Uyku Öncesi
İspanyolların vatan sevgisi var mıdır? 800 yıla yakın Emevi-Arap işgalinde kaldılar mesela? Veya Rusların vatan sevgisini nasıl tarif edebiliriz. Anavatan Çağırıyor diye muazzam bir heykel yapmışlar mesela. Heykeller dünyanın dört bir tarafında, Taş Kafa yazılarımda değinmiştim. Orta Asya Türki Cumhuriyetlerinin vatan sevgisi nasıl; 1 asır Rus işgalinde kaldılar belki daha fazla, bilemiyorum, tarih kitaplarında yazanlar ne kadar doğru? , Hintlilerin, Mısırlıların, Çinlilerin, Arapların vatan sevgisi veya vatan anlayışını nasıl açıklayabiliriz. İngilizlerin, İskandinavlara karşı vatanlarını savunmaları bizim için vatan sevgisi olarak adlandırılır mı? Bizim dediğim yani Doğu Medeniyeti olarak adlandırdığımız düşünce ve inançlar için. Afrika’lıların vatan sevgisi yok mudur, Balkan milletlerinin vatan sevgisi nedir, onlar da kimi Fransız, kimi Rus kimi Türk işgalinde kaldılar mesela. Japonların vatan sevgisini nasıl ölçeceğiz mesela?
1000 yıldır vura kıra buraları vatan eyledik demişti bir sat komandosu büyüğüm. Gerçek buydu. İklim değişmiş, beyler, oymaklar, aşiretler arasında çıkar çatışmaları çıkmış, hem iklimden hem de siyasetten bıkan Türk toplulukları Fars diyarından Ön Asyaya sökün edip gelmişlerdi. Mısıra kadar uzandılar, Avrupada Kara Orman içlerine Kuzey Denizine kadar dokundular, İtalyanlar; Türkler Geliyor diye Çan çaldılar mesela. Türkler onlar için İngilizler için Vikingler neyse aslında oydu. Kanuni’nin Otranto-Korfu seferi yarım kalmasaydı mesela veya Vikingler-İskandinavlar İngiliz yarım adasında baki kalabilselerdi mesela veya Timur Fars diyarında devam edebilseydi gibi sorular eşliğinde tarih nasıl olurdu, inançlar nasıl değişirdi, teknolojik ilerlemeler ne düzeyde olurdu gibi bir çok karşılaştırmalı sorgulama yapabiliriz mi, müsaade eder mi genel çoğunluk. Etmez, çünkü doldurulmuş cesetten farksız düşünceler var dünyanın her tarafında.
1960-1970 ler hatta 1980 düşünceli insanlar yönetiyor şimdi dünyayı. Dünyaya yaptıkları en büyük iyiliklerden biri İnsan Hakları Sözleşmeleri, Birleşmiş Milletler vb vs uluslararası oluşumlar veya Avrupa, Kopenang Kriterleri vb vs’ler. Birinci Dünya, İkinci Dünya ve Soğuk Savaş derken hala bir araya gelip kardeşçe ve insanca yaşayabilmek için mücadele edenlerdir bizim üstatlarımız aslında. Cinsi cibilliyeti kavmiyeti, dini önemli değildir gerçekte. Dünyada iki tip insan vardır belki de iyi ve kötü, büyük düşünceliler ve küçük düşünceli siydik yarıştıranlar. Kibrin ve saltanat hanedanlarının bitmek tükenmek bilmeyen hükmetme arzuları, Antik Çağdan günümüze devam ederken karşımıza daha neler çıkabilir. Mesela ara sıra değiniriz, Kızılderililer de İspanyolların Emevi işgalinden kurtuldukları gibi Beyaz İnsanların veya Avrupanın veya artık dünyanın dört bir yanından Abd’ye sökün eden sığınmacıların işgalinden vatanlarını kurtarabilirler mi bu saatten sonra. Kaç asır oldu Kızılderililer vatanlarında özgürlüklerini kaybedeli. Nice yıkılmaz denilen güçler yıkıldı dünyada. Persler, İskender, Romalılar, Osmanlılar… Hepsi zamanının muktedirleriydi. Günümüzde Abd ve Rusyanın hatta Çin’in yaptığını yapıyorlardı gerçekte. 5-6 bin yıldır değişmeyen yasa mıdır bu hükmetme arzusu. Antik Çağ imparatorlukları mesela, eski çağ araştırmacılarının tarihinde sıklıkla anılanlar. Veya Sümerler, Akadlar, Mısırlılar da hep aynı hastalığın pençesindeydi. Daha çok toprak, daha çok kibir veya hükmetme arzusunun hastalığı.
Dünya tarihine ve inanç serüvenine baktığımızda değişen bir şey yok gibi gözüküyor. Lakin biraz uçuk fikirler olsa da zaman döngülerinde, astronomik zaman çizelgelerinde, iklimlerin, buz çağlarının serüveninde ise Dünya Gezegeni 5-6 bin yıllık döngüsünden sonra yeniden Kova Burçundaymış. İnanılır veya inanılmaz veya kabul edilir veya kabul edilmez bilemem ancak bu astronomik zaman takvimine girdiğimiz 1950-1960 arasından 7 yıl sonra insanların Ay’a ayak basması tesadüf müdür? Yeniden bir barış ve huzur veya teknoloji çağı yaşar mı dünyamız. Çünkü Antik Çağ yapılarının büyüklüğünü düşündüğümüzde şimdiki teknolojiyle bile yapamayacağımız taş işçiliğini görüyoruz. Kimdi bu maharet, ilim ve teknoloji sahipleri. Devler mi, Melek ve İnsanlardan olma türler mi, Uzaylı denilen birkaç medeniyetin dünyanın her yerinde veya aynı bölgelerinde hüküm sahibi olmaları mı? Kimdi bunlar… Bizden öncekiler kimdi, kıta kıta, bölge bölge, nehirlerin bulunduğu yerlerde, göllerin çevrelerinde, kıyı şeritlerinde, adalarda…
Lakin tüm bu yukarıdaki yazdıklarım bizleri enterese etmez değil mi? Ortalama 70-80 yıllık bir ömür için bunca şeyi düşünmek, klavye ile dünyayı ve dünya yaşamını açıklamanın faydası ne olabilir ki. Aslında yapmamız gereken belki de, eski kuşakların yaptığı gibi siydik yarıştırarak Doğu-Batı, Kuzey Güney, Asyalı Afrikalı, Yeni Kıtalı -Avrupalı, o dinli bu dinli, o Tanrılı bu Allahlı, o peygamberli bu peygamberli, o sultana tabi bu krala tabi vb vs olarak siydik yarıştırmaya devam etmek mi olacak? Tarih bu şekilde ardımızda duruyor. Aslında bu yazdıklarım bile 1 salise sonra tarih oluyor.
Bu nedenle koskocaman karanlık içinde görüyorum dünyayı. Zaten uzay denen meret karanlık, karanlığın içine serpiştirilmiş yıldız denilen bir şeyler varmış, yani ben de görüyorum onları göğe bakınca da,yani ne bileyim, nedir onlar. Ya hu. Dinler tamamen karanlığa hapsolmuş günümüzde. İkinci en büyük karanlık ise; devletler ve sınırları. Çok eskilerde hayvan avlıyorduk, tuzak kuruyorduk, etinden sütünden derisinden dişinden nemalanıyorduk. İnsan nüfusu o zamanlar çok azdı çünkü, hayvanlar daha kabalıktı. Şimdi insanlar çoğaldıkça hayvanlar azaldı beslenme şekillerimiz, hayallerimiz, zevklerimiz bile değişti. Besin zinciri, zihin zinciri, tuzak zinciri, güç zincirivb vs ne dersek diyelim bu zincire, artık insan; insan avlamaya başladı iyice. Devlet ve din bilinebilen tarih boyunca ne yapmaya çalıştı. Dünyamızın bu çağında iki yapıda değişecek mecburen; devletler de dinler de mutlaka değişecek. Değişmek istemeyenler yok olacak bu kadar basit döngü. Yaşam ve ölüm bu kadar basit işte.
Göbeklitepe, 12 bin yılık bir taş yapılar topluluğu. Sümerlerden çok çok önce. Ve o taşlar, doğal afet sonucu toprağın altında kalmamış. İnsanlar bile isteye o yapının üzerini örtmüş. Mesela bir şehir düşünün, en şehrin en önemli binasını düşünün ve o binayı şehir halkının bir araya gelerek toprağa gömdüğünü düşünün. Neden? Neyi bekliyorlardı, neyi biliyorlardı ya hu, yine iç Anadolu da yerin altındaki şehrin belgeselini izlediniz mi, hiçbir ilmi, tarihi açıklama yetmiyor neden veya kimin yaptığına.
Zeka; arıyor. Nereden geldiğini, nereye gideceğini bulmaya çalışıyor. Çünkü dünya bilmediğimiz veya sürüldüğümüz bir yer. Son 40 yılda çok yazıldı çizildi, tek dünya devleti ve tek dünya dini veya tek dünya yasası gibi.. Mümkün mü bu. Yani Antik Çağda bunun mümkün olmadığını anlayabiliyoruz, çünkü farklı kıtalarda farklı uygarlıklar kurulmuş, genelde hep aynı; baş bel ayak üçlemesi. Antik dünyayı Romalılar ne kadar biliyordu, Osmanlılar, Persler vb vs yani ne kadar biliyorlardı dünyayı. Veya ne için savaşıp duruyorlardı. Yani mecbur mu dünyada yaşayan insanlar birbirlerini en çok savaşlarda veya savaş sonraları tanımaya. 1960-1980 arasınındaki düşünceleri, siyasetleri vb vs oluşturan tarihi arka planın geleceğimize uymuyor çünkü.
Düzene veya sisteme her kıtada bir şekilde karşı gelen birileri vardı. Lakin günümüzde dünyayı ikiye böleceğiz, sadece iyiler ve kötüler mi olacak mesela. İyiler neresinde yaşayacak dünyanın kötüler neresinden yaşayacak ve bunlar yine savaşmak zorunda mı kalacak. Savaşa hayır diyemezsiniz, çünkü devletiniz buna izin vermez, savaşa hayır demek, askere hayır demektir, oysa bilebildiğimiz tarih içinde askerler genelde hep fakirdendir, günümüzde de öyle. Askerlerin çok akıllıları darbe yapıyor tüm dünyada. Çünkü gerçeği gördüklerinde, toplum ve insan yönetimini gördüklerinde neyin ne olduğunu anlıyorlar. Teknolojisi ileri olanlar mesela; atı iyi kullananar, üzengiyi icat edenler, yayı, oku ve mısrağı, demir-çelik zırhlarını en hafif ve en sağlam şekilde insan vücuduna yerleştirenler, daha çok öldürmek için maddeyi şekillendirenler vb vs diğeri veya karşıyı öldürüp yok edip geçiyor. Günümüzde de böyle bir yarış var, teknolojik öldürme yarışı, deniz filosu, hava filosu, kara filosu gibi kimin ordusu güçlü ise diğerine hükmediyor. İnsan; insan avlıyor değil mi gerçekte.
Dünyayı yakıp yıkan imparatorluklar nedendi? Şehirleri ateşe vermek, bir şehre girip içinde yaşayanlara tasma takmak, öldürmek, toplu mezarlara canlı canlı gömmek mesela. Ya hu nasıl bir türüz biz. İnsan mı diyorlar, nedir bu basit, bu vahşi, hayvansı döngü…
Dünya milletlerinin vatan sevgisini açıklayalım hadi. Nasıl açıklarsın ki, dünyaya istemeden getiriliyor insanlar, yani üreme denilen sistem. Aile denilen birim. Anne veya baba dünyaya getirdiği bebeğin hiç fikrini aldı mı, daha olmayan bir şeyin fikri de olmaz ki, lakin sonradan o bebek fikir sahibi oluyor, mecburen. Bakarsanız bir zorlama yok gibi.. Lakin gerçekten meydanda olan acayip, açıklanamayan bir döngü.
Robot teknolojilerinin at başı gittiği bir çağda Ortaçağ veya iki dünya savaşının ardılı sosyo kültürel ve dini çıkarımları veya politikaları ile günümüzde vatan ve şehitliği tarif etmek gençlere anlatılabilecek bir şey değil.
Ulan ben nasıl bir yerdeyim. İnternet denilen zamazingolu bir dönemde her yerden görüntü yağdı zihnime. Ben ne bok yiyeyim. Tusunami oluyor dünyanın bir uçunda, ne varsa önüne alıp götürüyor, kasırgalar şehirleri darmaduman ediyor, ara sıra yanardağlar patlıyor, depremler ha keza. Bana benzeyen yani bir kafa iki el iki bacak vb vs sahibi insanları eziyor, parçalıyor, koparıyor doğa olayı dediğimiz şeyler. Üstüne üstlük, aynı tür dediğimiz insan birbirinin üzerine bomba atıyor, silahlar hiç susmuyor, dünyanın her kıtasında bir başka zulüm, kiminden haberdarız yani tvler gazeteler veya internette gösterildiği kadar, ya haberimiz olmayan doğa olayları, gemilerin batması, uçakların düşmesi esnasında ölen, boğulan, parçalanan insanlar…
Hangi kuşaksınız veya kimlerden öğrendiniz dünyayı ?
Dünyada bir sistem kurulmuş yürütülüyor, bir çok devletin halkını yönetme biçimi antik çağdan imparatorluk çağlarına sonra din çağlarına, din çağlarından cumhuriyet ve demokrasi çağlarından sonra yapay zeka ve robotlarla günümüze kadar hep aynı. Amerikalının fakiri asker olur, Türkün fakiri askere koşar, ingilizin fakiri askere koşar, arabın fakirleri askeri sistem içine koşar, çünkü sistem böyle. Bizler sıradan insanlara da bunu din savaşı, doğu batı, hak batıl, beyaz siyah renk savaşı, zengin fakir, asil köle savaşı gibi gösterirler. Üzerine bir de vatan ve şehitlik nutukları atarlar, manşetlerle gözümü korkuturlar. Oysa gerçekte olan garip bir vahşilik, ölme öldürme sanatının her çağda daha da gelişmesi.
Siyasetçiler, dinistler, akademisyenler, şair ve yazarlar da bu büyük oyunda kukla sanki. Neyi anlatmaya çalışıyorsunuz durmadan, neyi anlatmaya çalışıyorum ben mesela. Bilmiyorum, bilemiyorum ve bunu da hiç sevmiyorum.
Gidiniz yaşadığınız yerdeki yüksekçe bir yere ve yaşadığınız şehre bakın. Sonra dünyayı düşünün, dünyadaki binlerce, on binlerce şehri. Gündüzü, geceyi, trafiği, yıldızları galaksileri, ya hu neredeyim ben, neyim, ölmeden öğrenemeyecek miyim gerçeği. İllahi eski kuşak veya 5-6 bin yıllık anlatılara inanmaya mecbur muyum yani.
Eğer konu veya yaşam döngüsü dünyada Tanrı elindeyse, böyle saçma bir döngüyü nasıl kabul edebilirim. Öyle bir Tanrının Tanrılığını nasıl kabul edebilirim, etmesem ne olur. Cehennem mi, salla gitsin, cennet dedikleri döngü ne, beni nasıl memnun edecek Tanrı, bu zihin, günümüzün zihinleri Tanrının rüşvetine veya cezasına boyun büker mi, bükecek mi, bükebilir mi ya hu. Saçmalamayın artık.
Peki, o beklenilen yok oluş, dünyada kaç medeniyet denilen sistemi yok edip tekrar başlattı. Bu oyun nedir, bu vahşet, bu saçma döngü.
Hayır hayır, kayış atmadı zihnimde. Ben de normal bir insanım, yerim içerim gezerim çalışırım okurum yazarım düşünürüm. Lakin bu dünya veya uzay veya sistem veya döngünün günümüze uyarlanabilen bir açıklaması yok sanki. Ya hu ben salak mıyım, eskilerin anlatılarına inanayım, onlar gibi tapınayım, savaşayım, uçayım, yüzeyim vb vs. Kendimizi nasıl bir üst yaşam formuna taşıyabiliriz bu çağda.
Gerçek saygı nedir sizin için, kalp kırmadan bu saçmalığı nasıl açıklayabilirim. Çağımızda ekstra bir yaşam döngümüz olmalı değil mi, yani ben niye suya muhtaç olayım, neden uykuya muhtaç kalayım, neden çalışayım, neden sınırlanmayı kabul edeyim, kabul etmesem bile neden sınırlarımı aşamıyorum bir türlü. Neyi çözemedik binlerce yıldır, ulaşamadığımız bilgi ne, teknoloji ne, döngü ne?
Dünya döngüsü, Japonyada, Mısırda, Brezilyada, Rusyada, Korede, okyanus adalarında vb vs işte, hep aynı. Bir saçmalık değil mi tüm bu kusurlu dünya yaşamı. Artık şuna inanıyoruz belki bir çok yeni nesil olarak; Tanrının bilgisi sınırlıdır veya yaratması, yaşam döngüsü bu çağa uymamaktadır. Evrim, insan ömrü için çok çok yavaş ilerlemektedir, bu da çok saçmadır. Uzaylı müdahalesi varsa dünyaya veya insanın dünyadaki yaşamına, aynı uzaylı kültürünün olması da imkansız. Uzayda ne bok olup bittiğini bilmiyoruz. Bilmeye çalışıyoruz, eski uygarlıklar bu bilgiye ulaştı da başka bir yaşam formuna mı yükseldiler toptan kayıp oldular mesela.
Uzayın veya alemin yaşam alanını düşünelim. Görebildiğimiz veya anlamlandırmaya çalıştığımız yıldızların, galaksilerin ötesinde,bizi ilgilendiren alemin dışında bir döngü yok mudur? Ya hu bu kadar aciz, ölümlü, et kemik kan kusuruyla dünyaya gelen bizler için bir Tanrı neden düşünsün veya oyun kursun dünyada. Böyle bir Tanrı salak değil midir ya da biz kendimizi bir halt veya değerli bir şey mi zannediyoruz. Bu alem denilen meydanda yalnız olamayız. Her türlü noksanlıktan azat olduğunu düşündüğümüz Tanrının da salak olmadığını düşünüyoruz ama yalnızlık en büyük aptallık değil midir tarifsiz alem ve yaşam döngümüzü düşündüğümüzde.
Tanrının nedeni, niçini, nasılı veya hedefi yok veya Tanrı kendi çalıp kendi mi oynuyor alemde. Asırlardır her kültürde bir Tanrıcılık var veya çok Tanrıcılık var, bir veya çok olmasına bizim bir müdahalemiz asla söz konusu değil, yani hem bizler hiçiz hem de Tanrı veya alem döngüsü bir hiç.
Peki, hiçlerin mutlu olması veya sonsuz olması bu bağlamda bir anlam taşır mı?
Neden bir türlü kendimize hükmedemedik zaman boyunca. Kendimizi nasıl çözemedik, nasıl geliştiremedik veya ne kadar geliştirdik. 70-80 güneş yılı veya dünya yılı mı diyeceğiz, neyse; neye yetebilir ki, madem yetemiyor gerçeğe, niçin bilmediğimiz konular hakkında antik çağlardan günümüze saçma salak çıkarımlar, tahminler ve ayrımlar yapıp durduk?
Bir tane türdeşim bana saf gerçeği açıklayabilmeli. Yeni bir açıklama olmalı bu, çünkü internetten ulaşabildiğim her türlü açıklamaya ulaştım. Lakin hiç biri; beni tatmin etmiyor. Ve benden sonrakileri de tatmin etmeyecek ailede, okulda, tapınakta, sosyal işleyişteki aktarımların açıklamaları bu çağı anlatmaya yetmiyor, yetmeyecek, bu dünya veya yıldız serüvenlerini anlamlandırmada yeterli gelmeyecek zihinlerimize. Peki ne olacak sonrasında, ne kadar değişecek bildiklerimiz.
YORUMLAR
Bilmem satranç oynar mısınız? Satranç için oyun bitince tüm taşlar aynı kutuya konulur denilir. Oysa oyun boyunca her taşın kendince bir anlamı önemi vardır. Tüm taşlar şah adlı taşı sakınır saklar. Şah hariç hangi taş eksilirse eksilsin bir önemi yoktur. Şah yalnız dahi kalsa, uygun bir hamle ile oyunu kazanabilir. Fakat yukarıda söylediğim gibi şah bile olsa sonu satranç kutusuna konulmaktır. Yazınızı merakla okudum. Gündelik bir dil kulanılmıştı. Bilimsel terminolojiden kaçınılmıştı. Anlaşılır olmasının belki ana nedeni buydu genel için. Ben ise zaten bu türden konuları kurcaladığımdan, merakla okudum dediğim üzere. Hiç nasıl bir yerdi? Kime sorulursa sorulsun yanıtını asla veremeyeceği soru bu sanki. İster Tanrı inanışı, ister inanmayışı hangisini taşırsa taşısın insan, hiç nasıl bir yerdi ve hiç denilen boşlukta neden ve nasıl başlangıçlar yapıldı? O başlangıçlara kim ve ne karar verdi? Tanrı inanışında kimse Tanrı nasıl var oldu diyemiyor çünkü yasak. Bu düşünceyi yoklamak izin verilmeyen bir durum. Yoktan var oldu. Peki yok nasıl bir yoktu ki Tanrı gibi tüm kainatı hatta tüm kainatları ve hatta bilmediğimiz daha kim bilir neleri yaratabilecek güç bu yokluktan Tanrı tarafından edinilebildi? Peki Tanrı değil de tüm olan biten rastlantılardan oluşuyor diyelim. Bir sivri sinek nasıl hem anestezi odası, hem yüzlerce göz ile zenginleştirilmiş görüş kaabiliyeti, hem daha fazlasını barındırabiliyor? İnsanın tırnağı nasıl uzuyor? Kan neden hala yoğunluklu biçimde üretilemiyor? Topraktan nasıl hem biber hem incir filizlenebiliyor? Yani bir rastlantısallık benim ikna olduğum bir yaklaşım olamıyor. Peki ne olacak böyle? Herkes gibi dalgamıza baksak olmaz mı? Görmezden duymazdan en fazla da düşünmezden gelmeyi başarsak? İşte azizim bazılarımızın cezası bunun olamayışı. İnsan sizin gibi başkalarıyla karşılaşınca yalnız olmadığımı hissediyorum. Buna hem seviniyorum, hem de ben gibi biri daha diyor ve üzülüyorum...
Yinsani
fazla söze ne hacet üstadım.
cahil bir medeniyetimiz var dünya üzerinde.
ne yapalım yani delirmeyelim de:)
eksik olmayın dilerim.
sağlıcakla.