- 565 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
EŞEK ŞAKASI
Bazen kızarım şu internete;
“Bu kadar da her şey elinin altında olmamalı, insan bazı şeylere ulaşmak için emek sarf etmeli.” Diye düşünürüm.
Bazen de imkânlarından yararlanır çocuk gibi sevinirim.
Mesela şu Facebook. Yıllar önceki bir arkadaşınız sizi buluyor, ya da siz onu buluyorsunuz.
Geçen gün öyle de oldu. Facebook’tan bir arkadaşlık teklifi aldım. Hemen onayladım. Sonra mesajlaştık. Birbirimize telefon numaralarımızı verdik.
Lütfü benim hem devre, hem de Hava Kuvvetleri güreş takımından arkadaşım. O 82 nin, bende 48-52 sikletlerinin güreşçileriyiz. Birçok güreş anımız var. Ama şimdi onları anlatacak değilim. Lütfü’yle çok iyi arkadaştık. 70 li yıllar ilk birliğimiz Kayseri de 8 yıl beraber görev yaptık. Hayatlarımız bir birine çok benziyordu. O da fakir bir ailenin çocuğuydu, bende. Ev kiralamış, evlenmiş, ailelerimizi de yanımıza almıştık. Mutlu günler bizi bekliyordu. Daha doğrusu biz öyle düşünüyorduk. Fazla sürmedi. İki üç ay sonra Lütfü’nün evinde huzursuzluklar başladı:
“ Annem eşime kaynanalık yapıyor, emirler verip, hakaretler ediyor. Bakalım nereye varacak bu işin sonu. Ortada kaldım. Ne yapacağımı bilmiyorum.”
İkimiz de gençtik, tecrübesizdik. Böyle durumlarda ne yapılırdı? Bilmiyorduk. Sonunda korkulan oldu. Lütfü’yle aynı apartmanda iki ayrı dairede oturuyorduk. Bir gün akşam Lütfü’nün evinde çok büyük bir kavga çıktı. Koştuk. Eşi bağırıyordu:
“Ya ben ya anan baban. Dayanamıyorum artık. Ya onlar gidecek. Ya da ben çekip gideceğim bu evden.”
O gün eşim eşini bize getirdi. Ertesi gün de Lütfü annesini, babasını memleketlerine gönderdi.
Telefonum çaldı. Arayan Lütfü’ydü. Yıllar sonra birbirimizi bulmuştuk. Çocuklarımızdan, torunlarımızdan bahsettik. Uzun uzun konuştuk. Ben:
“ Neydi o eski günler be Lütfü? Neler gördük neler yaşadık !”
Lütfü aslında neşeli, şakacı biriydi. Bir kahkaha attı. Kahkahasına ben de kahkahayla karşılık verdim. İkimizde aynı anda aynı olayı hatırlamıştık.
Aslında bizi güldüren olay neydi?
Annesini babasını gönderdikten bir ay kadar sonra Lütfü’ye bir yazı geldi. Mahkemeye verilmiş, hakkında nafaka davası açılmış, duruşma tarihi de belirtilmişti:
“ Ben annemin huyunu biliyorum. Mahkeme salonunda bağırır, bana hakaretler eder. Duruşmaya gitmesem nasıl olur ki?”
Şefimize sorduk:
“Ben Komutanla görüşür hallederim. Mahkeme tarihinde sana önemli bir görev verilmiş gibi bir yazı göndeririz. Duruşmayı ertelerler.”
Gereği yapıldı. Yazı gönderildi. Lütfü bir süre daha rahattı.
Aradan ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum. Mahkemeden bir yazı daha geldi. O gün Lütfü izinliydi. İmzalayıp ben aldım.
Şefe götürdüm. İkimizde aynı şeyi düşünüyorduk.
“Açalım mı?
“Ya anlarsa?
“Şef ben personelciyim. Her şeyin bir çözümü var. Ben yapıştırılan yeri su buharına tutup açar, sonrada tekrar yapıştırırım.
“Hadi o zaman...”
İçinden çıkan yazıda yeni duruşma tarihi bildiriliyordu. Hepsi o kadardı.
“Şef Lütfü’yü biliriz. Fırsatını bulunca bizlere şakalar yapar, bizde ona bir şaka yapalım mı?”
“Ne gibi?”
“Lütfü’yü biz nafakaya bağlayalım. Ben mahkemeden gelen yazıya benzer bir yazı hazırlayım. Babasına 180, annesine de 180 lira nafaka bağlanmış gibi mahkeme karar vermiş olsun. Maaşımız zaten 800 lira 180, 180 daha 360 lira eder. Lütfü’nün aklı başından gider.
Şef gülümsedi. Bu onaylama anlamına geliyordu,
Ben planladığımız yazıyı hazırladım.
…İLK DURUŞMAYA KATILMADIĞINIZDAN MAHKEMEMİZ GIYABINIZDA KARAR VERMİŞ OLUP…
Bitirdim pelür kâğıda daktiloyla yazılmış mahkeme kararını. Koydum zarfının içine yapıştırdım. Ertesi gün Lütfü ‘ye teslim ettim.
Lütfü açtı okudu. Alı al, moru mor şefe gitti, kâğıdı gösteriyor bir şeyler anlatıyordu. Şef –olmaz- anlamına elini yukarı kaldırıyor. Başını geriye atıyordu. Yanına gittim:
“Hayırdır Lütfü mahkeme ne diyor?”
Her sırrımızı, derdimizi paylaştığımız Lütfü’nün aksiliği üstündeydi.
“Seni ilgilendirmez. Aile meselesi bu.”
Oysa şefle anlaşmamıza göre Ona şaka yaptığımızı söyleyecek, gerçeği açıklayacaktık. Ne kadar ısrar ettiysem de cevabı hep aynıydı:
“Seni ilgilendirmez. Aile meselesi bu”
Mesai bitti evlerimize gittik. Lütfü’nün dairesinden kavga sesleri geliyordu. Koştuk-maalesef- Lütfü eşini dövüyor, bağırıyordu:
“Anamı, babamı idare etmesini bir türlü beceremedin. Biz şimdi kalan parayla nasıl geçineceğiz?”
Ertesi gün olanları Şef’e anlattım. O da, bende çok üzüldük. Bir şakanın buralara varacağını tahmin edememiştik.
Ne zaman nafakadan söz açsam, beni azarlıyordu. İtiraf etmeliyim, korkuyordum da Lütfü’den 82 kilonun acar güreşçisi bir vursa bana, beni yerden kazırlar.
Sigara içmezdi. Sigaraya başladı. İçki içmezdi. Mesai bitimi birliğin gazinosunda her gün içer oldu. Güreş antrenmanlarına da gitmiyordu.
Şefimiz de:
“Bu belayı sen açtın başına. Sen temizle.” Diyordu.
Karar verdim. Ne olursa olsun gerçeği söyleyecektim:
“Lütfü sana bu gün içki ısmarlayayım mı?”
“Ismarla gardaş. Hatta esrar bulursan onu da ver. Uyuşturucu bulursan onu da getir. Ben bitmişim zaten.”
Gazinoda buluştuk. Yemeğimiz, içkimiz geldi. Kıvamın gelmesini bekliyorum:
“Lütfü hani o nafaka vardı ya…”
Bardağı vurdu masaya:
“ İçtiğim içkiyi burnumdan getirme. Kaç sefer söyledim sana bu konuyu açma diye?”
Çabuk çabuk konuştum:
“Nafaka falan yok. Onu ben uydurdum.”
Ayağa kalktı. Gözleri büyüdü. İki eliyle başımı tuttu. Tamam dedim şimdi kafayı vurup beni yere yığacak. Öyle yapmadı. Tuttu anlımdan öptü:
“Vayy… Benim gardaşım sen benim karanlık gecelerden sonra doğan güneşim oldun şimdi.”
Olanları anlattım. Güldük. Sarıldık birbirimize. Kol kola şarkı söyleyerek evlerimize geldik.
Sonraki günlerde akrabalar araya girmiş, annesini, babasını nafakadan vaz geçirmişler. Lütfü fırsat buldukça onlara para da gönderiyordu. Tayin nedeniyle ayrıldık birbirimizden. Yıllar sonra Facebook sayesinde yine bulduk birbirimizi.
Yok…Yok…
Artık internete kızmayacağım.
O olmasa yıllar sonra ne arkadaşımı bulabilir, ne de sizlerle bu anımı paylaşabilirdim.
YORUMLAR
Baştan söyleyim muazzam bir yazı.
İçinde ibret alınacak çok şey var.
Allah ne verirse hayırlısını versin.
Şimdi Lütfi'nin ana babası evlatlarına nafaka davası açacak kadar yoksullar.
Öbür tarafta" onlara bakmayan hayırsız evlat" konumuna düşmüş biri.
Onun yaşadığı arada kalmışlığı iliklerime kadar hissettim abi.
O anababa Lütfi'nin değil de eşinin anababası olsaydı nasıl bakılacaktı. Nasıl el üstünde tutulacaktı.
Biz, yazdı mı yazan arkadaşlara sahibiz çok şükür.
Onların gölgesinde azbuçuk bir şeyler karalayanlardanız.
Ben şunun farkına vardım ki evlilikler zamanla oğlan tarafına kapıların kapanması, kız tarafına ise sonsuz derecede açık tutulması demektir. Evliliklerin ilk 5 yılı tehlikelidir diye de bundan dolayı demişler. İşte bu 5 yıl zarfında olay erkek tarafına kapılar kapatılıp kız tarafına açılacak hale gelmişse evlilik devam ediyor. Gelmemişse o evlilik bitiyor abi. Hani eskiden kılıbıklık derlerdi ya kılıbıklık falan bu dediğimin yanında solda sıfır kalır. Zaten hepimiz kılıbığız.
Lütfi'nin yaşadığı bir de parasal sorunlar var tabii.
Olay sadece orada kalsa soğana yumruk vurur bir ekmekle idare eder belki ama o kadın "şu kadar nafaka ödüyorsun. Onların yüzünden biz sefillik çekiyoruz" diye başının etini yerdi.
Muhtemelen Lütfi garibim taa oraları bile düşündü.
Allah sevdiği kuluna eşeğini kaybettirir, sonra buldururmuş ya hani. Lütfi'ye de öyle olmuş.
Allah ne verirse hayırlısını versin abi.
Evet internet iyi bir şey.
Teknolojinin kötüsü mü olur.
Ama iyi yönde kullanmak kaydıyla.
Arabayı da normal yolda kullanırsan işini görür, gideceğin yere götürür. Ama direksiyonu hafif kırarsan seni uçuruma atar ölümüne neden olur.
Bizim orda bir Mamo dayı vardı. Hiç çocuğu olmamış.
Hanımı öldü. Uzun yıllar bekar kaldı. Sakal falan bıraktı.
Dağ köylüklerinden birini önermişler. Onunla evlendi. Evlendiği kadın "sakalını kazıyacaksın" diye ön şart koşmuş. Zavallı o yaşta sakalını ağlayarak kazıttı.
Allah vercek ya bir oğlu oldu.
O oğlandan şimdi o ocak tütüyor.
Mamo dayı zaten yaşlıydı. 3-5 sene sonra öldü.
Evlendiği sakal kazıtan kadın öyle bir sofulaştı, öyle bir sofulaştı televizyon kapalıyken bile televizyon olan odaya girmezdi. Halbuki tv de iyi program da var kötü program da.
Şimdi internette öyle iyisi de var kötüsü de.
Kısaca yazı mükemmel.
Allah akıl fikir versin.
Selam ve saygılar ağabeyim.
Kel'den öptüm.
Bedri Tokul
Yazı tadında bir yorum.
Senin kalemine yüreğine
Kurban olurum ben.
Yine yazımı öksüz bırakmadın.
Sağ olll...
Güzel bir anı güzel bir yaşanmışlık... Biraz ağır bir şaka olmuş ama sonu tatlıya bağlanmış iyi de olmuş... Kutlarım yürekten Abim...
Bedri Tokul
Hatırlıyorum işte...
Teşekkürler.
Selamlar saygılar.
.