- 190 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÖRT MEVSİMLİK AŞK-2
Bir mayıs sabahı içimde yeni umutlar yeni hayaller ve ardımda bıraktığım zamanın acılarıyla geldim yeni işyerime. İşyerinde patronumla, yapacağım iş hakkında konuşurken bir anda biri geçti önümden. O an yanımdakiler, etraftaki sesler, içimde hızla çarpan kalbim durdu. Birden gözlerim önümden geçen kişiye kilitlendi. Geldi, önümden geçti ve gitti. Uzun uzun baktım ardından, sonra birden patronumun sesine irkildim. Anladın mı dedi anladın mı, hiç bir şey duymamıştım ne söylemişti, neyi anlatmıştı neden bahsediyordu bir an kafamda kayboldu gitti her şey. Sadece onu düşünüyordum aklımda sadece o vardı. Aklımdan bir daha nasıl görürüm diye geçiriyordum. Oltaya takılan balık gibi çekiyordu beni, ben çırpınamıyordum bile sonunu bilmeden.
O gün gözlerim hep etraftaydı devamlı onu arıyordu onu bir daha görebilmek için çıkıp çıkıp etrafı dolaşıyordum belki bir daha geçer diye hangi departmandaydı ne iş yapıyordu burada mı çalışıyordu yoksa bugünlük mü gelmişti öğrenmem lazımdı göremedim bir daha o gün onu sonra yerleştiğim otele gittim akşam arkadaşlarla buluştuk biraz eğlendik ama benim aklımda hala o an vardı etrafta bangır bangır müzik çalıyordu arkadaşlar kulağıma bağıra bağıra bir şeyler anlatıyordu ben duymuyordum bile evet haklısın doğru söylüyorsun diyordum sadece sonra yanıma en yakın arkadaşım Ahmet geldi Murat ne oldu neyin var çok durgunsun sanki burada değil gibisin dedi kötü bir şey mi oldu yok dedim kötü bir şey olmadı aksine çok güzel bir şey oldu ama hayırlısı dedim
Sonra Ahmet, gel biraz dışarıya çıkalım konuşalım istersen dedi. Yok dedim, daha konuşulacak bir şey yok eğlenmene bak, ben biraz yorgunum yol yordu beni dedim. Gece bitip odama çekildiğimde yatağa uzandım ama aklımdan hala onu atamıyordum. Kimdi o ve orda ne yapıyordu. Ben onu fark ettim ama o beni gördü mü? Düşünceler kafamda dönüp dolaşırken, hayali sanki takılmış film sahnesi gibi önümden geçip duruyordu. O gece uyuyamadım. Hem yol yorgunluğu hem yeni bir yerde uyuma psikolojisi en çokta o kişi uyutmadı beni sabaha kadar.
Telefonun alarm sesine irkildim. 1 Dakika bile uyumamıştım. Sabah olmuştu işe gitmem gerekiyordu. Hemen kalktım üstümü değiştirdim, hızlıca aşağıya indim, kahvaltımı yaptım ve servisi beklemeye başladım. Bir yandan da onu düşünüyordum hala, acaba bugün onu görebilecek miyim? Göçmen kuşlar misali aynı saatte aynı yerden geçer mi diye
İş yerine gelince hemen etrafı süzdüm, dikkatlice baktım ama göremedim. O an bir sızı hissettim içimde, sanki birisi dün göğsüme sapladığı hançeri bugün çıkarmıştı, O kadar canım yanmıştı. Masama oturdum işime koyuldum. Keyfim kaçmıştı zaten, uykusuzluğun verdiği yorgunlukta vardı, bilgisayarda harfleri seçememeye başlamıştım ama hala aklımda o vardı. Atamıyordum aklımdan onu içimde hala bir ümit vardı göreceğime dair. Bir umut vardı hala ona ait. Yıkılacağını bilmeden.
Öğlen yemekhaneye gittim. Uykusuzluk, yorgunluk, yeni iş, yeni insanlar. Hepsinin üstüne birde onu görmüştüm. Canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Ama yemem gerekliydi. Tam yemeğimi alacakken, birden güneş doğdu sanki. Yorgunluktan kapanmak üzere olan gözlerim açılmıştı. O gelmişti. Sanki karanlık dünyamı aydınlığa kavuşturmuştu. Kuruyup ölmeyi bekleyen gönül çiçeklerim açmıştı. Yemek sırasına girmiş, yemek yiyecekti. O an yaşadığım mutluluğu tarif edecek kelime bulamadım. O kadar sevinmiştim ki tekrar onu gördüğüme. Tanımadığım bir insanı ikinci defa gördüğümde bu kadar sevinmemiştim hiç. Yemeğimi alıp en arka masaya oturdum, oturdum ki nereye oturursa otursun onu görebileyim diye. Yemeğimi ağır ağır yemeye başladım, aslında ben yavaşa yemek yemem hızlıca yemeğimi yerim ve masamda dinlenirdim. Ama o gün saatlerce yemek yiyebilirdim.
Üç masa önüme oturdu ve yüzü bana dönüktü. Sanki kader bizim tanışmamızı ister gibi oynuyordu oyunlarını. Bir yandan yemeğimi yiyordum bir yandan onu seyrediyordum. Gözleri benim masama her döndüğünde gözlerimi kaçırıyordum. Gözlerine bakmaya dayanamıyordum. Sanki kalbim yerinden fırlayıp onun masasına düşecekti. Uzun uzun seyrettim. Yemek saati dolmuş işimin başına dönme vakti gelmişti, ama yerimden kalkamıyordum sanki beni sandalyeye çivilemişlerdi, her deneyişimde biraz daha göreyim öyle kalkarım diye kendimi kandırıyordum. Öğle molasının dolmasına az bir zaman kala bitirdi yemeğini. Masasındaki kırıntıları ve tepsisini toparladı. Belli ki titiz birisiydi. Gözleri güneş gibi parlıyordu. Önümden ceylan gibi geçip gitti. Bende ardından baka kaldım.
İşimin başına vardığımda yorgunluktan, uykusuzluktan eser yoktu. Çünkü onu görmüştüm. Bahar gelmişti içimdeki Dünya’ma. Bir yandan işlerimi halletmeye çalışıyordum bir yandan onu düşünüyordum daha bir saat geçmemişti ama yine onu görmek istiyordum. Ne olmuştu bana sadece görmüştüm tanımıyordum sesi nasıldı düşünceleri nasıldı bilmiyordum. En önemlisi kalbi nasıldı. İyi birisi miydi yoksa kötümü. Kendi kendime kalbinin güzelliği yüzüne yansımış böyle düşünceli birisi kötü olamazdı diyordum. Çünkü yemek yedikten sonraki hareketi, kalbinin de temiz olduğuna inandırmıştı beni.
O gün akşama kadar elim işimdeydi aklım onda. Yaptığım işi tekrar tekrar kontrol etmek zorunda kalıyordum. Çünkü yaptığım iş çok hassastı. Hatanın geri dönüşü yoktu. Akşam otele gittim. Yorgundum, uykusuzdum ve onsuzdum daha ismini bile bilmiyordum ama benden uykularımı çalmıştı bile. Beni benden almaya işte o gün başlamıştı. Yatakta uzanıp onu düşünürken yorgunluktan sızmışım. Sabah uyandığımda apar topar giyindim işyerine gittim. Biraz geç kalmıştım bölüm şefi fark etmiş ve beni beklemiş. Görünce de daha dün başladın bugün geç kaldın seninle işimiz var diyerek iğneledi biraz. Sesimi çıkarmadım. Yeni başlamıştım işe ve kovulmak istemiyordum en azından onunla tanışana kadar kovulmak istemiyordum. Özür diledim hemen masama geçtim. Bana verilen işleri hızlıca bitirince bölüm şefi pişman oldu sabah söylediklerine özür diler gibi yorgunluktan mı geç kaldın dedi yumuşak bir ses tonuyla evet dedim yeni yerime alışamadım dün gece uyuyamadım bu gecede geç uyudum dedim. Ne oldu daha geleli ikinci gün kızlar mı uyutmadı diye kendince şaka yaptı ve ağır adımlarla uzaklaştı.
Ben sabırsızca öğle molasını bekliyordum. İşleri erkenden bitirmiş onu düşünüyordum. İçimden inşallah bugünde görürüm diye dua ediyordum. Karnım aç değildi ama delice yemek yemek istiyordum. Çünkü onu göreceğimi düşünüyordum. Eğer bugünde görürsem kesin burada çalışıyor diye kendi kendime kurguluyordum hayatı. Sonra bir kurt düşüyordu beynime ya geçici görevle geldiyse ve tanışamadan giderse diye. Moralim bir yükseliyor bir düşüyordu karşı masamda oturan arkadaşım yüz ifademi izleyip izleyip gülüyordu ama benim umurum da bile değildi. Ben sadece onu düşünüyordum ve delice onu görmek istiyordum. Dalıp dalıp hayal kuruyordum kendimce bir gülüyordum bir üzülüyordum. Sonra arkadaşım geldi ve yemek yemeyecek misin diye sordu. Yemez olur muyum bugün çok acıktım hatta açlıktan ölüyorum dedim. Şaşkın gözlerle baka kaldı bana bu kadar acıktığını söyleseydin atıştırmalık vardı verirdim dedi. Hayır, sıcak yemek istiyorum atıştırmalık kesmez beni dedim. Beraber hızlı adımlarla yemekhaneye doğru yürüdük arkadaş bu kadar hızlı neden yürüyorsun yemekhane kaçmıyor bir yere diye sitem etti biraz. Dedim ya çok açım yemek yemek istiyorum. Yemekhaneye girer girmez bütün masaları süzdüm bir hüzün çöktü o an içime. Çünkü o yoktu saat çok geçmemişti ama yine de hayallerime bir artçı sarsıntı olmuştu. İsteksiz isteksiz yemeğimi aldım belki gelir umuduyla aynı masama oturdum. Usul usul yemeğimi yerken bir anda karşımda onu gördüm yine aynı yere oturmuş yemek yiyordu. Bulutların arkasında kalan güneşim dağıtmıştı bütün bulutları ve ısıtmıştı yine kalbimi. Öyle hızlı çarpıyordu ki kalbim onu görünce masa sallanıyordu neredeyse. Biraz önce çok acıkan ben masada yemeği bırakmış onu seyrediyordum. Bir ara arkadaşım arkasını döndü sonra bana baktı ve nereye daldın öyle dedi. Hiiiiç dedim dalmışım işte aklıma bir şey geldi de dedim sonra yemeye devam ettim. Ama hala gözlerim ondaydı. Bir ara göz göze geldik kaçıramadım bu defa gözlerimi oda kaçırmadı. Bakıştık birkaç saniye sonra arkadaşına döndü ve sohbet etmeye devam etti. Hiç tepki vermemişti ama beni fark etmişti. İçim kıpır kıpır dı beni fark etti ve tepki vermedi. O an başka bir yerde çalışamayacağımı başka bir iş yapamayacağımı hissettim ben burada çalışmalıydım hiçbir şey önemli değildi. Ama burada çalışmalıydım artık.
Akşam otele gidince arkadaşım Ahmet aradı. Hadi dışarı çıkalım biraz eğlenelim dedi sonra bir kafeye gittik oturduk. Biraz sonra iki kız geldi masamıza, Ahmet kalktı beni işaret ederek Murat en yakın arkadaşım Hilal kız arkadaşım diye tanıştırdı bizi. Hilal şu Murat sensin demek diyerek gülüştüler sonra arkadaşını göstererek Kübra, buda benim en yakın arkadaşım dedi. Nezaketen kalktım elini sıktım ve memnun oldum dedim. Sonra sohbet koyulaşmaya başladı ama benim aklım hala o birkaç saniyelik bakışmadaydı. Bir ara Hilal Murat, neden bu kadar durgunsun sen normalde sakin birisi değilmişsin Ahmet hep öyle anlatırdı seni dedi. Özür dilerim kafam pek yerinde değil bu ara biraz dalgınım siz bana aldırmayın keyfinize bakın desem de devamlı Kübra’yı benimle konuşturmaya çalışıyorlardı. Kahvelerimizi içtikten sonra Ahmet’e Ahmet kalksak mı artık yorgunum ben biraz dedim Ahmet olur mu daha mekâna gideceğiz eğleneceğiz bu gece, kızlar bayağı uzaktan geldiler dedi. Kalktık kulübün birine girdik. Gece boyunca Kübra dibimden ayrılmadı beni dansa kaldırmaya çalıştı ama ben istemiyordum. Çünkü aklımda kalbimde başka birisi vardı. Kübra’yı istemiyordum.
Bir ara Ahmet dışarı çekti beni sigara içme bahanesiyle kızları masada bırakıp. Ne oldu Murat neden soğuk davranıyorsun kıza kız senin için geldi bu gece dedi. Olmaz Ahmet istemiyorum dedim ben başka birinden hoşlanıyorum. Nasıl olur gelmeden önce konuşurken böyle bir şey yoktu ne zaman tanıştınız dedi. Daha tanışamadık adını bile bilmiyorum dedim. Ya boş versene murat bu gece eğlenmeye bakalım bir haftaya unutursun sende kapıldın hemen buranın kızlarına dedi alaycı bir sesle. Konuşamadım o an sessizce düştüm peşine gittik masamıza. Saat bayağı ilerlemişti. Ahmet hadi kalkalım dedi beni otele bırak bu saatte taksi bulması zor olur dedim Ahmet’e ne taksisi dedi Ahmet bana gidiyoruz bu saatte taksiyle uğraştırmam seni sabah ben bırakırım seni işe dedi. Peki dedim gönülsüzce. Amacını biliyordum Ahmet’in ama bir şey diyemedim belki yanlış anlamışımdır diye. Yarım saat sonra eve geldik. Ben kızları bırakıp döneceğimizi düşünürken Ahmet’in evine gelmiştik ve kızlar inmişti bile arabadan. Ahmet kızları bırakmayacağız mı dedim. Ahmet hayır kızların evi uzakta gidiş geliş zor olur bu gece bende kalacaklar sabah gidecekler dedi. O an anladım kumpasa geldiğimi Ahmet bak ben Kübra’dan hoşlanmadım kıza boşa ümit vermeyin kalbi kırılmasın dedim. Ahmet kardeşim yok öyle bir şey ben söyledim dedi. Nasıl sığacağız senin evin 1+1 ben nerede uyuyacağım dedim kardeşim kanepenin birinde sen birinde Kübra uyur ne olacak dedi. İsteksizce peki dedim sen kızla konuştuysan sorun değil.
Eve çıktık Ahmet mutfakta kahve hazırladı. Kahveleri içerken Ahmet’te kanepeleri hazırladı gerçekten dediği gibi iki kanepeyi hazırladığını görünce içim biraz rahatladı. Çünkü benim aklımda gece boyunca o kız vardı. Ben sadece onu düşünüyordum başka birisine sarılıp uyuyamazdım. Ahmet’le kız arkadaşı odalarına çekilince Kübra’ya iyi geceler dedikten sonra yatağıma uzandım. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalışıyordum ki Kübra’nın sesine açtım gözlerimi. Çok mu güzel dedi. Kim dedim kimden bahsediyorsun Kübra aklındaki kızdan bahsediyorum dedi.
Hiçbir şey anlamadım dedim tekrar gözlerimi kapattım. Benden daha mı güzel dedikten sonra doğruldum yatağıma oturdum. Bak dedim sen güzel ve akıllı bir kızsın aklımda bir kızın olduğunu anladıysan benimle bir şey olmayacağını da anlamış olmalısın. Benim yatağıma girecek kızın önce gönlüme girmesi lazım yoksa benim için bütün kızlar aynı yerde yani bu yatağın dışındalar. En fazla senin yaklaşabildiğin kadar yaklaşırlar dedim. Peki dedikten sonra oda uzandı yatağına bende uyumaya çalıştım. Ama uyku girmiyordu gözüme. Yanımda yarı çıplak bir kız uzanmış beni arzuluyor ve ben dönüp bakmıyordum bile sırtımı dönüp kendi hayal dünyamdaydım. Olmaz diyordum olmaz başlamamış bir ilişkiye ihanet edemezdim ben öyle birisi değildim. Bir anda Kübra arkamdan sarıldığında uyandım ve sinirle ne yapıyorsun aptal mısın? Sana kaç defa anlatmak gerekiyor olmayacağını çabuk yatağına geç gözümde daha fazla küçülmeden dedim. O gece aynı olayı yaşamamak için hiç uyumadım.
Sabah Ahmet beni işe bırakırken Ahmet bir daha Kübra’nın olduğu yere beni çağırma dedim. Kardeşim ne oldu kötü bir şey mi? Yaptı kız dedi. Yapmadı ama istemiyorum dedim. Daha hayatıma girmeden hayatıma giren kişileri seçebiliyordu. Bir ara Ahmet’le bir daha görüşmemek bile geldi aklıma ama arkadaşımdı sonuçta bir hatasında silip atamazdım ama içimdekine de Ahmet için ihanet edemezdim.
O sabah masama oturdum. Derin bir nefes aldım, işime koyuldum. İşimi daha dikkatli yapabilmek için kulaklıkla müzik dinliyordum. Çünkü biliyordum aklımdan çıkmayacak kendimi işime veremeyecektim şuan işim önemliydi. Yeni başlamıştım ve kendimi göstermeliydim. Yoksa işimden olabilirdim. O zaman hiçbir şeyin önemi kalmazdı. Kendimi öyle kaptırmışım ki yaptığım işe saatin nasıl geçtiğini anlamamışım. Arkadaşım omzumdan dürterek hadi yemeğe gidelim dediğinde, öğle molasının geldiğini anladım. Yine aynı heyecan yine aynı his doldu gönlümle o kadar emindim ki yine göreceğime hızlı adımlarla yemekhaneye gittim. Yemekhaneye girdim ve yine tüm masaları süzdüm ama yoktu. Biraz hayal kırıklığı ile yemeğimi alıp masama oturdum. Ağır ağır yemeye başladım. Yemeğim azalıyordu zaman daralıyordu ama o yoktu. Hançerin çıktığı yaradan kalbim kanamaya başladı. Neşeli girdiğim yemekhaneden hüzünle çıkmıştım. Masama oturdum, arkama yaslandım ve işte gitti bir daha göremeyeceğim onu dedim kendi kendime. Buna alıştırmalısın kendini hem dünyadaki tek kız o mu hadi işine bak dedim. Bir yandan işimi yaparken bir yandan düşünceler kafamda dolanıp durdu akşama kadar. Ama unutamadım yine de onu.
Akşam otele gidince duşumu aldım, üstümü giydim ve yatağa uzandım. Bir süre tavanı seyrettim, çıkaramıyordum aklımdan. Hala bir umut vardı içimde belki izin almıştı belki canı yemek istememişti belki dışarıda yemek istemişti böyle bir sürü belki geçti düşüncelerimden en son belki hastalandı diye düşündüm. İşte o an biraz daha yandı canım. İsmini bile bilmediğim birinin hastalanması beni bu kadar neden üzmüştü. Saçmalama iki defa gördüğün birine âşık olamazsın diyordum kendi kendime ya da kendimi kandırmaya çalışıyordum. Duygularım karma karışıktı. İlk defa âşık olmuyordum o duygunun ne olduğunu biliyordum. Ya da bildiğimi sanıyordum.
O düşüncelerle uyuya kalmışım sabah kalktığımda kendimi toparlamış hissettim. Elimi yüzümü yıkadım. Aynada saçlarımı düzeltip kendine gel sen dün geceki Murat değilsin geçmişe mi dönmek istiyorsun aynı acıları mı yaşamak istiyorsun dedim. Üstümü giyindim işimin başına geldim.
İki gün daha bu sahneyi yaşadım. Her sabah aynada kendimle konuşup tekrarladım. Onu göremiyordum ama unutamıyordum. Uzun boylu, kumral, ela gözlü, uzun saçlı birisi geçiyordu sürekli önümden. Gözüm sürekli koridorda, yemekhaneye gidince sürekli masalardaydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.