- 241 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Renkler
Asıl mesele hayatta kalmak mı?
Hayatı bırakmak mı?
Bu sorgunun şuana pek bir faydası yok.
Doğmayı istediğim sorulmadığı gibi, herkesin yaşamı birilerine hibe edilmiş.
Yapılanlar uğraşlar görmezden gelinmelere esir, fedakarlık denen o çaba kimin umrunda.
Seni doğuranın mı olduranın mı, yoksa dünyaya getirdiklerimin mi?
Aynı soru bana da yöneltilmedi mi doğmayı onlar mı istedi, açıkçası ben istedim mi onu da bilmiyorum.
Tıpkı Anneme sorulmadığı gibi, hayatın yükünü zayıf omuzlarına atmayı kim isteyebilir ki?
Zaten pek çok şey istenmeden olmuyor mu, kim vurduya giden hayatlar, bir aracın altında son verilen nefesler.
İntihar eşiğine getirilenler geleceği bu şekilde mi ön görmüşlerdi.
Hayaller pembenin tozunda kaldı, üflediler ve olduğu yerde kaldı.
Bizler ise siyahı griyi koyuya kaçan renkleri öğrendik,
Biz kimdik ki beyaz vurgunluğu, kırmızı aşığı, mavi sevdası sarı tutkunluğu.
Olmazlar ulaşılmazlar imkansızlar kapısını aralar, gece siyahını sürünce özlemler basar odalara.
Saatler ayrılığa, günler hasrete isabet eder,
Bize rengarenk yaşamlar tesadüfen bile düşmez,
Olurda şans gülse, acısı aylarca çıkar, çıkarda kırkı binkere çıkar.
Olasılıklar tahminler ihtimaller bizim sokağımıza uğramaz, geçse de yolunu kaybetmiştir.
Kapılar mutluluklar için çalınmaz, telefonları hayırlı haberlere yanıt verilmez.
Karamsarlık değil bunlar, yaşanan bilinen toplamı ve bütünü savaşmaya mecbur kalanların hikayesi.
Mesela bizler insanlara tümüyle karışamayız, iki yüzlü yalancı olamayız.
Birileri memnun olsun diye olmaza onay veren olamayız, içimizi dışımızdan daha fazla ortaya dökeriz ondandır.
Son da söylenecek cümleler bizde baştan konuşulur, illegal davranışlarla beslenmeyiz, aç susuz dururuz ama haysiyetsiz olmayız.
O yüzden sevenimiz pek de olmaz, düşünce tutan, kıvranınca sarıp sarmalayan ara ki bulasın.
Bizler sağ elimizle sol kolumuzu teselli ederiz, el değmemiş saçlarımızı normalden daha çok severiz, bir başkasının sevgisine ihtiyaç duymamak için.
Gelin görün ki beşeriyiz bir ele bir kalbe muhtacız yazık!
Yarım ağızla da olsa hal hatır soran, düşünülüp umursanmak isteniyor.
Baktık olmuyor oldurmak ise haşa Allah’a mahsus, kalın yüksek duvarların ardına sığınıyoruz, sert kabuklar çekiyoruz.
Asıl mesele hayatta kalmaksa hayattayız,
Hayatı bırakmak takdiri bizlerde değil, elbet onun da günü gelir...
Şu alem üzerinde her insan kimbilir kaç defa birbirini görüyor, duyuyor ama yokmuş gibi davranılıyor.
Çünkü kimsenin kimseyi görecek hali yok, karınca misali ordan oraya koşuyoruz.
Herkesin içinde güddüğü bir davası var, her insanın ki farklı ama ayrılmaz tanım "ekmek derdi"
Kendi kendime söylenirken edindiğim derdim bunlar mı diyorum.
Sonra çevreme tekrar dönüyorum, her insanın derdi aynıymış, iş yerinde , dostlukların da ailesinde toplumun her alanında onaylanmak.
Kabullenme arzusu, değiştirilmeden kalıplara alınmadan fazlası istenilmeden.
Kişisel gelişim adına değişim olmazsa olmaz, fakat duygusal anlamda kendini yetiştirememiş birinin egosunu besleme zorunluluğu var mı?
Kendi yaşamına renk verememişler neden benim renklerime talip oluyor?
Peki bunu talep ediyor muyum ben!
Mesele sadece beklentiler değil, beklentileri dayatmak.
Gönül rızası nedir bilmiyorlar farkındayım, öğrenmeye de kapalılar çok yazık!
Şimdi bu yaşanmışlıkları sıralayacak olursam, siyaha sığınarak hayata devam mı etmeli insan yoksa beyaza sarılarak veda mı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.