- 205 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÖRT MEVSİMLİK AŞK-4
Dönüp baktı tekrar. Yerimden nasıl fırladığımı hatırlamıyorum o mesafeyi kaç adımda gitmiştim kaç saniye sürmüştü bilmiyorum. Hızlı adımlarla yaklaştım yanına ve merhaba dedim. Merhaba dedi nasılsınız yürüyüş mü yapıyorsunuz dedim. Evet dedi. Size eşlik edebilir miyim? Dedim. Tabi buyurun dedi.
O akşam lojmanların etrafında belki on tur atmışızdır. Konuştukça konuşuyor, konuştukça birbirimize alışıyorduk. Artık arkadaş olmuştuk. Ayrılmadan önce yarın akşam ne yapıyorsunuz bir planınız var mı dedim. Hayır, yok dedi. Size yarında yürüyüşte eşlik edebilir miyim dedim. Memnun olurum dedi. İşte böyle tanışmıştık. Belki film sahneleri gibi romantik değildi belki değişik bir tanışma hikâyesi değildi ama ne önemi vardı sonuçta tanışmıştık. O gün adı gibi hayatımı nurlandırmıştı. Evet, ismi Nur’du gönlümün nuru, hayatımın nuru, gecelerimin nuruydu artık. O gece odamda heyecandan uyuyamamıştım yerimde duramıyordum. O özgüvensiz hayata küsmüş genç gitmiş yerine neşeli hayatı seven biri gelmişti. Hayatının güneşi o gün doğmuş gibiydi. Artık karanlık yoktu. Her yer Nur ışığıyla doluydu.
Ertesi gün işlerimi bitirmiş öğle yemeğini bekliyordum. Çünkü yemekte onu görecektim. Artık onu görmeden duramıyordum. İçimdeki hırçın deniz sadece onu görünce sakinleşip durgunlaşıyordu. Bir anda hayatıma girip bütün hücrelerime kadar hissettirmişti kendini. Aldığım nefesi bile onun için alıyordum sanki. Günler birbirini kovalamış artık her gün beraberdik. Devamlı beraber zaman geçiriyorduk. Mutluluğumuz da beraberdi hüznümüz de. Beraber gülüp beraber ağlıyorduk. Her derdimizi birbirimize anlatıyorduk. Sanki iki farklı beden tek ruh gibi olmuştuk. Birbirimizin ne hissettiğini anlıyorduk.
Kurban bayramı gelmiş ikimizde memleketimize gitmemiz gerekiyordu. Ayrı kalacağımız için çok üzülüyorduk 10 gün beraber olamayacaktık ama sanki 10 yılmış gibi hissediyordum. İkimizin de bir tarafı gitmek istemiyor bir tarafı aile özlemi çekiyordu. En azından telefonda konuşma şansımız vardı ama benim yaşadığım köyde şebeke çok zayıftı ve telefon konuşması yapılmıyordu. Bunu söylediğimde daha çok üzüldük. Benim aklımda bayram dönüşünü babama bıraktığım arabamı getirmekti. Eğer getirirsem sabahları işe beraber gider akşam beraber gelirdik yani daha fazla zaman beraber olabilirdik ve dışarıda vakit geçirebilirdik.
Bayram dönüşü babamla kavgalı ayrılmıştım arabadan dolayı. Babam gönül koymuştu arabayı bırakmadığım için. Nur uçakla gelecekti ve gece inecekti. O saatte lojmana gelmesi çok zordu hele ki birde elinde bavulla. O yüzden saatimi ona göre ayarlayıp onun havalimanına indiği saatte havalimanında oldum. Kapıdan çıktığında karşısında duruyordum. Çok sevinmişti beni görünce bana bir sarılışı vardı sanki boynuma değil kalbime sarılıyordu. Ben daha açılmamıştım duygularımı anlatmamıştım ama hissediyordu sanki. O gece lojmanlara geldiğimizde tam inecekken Nur dur dedim. Sana bir şey söylemem lazım. Bunun bu kadar basit olmasını istemiyorum ama artık dayanamıyorum dedim. Nur şaşkın bir yüz ifadesiyle bana baktı ve ne oldu çabuk söyle çok yorgunum ve uyumak istiyorum dedi. Ama sanki gözlerinde söylediğimi duymak için sabaha kadar bekleyecekmiş hissi vardı. Gecenin üçüydü havada yıldızlar ışıl ışıl dolunay parlıyordu. Nur dolunaya bakarak kurt adama dönüşmeyeceksin değil mi dedi. Afalladım bir an yok dedim ve gülüştük. Sonra ellerini tuttum ve gökyüzündeki yıldızları göstererek en sevdiğin yıldız hangisi dedim. O da çoban yıldızını göstererek o dedi. Çünkü en parlak ve en faydalısı o benim için, ne zaman kendimi kaybetsem geceleri ona bakarak kendimi bulurum dedi. Bende, işte o yıldız gibi sende benim içimde parlıyorsun çünkü bana en yakın sensin, bana kendimi gösteren sensin, gecelerimin pusulasısın. Ben seni tanıyana kadar kaybolmuştum. Seni bulduktan sonra ne tarafa gideceğimi de buldum. Sen benim gönlümün çoban yıldızısın dedim. Bende senin gecelerinin dolunayı, gündüzlerinin güneşi olabilir miyim dedim.
Ellerini ellerimden çekti kaşlarını kaldırdı derin bir nefes aldı. O an içimdeki sakin denizin dalgaları bütün kıyılarıma tüm gücüyle vuruyor ne var ne yok içinde yutuyordu. O denizde boğuluyordum. Nefes alamıyordum sanki. Hayır diyecek diye düşündüm bir an. Ve bütün hayallerimin yıkıntıları üzerime çöktü. Sanki bin katlı binanın yıkıntıları altında kalmıştım. Dizlerim bedenimi taşıyamıyor yavaş yavaş çöküyordum dizlerimin üzerine doğru. Bir anda boynuma sarılarak kaç gün bekledim bunları söylemen için biliyor musun dedi. Yorgunluktan ve içimdeki ağırlıktan bedenimi taşıyamayan bacaklarım ok gibi doğruldu uzun kollarım bütün bedenini sararak kendi etrafımda kaç tur attım bilmiyorum. Nur kulağıma artık yeter daha fazla dönersek beni tutamayacaksın ve dünyanın diğer ucuna fırlatacaksın, yeni kavuşmuşken yine ayrı kalacağız dedi. Özür dilerim sevinçten ne yaptığımın farkında değilim dedim. O gün ikimizde odamıza gitmedik hava sıcaktı arabada oturduk birbirimize sarıldık ve sabaha kadar konuştuk. Bir ara uykusu geldi. Bir kaç saat omzuma yaslandı ve uyudu yorgunluktan. Bende onu seyrettim. Arabanın içine ay ışığımı vuruyordu yoksa benim Nur’umun ışığı mıydı? Ben saatin farkında değildim. Güneş doğmuştu. Sadece dünyaya doğmamıştı güneş.
Sabah bavulları odalara bıraktık. Beraber kahvaltı yaptıktan sonra işe gittik. Akşam iş çıkışına yakın beni Ahmet aradı. Ve bu akşam buluşalım eğlenelim biraz dedi. Bu akşam olmaz yoldan geldim yorgunum yarın akşam gelsem olur mu dedim. Tamam, o zaman yarın akşama yapayım programı dedi. O an aklıma gelmemişti ama öğlen yemek yerken Nur’la konuşurken Nur’a söyledim Ahmet’in planını Nur da olur dedi. Akşam odalarımıza çekildikten sonra Ahmet’i arayıp söylemek istedim Nur’la tanışacağını ama sürpriz olmasını istedim. Aklıma Ahmet’in Kübra’yı oraya getireceği gelmemişti. Gelse zaten söyler gelmemesini isterdim. Ya da ben gitmezdim. Biz Nur’la kafeye gittiğimizde üçü oradaydı. Yanımda Nur’u görünce üçü de çok şaşırmıştı şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Biz kafeye el ele girmiştik çünkü. Ben üçünü görünce anlamıştım yine bir oyun çevirdiklerini. Dün aklıma gelmemişti nasıl gelebilirdi ki aklımda kalbimde sadece Nur varken ben başka bir şeyi nasıl düşünebilirdim.
Herkesle tanıştırdım Nur’u ve devamlı ondan bahsederken gönlümün nuru diye bahsediyordum. Bir ara Ahmet kardeşim sende bayağı hızlıymışsın hangi ara tanıştınız ne zaman sevgili oldunuz dedi. Zamanın bir önemi var mı karanlık dünyama bir nur doğdu bende zaman kaybetmedim açtım bütün dünyamın odalarını dolsun içeriye diye dedim. Ahmet kardeşim sana ne oldu sen böyle sözler hiç söylemedin aşk seni çok değiştirmiş dedi. Masada herkes gülüyordu, Kübra hariç. Kübra geldiğimizden beri tek kelime etmemiş gözlerini Nur’a dikmiş devamlı ona bakıyordu. Nur fark etmemişti ama ben fark etmiştim. Sonra Ahmet hadi şimdi eğlenmeye gidelim dediler. Ben eğlencenin geç saatlere kadar süreceğini bildiğim için yok bu gece olmaz dedim. Birde Kübra faktörü vardı tabi. Mekân alkollü mekân olduğu için sarhoş olup rezillik çıkmasından korktum. Herkes kalktıktan sonra biz birer kahve daha içtik ve Nur’a bak seni nereye götüreceğim dedim. Nur neresi dedi. Gidince görürsün dedim ve kalktık. Arabaya binip yarım saat kadar yol gittikten sonra deniz kenarında yüksek bir falezlerin üzerindeydik. Çok yüksekti ve bir adım önümüz uçsuz bucaksız denizdi. Nur kaç kızı buraya getirdin dedi ve alaycı bir bakışla baktı gözlerime. İlk seni getirdim dedim. Peki, bu yalanı kaç kıza söyledin dedi. İnanmıyor musun bana dedim burayı tesadüfen keşfettim üç yıl önce burada çalışırken buradan geçmiştim o zaman moralim çok bozuktu arabayı sağa çektim ve bak taş hala orada duruyor o taşın üzerinde saatlerce oturdum denizi seyrettim. O günden sonra buraya her gelişimde bir çentik attım taşa inanmıyorsan bak dedim. Taşın yanına gitti ve bir süre çentikleri saydı bu kadar çok mu geldin dedi. Peki, buraya getirdiğin kızların sayısı olmadığını ne bileceğim dedi, yine alaycı bir tavırla. Sana yemin ediyorum buraya benimle beraber gelen ilk kişi sensin dedim. Tamam, anladım yemin etmene gerek yok sadece şaka yapıyorum dedi. Neden hemen panikliyorsun dedi.
Gerçekten böyle konularda hemen panikliyordum. Neden panikliyordum ki. Nur’la en ufak tartışmamızda kendimi çok kötü hissediyordum. Kalbim çok hızlı çarpmaya başlıyor çok hızlı nefes alıyordum. Sanki boğulur gibi her defasında bu oluyordu. Bazen kendimi tutmaya çalışıyordum. Nur numara yaptığımı düşünmesin diye ama gerçekten oluyordu. Onu kaybetmekten çok korkuyordum. Çünkü onu bulmuştum yıllardır içimde eksik olan parça oydu. O eksikti onun eksikliği bana yıllarca acı vermişti bu acıyla yaşamıştım ve o acıyı tekrar yaşamaktan çok korkuyordum.
Ne kadar orada oturduk bilmiyorum. Ben anlatıyordum Nur başını omzuma yaslamış sadece beni dinliyordu. Oraya her geldiğimde ufuk çizgisinde gördüğüm gözler omzumun üzerinden bana bakıyordu. Artık çok uzakta değillerdi. Yanımdalar ve beni izliyorlardı. Dizlerimin üzerinde duran ellerim soğuk değillerdi onun elleri tutuyordu ve üşümüyorlardı. Uçurumun kenarına bıraktığım ayak izlerim kaybolmuştu çünkü yaklaşmamıştım bu defa. Gerek kalmamıştı izleri yenilemeye. Hayat bu defa bana uçurumun dibini değil ufuk çizgisini getirmişti. O an Nur Kübra kim Hilal Ahmet’in kız arkadaşı Kübra senin eski kız arkadaşın mı dedi. Hayır, kesinlikle hayır, Öyle bir şey olmadı dedim kızgın bir sesle. Neden bu kadar sinirlendin ki dedi Nur. Sadece buraya ilk geldiğimde beni tanıştırmak istediler ama ben kabul etmedim bu kadar dedim. Gerisini anlatamadım kızar diye. Başka bir şey olmadı yani aranızda dedi. Nereden çıkarıyorsun olmadı tabi dedim ama sanki anlıyordu bir şeyler olduğunu. Saklamana gerek yok sonuçta benden önce yaşadığın bir hayat anlatabilirsin dedi sakin bir sesle. O zaman rahatladım ben kızacak zannederken sakin sakin soruyordu. Anlatmak istemiyorum dedim. Başka birinden başka şekilde duymam daha mı iyi olur dediğinde kafama dank etti. Doğru söylüyordu. Farklı şekilde anlatılabilecek bir hikâyeydi Ve benim aleyhime anlatılabilirdi. O zaman anlatmaya karar verdim ve o geceyi tüm detaylarına kadar anlattım.
Böyle bir şeyi anlatmaktan neden korktun ki sen kendine göre doğru olanı yapmışsın ve herkes bunu yapmaz dedi. Olsun dedim anlatmak istemedim. Peki, sen benim eski ilişkilerimi merak etmiyor musun dedi. Hayır dedim. Çünkü onun bir başkasıyla olduğunu düşünmek bile canımı yakıyordu. Beni ilgilendirmiyor geçmişte kaç ilişkin oldu benim için önemi yok sadece geçmişindeki iyi anılarını ve varsa yaralarını paylaşırım, mutlu anılarınla mutlu olurum, geçmiş yaralarını sarmana yardım ederim dedim. O konunun beni rahatsız ettiğini anlayınca konuyu değiştirdi. Üşüdüm hadi biraz yürüyelim dedi. Biraz yürüdükten sonra lojmanlarımıza döndük. O gece çok düşündüm neden geçmişteki ilişkilerini merak etmediğimi sormuştu. Çok acı çekmiş miydi? Canını yaktılarsa nasıl kıymışlardı ona.
Çok güzel anılar biriktirmiştik. Çok güzel zaman geçirmiştik. Çevremizdekiler bize gıptayla bakıyordu. Her gördüğümüz birbirinize çok yakışıyorsunuz Allah tamamına erdirsin diyordu. Buda bizi çok mutlu ediyordu. Bazen kavga ediyorduk benim kötü olduğumu gördüğünde kıyamıyordu. Özür dilememi hiç istemezdi. Ağlamamdan hiç hoşlanmazdı. Bana dokunmayı çok severdi. Sarılmayı, yanımda uyumayı çok severdi. Şehrin her yerini gezmiştik, gitmediğimiz yeri kalmamıştı neredeyse. Koca şehir dar geliyordu artık. Şehrin her köşesinde bir anımız vardı. Neredeyse her yerinde ayak izlerimiz vardı. En çokta beraber gittiğimiz falezleri severdi. Canı sıkkın olunca oraya gitmek isterdi. Ya da benim moralim bozulunca oraya götürürdü beni. Her gittiğimizde taşa bir çentik daha atardı ama farklı yerine. Bunlar burada bıraktıklarımız olsun buraya bırakalım ki bir daha bizi bulmasınlar derdi. Dert köşemizdi bizim, orası.
Birkaç hafta sonra bana şehir dışında geçici bir görev çıktı. 3 gün sonra gidecektim. 10 gün kalmam gerekiyordu. Yani 10 gün ayrı olacaktık. İlk duyduğumda çok üzülmüştüm, nasıl yaparım diye. Sonra Nur’a söyledim hemen gideceğimi, telefonda duyunca tepki vermedi. Bende gitmemi istiyor zannettim. Sonra konuşuruz dedi ve telefonu kapatmıştı. O hareketi aklıma türlü türlü düşünceler düşürmüştü. Çok canım yanmıştı. Akşam iş çıkışına kadar aramadım. Akşam beraber yemek yerken bugün telefonda söylediklerimi anladın değil mi dedim. Anladım dedi yemekten sonra konuşsak olur mu dedi. Tamam dedim. Yemekten sonra sakin bir yere gittik oturduk. Nur neyin var neden hiç tepki vermedin. Bir şey mi oldu dedim. Ne zaman gideceksin dedi. Önemi var mı ha 3 gün sonra ha 1 ay sonra sonuçta gidip geleceğim. Neden önemsemiyormuş gibi davranıyorsun dedim. Ne demek istiyorsun dedi. Bugün verdiğin tepkiler beni çok şaşırttı hiç önemli değilmiş gibi davranıyorsun ben 3 gün sonra gideceğim ve 10 gün olmayacağım dedim. Gerçekten böylemi düşündün dedi. Ben düşünmedim böyle düşünmeme sen sebep oldun, öyle tepkisiz kaldın ki dedim.
Özür dilerim sana böyle düşündürdüysem ilk duyunca şok oldum ne söyleyeceğimi bilemedim. Yemekhanede ağlamamak için tepki vermedim dedi. Ve boynuma sarılıp ağlamaya başladı. O an içime serin sular serpildi. Kafamdaki bütün düşünceler silindi gitti. Zaten hep öyle oluyordu. Ben kızdığımda, küstüğümde bana bir defa sarılması yetiyordu özür dilemesine bile gerek yoktu. Bana sarıldığında dünyalar benim oluyordu. Hani yağmur yağar da hemen ardından gökkuşağı çıkar ya işte öyle bir şeydi. Dünyalar benim oluyordu. Denize dalarsın da son nefesine kadar çıkmazsın sonra çıkınca hızlı hızlı ve derin derin nefes alırsın ya tam olarak öyleydi işte. Nefesimdi benim, onu görmediğimde en derin okyanusun en derin noktasında kalmış gibi hissediyordum. Karanlık, çaresiz ve umutsuz kalıyordum. Geldiğinde nurum, umudum, neşem, dünyam geri geliyordu sanki çok seviyordum onu. Bütün hayallerimin içinde o vardı.
Başını kaldırıp gözyaşlarını sildikten sonra o zaman dolu dolu geçirebileceğimiz 3 günümüz var. Hiçbir dakikasını boşa harcamak istemiyorum dedi. Kalk gidiyoruz dedi ve ellerimden tutup kaldırdı beni. Nereye gidiyoruz dedim. Yolda söylerim hadi üstünü değiştir ve hemen gel dedi. Merakla gittim giyinip geldim. 10 dakika sonra karanlık bir anda aydınlanmıştı. Karşımdan salına salına gerçek bir ceylan geliyordu parıldayarak. Gözlerim kamaşıyordu sanki. Yanıma yaklaştı koluma girdi ve nasıl olmuşum dedi. Dilim tutulmuştu dondum kaldım. Kendime gelmeye çalışıyordum. Şey çok çok güzel olmuşsun dedim. Sadece çok güzel mi dedi. Özür dilerim şaşırdım bir anda gözlerim kamaştı ne söyleyeceğimi bilemedim dedim. Sen ki benim normal halime şiirler yazan Murat bu halime sadece çok güzel olmuşsun mu diyeceksin dedi. Gerçekten şu an aklım başımda değil. Peri kızı gibi gelmişti ve koluma girmişti. O an ben kime ne iyilik yaptım seni gönderdi yaradan dedim. Asık suratı bir anda mutlu oldu işte bunu bekliyordum dedi. Sonra arabaya bindik. Telefona bir isim girdi ve başladı yolu tarif etmeye. Yaklaşık 45 dakika sonra bir mekâna geldik. Bu gece eğleneceğiz ve bu gece unutulmaz bir gece olacak dedi.
Mekân alkollü bir mekândı ve çok kalabalıktı. Nur’um bence burada eğlenmeyelim bak ben kendimi burada tutamam dedim. Yok, ne olacak dedi ve girdi içeriye bende ardından girdim. Gece yarısı gibi herkes sarhoş olmuş eğlence doruk noktasına ulaşmıştı. Nur’a ben lavaboya gidiyorum dedim. Lavaboya gittim geldim. Tam masamıza döndüm ki Nur’la bir adam konuşuyor. Nur sinirli yüz ifadesiyle bir şeyler anlatıyor ama adam ısrarla bir şeyler söylüyor. Biz alkol içmemiştik ama adam sarhoş gibiydi. Hızlı adımlarla masaya geldim ki adam Nur’un kolundan tuttu ve yeter artık bu kadar naz dedi. Bende o an anlamıştım ne olduğunu. Kolunu tuttuğu an adamın iki yakasını toplayıp kafa attım. Ve bir anda ortalık karışmıştı. Ben adamın üzerinde hem vuruyor hem de sen kim olduğunu sanıyorsun diyordum. Sen kimsin Nur’a dokunuyorsun. Korumalar zorla aldılar adamın üzerinden beni. Attılar beni dışarıya. Benim sinirim geçmemişti ve kapıdaki korumalara sataşıyordum. O an Nur geldi ve tamam yeter hadi gidelim artık dedi. Ama söyledikleri sakinleştirmiyordu beni. Biraz konuştuktan sonra bir anda sarıldı bana kulağıma hadi gidelim dedi. Biraz önce öfke ateşiyle yanan bedenim bir anda buz kesmişti. Sakin bir sesle tamam gidelim dedim. Gerçekten unutulmaz bir gece olmuştu. Arabaya bindik sinirli sinirli ikimizde. 5 dakika hiç konuşmadık sonra neden o kadar sinirlendin ki dedi. Neden mi sinirlendim tahmin et bakalım neden sinirlendim dedim. Sana nasıl dokunur dedim. O kadar sinirlenmene gerek var mıydı dedi. Dua etsin öldürmedim dedim zaten elimden almasalardı onu yapacaktım dedim. Bir anda buz kesmişti ve yok artık o kadar cani olamazsın dedi. Konu sen olunca ben her şey olurum dedim sana zarar verebilecek her neyse son gördüğü ben olurum dedim. Sonra kızgın kızgın neden böyle yapıyorsun dedi. Çünkü seni çok seviyorum dedim. Bir anda yumuşadı ve yüzü güldü. Bende bunu duymak istiyordun değil mi dedim. Kaç gündür söylemiyordun duymak güzel oluyor dedi. Bilmediğin bir şey değil ki neden duymak mutlu ediyor dedim. Olsun senden duymak daha güzel dedi. Lojmanlara geldiğimizde odaya gitmek istemiyorum dedi. Arabada sana sarılsam uyusam olur mu dedi. Olmaz dedim rahat edemezsin dinlenemezsin yarın nasıl işe gideceksin sonra dedim. Asık suratla tamam o zaman dedi. Kıyamadım tamam gel hadi ama rahat edemezsen söyleyeceksin ve odana gideceksin dedi. Tamam, söz dedi. O gece sabaha kadar başını göğsüme yaslayıp uyudu ve hiç kıpırdamadı.
Sabah kalktık kahvaltıdan sonra işe gittik. Arabadan inerken bu akşamda seni kavga etmen için başka yere götüreceğim dedi ve gitti gülerek. Bende içimden, gene başımızı belaya sokacağız desene dedim. Öğlene kadar işlerimi zor toparladım. Yorgundum ve uykusuzdum hiç uyumamıştım sabaha kadar Nur’u seyretmiştim. Öğlen yemek yerken Nur’a bu akşam nereye götüreceksin beni dedim. Söylemem sürpriz dedi. Bak bugün işlerim yoğundu yorgunum kavga edemem döverler beni dedim gülerek. Yok, yok dövemezler sen konu ben olunca dövüş horozuna dönüşüyorsun bir anda dedi gülerek. O gün akşama kadar sıkıştırdım söylemesi için ama söyletemedim. Akşam iş çıkışı hadi gidiyoruz dedi. Bu halde mi dedim. Evet, kim görecek ki dedi. Bir süre yol gittikten sonra yüksek bir tepeye çıktık şehir ayaklarımızın altındaydı. Sonra arabadan bir müzik açtı ve dansa kaldırmayacak mısın beni dedi. Elinden tuttum ve o şarkıda dans etmeye başladık kimse yoktu biz dansa başladığımızda. Şarkı bitmişti ama biz dans ediyorduk hala. Sonra bir anda alkış seslerine kendime geldim. Etrafımıza âşıklar toplanmış bizim dans edişimizi izliyorlarmış. Duygusal gözlerle bize bakıyorlardı imrenerek. Sonra oturduk hep beraber biraz sohbet ettik. Kızlar tanışma hikâyemizi merak edip duruyorlardı. Erkekler bana sen çok mu romantiksin o yüzden mi seni çok seviyor diye soruyorlardı. Romantik olmaya gerek yok özellikle romantik olmaya çalışmayın sadece onu önemsediğinizi, onu düşündüğünüzü ne yapıyorsanız onun için yaptığınızı anlaması yeterli. İçinizden onun için bir şey yapmak gelmiyorsa zaten yapmayın içinizden gelmeden yaptığınızı anlar ve hiçbir değeri kalmaz. Aldığınız nefesi bile onun için alıyorsanız zaten sizi çok sever dedim. Yediğiniz yemek uyuduğunuz uyku attığınız adım onun için olmalı. Hayatı onun için yaşamalısın yoksa zaten sevmiyorsundur dedim. Bir tanesi biz daha yeni tanıştık bu kadar çabuk olur mu dedi. Ne kadar oldu tanışalı diye sordum. 2 ay oldu dedi. Ben onu ilk bir ay önce gördüm. Aşkın zamanı olmaz 1 günde de aşık olabilirsin 1 ömür aşık olmazsın senin iraden dışında. Ama aşık olurken de olduktan sonrada inanın hiçbir şeyi dinlemiyor söz geçiremiyorsunuz kendinize. Onu görmek istiyorsunuz sürekli. Kokusunu hissetmek istiyorsunuz. Ellerinin sıcaklığını hissetmezsen sanki donuyorsun. Yüzündeki gülümsemeyi görmezsen hayata küsüyorsun. Sanki kulakların onun sesinden başka bir şey duymuyor. Bütün bedenin ona muhtaç ona ihtiyacı var dedim. Erkeklerin hepsi sessiz kalmış yere bakıyordu. O esnada kızların oturduğu yerden Nur’a doğru bir uğultu yükseldi sonra bu çocuk seni gerçekten seviyor diyorlardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.