- 234 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
VE METİN TOKDEMİR
90’lı yılların başıydı. O zamanlar gazetelerin bir duruşu, bir kimliği vardı. Öyle ki; sosyal ilişkilerimizi dahi etkilerdi bu durum.
Gülmeyin, ciddiyim. Mesela bizim ilçenin siyasal yapısı müsait olmadığı için Cumhuriyet okurları, çoğunlukla beraberinde bir de Tercüman gazetesi alırlar ve Cumhuriyet’i, Tercüman’ın içerisine sararak koyarlardı paltolarının dış cebine.
Bu bir nev’i sigorta sayılırdı.
Hoş ilçede tek bir gazete bayii vardı ve sahibi Ülkücüydü. Yani çoğu zaman o sigorta bir işe yaramazdı.
O zamanlar günlük bir gazetemiz olmadığı için hafta içlerinde Tercüman ya da Türkiye Gazetesi alırdık. Ama asıl gazetemiz YENİ DÜŞÜNCE’ydi. YENİ DÜŞÜNCE haftalık bir gazeteydi, Cuma günleri çıkardı. Mübalağa değil, yağmura hasret topraklar gibi sabırsızlıkla beklerdim cuma günlerini. Zira Metin ağabey YENİ DÜŞÜNCE’de yazıyordu.
Gazeteyi alır almaz ilk yaptığım şey Metin Ağabey’in köşesini okumak olurdu. Her hafta olmasa da ayda en az iki kez bu yazılarla yahut ülke gündemine ait genel konularla ilgili Metin Ağabeye mektuplar yazar, çoğunlukla teşkilatların durumu ile ilgili eleştirel birkaç cümleyi de sıkıştırır postaya verirdim. Gençliğin verdiği heyecanla zaman zaman kantarın topuzunu kaçırdığım da olurdu.
Metin ağabey kimi zaman aynı yolla mukabelede bulunur, kimi zaman da gazetedeki köşesinde bu mektuplarıma cevaplar yazardı. Onca yoğunluğun ve koşturmacanın içinde bir mektubumu bile cevapsız bıraktığına şahit olmadım. Sıkı bir disiplinin hakim olduğu teşkilat hiyerarşisinin en üstünde oturduğu halde, onun her zaman istişareden yana olduğunun en yakın şahitlerinden biri olduğumu söyleyebilirim.
Ocak Genel Başkanlığı yaptığı dönemde, Bizim Ocak Dergisi’nde çıkan bir yazıya oldukça içerlemiş, kendimce yanlış bulduğum kısımları eleştiren bir mektup yazarak Metin Ağabey’e ulaştırmıştım. On gün kadar sonra bir telefon geldi. Arayan yazıyı kaleme alan şahıstı. Kibar bir ifadeyle “Genel başkanımızın talimatıyla arıyorum. Dergideki yazıyı ben yazdım. Yazıyla ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi okudum. Uygun olduğunuz taktirde hem tanışmak hem de konuyla ilgili hasbihal etmek için sizi Ankara’ya bekliyorum.” dedi.
Metin Ağabey böyle bir teşkilatçıydı işte. Emir-komuta yahut Metin Ağabey böyle bir teşkilatçıydı işte. Emir-komuta yahut “Ben yaptım oldu” mantığıyla değil, gönüllere girerek, samimiyetle, muhabbetle yönetirdi.
Tam bir tevazu abidesi ve müthiş bir hatipti. İlçemizde verdiği ilk konferans sonrası öyle kuvvetli bir iklim oluşmuştu ki; hareketin dışında insanlar dahi bize rastladıklarında “O delikanlı bir daha ne zaman gelecek?” diye sorar olmuşlardı.
Konferanslar için hiçbir talepte bulunmazdı. Yol masraflarını kendi karşılardı. Otel ayarlamamızı falan istemez Ocak müsaitse ocakta kalmayı, değilse bir gönüldaşının evinde misafir olmayı konfora tercih ederdi.
Ne yalan söyleyeyim ben konferanslarından daha çok, program öncesi yaptığımız bal muhabbetleri sever ve özlerdim.
Bir ara kitap basım-dağıtım işine girmişti. Cebeci’de küçük bir apartman dairesini ofis olarak kullanıyordu. Bir ziyaretimde henüz yeni taşındığı ofisi heyecanla gezdirmişti. Masanın üzerinde duran kitapları raflara birlikte dizmiştik. Öğle arası bir görüşmeye gitmesi gerektiğini söyleyerek birlikte gitmeyi önerdi. Tabi ki emir telakki ettim.
Gideceğimiz yer hayli uzak olmasına karşın Metin Ağabey yürümeyi tercih etti. Yüzümdeki tuhaf ifadeyi görmüş olmalı ki; “Mecbur kalmadıkça araç kullanmıyorum, mümkün olsa hep yürürdüm, trafiği sevmiyorum.” deyivermişti.
24 Aralık 1995 seçimlerinde Başbuğumuzun talimatıyla Metin ağabey de milletvekili adayı olmuştu. Allah var çok sevinmiştim. O tok sesi ve müthiş hitabetiyle meclis kürsüsüne ne de yakışırdı.
O dönemde İstanbul’daydım. Malum seçim atmosferi, konakladığım yerde tanıştığım Kelkit’li bir arkadaşla muhabbetimizin değişmez konusu seçim ve elbette Metin TOKDEMİR olmuştu.
Birkaç gün sonra akşam vakitlerinde bizim Kelkitli ağlayarak girdi odaya. Hıçkırıkları konuşmasına müsaade etmiyordu. Allah kalbimden geçeni biliyor ya annesine ya da babasına bir şey olduğunu düşündüm. Neden sonra güçlükle teskin edebildiğim Kelkitlinin ağzından hala yüreğimde çınlayan o cümle döküldü; “Metin Başkanı kaybettik.”
Yaşadığım şok ve üzüntüyü anlatmaya kelimeler kifayet etmez. Bir iki telefon görüşmesi neticesinde Metin ağabeyin seçim çalışması için gittiği Maçka’da Başarköy yakınlarında bir trafik kazası geçirdiğini ve Hakka yürüdüğünü teyit ettik.
Daha 36 yaşındaydı ve yapacak çok şeyi vardı.
Gidenlerin ardından yazmak hep zor gelmiştir. Metin TOKDEMİR ile ilgili ciltler dolusu kitap yazılabilir. Ancak onu bir kelimeyle anlat derseniz sadece “ADAM” derim.
“Bu harekette hain olmak da çok kolay, kahraman olmak da. İkisinin de çok büyük bedelleri vardır.” derdi.
O bu hareketin vefa abidesi ve kahramanı oldu.
Şehadetinin seneyi devriyesinde rahmet, minnet ve dualarla yâd ediyorum.