- 280 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSAN FITRATINDA SECDE VE ŞÜKRE MEYİLLİDİR
“SECDE yoksa başa yazık
Şükür yoksa aşa yazık
Boşa hayâl kurup durma
Şu duasız düşe yazık.”
İNSAN FITRATINDA SECDE VE ŞÜKRE MEYİLLİDİR.
Yaşamın sürdüğü yerde ideallerde var olacaktır elbette. Bu ideallerin peşine düşünülmesi de bir o kadar doğal ve gereklidir. Huzur şudur; Sıkıntı buradadır. Hayaller şöyle gerçekleşir, başarı böyle gerçekleşir. Başarı ve başarısızlıklar sıkça konuşulur.
Sağlığımız hakkında ahkam kesilir. Para şu yollarla elde edilir, diye bir sürü düşünce ve hayaller kurulur. İdeallere varışı temsil eden tarifler, hedeftekini tamamlamakla görevli. Nice tarif vardır; nice kalbe ve algıya göre nice tanımlama yapılmıştır. Çok çeşitli hayaller kurarız ,gerçekleştirme yollarını araştırırız, Hayallerine kavuşmak istiyorsan diye başlayan ahkam kesmeler, bazen yörünge belirleyen paragraflarla sağlıklı olmak istiyorsan bazen duygusal şiirler bazı özlü sözler ederiz.
Ağrısız bir baş için secde, bereketli aş için şükür, yıkıma götürmeyen hayâller için dua gerekli.
“secdeli baş”,
“Şükürlü aş”,
“dualı düş”.
Secdeli baş nedir, diye başlayacak olursak açık, bariz olarak anlaşılıyor ki emrin yapılarak iadesidir. Bütün zorluklara rağmen huzura ulaşmak ve huzurda huşu ile yaratıcıyla hasbihal etmektir. Tabi bu esnada iaşede çok önemli kazandığını allahın rızası dairesinde kazanacaksın. Kazancını yerken de o aşı ihsan eden rabbine şükürü bir borç bileceksin. Dertle baş edebilmenin en hikmetli yollarının kalbe ilham oluşu, ağrısız başı tam anlamıyla karşılar diye düşünüyorum. Çünkü dertler, bir düşünce ya da hareket düzgüsünün değişimini gerekli kılar.
Nasıl hareket edileceği bir muhasebeyi gerekli kılar. Muhasebesiz varışlar her zaman doğruya çıkmaz. Akıl ile gönlün birleşmesi ve oradan doğacak ilham ve lütuf verilen bir nimettir. Aynı zamanda bir rahmettir. Lütuf ve ilham ise secdesiz başlara pek nasıp olmaz. İnsanın yaratılış itibariyle olması gerekli yerde olabilmesi için secde, dua ve şükür e ihtiyacı vardır. Bu geldiği yerin ve varması gereken yerin bilinçli bir delilidir. Eğer bir sükûnete ihtiyaç duyuyorsa insan beden-ruh ikilisinin olması gereken yerde olmalı, olmazsa iç rahatlığına ve doğru bir güzergah üzerinde olamaz. Dertlerin bitişi ve onlarla baş edebilme yolları da Rabbin inayeti olduğundan, insan nakıs, noksan ve düşkünken dahi bunlara kavuşabilir. Fakat dertsizlik nasıl ki ağrısızlık değilse, dertlerin bitişi de ağrısız bir baş için garanti değildir. Kişinin kendini bulmasıyla bazı duyguların anlamları açığa çıkar ve gerçekleşir. Kendini bulması ve gerçekleşmesi hakikatli bir mesafe katetişe işarettir. Salim bir akıl ve bedenin arayışı ile ve eylemiyle kendini bulmak mümkün olacaktır. Aramak ise kaybedilenin ne olup ne olmadığını bilmek, kaybolduğu yerin bilinmesiyle olacaktır. İnsanın yaratılışında yani fıtratında secdeyi istekli ve meyilli yaratılmıştır. Eğer bir beden ve ruh kendini bulmak istiyorsa olması gereken yerde tam burası başın secde yerinde olması gerekir. Aksi takdirde kendini bulduğunu zannettiği aykırı ve sapkın adreslerde, kendini tamamen kaybetmek son derece hızlı ve geri dönüşümsüz olabilmektedir. Bütün yanlışlar ve sapkınlıklar secde eden başların olması gerektiği yerde olmasıyla doğruyu bulacaktır. Bütün yorgunluklar burada biter, dinmesi gereken bütün sızılar burada diner, bırakılmış bütün yarım kalmışlıklarda burada tamamlanır. Bunun dışında çözüm aramak İşte bu, büyük bir aldanıştır ve kısa süreli tatmin nihayete erdiğinde kazanılan tüm değerler eksi anlamlara hızla düşüş gösterir.
Yarım kalmışlık hissinin geçici tamamlanma aldatısı, kısa bir süre içinde hiçlik duygusuna doğru akışkanlık gösterir. “Dinmiş” varsayımıyla kişiyi etkileyen ağrısızlık süreci, bir an ağrının ve sızıların şahikasına yol alır. Yorgunluğun dinlendiği bu sahte ilaçlar, bir süre sonra bir önceki yorgunluğu katmerler, insanı parçalara ayrılmış bir dermansızlık duygusuna mahkûm eder. Tüm bunlar, secdede bulunması, gereken varlık ikliminin dünyevî sahteliklerde aranması neticesiyle, insanı defalarca hayâl kırıklığına uğratır. Secdesiz arayışlar kendini bulmaktan ziyade kaybetmesi için gidişin bir dramıdır. Şükürsüz Mal biriktirip toplamak, ihtirasla toplamaya yoğunlaşmak, biriktirmek, insanı bir ölçüde doyuma ulaştırırsa da kişinin şükürsüz, biriktirmenin doyuma ulaştırmayacağını bilmesi gerekir. Tekrar oradan başka zirvelere koşmaya yöneltir ki, buda doyumsuzluğun bir işaretidir. Şükür ve Hamd ile helâlinden bir lokma ekmeğin bedene, akla ve ruha kazandırdıkları öyle nitelikli bir hazzı terkip eder ki, bu nicelik ve çoklukla karşılanamayacak bir kazanç olduğunu bilmeli. Kişiyi eşyanın, yiyeceğin ve giyeceğin, paranın çok oluşu ilgilendirmiyor. Hakkına olduğu secde ani ilgilendiriyor.
Kemiyetin olmasından ziyade keyfiyet olmalı. Hiçbir müspet duygu, var olanın ve elde edilenin sayısınca kazanılmaz, anlamınca elde edilir.
Anlamlar sayılamaz ve maddî yollarla kazanılamaz. Onlar ancak nimeti ve rızkı verene secde, şükür ve dua ile elde edilebilir. Herşeyi güzel görebilmek ,herşeyi anlayışla bakacaksan şifresi şükürdür. Gözün ve görünenin şükrü, sayıca çokluğun verebileceği hazzın katbekat ötesine geçirecek, ufacık, körpecik bir goncaya bakanı cennet bahçesinin huzuruna eriştirecektir. Evet ne kadar çabalasak ta kavuşmaya engellemez belki ama kavuşmak la dindirilemeyecek bir memnuniyetsizlikte doğurabilir. Dua, Secde, şükür tamamlanıştır. İnsanın olması gereken yere gidişi ve kendini buluşudur. Secdeye varanlar çok iyi bilirler ki, insan zaten ruhuyla, anlamıyla oradadır. Bedeniyle de oraya gittiğinde kendini bulur, tamamlanır. Bir şey az da olsa, çok da olsa, O’ndan geldiğini bilip dil ve hâl ile hamt ettiğinde lezzetlenir, tatlanır, fayda verir. Dua yoksa başa yazık, Şükür yoksa aşa yazık, Boşa hayal kurup durma şu duasız düşe yazık
=======================AR===============================.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.