- 340 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nicole Beatrix'in Atarisi 3. Bölüm
Annesi ve babası ayrı yaşıyordu. Bu yüzden Niceole onlardan ayrı kalabilmek için ülke ülke geziyordu. Aklına neresi gelirse, canı nereye gitmek isterse gidiyordu. Öyle özenli seyahatlere de çıkmıyordu. Kredi kartını ve küçük bir valizini yanına alıyordu. Türkiye’ye geldiğinden beri Pera Place adlı otelde kalıyordu. Ününü duymuştu. Netflix’te bir dizinin burada çekildiğini okumuştu.
Atarisini ve oyunlarını otel odasındaki komodinin gözünde saklıyordu. Aslında orada durmasını istemiyordu. Oda temizlenirken, çarşaflar değiştirilirken kaybolmasından ya da çalınmasından korkuyordu. Kimsenin atariye dokunmasını istemiyordu. Birinin oynamaması gereken oyunu oynamasından korkuyordu.
Onu, küçük valizinde saklamayı düşündü. Fakat aynı tehlikelerin valizi için de geçerli olduğunu düşündü.
Ve ihtiyatlı iç sesi onunla konuşuyordu. ‘Gizemli şeyler sorun çıkarır Beatrix. Bu hep böyle olmuştur. O atariden bir an önce kurtul. Ayrıca gizemler ağırdır ve beynimizde kocaman bir yer kaplarlar.’
Beatrix de atariden kurtulmak istiyordu.
İhtiyatlı iç sesi ‘Onu kır ve at Beatrix. Kimse bulamasın.’
Ama bunu yapamadı. Onun yerine atariyi saklamaya karar verdi.
Kimsenin aklına dahi gelmeyecek, temizlik için kurcalanmayacak bir yer aradı. En uygun yerin havalandırma boşluğu olduğuna karar verdi.
Küçük bir kılıf ve bir ip işini çözmeye yetti. Artık çalınır mı korkusu çekmeyecekti.
Beatrix o gün akşam İstanbul’u daha iyi tanıyabilmek için otelden ayrıldı. Hemen bir taksiye atladı ve Taksime gitmek için yola koyuldu.
Oraya vardığında kalabalığın onu sıktığını fark etti. Ortamın kalabalığı ve gürültüsü onu ürkütüyordu.
Hemen daha az kalabalık bir kafeyi gözüne kestirdi ve oraya gitti.
Türk kültürünü tanımak istediği için Türk Kahvesi istedi.
Gezdiği ülkelerde ve şehirlerdeki yerel yiyecek ve içecekleri tatmaktan zevk alıyordu.
Kahvesi geldi. Keyifle içti. Daha önce içtiği kahvelerden daha çok hoşuna gittiğini düşündü. Az evvel ki kalabalık ve gürültü korkusu yerini neşeye bırakmıştı.
O gece geç saatlere kadar Taksimi alt vurup üst çıktı. Türk mutfağının eşsiz lezzetlerini denedi. Fakat ne yaparsa yasın aklında hep bir şey vardı. Atari
Oteldeki atarisi yerinde duruyor muydu? Ya bağladığı ip çözülüp atari aşağılara düşerse?
Akın Alp Ateş ile karşılaşmasını düşünüyordu.
‘Her ne yaparsan yap o oyunu asla oynama.’
Bu uyarı beyninde büyüyordu. Hızlıca kalabalık sokaklardan geçti ve bir taksi durdurup oteline geçti.
Otele vardığında iyice yorulduğunu hissetti. İntihar vapurlarında gezintiye çıkabilmek için erken yatması ve dinç kalkması gerekiyordu.
Uykuya dalmadan hemen önce aklında yine atari vardı. Ama kalkmamak ve atari havalandırma boşluğunda mı diye kontrol etmemek için kendisine söz vermişti.
Sabah uyanır uyanmaz havalandırma boşluğunun olduğu banyoya koştu. İpi çekti ve atariyi aldı. Tuvaletini yaparken atarinin açma tuşunu ittirdi. Sonra elini yüzünü kuruladı. Atari müzik eşliğinde açıldı. Hemen oradan ayrılıp yatağına geçti. Oyun oynamak için sabırsızlanıyordu.
Kurt elinde sepetiyle belirdi. Tavuk yumurtalarını sağlı sollu atmaya başladı. Nicole kendini oyuna kaptırdı ve oynamaya devam etti. Oyunun tatlılığı ve müziği onu eskilere götürüyordu. Bu oyunu daha önce de oynadığını hatırladı. Babasının bir yılbaşı gecesi daha o çocukken yılbaşı ağacının altına koyduğu hediye kutusunu anımsadı.
Evet, o yılbaşındaki atari ile şu anki atari farklıydı ama oyun ve müzik aynıydı.
Kahvaltı vakti geçmiş olmasına rağmen bunu umursamadı. Oyun oynamaya devam etti.
Oyunda gayet başarılıydı. Rekor üstüne rekor kırdı. Son hakkı kalana kadar oynadı.
Üçüncü kere yumurtayı yere düşürünce ekranda pixel pixel ‘Bugünlük Bu Kadar Yeterli Mi? Oyna ya da Bitir.’ Yazan bir uyarı aldı. Çok şaşırmıştı. Daha önce oynadığı hiçbir oyunda böyle bir uyarı almadığı için bu durumu garipsedi.
İhtiyatlı iç sesi ‘Oynamamalısın Beatrix.’ Diyordu.
O da öyle yapmaya karar verdi.
O öğleden sonra İstanbul’u gezmeye çıktı. İnternetten araştırdığı Türk yemeklerini yemek istiyordu. Kokoreci merak ediyordu. Google’da güzel yorumlar almış bir yer buldu ve hayatında ilk defa kokoreç yemeye gitti.
Yemeğin bağırsaktan yapılması dışında bir şeyi garipsemedi. Yemeğin tadınaysa bayılmıştı.
O gün akşama kadar gezdi. Gidilecek, görülecek yerleri yavaş yavaş geziyordu. Bugün taksiyi pek fazla kullanmamış, yürüme mesafesinde olan yerleri yürüyerek gitmişti.
Otele döndüğünde, odasının temizlendiğini gördü. Aklına korkuyla atarisi geldi. Koşar adım banyoya gitti ve havalandırmaya uzanıp ipi çekti. Atarinin orada olması içini rahatlatmıştı.
Yatağına geçti ve tekrar yumurta toplama oyununu oynamaya başladı. Şimdiki hedefi daha yüksek skor yapmaktı. Her oynadığında yeni bir rekor kırmak isteği duyuyor, bu isteği bir türlü bastıramıyordu. Yumurtaları topladıkça topluyor. Ve oyunda yeni yumurta toplama rekorunu kırıyordu.
Fakat bir ses duyuyor. Metalik bir top sesi gibiydi. Bu ses otel odasındaki kullanmadığı diğer odadan geliyordu. Sesi önce umursamadı ve oynamaya devam etti.
Fakat bir süre sonra yine o metalik sesi duydu. Bu defa yerinden kalkmaya ve oraya doğru gitmeye karar verdi.
Odaya varmıştı. Şüpheyle kapı topuzunu çevirdi. Kapı bir korku sahnesindeki gibi gıcırtıyla açıldı.
Nicole gözlerinin yanlış gördüğünü düşünüyor olsa gerek ki gözlerini kırpıştırıp açıyordu. Ama gördüğü şeyin gerçek olduğunu anlaması pek de uzun sürmedi. Merakla yere eğildi ve onu hayrete düşüren yumurtalara dokundu.
Mantıklı iç sesi ‘Ataride topladığımız kadar yumurtanın orada biriktiğinden eminim.’ Dedi.
Yumurtalardan birini eline aldı ve en az üç yüz gram olduğuna kanaat getirdi. Yumurtalar parıl parıl parlıyordu. Nicole yumurtaların altın olmadığından emindi.
Sabah ilk iş o yumurtaların bronz mu, gümüş mü yoksa başka bir metalden mi yapıldığını öğrenmek istiyordu.
Yatağa uzanıp hemen uyumak istiyordu. Ama öyle olmadı.
Otel odasında beliren yumurtaların imkansızlığını düşündü durdu.
İhtiyatlı iç sesiyle kavga edip durdu. ‘O atariden uzak dur Beatrix. Onu kır ve at.’
Mantıklı iç sesi ‘Düşük bir ihtimalle biri sana oyun oynuyor Nicole.’ Diyordu. ‘Ama şimdilik bir zararımız yok ve belki de bu yumurtalardan para bile kazanabiliriz.’ Diyordu.
Ertesi gün uyanır uyanmaz diğer odaya metal yumurtaların olduğu yere gitti. Heyecanla yumurtaları saymaya başladı. İçinden yüzlerce var diye geçirdi. Saymaktan vaz geçti.
Bu yumurtaların değersiz bir metalden yapılmış bile olsalar çok paraya satabileceğini düşündü nedense. Pürüzsüz oluşları, verdikleri hissiyat gerçekten çok hoştu. Sonra onları kırmayı denedi. Olmadı. Son derece sertlerdi.
Yumurtaları nasıl satabileceğini düşündü. Başına bir iş gelmesinden korkuyordu.
Atarinin onun lanetleyebileceğinden ürküyordu.
Mantıklı iç sesi ‘Onları satmalısın.’ Diyordu.
Sonra dün gece oyun oynadığı atariyi almak için yatak odasına yöneldi. Başka oyunları denemek ve neler olacağını görmek istiyor. Tabi o yasaklı oyunu oynama isteği bir kar topu gibi içinde gün be gün büyümeye devam ediyordu.
Odaya geldiğinde atariyi üst tuşunu ittirerek açtı. Diğer beş oyundan dövüşlü olanını atariye taktı. Dövüş oyunu açılıyor ve seçtiği karakterle diğer düşman karakterleri tek tek yenmeye başladı. Oyunu oynarken istemsizce karşısına çıkan rakip karakterleri kendisine kötülüğü dokunan Amerika’daki arkadaşlarına benzetiyor ve o hınçla oynuyordu. Birkaç saat içerisinde bu dövüş oyununun sonuna gelmeyi başarıyor ve son karakteri de yenip birinciliği aldı. Oyunu bitirmişti.
Elleri uyuştuğu için atariyi kapatıp komodinin gözüne koydu. Artık dışarı çıkıp metal yumurtaların neyden yapıldığını ve ne kadar para edeceğini öğrenmek için hazırlandı.
Bir taksi çağırıp yanına aldığı metal yumurtaları gösterebileceği bir yer bulmak için bindi. Takside giderken taksiciye ‘Pardon. Bir şey sormak istiyorum.’ Dedi. Taksici dikiz aynasından Nicole’e baktı ve ‘Tabi. Buyurun.’ Dedi. ‘Elimde ne olduğunu bilmediğim bir metal var. Bunun ne olduğunu nereden öğrene bilirim?’ diye sordu. Taksici ‘Bir arkadaşım var ve eğer isterseniz sizi oraya götürebilirim.’ Dedi. Nicole neden olmasın der gibi bir baş hareketi yaptı.
Araç durunca taksi ücretini ödedi. Taksici Nicole telefon numarası yazan bir kart verdi. ‘Aracı bırakabileceğim bir park yeri yok. Sizinle gelmeyi çok isterdim ama malum ekmek paramı kazanmam lazım. Bu numarayı ararsanız size yardımcı olacaktır.’ Nicole taksicinin uzattığı numarayı aldı. ‘Numarayı kimden aldığımı sorarsa?’ diye sordu. ‘Taksici Nihat. Adım bu.’ Dedi. Güvenilir ve beyefendi birine benziyordu. Nicole, ona teşekkür ettir ve Kadıköy sokaklarında kahvaltı yapabileceği bir yer aramaya başladı.
Kahvaltısını yaptıktan sonra numarayı çevirdi. Telefonun ucundaki ses adresi tarif etti. ‘Boğanın oradayız. Fenerbahçe Stadına giden yolu tarif ediyordu.
Nicole şu an ki konumunun oraya yakın olup olmadığını anlamak için navigasyonu açtı. Adres bulunduğu yere sadece beş dakikalık mesafedeydi.
Hızlı adımlarla adrese yürümeye başladı. Dükkâna vardığında aradığı yerin burası olduğunu anladı.
‘İçeri girdi ve meraklı gözlerle içeriye baktı. ‘Merhaba. Bir şey sormak istiyorum.’ Dedi. Bankonun arkasında duran genç çalışan ‘Buyurun.’ Dedi. ‘Sizinle sanırım, az önce konuşmuştuk. Yerinizi tarif etmiştiniz.’ Genç adam ‘Evet’ manasında başını sallıyor. Ve yine aynı ses tonuyla ‘Buyurun.’ Dedi.
Nicole dükkânı incelemeye devam etti. ‘Size bir şey getirdim. Ve onun değerini sormak istiyorum.’ Dedi. Bankonun ardındaki genç ‘Tabi buyurun.’ dedi. Nicole başka kelimeler de biliyor mudur diye geçirdi içinden. Ve sakladığı metal yumurtayı tezgâhın cam zeminine bıraktı. Zeminden titreşim ve tiz bir cam sesi çıktı. Genç gözlerini kısarak Nocole’un koyduğu metal yumurtaya baktı. Nicole içinden bu genç adamın bir şeyler söylemesini diledi. Genç tezgâhtar, yumurtayı özenle eline aldı. Ve tuhaf bir ifadeyle Nicole’ün gözlerine baktı. ‘Maddi değerini mi merak ediyorsunuz yoksa yumurtanın sembolize ettiği şeyleri mi öğrenmek istiyorsunuz?’
Nicole ‘Her ikisini de öğrenmek isterim.’ Dedi. ‘Ana önceliğim semboller olabilir.’ Diye düzeltti.
‘Ayrıştırılmış bütünsellik.’ Diye açıkladı genç adam. Ve ekledi ‘Potansiyel gücü, yaradılışın tohumunu, kaosun öncesini ve anaerkil dünyayı sembolize ediyor. Evreni kapsayan büyük küre, varlığın gizli kalmış ve merak edilen kökleri ve gizemi, kozmik zaman ve mekân, başlangıç ve diğer her şey.’ Genç anlattıkça anlatıyordu. Nicole böylesi bir bilgi patlamasını hiç beklemediği için şaşkınlıkla çocuğa bakıyordu. ‘Tüm tohumsal varoluş, ilk anne, ilk baba, birleşik zıtlıkların mükemmelliği, durağan haldeki doğal madde, diriliş, yenilenme, yeniden doğum ya da reenkarnasyon, bahar mevsimi ve umut ile bağdaştırılan ve birçok antik toplumda yer almış kutsal sembol.’ Nicole hayretle sordu ‘Metal yumurta böyle sembolik anlamlar mı taşıyor gerçekten?’ Genç gülümsedi ‘Aslında evet ama daha doğru olan yumurtanın şekli ve anlamı.’ Dedi. ‘Diğer merakınızı da gidereyim.’ Nicole ‘Buyurun.’ Dedi. ‘Ağırlığı 333 gram. Ve madenin cinsi gümüş. Maddi değeri ise şu anki kurla 4329 tl ediyor.’ Nocole otel odasındaki diğer yumurtaların en az 300 adet olacağını düşününce gözleri parladı.
Mantıklı iç sesi ‘Sat onları Nicole.’
‘Kaç paraya alırsınız?’ Sonra soruyu düzeltti.’ Daha doğrusu yumurtayı alır mısınız?’
‘Elbette.’ Dedi genç adam. ‘Sizden onu 3000 TL’ye alabilirim.’
‘Anlaştık.’ Dedi Nicole
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.