- 301 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
-FUTBOLU SANAT KILMAK-
Hey gidi, rahmetli başkan Kennedy, taçsız kral Pele derken imparator Beckenbauer’i de uğurluyoruz ya, Allah Fenerbahçe’li Cemil’e sıhhat afiyet versin.
Bir Yeşilçam klasiği “Neşeli Günler” adlı güldürüyü biliriz. Adile Naşit, Münir Özkul, Şener Şen, Selim Naşit, Mürüvvet Sim, Ayşen Gruda gibi isimlerin oynadığı filmi nice defalar zevkle izlemiş olmalıyız. Hele bir sahnesinde kahvehanede jilet pazarlayan Ziya’nın ’’En iyi jilet budur. Dünyanın bütün meşhurları bununla tıraş oluyor. İngiltere kralı, rahmetli başkan Kennedy, taçsız kral Pele, Backenbauer, kaleci Mayer, Nadia Komanaci, Biricik Bardot, Fenerbahçeli Cemil. Hepsi şöhretlerini bu bıçağa borçludurlar.’’ Şeklindeki sözleri efsanedir kuşkusuz. Dikkat çekici nokta tıraşlarını bu bıçakla olduğu öne sürülen isimlerden bazılarının kadın, kiminin de köse olmasıdır. İşkembeden atıyor üstat anlayacağınız. Ne ki, bir köşede gazetesini okumakta olan Selim Naşit olacakları hissetmiş gibi ters ters bakmaktadır da, bir şöyle dikilip kes lan tıraşı diyemez.
Öte yandan son günlerde yaşama veda eden son Alman imparatoru Franz Beckenbauer’de güldürü klasiğimizde anılmaktadır. Evet, son Alman imparatoru.
Nasıl olur peki bu? Monarşi tandanslı kişiliklerin aldığı bir paye nasıl olup da bir futbol adamına verilmektedir? Tarihsel gelişimin izlerinin milletlerin şuuraltında derinlemesine yer ettiği söylenebilir de, istisnai hallerin apayrı bir manası, kişinin kapladığı alana bağlı farklı bir açılımı olmalı. Bunun yanıtını ünlü futbolcunun yaşam öyküsünün kareleri kadar ölümüyle birlikte hakkında söylenen sözlerin satır aralarında bulmak ancak mümkündür.
Biyografisinin satır başlarını gözden geçirdiğimizde ikinci dünya savaşını takip eden günlerde dünyaya geldiğini görmekteyiz. Tarihin kaydettiği en yıkıcı savaşın hemen akabinde yaralarını sarmak isteyen, yaşama tutunan, dahası yepyeni umutların filizlendiği bir dünya. Ve beraberinde yeniden toparlanıp kalkınabilmek adına patatese talim ettiği dillendirilen bir milletin evladı olmak. Ve hiç kuşkusuz Sepp Herberger, Helmut Schön gibi Alman futbolunun taktik dehalarının serptiği tohumlarla başak verip, filizlenmiş bir dahi olmak. Rol model aldığı futbolcu ise çocukluğunun efsane forvet oyuncusu Fritz Walter’den başkası olmayacaktır. Yine ön adının Franz olması noktasında da özellikle son Avusturya Macaristan hükümdar ve veliaht prenslerini çağrıştıran bir duruş derhal dikkat çekmektedir.
Hayata veda etmesini müteakip hakkında söylenenlere de baktığımızda efsane futbolcunun dünya futbolunun gördüğü sayılı isimden biri olarak değerlendirilmekle birlikte gelmiş geçmiş en büyük Alman futbolcu olarak nitelendirildiği görülmektedir. Burada dikkat çekici nokta ülkelerinde ya da yeryüzünde en büyük futbolcular arasında gösterilen isimlerin genel olarak orta alan ya da forvet oyuncular olmasına karşın bu kez karşımızdaki örnek bir defans oyuncusu olmaktadır. Hiç şüphesiz libero pozisyona modern bir yorum getirmiş olmasını mümkün kılan oyun zekası ve teknik, estetik kalitesi, çapı tayin edici husus olmaktadır burada. Bin dokuz yüz yetmişlerden itibaren daha ziyade Hollanda ve Johan Cruyff ile anılan total futbol anlayışının gelişmesinde yetmiş dörtte dünya kupasını kaldıran Alman milli takımı ve Beckenbauer’in de hissesi bulunmaktadır. Öyle ki, klasik futbol kültürünün güttüğü anlayış doğrultusunda her mevkiin salt kendi ana özellikleriyle ele alınmasının aksine herkesin her şeyi yaptığı, yapmasının beklendiği bir çıta yüksekliği kazanmaktadır futbol artık.
Şu kadar ki, tüm bu meziyetlerine ve hakkında sarf edilen şüphesiz her biri hak edilmiş referans cümlelerine rağmen diğer gelmiş geçmiş belli başlı yıldızlar ölçeğinde sempatik bir profile sahip olduğunu söylemek mümkün müdür acaba? Demem şu ki, fiziki portresinin sahip kıldığı kibar, beyefendi, karizmatik duruşun arka planda daha farklı bir duyuşu gölgelediğini söylemek mübalağa mıdır acep? Kusursuz Alman makinesi görünümüyle bütünleşen donuk, mat çizgileri dikkatimi çekmiştir öteden beri. Cruff’un da soğuk, itici denebilecek bir cephesi yok muydu diyeceklere onda gençlik yıllarından gelen asi çocuk tipolojisiyle de tümleşik bir samimiyet edası vardı ama derim.
Maradona’nın vefatından kısa süre önce Beckenbauer ve Pele hakkında sarf ettiği "Bunlar FIFA ile aynı görüşte olduklarını dillendirmekten sevinç duyuyor. Tabi FIFA tarafından kendilerine ödeme yapılırken nasıl onunla aynı görüşte olmasınlar ki! Eğer futbolcuysanız ağzınızı kapatın. Ay sonunda bir şekilde ödemeniz yapılacaktır. Bu utanç verici" sözleri büsbütün anlamsız olmasa gerek. Hiç kuşkusuz Maradona ikilinin oyuncu oldukları dönemden, sergiledikleri futbol kalite ve kalibresinden yakınıyor değil.
Ya peki Alman futbolunun gelmiş geçmiş en büyük teknik adamlarından Otto Rehhagel’in Kaiser Franz hakkında "Topun kare olduğunu açıkladığında herkes ona inanıyor." Demesi ne menem bir tanımlamadır acaba? Gerçi burada Rehhagel ile Beckenbauer arasında çok daha öncelere dayandığı muhakkak bir zıddiyet akla gelebilir de. Bir tür bizdeki “iki cambaz bir ipte oynamaz” tabiri misali Kaiser Franz ile king Otto’nun araları limonidir açıkçası.
Bu düzlemde enteresan hadiseler de yaşanmıştır. Otto Rehhagel 1981-95 arası çalıştırdığı Werder Bremen ile Alman ligi ve Avrupa kupaları kazanmaktadır. Bin dokuz yüz doksan beşte ise Bayern Münih başkanı olan Beckenbauer ünlü teknik adamı birlikte çalışmak üzere davet etmektedir. Ne çare ki, sezonun son haftaları Bayern ligde ikinci, UEFA kupasında da finalist iken Beckenbauer Rehhagel’in hocalığına son verecektir. Bazı oyuncuların Rehhagel’e karşı hoşnutsuzluk gösterdiği hususuna değinilse de Beckenbauer Rehhagel’i kovarak takımın başına geçmekte ve kazanılan Avrupa kupası başarısını kendisine mal etmektedir.
Şu sorulabilir elbet. Sonuç alsa da, defansif bir anlayışla çalıştırdığı takımlara futbol oynatan king Otto futbol kariyerinde bir estet, bir sanatkar olan Beckenbauer’in kafa yapısı bazında sinirine dokunuyor olabilir mi? E o zaman neden Bayern Münih’e hoca yaptı üstadı. Üst tadı alamıyorsa, değil mi ama? Salt Werder Bremen engelinden kurtulmak için politik bir manevra mıydı bu? Diyelim ki böyle.
Otto Rehhagel bu olası kalleşliğe kapak olacak bir yanıt verecektir. İkinci ligde mücadele eden Kaiserslautern’in teklifini kabul eden Otto yeni takımını ilk sene süper lige çıkartır ve ikinci yıl Bayern’in önünde şampiyon yapar. Düşünsenize, Kaiser’e Kaiserslautern çarpması nasıl etki yapar? Bu tablo Alman futbol camiasında dalga dalga nasıl yayılır? Ardından Yunan milli takımının teklifini kabul etmek suretiyle, tarihinde Avrupa ve dünya şampiyonası finallerinde tek galibiyeti olmayan Yunanistan’ı Avrupa şampiyonu yapacaktır. Nihayet 2004’de Alman futbol federasyonu başkanı olan Beckenbauer’in milli takım hocalığı davetini geri çevirecektir. Öyle ya, aynı tatlı kaç defa yenir? Biri sizi bir kez aldatıyorsa suç onun ikinci defa aldatırsa suç sizindir sözünü hatırlama gel de.
Şöyle ki, üstte de arz ettiğim gibi iki futbol adamı arasında geçmişe dayalı bir tenakuz çizgisi olsa gerek. Bu hususu gözden uzak tutarak Kaiser Franz’ın dehasının, salt futbol değil Alman spor tarihinin ihtimal bu en büyük isminin üstünü çizmek mümkün olmasa gerek. Nihayet el oğlu da, bir futbolcuya popçu topçu çizgisinde Kaiser payesi vermez, değil mi şimdi?
L.T.
YORUMLAR
Kendini okutan bir yazı olmuş. Şener Şen'li giriş çok iyi, tespitler daha da iyi. O satış ağzını Tarık Akan'ın bir başka filmde köprü üzerinde söyledikleriyle karşılaştırırım: "Hitler demiş ki, böyle çakım olsaydı savaşı kaybetmezdim!" Her ne kadar andığı kişilerin bazıları kadın olsa da unutmamak gerekir ki traş bıçaklarının kullanımı sadece yüz traşıyla sınırlı değildir.
Yazı büyük ölçüde ölümden sonraki hayatı irdelemiş: Kramponların asıldığı, tenis raketlerinin dolaba kapatıldığı, kesilmiş pota filelerinin çekmeceye tıkıldıkları ölüm. Belki doğrusu yazınızda olduğu bundan sonraki dönemi de anmak. Yine de ben sporcunun öyküsünü orada bırakmayı yeğlerdim. Beckenbauer Kayzer olarak kalsın, Cruyff gibi 1974 finali de onun son Dünya Kupası maçı olsun ve film sonu yazıları ekranda aksın. Eğer 2023 Wimbledon'ında olduğu gibi Federer korta kraliyet ailesiden biri gibi gelip ayakta alkışlanacaksa o sahne film kredileri sırasında gösterilebilinir. Ama o kadar. Çünkü o andan sonra onlar da bizim gibi ölümlü olacaklar. Hatalar ve günahlar çukurlarına saplanabilirler. Belki de bunun en güzel örneği Beckenbauer ve Pele'yi eleştiren Maradona'dır. (Dedim ama belki de hiç biri kendini Platini gibi sıfırlamayacak galiba)
Daha öncekiler gibi çok güzel bir yazı. Saygılarımla.
levent taner
Aklıma gelmedi değil hocam; ancak üstte verdiğim resimde tıraş bıçağı görseli sakallı erkek resmi üzerinden, farklı platformda kadınlar da devreye girebilir elbet, önemli bir detaya değinmişsiniz
Yine, hatalar ve günahlar parantezini şişirmemek adına Otto Rehhagel ile kişisel bir mesele olabileceğine bağlamam arz ettiğiniz anlamda aslında
Hani derim ki, her ne kadar Voltaire'ye atfedilen "yaşayan insanlara karşı nazik olmalıyız, ölülere karşı tek borcumuz kalmıştır, hakikat" söylemi dikkat çekici olsa da, Kaiser Franz'ı ıskalamak mümkün değil elbette, o bir futbol yıldızı ya da sporcunun ötesinde spor adamı idi, bir fenomen, başlı başına olgu muhakkak
Maradona'dan eleştirel bir anekdot sunmam da, disiplinli, sistemli, kurumsal çizgide tutarlı giden insanları büsbütün ayağa vermek olmadığı gibi Maradona'nın temsil ettiği muhalif, asi çocuk tipolojisini de vardığı alt üst oluşları görmeksizin tümden kutsamakta imkânsız görünüyor bana
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.