GÖKKUŞAĞI MASALI
Kabuk bağlayan bir yara gibisin yüreğimde...
Kaşıdıkça kanıyor, canımı acıtıyorsun.Sonra kanlar bulaşıyor yüzüme gözüme, göz yaşlarımla birlikte süzülüyor kareli defterime.
Her seferinde yeniliyorsun kendini, tazeliyorsun benliğimde ki yerini. Bir öncekinden daha sert bir kabuk oluşturuyorsun. Kaldırdığımda canım daha çok acısın diye. Bir gün o yara iyileşse bile, izi hep kalacak. Bu sefer kanamayacak; ama acıtacak yine de anılarımı.
Acı tatlı günlerimizi anımsayıp buruk bir tebessüm kondurduğumda dudağımın kenarına, gözlerimin önünde kalacak bir süre, gülen gözlerinin hayali.Çok uzaklardan bir mandalina kokusu gelip yerleşecek burnuma.Bu keskin kokuyu içime çekeceğim hıçkıra hıçkıra...
Çok parçalı bir yap boz gibisin ellerimde.Yapmıştım...Bütün parçalar bir araya geldiğinde gökkuşağının altında ki altın kazanın ışıltısından gözleri kamaşmış bir kız çocuğu gördüm.Sen bozunca, kayboldu parçalardan biri, anlamını yitirdi kız çocuğunun ışıltılı gözleri.
Sondan bir adım önce, durup düşünecek karar vereceksin anılarının refakâtçısına veda edip etmeyeceğine...
O sana sırtını dönse de aldırma, ne olur!Tut kollarından, son bir veda sözcüğü fısılda senin sesine âşina olan kulağına:
“Elveda!..”
Merve MUTLU