- 155 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nicole Beatrix'in Atarisi 4. Bölüm
10 Mart 2017 Cuma Günü Nicole boyun fıtığı olduğunu öğrendi.
Doktoru Michael ‘Sürekli başını eğdiğin için olmuş olabilir. Oyun konsolları ve telefonlar da fıtığın oluşmasının en büyük etkenlerinden. Şimdilik ameliyatlık bir durum yok. Ağrıların için bir krem yazacağım. Küçük birkaç egzersiz yapmanı da tavsiye ediyorum.’
Nicole dudaklarını buruşturdu ‘Haklısınız. Vakti zamanında oyun konsollarıyla çok fazla vakit geçiriyordum. İş yerinde dik oturmuyorum ve doğal oturma pozisyonunu koruyamıyorum.’
Mantıklı iç sesi ‘Beatrix biz o yabancının verdiği oyunları oynamamış olsak bile sırf telefonuna bakmaktan bile fıtık olacaktın.’
Michael ‘Artık daha dikkatli olman gerekiyor. Egzersizlerini mutlaka yap. Boyun ağrısı ensenden vurmaya başlayınca hiçbir oyun seni o acıdan alı koyamayacak.’
‘Tavsiyeniz için çok sağ olun. Daha dikkatli olmaya çalışacağım. Egzersizler konusunda bir sorun yaşayacağımı düşünmüyorum. Hareket etmeyi ve yürümeyi seven biriyimdir.’
Michael masasına geçip reçeteye ağrı kesici özeliği olan bir krem yazdı. ‘Bu kremi sadece ağrın olunca kullanman yeterli. Daha sonra tekrar bir röntgen çeker, fıtığın durumunu kontrol ederiz.’
Nicole Beatrix, doktoruna iyi günler diledikten sonra odadan çıktı. Uzun yıllardır İstanbul’da karşılaştığı Akın Alp Ateş’i unuttuğunu anımsadı. Hala Akın Alp Ateş’in verdiği atariyi ve oyunları tavan arasında saklıyordu.
İhtiyatlı iç sesi: Bazı şeyleri sadece saklayabilirsiniz ama unutmak ve yok etmek imkansızdır. Merak da öyledir; gizlenir, saklanır ama asla yok olmaz ve unutulmaz.
Nicole Beatrix’in atarisini ve oyunlarını unuttuğu yoktu. Onların kaybolacağına dair endişesi elbette vardı ama arada sırada onları kontrol ediyordu.
Aradan geçen on dokuz yıla rağmen Akın Alp Ateş’i unutmamıştı. ‘Çünkü seni seçtim.’ Demesini de unutmamıştı. Tabi bir de oynamaması gereken oyun vardı. Akın Alp Ateş ona gizemli gözlüğünün altında birer köz gibi parlayan gözlerle bakarken öyle demişti.
‘Şu oyunu asla oynama.’
Nikole artık hayata atılmıştı. İçinde yaşadığı psikolojik sorunları bir nebze olsun aşmıştı. Bir sigorta şirketinde çalışıyordu ve aklını kurcalayacak bolca iş yükü vardı. İşinde iyiydi. Müşteri ilişkilerinde son derece başarılıydı. Bu iş yükü onu bazı düşüncelerden uzaklaştırıyordu ama bazı şeylerden sadece uzaklaşılabilirdi.
Bazen Akın Alp Ateş’e kucağına bir bomba gibi bıraktığı merak duygusu için sinirleniyordu. Oyunlar ona bazı hediyeler veriyordu. Gümüş yumurtalar mesela. Kendinde kaçmak için gittiği İstanbul seyahatinde o gümüş yumurtalar sayesinde bir miktar para da kazanmıştı.
Yumurta toplama oyunu şimdi bile ona gümüş yumurtalar hediye ediyordu. Diğer oyun bir karete oyunuydu. Nicole yıllar sonra kendi oyun karakteriyle dövdüğü ve oyunu kazandığı her rakibi için, onun hayatını mahveden birilerinin bir kavgada dayak yediğini öğrenmişti. Bu durum onu son derece şaşırtmıştı. Atari ve oyunlar ona ön göremediği hediyeler vermişti.
Ama onun aklı hala diğer oyundaydı. Asla oynamaması gereken oyun içini kemiriyordu.
Sigorta işi bu merakını bir nebze olsun bastırıyordu. Mantıklı iç sesi Beatrix’e ‘Bu işi oyunu oynamamak için bu kadar ciddiye alıyorsun.’ Diyor.
İş yerinden arkadaşı Ben Benton ‘Bu iş için yaratılmışsın.’ Diyordu. Nicole aslında bu durumdan pek de memnun değildi. İşini sevmiyor ve yapmak istemiyordu. Dışarıdan nasıl göründüğü, çalışkanlığı umurunda değildi.
Yine iş yerinde çalışırlarken Ben, ona bakarak ‘Bu ay en çok pirimi yine sen alacaksın.’ Dedi. Nicole arkadaşının art niyetle söylemediği bu söze sadece gülümseyerek karşılık verdi.
İş çıkışında arkadaşları onu bir şeyler içmek için Bob’un Yeri’ne davet ettiler. Bu hafta cuma günü Bob’un Yerinde kaynaşma partisi de verilecekti. Yanlarında Cathy Casey’de vardı. Gerçekten güzel ve çekici bir kızdı. Nicole, kendini Cathy’nin çekimine girmiş gibi hissediyordu. Ancak yine de bu davete iştirak etmeyecekti. Eve gidip tavan arasındaki atariyi ve oyunları kontrol etmek istiyordu.
Cuma günü Cathy Casey, onu Bob’un Yerindeki iş yeri kaynaşma partisine davet etti. Nicole bu davete hayır diyemedi. Dönüşte Cathy’i eve bırakırken onun elinden tuttu. Cathy de ona karşılık verdi. Ve sonra Cathy Nicole’ü dudağından öptü. Bu müthiş bir şeydi. Nicole’ün aklını kurcalayan her şey bir kenara kaçmıştı.
Cumartesi gecesi onun unutamadığı bir kabusla bölünüyordu. Rüyasında, tavan arasına çıkıyor ve Cathy’nin tavan arasında atari oynadığını görüyordu. Nicole ona doğru koşarak oynamaması gereken oyun konusunda haykırıyor. Ama sesini bir türlü duyuramıyordu. Tekrar tekrar haykırıyor ama bir türlü sesini duyuramıyordu. Koşmaya çalışıyor ama ayaklarını hareket ettiremiyordu.
Cathy oynadığı oyundan sıkılıyor ve oynamaması gereken oyun kasetini takıyordu. Oyun kasetinin iyice yerleşip yerleşmediğini kontrol ediyordu. Oyunu büyük bir neşeyle açtı.
Bir anda gökyüzünde müthiş bir ışık patlaması oldu. Nicole bir atom bombasının patladığını ve dünyanın her yerindeki yaşamı bitireceğini düşünüyor ve buna sebep olduğu için ağlamaya başlıyordu. Sonra ışık patlaması yerini dinginliğe bıraktı. Nicole koşarak tavan arasındaki pencereden dışarıya baktı. Bazı insanlara bir virüsün bulaştığını düşündü. Çünkü boş gözlerle etrafına bakınan, bağıran, çığlık atan insanları görüyordu.
Pencereyi açmak ve bağıran insanları ne dediğini duymak istedi. İki sokak ötede oturan ve Amerikan Ordusundan emekli yaşlı Tom Cooper aracından inmiş ‘Lanet olası Amerikan Hükümeti. Bizleri birer köle gibi kullandı. Hükümet yaptıklarının hesabını verecek.’ Diye bağırıyordu.
Sokağın diğer ucundan Üzgün Patiler adlı dernekte çalışan Debbie Lee ‘Onların yaşam haklarını elinden alamazsınız. Sisteminiz yerin dibine batsın.’ Diye haykırıyordu. Bu virüs öyle bir şeydi ki insanları daha önce yapmadıkları sistem eleştirisine itiyordu. Sokaklarda tam bir karmaşa hakimdi. Herkes birer zombi gibi hareket ediyor, önlerine ne gelirse yıkıp geçiyordu.
‘Bu bir rüya.’ Dedi Nicole. Ve derin bir nefesle kabustan uyandı. Gördüğü rüya o kadar gerçekçiydi ki hemen pencereye uzandı.
Pencereyi açıp baktı. Temiz ve serin havayı teninde hissetti. Ne Tom Cooper ne de Debbie Lee ne de başka insanlar sokaklarda değildi. Savaş alanına dönen sokaklar yoktu. Cathy de yoktu. Kötü bir rüyaydı. Derin bir nefes aldı ve sakinleşmeye başladı.
Fakat Cathy, bir gün bu eve bu tavan arasına girer de oyunu oynarsa diye endişelenmeye başladı. Ya Cathy o oyunu oynarsa ve sokaklarda anarşi başlarsa. Tüm dünyayı saran virüs herkesi sokaklara dökerse. Bu durumda çok büyük kan dökülürdü. Çok insan ölürdü. Ya da o oyunu oynadığında çok daha kötü bir şey olabilirdi. Bunu henüz bilmiyordu ve öğrenmek istemiyordu.
Yatağa tekrar girdiğinde kendisini daha iyi hissediyordu. Dünyayı saracak delice bir şeye sebep olmaktan, büyük bir patlamaya sebep olmaktan ve daha korkunç bir şey olacağından korkuyordu.
Ertesi gün akşam işten eve döndüğünde, hemen tavan arasındaki odasına çıktı. Atariyi ve oyunları sakladığı kutuyu buldu. Onları daha iyi bir yere saklaması gerekiyordu. Biraz düşündü. Tavan arasını inceledi. Boynu ağırana kadar sağı solu inceledi. Sonunda diye düşündü ve alet çantasını almak için harekete geçti. Bir çekiç ve tornavidayla duvarda bir oyuk açmak istiyordu. Sonra açtığı oyuğa atariyi ve oyunları koyacaktı.
Komşularını rahatsız etmeden işi halletmek istiyordu. Sanki bütün gözler onu izliyordu. Çekici aldı ve tornavidanın baş kısmına bir bez parçası koydu.
İşini bitirmişti. Elinin tersiyle alnına biriken terleri sildi. Duvara gizlenmiş, gayet güzel ve görünmeyecek bir oyuk bankası olmuştu. İçi şimdi daha rahattı.
Yaz ayları başlamıştı ve güneşli günlerin etkisiyle kendisini daha iyi hissediyordu. Boyun ağrıları da azalmıştı.
Bir haftalık izin almış ve o haftayı kitap okuyarak, yürüyüş yaparak geçirdi. İnsanların arasına karışıyor, bildiği bir adresi bilmiyormuş gibi yaparak sorular soruyor, sohbeti uzatıyordu. Bu sayede daha önce yapmadığı insan ilişkilerini düzelteceğine inanıyordu. Bir müddet sonra utanmadan sıkılmadan insanlara soru sorabilmeye başladı. Bu onun gibi çekingen biri için aşılması zor bir durumdu.
Daha gençken böyle şeylerden hep kaçınırdı. Ev telefonu çaldığında asla telefona bakmazdı mesela. Telefonda ne konuşacağını nasıl cevap vereceğini bilmezdi.
Bu durumu aştığı için artık daha özgüvenli hissediyordu.
Artık siyah giysiler de giymiyordu. Uzun yıllar boyunca sadece siyah tişört giymişti. Şimdi ise renkli tişörtler giyiyordu. Bazen tavan arasındaki odasında boy aynasından giysilerinin yakışıp yakışmadığını kontrol ediyordu. Saçlarını tarıyor, kendisine bakıyordu.
Hiç olmadığı kadar mutluydu. Basit şeyler artık onu mutlu ediyordu. Eskiden de böyle olmayı çok isterdi mesela. Anne ve babasının gürültülü laf atışmalarından daha az etkilenebilirdi. Anne ve babası uyumsuz bir çiftti. Bu durumu şimdi daha iyi anlayabildiğini kavradı ve onlara hak verdi. Kimse uyuşmadığı biriyle ömrünü bitirmek istemezdi. Anne ve babası da öyle yapmış ve ayrılmışlardı. O dönem bundan çok etkilenmişti ve üzüntüsünü ülke ülke gezerek aşabileceğine inanmıştı.
Nicole gençlik yıllarının çoğusunu annesinden ya da babasından ayrı geçirmişti. Ailesinin dağılmaması için kendisini çok yıpratmıştı. Bu durum onun kaygılı, ihtiyatlı ve garantici bir yapıya itmişti. Ve tabi bir de intihar meselesi var. Evet Nicole bir dönem kendisini öldürmeyi de istemişti. İntihar için en iyi, en eğlenceli ve en acısız yolları arayıp durmuştu.
Anne ve babasının ayrılık sürecinde kimse onunla yeteri kadar ilgilenmemişti. Nicole’un da böyle bir beklentisi olmamıştı. Onlarla konuşmak istediği her akşam yemeğinde daha tatsız sonuçlara sebep olduğu için bir süre sonra bundan vazgeçmişti.
Sonra seyahat etmeye başlamıştı. Bir çeşit kendinden kaçışla meşgul oluyordu. Sonra atarinin ona verilişinden sonra hayatında bazı şeyler değişmeye başladı.
Annesiyle babasının ayrıldığı haftaydı. Cody, Emma’yı yemeğe çıkarmıştı. O hafta boşanmışlardı ama yine de bu anne ve babası için iyi ve üzücü olmayan yaramıştı. Artık ayrı yaşasalar da Nicole için bir şeyler yapmaya başlamışlardı. Haftada bir iki gün beraber akşam yemeğine çıkıyorlardı. Bu durum aile sevgisinden uzak kalan Nicole için terapi gibi geliyordu.
Yine bir akşam yemeğinde Yedinci Dilim Pizza adlı restoranda yemek yiyorlardı. O akşam Nicole anne ve babasına daha önce neden böyle anlaşamadıklarını sordu. Bayan Emma kaşlarını kaldırdı ve beklemediği bu soru karşısında ne diyeceğini bilemedi. Bay Cody’de aynı şeyleri yaşıyordu. Annesi ‘Bilmiyorum ama sanırım evliliğin farklı bir havası var ve baban ve ben bu havaya bir türlü alışamadık.’ Dedi.
Babası ise ‘Şimdi her şey daha farklı geliyor. Sanırım evlilik bizi biz olmaktan çıkarıp iki farklı insan olmaya itti. Şu an ikimiz de olduğumuz kişi gibiyiz ve bu durum bizi daha anlayışlı yapıyor.’ Dedi.
Nicole ‘Peki bir daha bir araya gelmeyi düşünür müsünüz?’ diye sordu.
Babası ona sevgiyle bakıyordu. ‘Nicole bu konuyu kendi adıma düşündüm. Bir şeye yeniden başlamak fikri… Bilmiyorum.’ Dedi.
Annesi de aynı şeyleri düşünüyor gibiydi. Yolunda gitmeyen bir ilişkiye tekrar başlamak, sonucu bilinen bir matematik probleminde aynı sonucu olmak gibiydi. Annesi yine de olumsuz düşünmüyor gibiydi. O da ‘Bilmiyorum.’ Demekle yetindi.
Sonraki hafta akşam yemeği için tekrar bir araya gelmişlerdi. Nicole’ün hayatındaki olumlu değişim devam edecekti.
O akşam annesi ve babası tekrar evlilik kararı aldıklarını açıkladılar. Nicole şaşkın şaşkın onlara bakıyordu. Anne ve babasını el ele tutuşurken gördüğünde göz yaşlarını tutmak için kendisini zorlamıştı. Nicole bu mutlu haberi sevinçle karşıladı ve bu iki yeni aşığı izlemeye başladı.
Uzun zamandır anne ve babasının sevgiyle birbirlerine baktığını görmemişti. Onlara dair anılarında sadece kavga ve gürültü vardı.
Eve geldiğinde tekrar anne ve babasıyla yaşayacağını düşünmek onu aşırı mutlu etmişti. Bu bir mucizeydi. Tıpkı Akın Alp Ateş’in ona verdiği atari ve oyunlar gibi.
Tavan arasındaki odasına geldiğinde aklına atari ve oyunlar gelmişti. Bu mucizenin sebebi atari ve oyunlar diye düşünüyordu. Bunun mantıklı bir açıklaması yoktu elbette ama Nicole öyle olduğuna inanıyordu.
‘Bir çatı…’ dedi İhtiyatlı iç sesi. Küçük ailesini her türlü korkudan ve tehlikeden koruyan bir çatı. Artık her şey daha da yoluna girecekti. Hiçbir şey o çatıyı yıkamayacak ve evin içerisine giremeyecekti.
Her şey yolunda gidecekti. Neden bir terslik olsun ki? Olmayacak. Atariye ve oynamamam gereken oyuna dikkat ettikten sonra hiçbir kötü şey olmayacak. O artık benim kontrolümde ve tamamen bana ait.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.