- 382 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
TERE YATIRMA-4
Mehmet ile Şerife bir yıla yakın nişanlı kaldılar. Uzun süren nişanlılık süresi bitmiş, düğün yapma zamanı gelip çatmıştı. Düğün hazırlıkları çoktan başlamıştı bile. Anadolu’da düğünler, genelde kışın avareliğinde yapılırdı. Düğün için kar, kış zorluğu aranmazdı. Düğün yapılacak en iyi zaman ise kış mevsimiydi. Düğün davetiyeleri ilkönce kendi köylerinde dağıtıldı. Düğün sahipleri komşu köylerdeki akrabalarını unutmazlardı. Onlara da okuyuntucu göndererek düğüne davet ederlerdi. Okuyuntucular okuyuntuları; akrabalara, eş, dostlara dağıtırlar ve onları düğüne davet ederlerdi. Okuyuntucular, okuyuntu dağıtmaya komşu köylere gittiklerinde işlerini o gün yetiştiremezlerse o köyde geceyi geçirirler, ertesi gün diğer köyleri de gezerek işlerini tamamladıktan sonra kendi köylerine öyle dönerlerdi.
Anadolu’da düğünler muhteşemdi. Köy düğünleri daha bir başka olurdu. Tadına doyum olmazdı düğünlerin. Her şey doğaldı, riya yoktu. Herkes içinden geldiği gibi samimi davranırdı. Şen şakrak geçerdi. Komşu köyden gelen güreşçiler ve yarışmacılar sıraya girerlerdi. Halay çekmeler, oyunlar ve eğlenceler kışın dondurucu soğuğuna rağmen sabahlara kadar sürerdi. Gençlerin sinsin oyunu meşhurdur. Gençler adeta bu oyunu oynarken coşarlar ve kendilerinden geçerlerdi. Boş alan üzerine odunlar yığılır ve devasa bir ateş yakılırdı. Gençler sıraya girerler, yanan bu devasa ateşin üzerinden atlarlardı. Ateşin üzerinden atlayamayan, atlamaya cesaret edemeyen gençler cezalandırılırdı. Bu ceza alan gençler, bakkaldan veya dükkândan yiyecek içecek alırlardı. Alınan yiyecek ve içecekler düğün odasında afiyetle yenir ve içilirdi. Düğün odasında muhabbetin dibine vururlar, gençler oyunlarına sabahlara kadar devam ederlerdi.
Komşu köylerden düğüne icabet eden misafirler, kışın ortasında güzelce ağırlanırdı. Atı ya da eşeği olan misafirlerin at ve eşeklerini komşular ahırlarına götürürler. Hayvanların yemini, suyunu ve arpasını bol bol verirlerdi. Hele misafire türlü tavırlı yemekler hazırlanırdı. Gelenler bir haftadan önce köylerine dönmezlerdi. Gezerlerdi, tozarlardı ve eğlenirlerdi. Sılayı rahim yaparlardı ve hoşça vakit geçirirlerdi…
Mehmet ve Şerife’nin düğünleri de muhteşem oldu. İki genç erken denecek yaşta evlenerek dünya evine girdiler. Mehmet on sekiz yaşında Şerife ise henüz on yedisindeydi. Gerçekten de çiçeği burnunda evli bu genç çiftler, birbirlerini çok seviyorlardı. Ölüyorlardı birbirleri için. Mutlu mu desem mutluydular. Çevresindekiler bu evli çifte imrenirler evliliklerini anlata anlata bitiremezlerdi. Gençler, mutluluktan göklerde yüzüyorlardı. Evlilikleri gerçekten de çok güzel gidiyordu. Allah nazarlardan korusun böyle evlilikleri.
Mehmet’in askere gitmesine daha iki yıl vardı. Anadolu’da askerliğini yapıp gelmeyenleri adam yerine koymazlardı. Adam olmanın, görev şuuruyla hareket etmenin toplumda saygınlığın olmasının ilk şartı askerliği yapmaktı. Gençler için askerlik yapmak çok önemliydi. Askerliğini yapmayan gençlere tek kelimeyle cahil derlerdi.
Bir aile için çocuk sahibi olmak gerçekten çok önemliydi. Evliliği daha da mutlu kılan yeni evlilerin çocuk sahibi olmalarıydı. Bu değiştirilemez bir düşünceydi. Çocuksuz bir aile düşünülebilir mi? Evi neşelendiren çocuklar değil midir? Çocuk, eve bereket getirir. Yeni doğan bebek eve rızkıyla girer. Her ebeveyn çocuk bekler. Bu doğaldı. Torun sevmek ve büyütmek dünyanın en büyük mutluluğuydu. Çocukların evin içinde, dışında ve bahçede cıvıl cıvıl oynamalarını kim istemez? Topal Kaymak ve Topal Kâmil de torun beklentisi içindeydiler. Bir an önce torunlarını kucaklarına almak istiyorlardı. Bunun için sabırsızlanıp duruyorlardı. “Ne zaman doğacak torunumuz? Ne zaman doğacak torunumuz?” diye evin içinde birbirlerine sorup duruyorlardı. Günler, aylar ve yıllar geçiyordu beklenen bebek gelmiyordu. Bebek bir türlü gelmek nedir bilmiyordu. Bir de bunun psikolojik baskısı var. İki yıl su gibi akıp geçmiş, Mehmet’in askerliği gelip çatmıştı hâlâ evde bir çocuk yoktu. Ağlayan bir bebek sesine rastlanmıyordu…
Ebeveyn boş durmuyordu. Hele hele Topal Kaymak hiç boş durur mu? Elini bağlasanız ayağı durmaz, ayağını bağlasanız eli durmaz. Çocuk için korkmadan koca karı ilaçlarını bile denemeye başlamıştı ama çocuk hâlâ yoktu. Tabi ki Mehmet yaşım genç diye kafaya çocuk meselesine pek takmıyordu. Gelin hanıma ne demeli? O çocuk meselesine kafasına çok takıyordu. Çocuk meselesi evin ilk sorunuydu. Yatıp kalkıp çocuk konuşuluyordu. Kaynanasının ve kayınbabasının psikolojik baskısı altında adeta ezildikçe eziliyordu. Hem laf vuruyorlar hem de gelin hanımı adeta gözleriyle yiyorlardı. Gelin hanım buna kafayı taka taka hastalanmıştı. Gelin Şerife kendi kendine binlerce soru soruyor, geceleri gözlerine uyku tünek girmiyordu. Sıkıntısından yatağında bir o yana, bir bu yana dönüp duruyordu. Sabahlar bir türlü olmuyordu. Eşi Mehmet ise gelinin koynunda horul horul uyuyordu. O bu meseleyi hanımı kadar kafasına pek takmıyordu. Mehmet: “Nasıl olsa ilerde çocuğumuz olacaktır.” diye düşünüyordu. Gelin hanımın ise kendine göre haklı yönleri vardı. “Ya çocuğum hiç olmazsa” korkusu beynini bit eziği gibi yiyip bitiriyordu. Erkek için bu o kadar önemli değil gibi gözükse de yine de etkiliyordu. Çocuk olmazsa bakarsınız erkek derhal evlendirilirdi. Erkek evlenmek istemezse bile anne babasının baskısına dayanamayıp evlendirilirdi. Sizin anlayacağız evde kuma olmak da var. Kader bu başa gelen çekilirdi. Şerife ne yapsın? Anadolu’da kadın, gelin ve kız olmak gerçekten de zordu.
Topal Kaymak ve Topal Kamil maddi durumları zayıf bir aileydiler. Köylerinde kıt kanaat geçinip gidiyorlardı. Mehmet’in kardeşi Durak ile gelin Şerife komşulara gündeliğe giderlerdi. Köylünün tarlasında nohut, mercimek, fiğ ve ekin vb. ne bulurlarsa yolarlardı. Onun bunun işini görerek, evlerinin geçimlerine bir nebze katkı sağlıyorlardı. Bu elde ettikleri gündelik ile aile bütçesi az da olsa rahat bir nefes alıyordu. Ne diyelim? Bu aile gerçekten de fakir bir aileydi. Olsun fakir olmak kötü değildir. Önemli olan helalinden kazanıp çoluk çocuğa helal rızık yedirmektir. Bu aile de kendi yağlarıyla kavrulup gidiyordu. Torungilin İsmail ile Topal Kamil kardeştiler. Evleri yan yanaydı. İki aile zaman zaman tarla tapan işlerinde birbirlerine yardımcı oluyorlardı…
17.12.2023
Yozgat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.