- 214 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİ İÇİMİZDEN ŞAHİTLER GELMEDEN KENDİMİZE GELELİM
Müslüman toplumların en büyük açmazı ve çıkmazı doğru tanımlama kabiliyetinden yoksun yaşamalarıdır. Bu doğruluğun ölçüsü kime ve neye göre diyebileceklerin olacağını bildiğim için, Müslüman’ın değerlendirme kriterinin ne olduğunu kendisi değil onun yaratını ortaya koymuştur. Bu ölçüden yoksun yaşamlar, insanlığa bir örnek olamadığı gibi inandırıcılık tüm vasıflarını da kaybeder. Bu kaybolmuştuk içinde hala değer sistemine göre insanlık yaşamına düzen vermeye kalkarsa, kendi yarınlarını yok ettiği gibi, insanlığın önündeki mutlak kurtuluş reçetesini de ortadan kaldırmış olacaktır. Bundan dolayıdır ki, bu denklemin doğru ve inandırıcı kurulması, hayatın canlanması, karanlıkların ortadan kalkması ve bir umut için gereklidir.
“Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar hakkında tanık olarak getireceğiz. Sana bu Kitap’ı indirdik ki her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde ol…” Nahl:28
Yaşadığımız günlerin hesabının sorulmayacağının gafleti ile hayatımızı devam ettirirsek, mutlaka bir gün aleyhimize tanık olacakların olacağını da bilelim. Müslüman toplumlar, bu isimle anılmaya başladıktan sonra, istek ve arzularının sınırını ortadan kaldırıyorlarmış gibi bir yaşam ortaya koyarken, sözlü olarak ta kendilerinden çok, kendi dışlarında var olanlara belli sınırlar çizmekten de kaçınmaz oldular. Başkalarına gayri meşru olan bir eylemi kendinize meşru kılıyorsanız, sizin hangi şahitliğiniz anlam ifade eder ki! Müslüman toplumların yaşamları böylesi bir çelişki ve çatışmanın kıskacında tükenirken, verilen ya da alınan İslam ismi ile kurtulacaklarını sanıyorlarsa, bu da çok büyük bir gaflet olduğu bilinmelidir.
Her ümmet içinden, onların olumsuz eylemleri aleyhine şahitlerin geleceği gün gelmeden evvel, lehimize şahitlik yapacakları bulmamız kurtuluşumuz için elzemdir. Bunu dikkate almadan sınırsız arzu ve istekler arasında bocalarken kurtulacağımızın hesabını yapıyorsak bu hesabımızın tutmayacağından emin olabilirsiniz.
Allah’ın size verdiği gibi siz de Allah’ın kullarını gözetin onların müşküllerini çözün ve hayatı onlara kolaylaştırın diye hep uyarılar alan bir inancın mensupları, bu uyarıların ötesinde yaşarken, çılgına çeviren başka bir uyarıyla karşılaşmayacaklarından ne kadar emin olabilirler. İnsanlara şahit ol, sana verdiklerimizle şımarma, onlar bizim sana verdiklerimiz, dilersek onu senden alır başkalarına veririz, Allah günleri ve imkanları böyle insanlar arasında döndürür durur. Bugün sana doğan güneşin yarın doğacağından ne kadar emin olabilirsin ki! O zaman sana verilenlerle, insanlar arasını düzelt adaleti gözet, yeryüzünde fesat çıkarma ıslah edenlerden ol…Şımarmak ve büyüklenmek senin ne haddine, seni ve senin gibi yaratılmışların tümünü yaratan ve onların rızkını veren Allah’tır. O halde ey insan, mütekebbir aziz hâkim ve merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’a karşı seni bu şekilde davrandıran nedir…Hayır insan nankörüdür. Yaratıldığına bakmadan bir de hasım kesildi. Oysa biz onu, bastığında üzerinize sıçrayacak cıvık bir çamurdan yarattık. Sizden önce nice kavimler gelip geçti, onların sahip oldukları sizin sahip olduklarınızdan daha fazlaydı, ama biz onların nankörlüğüne karşılık onları helak ettik, çünkü onlar helak olma yolunu seçmişlerdi. Şimdi biz onların aleyhine onların içinden tanıklar getireceğiz…
Kendi yaşamlarının şahidi kendileri olmak istemeyenler, kendi aleyhlerine kimlerin şahitlikte bulunacağını kestiremezler. Bu devranın böyle gitmediğini ve gitmeyeceğini idrakten yoksun yaşayanlar, yeryüzünde Allah’ın istediği bir yaşamın şahidi asla olamazlar. Nefislerimizin ve ihtiraslarımızın zebunu olmuş bizler, sahiplendiğimiz o isim ve kimlikle, kimliğin belirlediği yaşamdan uzak yaşayarak kurtulacağımızı sanıyorsak çok büyük bir yanılgı içinde oluruz.
İslam toplumları, sahiplendikleri ve onunla adlandırılmak istedikleri İslam kimliğini, hayatlarının olmazsa olmaz temel dinamosu kılmak zorundadırlar. Bu kimliğin kapsam alanı ibadethanelere sıkıştırılan ve oranın dışında yaşama dokunmayan bir çerçeveye sahip değil. O kimlik yaşamın her alanına damga vurmak zorundadır. Herkes yaşadığı hayatın olumsuzluklarını kendi dışlarında ararken olumlu davranışların da kendilerinden kaynaklandığına inanır. Bu tavrın aynısını Mekke Müşrikleri de yapıyordu. Olumlu bir sonuç olduğunda kendilerinden, olumsuzluk olunca Allah’ın elçisi ve onun çevresinde bulunan arkadaşlarının ortalığı karıştırmak istedikleri kötülüklerden ve onların hayırsızlığından biliniyordu. Ondandır, onlar müşrik olarak adlandırıldılar ve nihayetinde kaybedenlerden oldular. Peki bu olumsuz algı sarmalı, Müslüman toplumların hayatını neden kuşattı o zaman…
Ey Müslüman isminin kendilerini kurtaracağını sanan İslam toplumları, bu karanlık dehlizden çıkarak kaybedilen kimliği aydınlık bir ortamda arayalım. Bu aydınlık ortam ancak ve Ancak Allah’ın nurunun aydınlattığı ortamdır. O aydınlığın dışında önümüzü aydınlatıp, bizi karanlıklardan aydınlığa götürecek hiçbir ışık yoktur bunu bilelim. Bu ışık, her şeyin tafsilatlı ayrıntılarını bize sunan Kitaptır. Bu kitap hayatın dışında yalnızlığa terk edilmiş ise, o kitabın uyarılarının hayatımızda karşılığı ne kadar olur.
Allah’ın elçisi, yarınlarda hayatımızın şahidi olarak karşımıza çıktığında, ne bahaneler ileri süreceğimizin hesabını düşünerek hesabımızı şaşıranlardan olacağımıza, hayatımızdaki olumsuzlukları bertaraf ederek kendi hayatlarına şahit olan, İslam isminin anlamlı ve erdemli yaşamından payımızı neden almayalım.
Allah kitabını gönderdi ki, kafamıza takılan bir sorun kalmasın ayrıntılarıyla bize izahı olsun, her şeyi açıklayan bir kılavuz ve aynı zamanda müjdeler dolu bir rahmet bize sunsun…Dikkat ediyor muyuz, Elçinin hayatımıza dokunması ve içimizde olması, yaşamımıza şahit olması içindir. Elçinin şahitliğinin doğru olmasının koşulu da yanında Kitabın olması ve onun içindeki uyarıların tafsilatlı izahatının yapılması ve bizlere kılavuzluk yapması, hakikaten ona uygun yaşadığımızda ayrıca müjdelerin verilmiş olması…İşte yaşam bu kadar kolay ve değerli.
Bu formülü yaşamımızın yegâne denklemi kılmazsak, kendimizin oluşturduğu denklemleri hayatımızın sorunlarının çözüm kılavuzu olarak görür ona göre yaşarsak, Allah’tan beklentilerimizi kaybederiz. Sonrasında karşımıza bizim içimizden aleyhimize şahitlikler yapanlar çıktığında da şaşar kalırız.
Müslüman toplumlar, hayatlarını inşa etmek için Allah’ın kitabının dışında çok çeşitli kılavuzlar edinerek bu paçavraları da olmazsa olmaz kabul edip, kendi değer istemlerine göre yaşamayan anlayışlara bir üstünlük ve ayrıcalık oluşturmaları mümkün değildir. Kitabın kılavuz olduğu ortamlarda başka kılavuz arayanların tüm yaşamları bir paçavraya döner, ancak bu hayatı yaşayanlar bunun farkında olmadıkları için, kendi içlerinden aleyhlerine şahitlik edeceklerin ortaya çıkmasıyla yanlışlarını görürler ancak o gün çok geç olur.
Müslüman toplumlar, yıllar sonra kalkıp doğrulacak, yeni bir hayat yaşayacağız diye bildikleri arzularıyla, bugün dondurdukları beyinlerini akıllarını ve yüreklerini derin donduruculardan çıkarıp Kur’an’ın ışığıyla eriterek suya dönüştürsünler ki, bu insanlığın dirilmesine sebep olsun…Çünkü su hayattır. Suya dönüşüp yaşama katkı sunmayan her buz parçası anlamsız bir görüntüdür. Görüntü ve dağ yığını olmanın ötesinde…Kitabın ışığı ve ısısıyla dirilmeyen yürek ve akıllar anlamsız bir çırpınışın içinde can verirler. Bugün batı diye bildiğimiz pozitif anlayışın döllenme merkezi materyalist düşünce, aklı tamamıyla kendisine bir put edindi ve akıl her şeyin belirleyeni oldu. Aklın pozitif eksende ortaya koyduğu tüm ayrıntılar insanın yaşamını biçimlendiren yegâne doğru olarak görüldü. Bu anlayış baskın bir karakter olduğundan dünyanın tüm toplumlarını etkisi altına alarak onları da kuşattı. Oysa Müslüman için bu yaklaşım ve mantalitenin ne kadar basit tutarsız ve sıradan olduğunun anlaşılması için, kendi kılavuzuyla barışması gerekiyordu. O kılavuz yetim kaldığından, sunulan bu yaklaşımlar, bizi kurtaran, yol gösteren ve müjdeleyen kitabın varlığını unutturdu. Ortaya böyle içinden çıkılmayan bir sarmalın paradoksu çıktı. Bu paradoks yaşamın, neresinden nasıl hangi doğruluğa ve hakikate ulaşmayı düşünebilirsiniz ki!
Batı dünyasının doğal yaşamdan yola çıkarak, kendi yaşamlarıyla ilgili ortaya koydukları yaşam felsefesi sakın ola ki, insanlığın kurtuluşu için oluşturulmuş reçeteler olarak görülmesin…Onların tüm yaklaşımları çıkar menfaat ve materyal bir yaşam arzusudur. Oysa bizim sahip olduğumuz kimlik, bize gayp yaşamının görünen yaşamı yönlendirmesini istiyor. Görünen yaşam üzerinden gaybı düzenlemeye kalkarsak yanlışların ardı arkası kesilmez. Çünkü gayp çok değerlidir. O değerler bizim yaşam felsefemiz olursa, görünen yaşamımıza anlam katar ve onları düzene koyar. Ondan sonra var olan yaşamımızın da çok önemli olduğunu idrak eder, yaşamımızı anlamlı kılarız. Ahiretteki hesabı hesap ederek yaşamak elbet güzel, ancak oradan bize verilmiş olan krediyi, burada nasıl kullanacağımızı bilerek yaşamak daha güzel ve anlamlı, o zaman açık vermeyiz ve bütçemize göre yaşamayı öğreniriz. İşte Ahiret yaşamı bize sunulan bütçe, o bütçeyi burada nasıl kullanmalıyızın kılavuzu; kitaptır. O kitap bizim yaşamımızı tafsilatlı olarak ele almadığı ve onun dışında farklı kılavuzlara müracaat ettiğimizde şunu kesinlikle bilelim, bize verilen gayptan hediye gelen o bütçe yetmeyecektir. Dolayısıyla iflas eden bir tacir olarak dünya da iken raporumuzu kendimiz bile görebilecekken, hala bahanelerle yeni arayışlara girip kılavuzla aramıza sürekli duvarlar örme yoluna gideriz. Sonrasında işin içinden çıkamayan bizlerin yaşamına kayyum atanır ve Azrail gelir bizi devre dışı bırakır; ondan sonra istesekte, o zaman bütçesi bir daha elimize geçmeyecektir. Benim hatırlatmam bütçemize sahip çıkalım, kılavuzdan ayrılmayalım. Pozitif dünyanın şarlatanlarının bize yedirmeye çalıştığı tadı lezzetli, sonrasında sindirimi zor olan zehirlerine kanmayalım…
Yoksa içimizdeki şahitler, aleyhimize konuşmak için tayin edilen günü iple çekiyorlar…Müslüman toplumlar sahiplendikleri kimlikle anılmak istiyorlarsa, yapmaları gereken o kimliği açıkça tanımlayan kitabı hayatlarına kılavuz kılıp, başka kılavuzları hayatlarından uzaklaştıracaklar. O kitabın kılavuz olduğu yerde başka kılavuzlara asla gerek kalmayacaktır. Çünkü o kılavuzun en keskin uyarısı, siz aklınızı kullanamayacak mısınız sizin yüreklerinizdeki kabuklar ne zaman sökülecek hisleriniz ne zaman değişecek, Rabbinizin direksiz donattığı semaya gözünüzü çevirip bakın, o göz aradığını bulamayıp göğün ihtişamı karşısında nasıl yorgun bitkin ve bitap düşmüş olarak geri size dönecek…İşte tüm bu ayarılar bizi diriltmek için, biz dirilmez kendimize gelmezsek, şunu bilelim ki çok yakın zamanda Allah bize ve arzuladığımız hayatların hepsine bir kayyum atarsa bu da nerden çıktı demeyelim…O gün iş bitmiş olur. “Siz bu anlatılanları dikkate almazsanız, Allah yakında sizi götürür yerinize başka bir toplum getirir, onlar Allah’ı sever Allah’ta onları sever, onlar Müminlere karşı alçak gönüllü merhametli, kafirlere karşı da izzetli ve vakarlılar, Allah için çalışır çabalar ve hiç kimsenin de kınamasından sakınmazlar, Bu Allah’ın bir lütfudur…”
Ey aynı yolun yolcuları olduğumuzu sandığımız İslam ismi ile anılıp kurtulanlardan olduğuna inanan biz zavallılar! Zaman geçiyor kendimize gelmezsek, inanın tüm samimiyetimle söylüyorum biz geçeceğiz, yerimize başkaları her an gelebilir. Allah’ın günleri sayılı, o sayılı günleri yaşıyoruz. Bu anlatılanların hepsi bir gerçekliğin haberini veriyor, ancak şunu bilelim ki her haberin mutlaka bir gerçekleşme zamanı vardır…
Makalemi burada noktalarken, tüm iyilik ve hayır dileklerimi ileterek Rabbim bizleri akleden ve yeryüzünde şahitliklerini gereği gibi yapan kullarından eylesin. Yol uzun hayat kısa, nasihat vermek değil amacım sadece bilipte unuttuklarımızı yeniden bir hatırlatmaktır…
Selam sevgi saygı muhabbet dileklerimle kalın sağlıcakla…
Erol KEKEÇ/18.05.2023/12.24/Namazgah-İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.