- 177 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Zaman
Zamansızlıklar içinde kalan zaman.
sen kendini düşünemezsin.
Ben de seni düşünemem.
O zaman kimse seni düşünemez.
Sen düşünülmeyen, varlığı yokluğu belli olmayan birşeysin.
Bana bağlısın,
ben yoksam sende yoksun.
Ben gidersem, sende gidersin.
Öyleyse herkes gitsin.
Belki zaman, sen bir hırsızsın.
Bizi bizden alıp götürecek, bir daha hiç bulamayacağımız bir yere bırakacaksın.
Biz, kendimizi kaybettiğimizde,
arsız arsız güleceksin.
Biliyorum ki sen her zaman zaman olarak kalıp,
biz bittiğimizde biteceksin.
Göremediğimiz gelip geçen sensin.
Geceler gözyaşlarımızla yıkanırken,
berrak sabahlara çıktığımızda da sen varsın.
O zaman sen bizsin, bizde sen.
Ben o çizgiden geçersem,
sen artık beni yakalayamaz,
beni duyamaz,
beni anlayamazsın.
Göremediğin her noktada ben varım diye kal,
öyle kal ve sessizleş,
leş kokan vadilerden zirveye yürürken,
nefes, derin bir nefes.
Haksızlıklar yıldıramaz ve yıllar, geçerken bulutlar gibi,
şekil değiştirir hayat her yeni gün.
Akşam olduğunda, soğuk taşların üzerinde sarılır hayaller.
Ateş yanar, yanar ısınmaz soğuk eller.
Heyecanlı bekleyişler bırakır yerini nemli yüzlere.
Hafifçe eser rüzgar,
dökülür yer yüzüne rahmet taneleri,
senden kalbine, kalbinden ruhuna akar anlamsız hüzün,
güzü beklersin, içinde bilmediğin özlem,
hiç gelmeyeni o yerde sessizce, sakince düşlersin.
Derin bir nefes daha, ciğerlerinde o hafif sızıyla,
iki saniye unutursun herşeyi,
kaçarsın bütün insanlardan, kendinden çıkamazsın.
Çıkmaz sokaklara düşer yolun, kirli suratlı adamlar keser önünü.
istemsizce bir kavga, istemsizce bir acı,
dökersin suratları yere, yürürsün. Yine sessiz, yine yorgun.
Çoğalır, isteğin çoğalır, atarsın kendini zor bela evine.
Bakarsın aynı yerde herşey, bıraktığın gibi, hiç görmediğin gibi.
Sonra yine sendesin, uzaklaşır gece yarısı bütün hayatlar.
Telaşlar, ucuz şarkılar yansırken duvarlara,
bitmeyecekmiş gibi, unutulan vaatleri hatırlarsın.
Vaatler, kirli ağızlarda basit kelimelerle anlatıldı.
Zaman onları aldı ve sakladı,
saklanamadın ama sen,
yakalandın ve çok ağladın.
Seni zamanda yitirdiler,
orada unuttular, yüzüne bakmadılar.
Sen duydun belki ama onlar duymadılar.
Oradaydı, zaman söylemişti.
Seviliyordu dünya,
rengarenk hayatlar parlak ışıklarla süslenirken,
yıldızlar anlamını yitirdi.
O vakit herkes unuttu sıcaklığı samimiyeti.
Sen kaçarken düşürdün, geri geldiğinde çalınmıştı herşeyin.
Hırsızlar zirvedeydi.
Sen o yere, o vadiye dönmeliydin.
Senin yüksekliğinde dönen başlar,
burada şişelerde kayboluyordu.
Sen düşündün, zaman düşündü,
sonra düşmüş bütün düşünülenler,
kötü olmuştun, taşlanıyordun ve kanıyordun.
Anlattığın söylediğin herşey, masalmış gibi uyutuyordu onları.
O gece, çıkmaz sokaklara düşüyordu yolun,
yoruluyordun ama bu kavgaydı.
Bu hayat, bu kavga, kanlı zalimce. Çıkamazsan zamanı yitireceksin.
Yanan ateşin söndüğü gibi sönecektin.
Seni ellerinden tutup kaldırdılar.
Kendinde değildin, büyüyordu ışıklar gözlerinde,
hatırladığın tek isim,
yutkunduğun o cümle.
Su damlaları düşüyordu, yüzüne vuran ağır yumruk darbeleri gibi.
Sesler duyuyordun, seni anlayan sesler.
Sonra seni anlamayan sesler,
bağırıyorlar, sövüyorlar, seni o karanlığa itiyorlardı.
Ağlayamazdın, zaman vardı, zaman düşünüyordu.
Düşlediğini görüyor, seni ellerinden tutuyordu.
Kalkıp yürüyordun, ıslanıyordun ve yapraklar eziliyordu.
Son güz, son yağmurlar,
saatleri takip ederken hipnoz oluyordu bedenin,
bir noktadasın, büyüyorsun, büyüyorsun ve yok oluyorsun.
Zaman kızıyordu. Bitmek istemiyor, gitmekten korkuyordu.
Oralar ıssız, oralar yabancı, oralar gözyaşıydı.
Bu bir şiir değildir.
Bu bir zamandır. Yabancı olduğunuz andır bu,
tahammül edemez, anlayamaz konuşamazsınız.
Hayallerin kırıldığı, gerçeğin tam ortası burası.
Sabahlara ait, akşamların yorgunluğuna düşkün kimselersiniz.
Kimseler işte, belki zamandan bir parça.
Bir size, bir bana, bir siz bir ben.
Ben mutluluğun formülünde değil, gerçeğin keskin kılıcının altında kanıyorum.
Çözümsüz denklemler hayatınızı bertaraf ediyor, ben koşuyorum nefes nefese,
kalıyorum öyle, düşlüyorum.
Ah işte o unutulmayan yaz akşamları,
unutturan, size bütün varlığınızı unutturan akşamlar.
Zaman, şu anda seni izliyor.
Sen geçiyorsun, ay doğuyor gecene,
rüyalarda kaybediyorsun aklını.
Aslında sen zamanın delisiydin.
Büyüleniyorsun ahengi güzel olan ne varsa,
güzelliği yitiriyorsun,
ben dönerken ıssız vadime,
sen kaybediyorsun.
Kazanıyorsun yarın belki, sonra zamana tekrar yeniliyorsun.
Biliyorsun ki zaman güçlü, sen zamansın zaman senden güçlü.
Sen zayıfken onlar senden güçlü.
Ben bıraktım, ben bütün herşeyi zamana bıraktım.
Yaslandığım çınara anlatıyorum, yaşlanırken düşüyor tel tel saçlarım, kar beyaz ve ömrüm dökülüyor avuçlarıma.
Onuda çıkara armağan edecek kadar sessiz zaman, bilinmezliğe itecek kadar adaletsiz olabilir.
Evet o vaatler, adalet gibi mesela, basitçe söylenip unutulan vaatler.
Sevginin zamana karşı gücünü izledin mi hiç?
O işte belki tek o kazanabilir, temiz ve safça yaşanırsa, yaşlar diner ve tebessüm düşer kalplere.
Kalpler zamanda ayna gibi,
geçersen görürsün.
Gördüğünde unutursun, zamandan kurtulur, kendine bir dağ seçersin.
Yitirilen bütün hediyeleri sana hatırlatan hatıralar, çöpe atılan geçmişin çıkıp gelebilir.
Süslü paketlerden çıkar öldüren armağanlar,
zamanın kötü sürprizinde üzülürsün.
Artıyor gibi sancıların, sesini kimse duymuyor gibi,
umrunda değilken dahi birilerine muhtaç gibisin.
orası sessizken inlemelerinle rahatsız ediyor gibisin zamanı.
Ona haksızlık yapma, o senin bir parçandı,
sen bıraktın düştün,
düştüğün düşte kayboldun, artık geri dönemezsin. Seni kimse alamaz, derin uçurumların sonunda gör,
o manzara, nefes kesen baş döndüren zamana ait,
kalabalıkları düşleme, telaşlardan kurtul, bu bir şiir değil anla.
Hasreti yazarız, aşkı yazar, yaşarız.
Zamanı anlat ona, zaman senden geçerken, sen zamandan geçerken, şiirleri yazanları düşün.
Düşün ki onlar zamanın esiri, zaman onların galibiydi.
Anlarken kaybediyorlar, kaybederken kayıplar yazılıyordu.
Sen yine kendini unuttun, yine sesler, yine o büyüyen gölgeler.
Gölgeler çalıyordu senden seni.
Sen tepkisiz, sen öyle zaman gibi ruhsuz bir ana bürünüyordun.
Defterini dürüyorlardı biryerlerde, hesabını kesiyorlar, sana susan kim varsa,
zamanını çalıp, o çıkmaz sokaktaki kavgalara atıyorlardı seni.
Direniyordun, gözlüyordun, gözlenirken kalemin kırılıyordu.
isyan etmeyecek kadar asilken, zamanın haramilerinin kahpe pusularında ziyan olacak bir yüzdün.
Yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiğini düşünüyordun, ama o yüzler seni öldürecekler,
şu bu yüzden zamana ters düşüyordun.
Kire bulanıyordu, bulanıklaşıyordu hayat, sis çöküyordu yollarına.
Nefesini kesmek için adım adım geliyordu zaman.
Zaman oradaydı, gölgenin düştüğü, sesinin çıktığı, her solukta...
Her solukta seviyordun onu, istiyordun,
gölgeler geliyordu, ayırmak için, zaman direniyordu, zaman bendim, ben sendim, sen bendeydin.
Biz bizdeydik ve kirli ağızlar düşüyordu, kurtuluşumuz zamanda, zaman yüreğimizde ve biz el eleydik...
Şimdi yere son izmarit düştü.
Sarılan hayaller duman duman havada asılırken,
sende kendini zamana asmayı düşünüyordun.
Tanıdık sıkıntılar gülüşüyordu, gülüşüyordu tanıdık o sesler.
O sesler kendi pencerelerine ait,
o yıllar o zamana ait, o zaman onların.
o zaman sende benimsin...
Aşk, zamanın sırdaşı, dostu sevgilisi.
Düştüğü ellerde çok mahçup, sıkıntıda, arsız yüzlerde can çekişiyor.
Onu yakalayan kirli yüzler var, onu ağlatan süslü kalpler.
Yalnız, bir masa bir mum, o mumda senin yüzün,
aydınlatıyor zamanı, zamanı herkesten ben saklıyorum, herkesin zamanı düşüyor bulutlara,
yağmur olup yağıyor herkesten bir damla, ben çöllere atıyorum kendimi.
Mecnun ile selamlaşıyorum, zamana soruyor leylasını,
zamanla kavgasını görüyorum, zamanla unutulmuyor işte,
aşıklar düşüyor toprağa, bütün yollar sonsuzluğa çıkıyor,
sonsuzlukta gülüyor sevgililer,
zaman doğuyor o sonsuzlukta, ben benden kopuyorum,
atıyorum kendimi sonsuzluğun koynuna, büyük kayıplarda batıyorum güneşin yüzüne parlıyorum,
öfkeleniyor, zamana küsüp gidecekmiş gibi öfkeleniyor.
Zincirlendiği yerden kaçamaz, zamanın hapsinde ölecek.
Şimdi biz sondayız, aynalara bir daha bak,
çocukken nasıl oynardın, zaman seni nasıl severdi düşün,
onun kollarında nasılda mutluydun.
Zaman, annenin sana sevgisiymiş,
zaman, babanın sana şefkatiymiş,
şimdi zaman seni mahkum etti ve suçlusun.
Bekle infazını ve gör,
giderken açık tut gözlerini gör, katilin zaman değil,
çok yakında, çok yakınların, çok sevenler seni,
imzalarken yok oluşunu,
sen zamanın diğer tarafında yeniden vardın.
Akşam yine bize mi çöktü sanırsın,
bize mi gelen bu ordular,
savaş bize mi açıldı,
açık denizlerde biz mi kaybolduk şimdi yani,
sorular zamana aykırı mı,
yaşamak, hayatın kollarından düşüp ihanete uğramak gibi zor,
gece, zamanın suskunluğundan dökülen sesleri fısıldayan arkadaş,
yine sarılıyorsun, ısınamadan duman duman,
yaktığın ateşinde sönüyor mu düşlerin,
eski günler gibi yeni mi rüyalar,
süslediğin duvarların tebessümünü anlayabiliyor musun hala,
saf çocukluğunu emanet ederken zamana, zamandan geri alabiliyor musun kendini,
şehirler geçiyorsun, yağmurlar yağıyor, seviyor iki sevgili birbirini zamanın izin verdiği kadar,
sen zamanındaki boşlukta süzülürken kuş gibi,
düşüyorsun gözlerden, küllerin savruluyor kenara biryere işte,
sabahın huzuru karşılanıyor sıcak bardaklarda,
gecenin yorgunluğu düşüyor zamandan gözlerine.
Soğuk taşlar sarıyor vücudunu, sıcak eller ise başka yüzlerde.
Başka yüzlerde siliniyor hayallerin, başkalaşıyorsun zamanında,
zamanın birinde iki kişi varmış, birini zaman çalmış ve bir zaman, bir o kalmış,
bir zaman kalmış ve sonra gitmiş,
gelmiş ve zamanı bulamamış,
gülümsemiş çünkü zaman şiirden doğmuş, zaman aslında hep varmış,
şiirler varmış ancak kalem yokmuş,
zaman kalemi getirmiş ve şairler gelmiş,
kalem tutan şair olmuş ve kalemler küsmüş,
sonra zaman kalemimizi kırmış,
Galiba bir çöplükten uyandık o sabaha,
o sabah ki ne kadar ağır, tutmuyor ellerim o sabahı,
o sabah kirlenmişim sanırım, o gece temizlenmişim,
bu zamana geldiğim gün bugün, bugün ise senin varlığın,
senin varlığın ise zaman, zaman ve ben, yine sana çıkacağız işte,
senden geçemeyeceğim, sende benden, öylece sarılıp kalacağız bir eşikte,
seni çalacağım senden, zamanımın zamanı olacaksın.
Zaman bizi bize getirecek, biz zaman olacağız birlikte,
çıkmaz sokaktaki o kavgadan beraber kurtulacağız bu sefer,
kanayacağım ama sen olacaksın,
ben yok olurken o zamanda, senin zamanında doğacağım.
Şarkıları duyuyorum, zamandan akıyor bana, kimi güzel kimi kötü,
yüzler görüyorum, çirkin ve güzel, kendimi siliyorum aynalardan,
aynalar zamanı çalıyor çünkü benden,
ağlıyorum kırılıyor camlar, gözyaşlarımı kaybediyorum siyahta, zamanla kavga ediyorum,
zamansızca çekip giderken tutuyorlar kollarımdan, her biri birtarafa çekiyor beni, ben zamana bırakıyorum,
onlar beni bana bırakmıyorlar,
ruhuma eziyet o şarkılar,
o şiirleri de ben yazmadım, ben ağlatmadım sevenleri,
zamana ben bırakmadım kitapları, o sayfalara aşıkları ben ifşa etmedim
Bana kızıyorsun, beni üzüyorsun, zaman, sende mi çekip gidiyorsun benden,
oysa ben varken sen varsın,
yalanmıydı yani herşey, ben yokkende mi vardın sen,
başkalarındaydın değil mi,
işte onlar, yine geliyorlar, çok sevenler, çok yakınlar,
infazım için geliyorlar, ağlıyorsun görüyorum, direniyorsun,
çekiyorsun beni, bu karanlıktan kurtuluyoruz beraber, imzalar atılıyor ve ben çekip gidiyorum,
işte oradalar, sevenler, çok sevenler,
çalıyorlar zamanı acımadan, katlediyorlar bizi,
yine uyanıyorum, dökülmüş yere küller, küllerden doğuyor zaman tekrar,
tekrar tekrar hayaller sarılıyor, bir muhabbet düşüyor akşamlara,
akşamlardan geriye kalıyor yine zaman, boşlukta çıldırıyor bir insan daha, uzuyor yollar, kötü kelamlardan kendimizi atıyoruz zamana,
zaman bizi sarıyor ve bir söz söyleniyor,
o söz kalplere mühürlü, o söz sende ve bende, biz gizliyiz zamanda,
zaman herkesi ayrı saklıyor, ayrı bir düşüncede düşlüyorum,
düşlüyorum ve yüzün yapışıyor ruhuma, ruhumu atıyorum kendimden ve hızlı hızlı çıkıyorum merdivenleri,
işte oradayım, yine o eşsiz vadimde asılıyım zamana, asılsız söylentilerden çok uzak,
yaralayan herkesten, öldüren katillerden, kalpsiz et yığınlarından uzakta.
Ben zamandayım. Zaman bende, sen zamanımın kalbinde.
Ve zamansızlıklar içinde kalıyor zaman, imdat çığlıklarıyla yankılanıyor hayat, biterken gün, düşüyorsun o tatlı uykuna,
bir şair şiir yazıyor tozlu masasında, bir kadın öldürüyor aşık olan kalbi, ben kayboluyorum zamanda,
zaman zamansızlığa teslimken, bu bir şiir değil anlıyorum, gerçeğe giderken, bir tek seni özlüyorum...
EnEs İlhan - - 23:09 28.11.2020