- 381 Okunma
- 5 Yorum
- 7 Beğeni
BUGÜN ANNEM GİBİ KOKTUNUZ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
==DENEME==
BUGÜN ANNEM GİBİ KOKTUNUZ.
Süveyda ‘’öğretmen okuluna’’ Gidiyordu. İyi bir öğrenci olmayı düşlemişti hep. İyi bir öğrenci olursa, iyide bir öğretmen olabilirim diye düşlüyordu. Dediğini yapmak için önünde kos koca bir dört yıl gibi zaman vardı. Biraz fazla idealist düşüncelere saplanmış kalmıştı. İlk yılı biraz sıkıntılı geçmişti. Alışmak için epeyce bir çaba sarfetti. Birazda korkuya düştü. Köyden ilk defa bu kadar uzun süreli bu kadar büyük ve kalabalık bir şehre gidecekti.
Ama şunu çok iyi biliyordu. Geri dönüşü olmayan bir başarıyı yakalaması gerektiğini biliyordu. Arkadaşlarının zamanı hoyratça harcamalarını hayıflanarak, onların doyumsuz arzularından uzak durmaya çalışıyordu. Ölen babasının sesi kulağında çınlıyor, öptüğü elinin sıcaklığını dudaklarında hissediyor, kokusu burnunda tütüyordu. Ben nasıl olsa Anadolunun bir köyüne gideceğim diyerek, her eksiğini kendisinin gidermesi gerektiğini biliyordu. Onun için bütün işlerini kimseden yardım almadan yapması gerekiyordu.
Babasız kalmanın sızısı içini acıtıyordu. Ama buna da alışmalıydı. Yurdun odasında kimsenin olmadığı zamanlarda, oturup küçük bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Süveydanın Babası yoktu, annesi de tek başına koca şehre gelip gidemezdi. Gelse de bulamazdı. Bunun ezikliğini yaşıyordu. Bazen arkadaşlarının birisinin babası ya da annesi gelir kızını ziyaret ederek giderdi. Çok şanslı olan bir tarafı vardı. Arkadaşları çok iyiydi. Ziyarete gelenlerin getirdikleri şeyler, akşam olduğu zaman bir araya gelerek paylaşılırdı. Birinci dönem bitmek üzereydi. Annesini çok özlemişti. Çocukların fasulyeyle günleri saydığı gibi, günleri bir bir eksilterek sayıyor ve sabırsızlanıyordu. İçinde hem coşkulu bir sevinç, hemde acı bir ızdırap vardı.
Anadolu’nun steplerinin, güneşin sıcağı altında, cayır cayır yandığı, buğday başaklarının çoktan sarardığı, hasat edildiği bir köyde yaşıyordu annesi. En çok da ‘’MIR_MIR’’ ın köyden çıkarken ona arabaya kadar eşlik etmesini düşünüyordu. Onuda özlediğini içini çekerek arzuluyordu. Az kalmıştı, sabırlı olmalıyım diyordu. Nihayetinde gün geldi, Eskişehir’e gelen köy arabasının kalkacağı saati beklemeye başladı. Köylülerini gördü, içinde bir sevinç oluştu. Nihayetinde çifteler kazasının, Doğanay köyüne gelmişti. Annesine kavuşmuş mırmır’ na sarılmıştı.
İçi dolmuştu, okulunun yatakhanesinde yapamadığı, hıçkıra hıçkıra ağlayamadığı günleri düşlerken gözleri doldu, annesine sarılarak hıçkıra hıçkıra bağıra bağıra ağladı. İçinde kaynayan ateşli yangın bir o kadarda hırçın volkanı boşalttı. Bir gün iki gün derken geri dönüş günü gelmişti. Geri döndü daha azimli, daha cesaretliydi. Annesinin hazırladığı yağlı çörekleri açıp arkadaşlarıyla yedi, bu ona çok büyük bir mutluluk verdi. Bir iki gün derken, Okulun tatile gireceği günler yaklaşmış, neyse ki dersleri çok iyi idi. Bir tek geçerli olsada düşük olan BİR ders vardı, o da müzik dersiydi. Şu mandolin aletini hiç sevmemişti. Halada sevemiyordu. Bir şarkının ritmini mandolin ile çalacaksın, ayaklarınla tempo tutacaksın, ağzın ilede söyleyeceksin. Süveyda bunu bir türlü başaramıyordu. Dili söylese ayakları duruyor, ayakları tempo tutsa, elleri tellere vurmuyordu. Bir, iki, üç, dört derken mezuniyet gelip çatmıştı. Annesinden ayrılırken ne kadar acı çektiyse, arkadaşlarından da ayrılmanın o kadar acısını içinde hissetmeye başlamıştı.
Evet zaman gelip çattı. Mezun olan öğretmen adayları, bakanlıkta Kura çekilerek gidecekleri yerler belirleniyordu. Yaz boyunca hep neresi çıkacak merakıyla geçti. Nihayet kuralar çekildi. Konya’nın merkez köylerinden birisine ataması yapılmıştı. Süveyda buna çok sevinmiş mutlu olmuştu. Okulların açılacağı zamanı köyüne gidip başlayacağı zamanı sabırsızlıkla bekliyordu. İlkokuldaki öğretmeniyle kendi durumunu biraz empati yaparak öğretmenliğe hazırlıyordu, süveyda kendisini.
Gün gelip çattı. Süveyda annesinden ayrılacaktı. Hüzünlüydü, ama bir o kadarda sevinçliydi. Herkes ona öğretmen hanım diyordu. Bavulu hazırlandı, gidip göreve başlayacaktı. İlin milli eğitim müdürlüğüne gidip göreve başladı. Şimdi artık, devletin resmen süveyda öğretmeniydi. Birleştirilmiş, Beş sınıflı bir okulu vardı köyün. Birinci sınıfa birkaç öğrenci kaydını yaptı. Okulda öğrendikleriyle, uygulama arasında dağlar kadar fark vardı. Öğrendiklerini tatbik etmekte zorlanıyordu. Nihayet okullar açıldı. Süveydanın içi içine sığmıyordu. İlk günü Bayrak merasimi ve andımızda biraz zorlandı. Ama başardı. Onun sevinci var içinde. İlk iş olarak her öğrencinin kişilik dosyalarını önüne koydu, öğrencilerini tanımak istiyordu. Kendisinden önceki öğretmenlerin öğrenciler hakkındaki görüş ve düşüncelerini okudu. Hepsi için birkaç yorum, yuvarlak cümleler yazıldığını gördü.
Oda ne! Ali’nin ruhsal dosyası diğerlerinkinden farklı yazılmıştı. Dördüncü sınıfa gidiyordu. Süveyda’ nın gözü Ali’nin babasının vefat ettiği yazılı sütuna takıldı kaldı. İçi burkuldu .Çünkü babasızlığı çok iyi biliyordu süveyda. İçini çekti. Gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Süveyda şimdi bunun sırası mı diye kendini toparlamaya çalıştı. Ali’nin ruhsal dosyasında hep değerlendirmelerinde derslerle ilgisinin kesildiğini, derslerde uyukladığını, evin terk erkeği olması nedeniyle babasının işlevini yüklenmesi gerektiğini düşünüyordu. Bir başka notta Ali’nin annesi vefat etti, yazıyordu. Süveyda bayağı bir yıkılmıştı. Bir başka notta ise artık alinin dersleri tamamen astığını, hep ağladığını yazıyordu. Süveydanın da artık dayanacak gücü kalmamıştı. O da Ali gibi oturduğu yerde ağlamaya başlamıştı. Ali’nin güzel şeyler düşünmediğini keşfetmişti. Onu tekrar okula kazandırması gerektiğini biliyordu.
Süveyda öğretmen sınıf öğretmeniydi, ama biliyordu ki; mesleği onu bazen bir çocuğa ana, bir başkasına abla olmasını gerektiğini emrediyordu. O gün evde yalnız ve sessiz sessiz hep ağladı. Erken yattı. Hep Ali’nin düşlerini düşünüyordu. Erken yatıp dinç kalmasını adet edinmişti. Süveyda Öğretmen daha bir gururla, daha bir neşe ile doğruldu yatağından. Kendince en güzel olduğunu düşündüğü elbisesini giydi… Bir yarım saat sonra tek odalı lojmandan çıktı. okulun kapısını açtı, pencereleri açtı, sınıfı havalandırdı.
Az sonra okul bahçesinden “kuş cıvıltıları” gelmeye başlamıştı, dışarı çıktı, çocuklar sıra oldular ve hep bir ağızdan coşkuyla başladılar. Günaydın öğretmenim diyerek seslerini kuş cıvıltılarına karıştırdılar. Süveyda çok arzu ve istekli sınıfa girdi ve öğrencileriyle derse başladı. Dersler güle oynaya, neşeyle geçiyordu. Bir ara Süveyda bir sonraki günün doğum günü olduğunu ağzından kaçırıverdi. Sınıfın başkanı bunu kaçırır mı, bütün arkadaşlarıyla konuştu, yarın süveyda öğretmene herkes bir doğum günü hediyesi getirecekti. Bir sonraki gün Önce öğrenciler içeri girdiler, sonra süveyda Öğretmen. Önce bir öğrenci sonra diğerleri üşüştüler başına, önce elini öpüyorlar, sonra hediyelerini masanın üzerine bırakıyorlardı. En son Ali geldi masanın yanına, başı önde, utana sıkıla eski bir gazete kağıdına sardığı ama özenle bantlanarak paketlendiği belli olan hediyesini masanın üzerine bıraktı, yerine geçti. Gözleri doldu, elleri titredi, dizlerinin bağı çözüldü Süveyda Öğretmenin.
Mesleğinin ilk yılıydı ve ilk yaş gününü öğrencileriyle bir sınıfta kutluyordu. Âmâ bu bir kutlama değildi sanki. Ali’nin etkisinden kurtulup, kendisini çabuk toparladı. Hediyeleri açmaya başladı. Bir gözüde Ali’yi süzüyordu. Ali sanki masanın altına girecek kadar küçülmüştü. En son Ali’nin paketini özenle açarken Bir güzüyle de Ali’yi takip ediyordu. Nede olsa benzer yanları vardı. Ali’nin de süveyda’ nın da babası ölmüştü. Farklı olan yanı Ali’nin Annesinin de ölmüş olmasıydı. Nihayetinde açılan gazete kağıdının içinden, birkaç taşı düşmüş bir bakır bilezik ile yarısı boşalmış, bir şişede, bir çeşit esans duruyordu. Arkadaşları hafifçe gülüştüler. Süveyda Öğretmen Ali’nin yanına gitti, yanaklarından öptü. Ertesi gün Süveyda Öğretmen sınıfa girmeden önce bileziği taktı, kokuyu sürdü, öyle derse girdi. Günün sonunda Ali Süveyda öğretmene tek bir cümle söyledi;
“Öğretmenim; Bütün gün annem gibi koktunuz…” İşte öğretmen olmak bu. Bazısına ana olur, ona yeniden can verirsiniz.