senaryoları.
Düşünüyorum, bakıyorum, okuyorum ve soruyorum, yeni çağın kapısı hangi kıtada hangi olay sonrası açılacak diye. Anonimleşmek mi veya analitikleşmek mi veya hiçleşmek midir geleceğimizde görülen.
Yıllarca bir şekilde haykırmadık mı, artık çocuklarınız sizin değil diye veya Tanrının da değil diye veya sistemin de değil diye. Aynı türün arasındaki fark nedir denildiğinde guguman kuşu gibi kös kös somurtuyorum çoğu zaman.
Çizgilerden oluşan görüntülerin renklerle içli dışlı olması hususunda, hayatı artık eski çağların hayat okumaları gibi okuyamayacağız.
Dünyevi, efendim üstadım, ne diyon la sen. Ne dediğimi bilmiyorum ama şunu biliyorum, 12 bin yıl öncekinden farklı değil yaklaşan karanlık.
Karanlık
Karanlık
Karanlık
Yaklaşıyor
Yaklaşıyor
Yaklaşıyor...
Ne yaparız bilmem, sen biliyo mun üstad.. La git işine, zaten ölülere dönmüş insanlık bir de seninle mi uğraşacağız zombi Dünyevi:)
Aman aman tebessüm etmeyi, gülücük bırakmayı ihmal etme dangalak herif.
Üstad, bana mı dedin dangalak diye, başka biri mi var ya hu, tabii sana dedim. Üstad sizler maymun çağının son artıklarısınız bence, bizler de yeni insanlığın öncüleri. Öncüymüş, dangalaksınız lan siz yeni nesiller. Hazır yiyiciler sizi.. Evet, önce sizi yiyeceğiz, iyi bakın etlerinize emi...
Öyle diyordu bir düşünür, dünyada bir canavar görmek istiyorsanız insan yavrusunun ilk zamanlarına, yıllarına bakın, öyle bir canavar ki; köle gibi kullanır atasını anasını vb vs diyorudu yani.
Tanrısallık veya hayvansıllık veya bitkisellik içinde bu vahşi döngüye hükmedebilmek mi, bütün mesele.
Neye, kime, nasıl yenildik dünyasıllar olarak, bilen, gören, bulan var mıdır?
Saygılarımla,
En sevdiğinize emanet olunuz.
YORUMLAR
İnsan nüfusu arttıkça, makinelerin kalitesi ''Bilgisayar, cep telefonu, faks'' artıkça, tek katlı iki katlı evlerden çıkıp otuz kırk katlı sitelere yerleştikçe, televizyonlarımız beş on kanaldan elli yüz, beş yüz kanala çıktıkça, aslında geliştiğimizi zannettik, halada zannediyoruz, oysa ki psikolojik ve sosyolojik olarak yavaş yavaş bitme noktasına geliyoruz. Bu devletler ve devletlerin başında ki beş on elli yüz her neyse bu kişilerin kaprisleri doymaz nefisleri narsisizmleri dünyayı ve içinde ki insanları yokluğa doğru sürüklüyor. Belki de bu günler iyi günlerimiz, diye düşünüyorum daha da kötü olacak belki de... Yardımlaşma, dertleşme, diğerkâmlık, saygı gösterme, sevmek bir şey beklemeden, yitip gidiyor bu duygular. Bu covid hastalığı denen illetin insan sayısını azaltmak için kasıtlı çıkarıldığı bile söylendi... Bir yerde biyolojik savaşında bir parçası, hem de atom bombası yapmaktan çok daha ucuz. Kim garanti edebilir kısa bir zaman sonra dünyaya ve biz insanlara başka bir biyolojik saldırının olmayacağını... Hep derler ya ''Biz geldik gidiyoruz da çocuklar ne olacak.'' Onu da her halde zamanla yaşarsak göreceğiz, öldükten sonra bizim için dünyada zaten değişen bir şey de olmayacak. Kutlarım derin sosyolojik analizler ile dolu güzel bir yazı Ekrem Kardeş...
Yinsani
robotlaşıyoruz, maddeleşiyoruz gittikçe. ara sıra dizi ve film yorumlarını okuyorum; çoğunda hey aynı üslup veya ifade; vakit geçirmelik, pek br şey beklemeyin, izleyin geçin türünden yorumlar..
çağımızda bu şekilde sanki, vakit geçirmelik, yaşayın geçin işte ye döndü..
güzel yorumun ve açıklamaların için teşekkür ederim..
saygılarımla sağlıcakla.
Nesildaşım ne de güzel yazar, anlatır oldun. Sorular çok ama cevaplanmasına gerek olmayan sadece insanın kendisine sorarak bir ihtimal kendine çeki düzen vermesine vesile olacak sorular. Tek bir sorunun insan sayısı kadar cevabı olabileceğini öğrenenler olarak, artık cevaplara takılmanın çok da önemi kalmadığını düşünür oldum. İhtiyaçlara göre cevap değiştirir olduk. Oysa doğru tek olmalıydı değil mi...
Sağlıcakla kal dilerim.
Yinsani
nesildaşım eksik olma, hep ol. :)
İtiraf edeyim, sizinle karşılıklı söyleşmeyi çok isterdim. Şu beyin fırtınası denilen durumu sağlam yaşardık diye düşündüm. Kolayına sorgulanmaz anladıklarım. Önyargılı olduğumdan değil de, hani bir evi değiştirir değiştirir eşyaları bir oraya bir buraya yerleştirip sonra yeniden çekiştirirsiniz de sonra artık yapılacak hiçbir yenilik değişim kalmamış gibi hissedersiniz. Sayenizde evi dekore etmeye hala devam edebileceğimi görüyorum...
Yinsani
Lakin teveccüh etmişsiniz, o kıymette olmasak da teşekkür ederim. verdiğiniz örnek de çok hoşuma gitti, güzel bir bakış açısı sundunuz bana, ihtimal yıllar sonra daha yazmaya devam edersem bu güzel yorumunuz da girer belki yazı arasındaki söyleşilere:)) daha yeni biraz iç dekorasyon yapmıştım eve, yani eski bir kaç parçayı değiştirmiştim, o geldi aklıma, evet bu değişimler bile bir pozitiflik veriyor bu çağda, hani insanlar canı sıkıldıkça ya yemek yer ya da alışveriş yapar ya, lakin ihtiyaç döngüsünde ihtiyaç giderildiğinde yeni olan kendi enerjisiyle geliyor, mal veya malzeme veya cansız dediklerimiz olsa bile.. eskinin enerjisi canlı veya cansız şeyde çok değişik. en çok başımızı ağrıtan ise kalabalıklar, internet sayfamızda ki sık kullandıklarımızın bile kalabalık bir listesi negatif yansıyor, bir de buna gerçek hayattaki eşya veya insanları kattığımızda değiştirmek ayrı bir hava katıyor. belki bazı şeyler değiştirilmez aile gibi eş gibi ,çocuklar gibi... lakin yüklerden kurtulmak lazım. yük olmamak lazım çünkü bu çağ yeterince hırpani hem zihinsel hem de bedeni açıdan.
lakin geri kalan ne varsa; tanrıdan ayakkabıya kadar, varsa eskinin o kötü enerjisini atmak lazım. insanlar sabit kadem dinde, vatanda, evde sanki çakılı kalmışlar, toplum baskısını, galiba bu doğru diyerek kendini kandırıyorlar.
düşünceler de böyle değil mi, eski düşünceleri atmadan nasıl ferahlayabilir insan, toplumdan, aileden, arkadaş dost ve sitedaşlara bakmadan kendini yenileyebilir mi insan, dünyayı nasıl yenileyebiliriz, ne gerek var, zaten ömür çok çok kısa değil mi? yine de huzuru bulan her zihnin bir tebessümü vardır her ne olursa olsun yüzünde.
velhasılatından:) ne diyeyim; en kötü zamanımız hep geride kalanlardan olsun.
saygılarımla, lafı güzaf için özür dilerim.