- 234 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GÖRÜNTÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Facebook’ta kısa bir video kaydı dolaşıyor. Olay Endonezya’da geçiyor. İmam cemaatle namaz kıldırırken uzun süre secdeden kalkamıyor. Daha sonra imamın arkasında bulunan vekil konumundaki şahıs da dâhil cemaatten birçok kişi kafalarını secdeden kaldırıp baktıklarında imamın secdeden kalkamadığını ve kalp krizi gibi fevkalade bir rahatsızlığının olduğunu görüyorlar. Ancak hemen tutup kaldıracakları, kalp masajı yapacakları veya büyük bir koşuşturmayla ambulans çağırıp beraberce hastaneye kaldıracakları yerde, hiçbir şey olmamış gibi imamın yerine geçen vekil kişinin imametinde namaz kılmaya devam ediyorlar. Bu arada öylece kalakalmış olan imam da vefat ediyor. Bu paylaşımın altına birçok yorum yapılmış. Ben de şu yorumu yaptım:
Bu biraz da dinin doğasında var olan dogmatiklikten kaynaklanıyor bana göre. Havaya çıktıkça oksijenin azalması gibi, din de varlığın en üst ve en soyut doneleri üzerine oturuyor. Bu da tabusal bakışın artmasına, akli pratiklerin zayıflamasına sebep oluyor. Buna bir de Uzak Doğu gibi Arap-Vahhabi mantalitesiyle beslenmiş selefi din anlayışı eklenince, insanı hayretler içerisinde bırakan böylesi aymazlıklar ortaya çıkıyor. Ancak bu anlayış sadece Uzak Doğu’da veya Araplarda değil, bütün coğrafyada az çok var. Çünkü tabuların doğasında aklı pasifize eden ve dinin bizatihi kendi varlık gerekçesiyle çelişen bir devinim mevcut. Aynen maddedeki "Eylemsizlik" özelliği gibi bizatihi dinin doğasıyla ve oturduğu alanla ilgili bir durum bu. Dolayısıyla işin akıl, önlem ve eylem kısmı doğrudan dinle ilgili değil; insanla, dahası Müslümanlarla ilgili bir kusur veya zaaf. Diğer bir deyişle Müslümanlar, dinin dogmatik "İnanç Esasları"yla birlikte akılcılığını, sosyolojisini, izanını, vicdanını ve insanlığını da tabulaştırıp donduruyor, hayatı tamamen totolojik algılarla biçimlendirmeye çalışıyorlar. Bu nedenle gerekli yerde gerekli akli tedbirleri alma konusunda duyarsızlaşıyor, anakronik bir anlayışsızlığa doğru savrulup gidiyorlar.
O hâlde Müslümanlar, dinin doğasında var olan bu zıt devinimi, aynen maddenin eylemsizlik özelliğine karşı "otomobillerdeki emniyet kemeri önlemi" gibi akli donelerle güçlendirmeli. Dinî eğitim veren okullarda dinî bilimler kadar Felsefe, Mantık ve Matematik okutulmalı. Hatta öyle İslam Felsefesi falan değil, tam hür düşünce üzerine oturan Felsefi ekoller okutulmalı... Başta dinî anlayışlar ve Felsefenin kendisi de dâhil, her şeye eleştirel bakabilme pratikleri geliştirilmeli. Değilse bu aymazlıkların önüne geçmek mümkün olmaz. Zaten Müslüman coğrafyadaki sıkıntılar da hep burada düğümleniyor. Dahası bu coğrafyada okuma az, düşünce kıt, kafalar boş, zihinler dar olduğundan hemen her anlayış, sığ ve eksik kalıyor. Bu nedenle "Namazda imama bir şey olursa, hemen arkasında duran ehil kişinin namaza devam ettirmesi gerektiği" öğretiliyor sadece. Yani İslam fıkhına göre "Cemaatle namaz sırasında, insan veya canlı hayatını etkileyecek kalp krizi, akrep, yılan, terör, suikast, saldırı, yıldırım, yangın, deprem, sel, tayfun ve benzeri bir tehlike söz konusuysa, imam veya imamın yerine geçen kişi hemen o an selam verir, namazı bırakır, bütün cemaat o tehlikenin gereğini yapar, tedbirini alır" şeklinde hiçbir şeyden söz edilmiyor. Sadece "İmama bir şey olursa, burnu kanar, abdesti falan bozulursa hemen o imamın arkasındaki ehil olan kişi namazı kıldırmaya devam eder" denilip geçiliyor. Aynen engellilerden bahsederken "Sabredin, Allah sizi öbür dünyada sağlam bir şekilde yaratacak ve cennetine koyacak" nakaratlarıyla engellileri avutup "Onlar için hayatı nasıl daha yaşanır hâle getirebiliriz, onları daha iyi sosyal hayata nasıl kazandırabiliriz, nasıl yürüyemezken yürütebilir, konuşamazken konuşturabilir, görmezken gördürebilir, duymazken duyurabilir, okuyamazken okutabiliriz..." bunların hiçbirinin düşünülmemesi gibi. Aynen "Deprem Allah’ın içki içenlere, zina yapanlara verdiği bir cezadır" deyip işin içinden çıkılması gibi. Oysa deprem jeofizik bir olaydır. Bu olayla oluşan ölümlerin de içkiyle zinayla falan doğrudan ilişkisi yoktur. Sadece çalmakla, dürüst olmamakla, tedbir almamakla, işi sağlam yapmamakla, akıllı olmamakla ilişkisi vardır.
Kısacası hayata, insanlığa ve kaliteli yaşama ilişkin ana konular veya ilkeler çok yönlü bir biçimde ele alınıp bilinçli bir dinî anlayış oluşturulmayınca anakronizm başlıyor. Anakronik bakış da aklın ve hakikatin üzerini örtüyor. Sonuç itibariyle Müslüman toplulukların iki yakaları bir araya gelmiyor. Böylesi trajikomik olaylarla hayat düşe kalka devam edip gidiyor.
Mesut ÖZÜNLÜ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.