- 265 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ÖĞRETMEN
“Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir!” Fakir BAYKURT
TÖS (Tüm Öğretmenler Sendika
Üstüne hiç söz söylemeye gerek bırakmayacak kadar net ve yalın anlatmış işin özünü. Lâkin, herşey gelişip-değişmekte.
Günümüzde geldiğimiz noktada, Fakir Hoca’nın bu sözüne vurgu yapıp üzerinde de düşünmekte oldukça yararlı olduğunu yaşayarak öğrendim.
Teknoloji çok hızlı gelişiyor. Her gün yeni bir tasarım, hayatı kolaylaştıran bir yenilik
karşımıza çıkıyor. Ama birçoğu çıkmadan çok önce filmlerde tanışıyoruz onlarla. Hayal
gücünün önemi diye açıklanır. İnsanoğlu önce hayal ediyor sonra da gerçekleştiriyor. Hayal
gücü önemli ama sadece hayal gücü mü bunları sağlıyor?
Şimdi ne alaka öğretmenlik, filmler ve teknoloji, hayal gücü…
Çok alakalı.
İletişim araçlarının en etkilisidir filmler. İnsanı gerçekçi dünyasında yoğurur ve beynini
şekillendirir. Hayallerini bile şekillendirir. Bu etkili araç her şekilde kullanılabilir.
Günümüzde en çok kullanılan yönü ise eğitimdir. Evet, eğitim. Topyekün tüm toplumu
istendik amaçlar doğrultusunda eğitmek. "Nasıl bir toplum istiyoruz?" sorusu eğitimin temel
amacı değil midir?
İşte istediğimiz toplumu oluşturmanın en etkili yolu filmlerdir. Hele ki diziler bunun için
biçilmiş kaftandır. Sürüyle insanı uyuşturmanın ve istediğin yere götürmenin en kolay
yoludur. Gerçek ile kurmacayı ayırt etmek her insanın harcı değildir.
Uzay yolu filmi vardı. Jetgiller çizgi filmi vardı. Eskilerden herkes hatırlar. O zaman çocuk olanlar, yaklaştığın zaman
açılan kapılar görürdü filmde, bilgisayar denilen makineler. Olmaz ki canım film işte derken
de aşina oluyordu bu tür durumlara. Şimdi onlar hayli geçkin -neredeyse ben-yaşta. Her yerde kendiliğinden
açılan kapılar, bilgisayarsız iş yapılan bir alan yok. Birdenbire olmuyor değişim. Önce
alışıyorsun, sonra yadırgamıyorsun, sonra ise başka türlüsünü düşünemiyorsun.
Sadece bunlar değil tabi. Toplumlara kazandırılmak istenen davranışlar da filmlerle verilir,
yavaş yavaş şırınga ile ’damardan’ verilir, ta ki alıştırana kadar. Eski Türk filmlerini hatırlayın; sevgi kutsaldır,
sevenlerin arasına girilmez, arkadaşının aşkına âşık olmazsın, sevdiğin kişi için sevgini bile
feda edersin…
80’lere bakın. Başkasının sevdiğine bakmaktan ar duyan insanlar vardır,
dostluğu, kardeşliği önemseyen.
Şimdiki dizilere bakın bir de; birbirinin sürekli kuyusunu kazan, birbirinin sevdiğini almaya
çalışan, en yakınlarına kazık atan, birbirini aldatan, ihanet eden. Sonra diğer yayınlara bakın;
izlenme uğruna gerçekmiş gibi gösterilen ama tamamen kurgulanmış olan gösteri
programlarına. Aynı şeyler yok mu?
Bütün bu örneklerin altında söylemek istediğim asıl sorun şudur; bu toplumda nasıl bir
öğretmen algısı oluşturulmak isteniyor? Dizilere bakmak yeterli bu sorunun yanıtı için. Daha
yakınzamanlarda yayınlanan bir öğretmen filminde diz çöküp bütün
sınıfın önünde yalvaran bir öğretmen görüntüsü var…
Böyle bir öğretmen görüntüsü neden çiziyorsunuz insanlara?
Var mı gerçek hayatta böyle bir öğretmen?
Yok, olmadığından adım gibi eminim.
Öğretmen, zor durumlarda kalabilir, çaresizlik hissedebilir, en kötü olaylara şahitlik etmek
zorunda olabilir, en zor sorunları çözmek durumunda kalabilir. Hayatta kalmak için verdiği
savaşın yanında eğitim için, öğrencisi için zor durumlara göğüs germek zorunda da kalabilir.
Yeri gelir üstleriyle ters düşer, yeri gelir velileri karşısında bulur. İki seçenek vardır; ya
mücadele eder ya da sessiz kalır.
Öğrenciler arasında yaşanan zorbalığı ilk elden fark edip engelleyebilecek olan öğretmenler ya da okul psikolojik danışmanları neden akran zorbalığına dur diyemiyor, neden kurban seçilen öğrencileri koruyamıyorlar? Bunun nedenlerinden birisi de, zorbalığın ustaca üstü örtülerek yapılması ve zor durumda kalan öğrencinin yardım isteme cesaretinin yok edilmiş olması.
Ancak eğitimcilerin tepkisizliğinin bir başka nedeni daha var: Son yıllarda öğretmenler kadrolarının giderek daha bir oranını oluşturan sözleşmeli ve ücretli öğretmenler, yasal statülerindeki belirsizlik ve mesleki tanımlarının tam yapılmamış olması nedeniyle ‘ders anlatmak’ dışındaki alanlara tepki verecek cesareti gösteremiyorlar. Öğretmenliğin mesleği etkisinin yasal olarak törpülenmesi, okullardaki tutum sorunlarının önemli nedenlerinden biri.
Ama öğretmen yalvarmaz, öğretmen ders verir.
Son yıllarda öğretmene şiddetteki artış, toplum genelinde başka mesleklerde de yaygınlaşan
bir durum. Ancak bunun kabul edilir bir yanı yok. Buna itiraz eden öğretmenler, öğretmenlik
meslek kanunu diyor. Bu bir haktır ve mücadele ile alınır. Öğretmen boyun eğmez, öğretmen
ders verir.
“Bir topluluk ulus olabilmek için mutlaka öğretmenlere muhtaçtır” diyen M.K. Atatürk tam
da bu söylediklerimi özetlemiş. Bir ulusu sıradan topluluk haline getirmenin yolu da
öğretmenlerden geçer. Öğretmenleri değersizleştirmekten, sözde ’uzman’, ’başöğretmen’ gibi iltifatlarla oyalayıp toplumun
gözünden düşüren uygulamalara göz yummaktan geçer. Ulus olma bilinci biz demektir, güç
demektir. Yoz bir toplumdan ulus olmaz. Öğretmenine değer vermeyen uluslar da yozlaşır.
Şimdi bir daha düşünelim; nasıl bir toplum istiyoruz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.