- 433 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
TERE YATIRMA-6
Mehmet köyünde iznini geçiriyordu. Bir gün Asker Mehmet: “İznim bitmeden komşu Çeltek Köyü’ndeki asker arkadaşımı ziyarete gideyim. Kafa dağıtayım biraz. Hasretlik gidereyim. Nasıl olsa yaya olarak yarım saatlik bir yol. Ana, babama ve eşim Şerife’ye söyleyip de yola çıkayım. Geç kalmamayım. Akşama karanlık basmadan köyüme geri döneyim.” Der. Sıcak bir yaz günüdür. Yumurta koysan toprağa pişecek kadar sıcaktır. Şerife’nin kocası Mehmet komşu Çeltek Köyü’ndeki asker arkadaşının ziyaretine ortalık ısınmadan sabah erkenden gider. Topal Kaymak, oğlu Mehmet’in Çeltek Köyü’ne asker arkadaşını ziyarete gitmesini fırsat bildi. Günlerce kafasında kurguladığı sinsi, şeytanca planını uygulamaya koymanın tam sırasıydı.
Taze gelin Şerife’nin üç sene çocuğu olmamıştı. Topal Kaymak, ilkönce çocuk olsun diye gelinine sarazva içirmiş, gelin hanım buna ses çıkarmamış. Gelin canından o kadar bıkmış ki şunu içersen çocuğun olacak denildiğinde tereddüt etmeden hemen içiyordu. Bu zehir olsa bile. Topal Kaymak; Gelini Şerife’nin hamile kalması için gelinini ilkönce çırıl çıplak eder, su ile dolu yunak kazanın içine sokar. Yunak kazanın üstünü de bir yorganla sarar ve yorganı da bir odun ipiyle sıkıca bağlar. Kazanın altını odlar ve su kaynamaya başlar. Şerife’nin yağları erisin de çocuk olsun diye yapar bunları. Ateşte kaynayan kaynar kazanın suyunun içindedir Şerife. Gelin, yunak kazanın içindeyken ve kazanın altı yanıyorken kazanın ağzını da sıkıca yorganla bağlamıştı. Topal Kaymak, gelini bu vahim durumda bırakıp evinin yakınındaki bahçeye sebze ve meyve sulamaya gitmiş umursamaz bir şekilde. Topal Kaynak; “Gelinimin bu kaynar kazanın içinde hâli ne olur? Ölür mü? Nefessiz kalır mı?” Diye düşünmemiş bile...
Kazanın altındaki cayır cayır ateş yanıyordu. Ateşin alevi kazanın boynunu aşıyordu. Kazan kaynamaya çoktan başlamıştı bile. Kaynar kazanın içinde bunalan, terleyen ve havasız kalan Şerife: “İmdaat! İmdaat! imdaat! Beni gurtarın ölüyoooum! Bir Allah’ın gulu yok mu? Gurtarın beni gurtarın! Gomşular nolur gurtarın beni? Gazanın üstünü açın. Nefes alamıyoruuum! Gaynar Gazanın içinde ölüyooom. Yanıyooom yanıyooom! Allah aşkına gurtarın beni. Sesimi duyan bir Allah’ın gulu yok mu? Allah’ını seven beni gurtarsın. Bana yardım edin, analarım, bacılarım ölüyooom…” diye bağırmış, bağırmış, bağırmış... Onun acılı imdat seslerini ne duyan ne de yüzünü gören olmuş. Garibim Şerife’m! Kazandaki suyla kaynamaya çoktan başlamıştı bile.
Şerife’nin çığlıkları yunak kazanını delmiş. Acılı imdat sesleri göklere yükselerek inletmiş. İçindeki kaynar su üzüntüsünden ağlamış ve gözyaşı dökmüş. Gökyüzü ağlamış, bulutlar ağlamış. Ocağın altındaki ateş utancından alevlerini yutmuş. Kazanın içindeki buhar, çığlıklarıyla saçını başını yolmuş. Şerife’yi duyan bir tek Allah’ın kulu çıkmamış. Azrail kaynar kazanın içinde dört büklüm olan Şerife’yi yakalamış.
Şerife gelin ölüm pençesindeyken yol güzergâhında olan kaynar kazanın yanından Tipideresi Köyü’nden Çerçi Üzeyir geçer. Çerçi Üzeyir, kaynar kazanın içinden gelen acı imdat seslerini duymuş. “İmdaat! İmdat! Beni kurtarın ölüyooom! Nefes alamıyooom! Ne olur beni gurtarın? Allah rızası için beni gurtarın. Allah’ını Peygamber’ini seven beni gurtarsın. İnsanım diyen beni gurtarsın. Ölüyooom ölüyom!” Diye gelen acı, yürekleri delen sesleri duymuş. Yerleri gökleri yırtan acı feryadı duymuş. “İmdaat! İmdaat!” diye göklere yükselen kısık sesli acı feryadı duymuş. Bu sözleri Çerçi Üzeyir’den başkası da duymamış. Yardım çığlıklarını duymuş, duymasına da cesaret edip de kazana bakamamış. Kazanın üzerinde bağlı olan yorganın ipini çözmemiş, çözememiş. Kazanın içine bakamamış. Çerçi Üzeyir: “Biri bana bir şey der. Biri bana iftira atar da beni elin köyünde öldürürler.” diye sesini çıkaramamış. Kaynar kazanın üzerindeki bağlı yorganı çözememiş. Çerçi Üzeyir, çığlıklara kulaklarını tıkayarak kazanın yanından çekip gitmiş. Eğer yorganı kazanın üzerine Topal Kaymak iple bağlamasa gelin çıkardı ve kurtulurdu. Hava alacak bir delik bıraksaydı, genç kadın kurtulurdu. Veya Çerçi Üzeyir kazanın üzerindeki yorganı sıyırıp alsa yine kurtulurdu talihsiz Şerife. Kazanın içindeki suya attığı sarazve kadını çabucak zehirlemiş. Gelin tırnaklarıyla kazanı yolmuş ama nafile çıkamamış, kurtulamamış kaynar kazanın içinden…
Topal Kaymak, bahçeden geç bir vakitte döner. Kaynar kazanın yanına geldiğinde kazandan hiç ses gelmez. İlkönce kazana kapak görevi yapan yorganın bağlandığı odun ipini çözer. İpi çözüp yorganı kazanın üzerinden kaldırdığında bir de ne görsün! Kaynar kazanın içine terlesin diye koyduğu dünyalar güzeli Şerife gelinden ne ses ne de bir soluk geliyordu. Gelin çoktan ölmüş ve bedeni şişmeye bile başlamıştı. Topal Kaymak, komşular duymadan topal bacağıyla babayiğit, dünyalar güzeli gelinin cansız bedenini kazandan çıkarmış tek başına. O esnada gelin çırıl çıplaktır. Gelini Şerife’nin çıplak cansız bedenini tek başına sürükleyerek dış odaya kadar taşır. Kimse gelmeden ölü gelinin üstünü, başını korkmadan giydirmeye çalışır ve giydirir. Bütün bunları yaparken de ağlamadan, sızlamadan sakin bir şekilde yapar…
Topal Kaymak, Şerife’nin ölü cesedinin başında: “Ah! Vah! Tüh! Gelinim öldü yetişin gomşular yetişin! Vay anam vayy! Buda mı gelecekti başıma? Bunuda mı görecektim? Ben ağlamamayım da kimler ağlasın? Yetişin gomşulaaar! Yetişin gomşulaaar…” diye feryat figan ederek ağlar. Kendini yerlere atar. Topal Kaymak’ın acılı feryadını duyan komşular, tez elden gelirler. Komşular Şerife’nin ölü cesedinin başına toplanırlar. Komşular geldikten sonra Topal Kaymak: “Aaaa, aaaa, aaaa, uuuu, uuuu, uuuu, oooo, oooo, öööö, öööö” diye garip ve anlamsız sesler çıkararak ahraz rolü yapmaya kalkışır. Komşular: “Topal Gaymak şoha girdi. Vıh amanın! Topal Gaymağ’ın ağzı, dili alınmış, gonuşamıyor, ahraz olmuş. Pel pel gözümüze bahıyor.” Derler.
Köy muhtarı ve kızın babası Şükrü Efendi olaydan haberdar olur. Şerife’nin babası kızının dramatik bir şekilde ölmesi üzerine çok üzülür. Kızı için bir diyeşetler dizer, bir diyeşetler dizer ki köyde ve civarda ağlamadık kimseler kalmaz. Şükrü Efendi, şoka girer ve kendini yerlere atar. Baygınlık geçirir. Şükrü Efendi: “Gün görmedik gülüüüm benim! Gadersiz guzum benim. Ölüm sana yahışmadı. Ben seni ne çilelerle böyüttüm. Gızııım gızım! Vah yavrum vah! Sen ölmeyeydin de ben öleydim. Senin yerine beni mezara koysunlar gızııım gızııım! Vay benim çileli gızıım, öksüz gızıım! Ben sensiz ne yapacağım? Gızııım gızım!” diye herkesi ağlatan diyeşetlerinin ardı arkası kesilmiyordu.
Mehmet, komşu Çeltek Köyü’nden acı haberi alır almaz hemen köyüne döndü. Bir de ne görsün? Anasını ağzı, dili alınmış bir halde gördü. Babası da durmadan hıçkırıklarla ağlıyordu. Gerçeği kısa sürede öğrendi ama bir şey de yapamadı. Anasını dövse dövemez, sövse sövemez, öldürse öldüremezdi. Acısını içine akıtıp kızılcık şerbeti içti. Şoka girdi Mehmet. Eşi Şerife’nin öldüğüne bir türlü inanamadı. İnanılacak gibi değildi. Gerçekten çok üzüldü ve ağladı. Ağlamaktan göz çukurlarında yaş kalmadı. Gök masmavisi gözleri kıp kırmızı olmuştu üzüntüsünden. Mehmet şimdi Şerife’siz ne yapacaktı? Sevdiğini kara topraklara nasıl gömecekti? Asker Mehmet: “Şerfeeeem Şerifem! Senin yerine ölen ben olaydım. Senin yerine kara topraklara giren ben olaydım. Sen gitti mi ben ne yaparım? Ben nasıl yaşarım? Beni koyup da nereye gidiyorsun? Ceylan gözlüm! Senden sonra ben nasıl yaşarım?” diye hıçkırıklara boğuluyordu...
19.12.2023
Yozgat
YORUMLAR
emeğe saygıyla
merhaba idris bey
tere yatırma adlı çalışmanız başlığı dolayısıyla ilgimi çekmişti.
bir süredir okumak niyetindeydim vakitsizlikten okuyamamıştım..
ancak bugün tamamını okudum
öncelikle şunu söylemeliyim uzun soluklu bir yazı gibi görünse de aslında çok kısa bir sürede okunuyor çünkü anlatımınız akıcı ve sürükleyici. ilk bölümlerde çalışmanızı çok klasik bulsam da konuya fazlaca hakim olup güçlü anlatımınızla karakterleri konuşturmanız ve özellikle bunu yöresel bir dil kullanarak yazmanız takdire değer.
bazı kısımlarda içimden gülümsedim bazı kısımlar da ise topal kaymak ve kocasına çok kızdım. bu durum kullandığınız karakterlerin ne kadar canlı ve hareketli olduğunu gösterir.
okuduğum bu bölüm ise gerçekten çarpıcıydı daha devam eder mi bilmiyorum ama sanırım başlıktaki tere yatırma olayı bu bölümde çözümlendi. cehalet insana neler yaptırıyor ve ben ilk kez böyle bir olay duydum. böylesine feci bir son. gerçek olma ihtimalini düşünmek bile istemiyorum.
idris bey kaleminiz çok başarılı
özenle yazmışsınız belli ki
sayfanıza uğrayıp beğenimi belirtmeseydim
haksızlık yapmış olurdum
tebriklerimi bırakıyorum sayfanıza
selam ve saygılarımla
İDRİS ÇETİN
gerçek hattan alınmış bir hikaye olayı yaşlılardan dinledim ve hikayeleştirdim.
Anadolu'da kadınların maruz kaldıkları olumsuz durumlara değinmek istedim. Psokolojik baskı ve sonuçları dile getirmeye çalıştım.
okunsun diye tamamını bir çırpıda yayınlamadım.
teşekkür ediyorum.
esenlikle kalınız
size hayırlı akşamlar diliyorum.