CEVAP ÜÇ
1990’lı yılların başıydı. Ben de 20’li yaşların ilk yarısında evli, mutlu ve çocuklu bir adamdım. Oldukça genç bir yaşta baba olmanın gururu ve mutluluğu ile sevgili kızımla sürekli zaman geçirmeye çalışıyordum. O da bundan memnun olmalı ki ne zaman bir yere gitmeye kalksam benimle gelmek istiyordu. Kelimeleri sıralayarak yeni yeni konuşmaya başladığı, zamanlardı. Arkadaşlarla sohbet ederken onlar da minik kızıma sempati gösteriyor, seslerini çocuk gibi yapıp; senin adın ne? Babanı çok mu seviyorsun? Gibi basit sorular soruyor, cevap alınca da mutlu oluyorlardı. Ben de; yahu çocuğa bu kadar kolay şeyler sormayın, biraz daha zor şeyler sorun, mesela; 9’un karekökü kaç kızım? Cevap hemen geliyor: Üç! Tabi herkese hemen bir şok dalgası yayılıyor, bu yaşta bir çocuk bunu nasıl bilebilir yorumları yapılıyor. Bir başka ortamda 1128’i 376’ya bölersen kaç çıkar kızım? Cevap hazır: Üç! Bu arada arkadaşlar hala bölmeye çalışıyorlar, sonucu bulunca nasıl olur nidalarını ve yüzlerindeki hayret dolu bakışları keyifle izliyordum. Bana sorduklarında evde kızımla matematik çalıştığımızı, düzenli ve sistemli bir çalışmayla tüm çocukların bunu başarabileceği gibi bilimsel cevaplar veriyordum. Hatta bir keresinde teknisyen arkadaşlarla otururken sordum; Kızım, 4 silindirli içten yanmalı motorlarda ateşleme sırasına göre ikinci sırada kaçıncı piston ateşleme zamanındadır. Cevap tereddütsüz geliyor. Üç! Arkadaşlar hayret ededursun ne kızımın ne de benim cevaptan zerre kadar tereddüdümüz yoktu. Çünkü o sıralar içinde “kaç” geçen bütün sorulara “üç” diye cevap verdiğini fark etmiştim ve bu çok hoşuma gitmişti. Eeee cevabı biliyorsam soruyu ona göre sordum mu, sorunun zorluğunun bir önemi kalmıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.