- 201 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UMMA Kİ KÜSMEYESİN
İstanbul trafiğinde araç kullanmayı sevmiyorum ve mümkün oldukça kullanmamaya gayret ediyorum. Ancak şehir öyle kalabalık ve toplu taşıma araçları öylesine yoğun ki çoğu zaman el mecbur geçiyorum direksiyonun başına.
Yağmurlu havalarda bir başka oluyor İstanbul sürücüleri. Nedendir bilinmez yağmurun damlası düşse, anlamsız bir trafik yoğunluğu oluyor bu şehirde.
Dün işte böyle bir geceydi. Gece geç vakitte biraz da arkadaşımı kıramadığım için istemeye istemeye çevirdim kontağı. Cama düşen yağmur damlacıklarına eşlik eden radyonun sesini birazcık açıp düştüm yola.
Önümde tespih böcekleri gibi sıralanmış araçların stop lambalarından yansıyan ışıkların ıslak yolda oluşturduğu renk cümbüşünü seyrederken, bir yandan da çalan şarkıya eşlik ediyordum.
Acelem yoktu, en sağ şeritten kendi halimde giderken, solumdan kamikaze gibi hızla yaklaşan aracı fark etmemle, aracı bariyerlere yaslamam bir oldu. Metal bariyerlerden yükselen kıvılcımlar ve kulağımı yırtan sürtme sesiyle kaç metre gittiğimi bilmiyorum ama şükürler olsun durmayı başarabildim.
Neyse ki; beni sıkıştıran araçta da herhangi bir şey yoktu ve şükür ki en azından sürücü kaçmak yerine durmayı tercih etti.
Çiseleyen yağmurun altında öfkeyle az ilerde dörtlülerini yakmış vaziyette bekleyen araca yaklaştığımda sağ ön koltukta oturan hanımefendiyi ve kucağındaki küçük çocuğu görünce, üzerime doğru gelen sürücünün ağzının ortasına okkalı bir yumruk atma fikrinden vazgeçtim.
Adam da en az benim kadar korkmuştu açıkçası.
“Kardeşim ne yapıyorsun, beni öldürecektin az kalsın.” diye çıkışınca, “Telefondan navigasyonu açmaya çalışıyordum, bir anda nasıl olduğunu anlamadım, özür dilerim.” cevabını aldım.
Güler misin, ağlar mısın?
Hani özrü kabahatinden büyük derler ya tam da öylesi bir durum. “Yahu kardeşim Allah aşkına hadi beni boş ver, şu arabadaki evladını da mı düşünmüyorsun? Seyir halindeyken hele ki böyle bir havada telefonla falan uğraşılır mı?”
Karşılıklı geçmiş olsun dileklerinden sonra araçları kontrol ettik. Çok büyük bir hasar yoktu, olana şükredip, telefon numaralarımızı kaydettikten sonra sürücüyü uğurladım.
Arabaya tekrar oturduğumda sabah yaptığım bir telefon görüşmesi geldi hatırıma. Arkadaşım rüyasında beni görmüş, kaza yapmışım. Çok telaşlanmış, endişelenmiş benim için. Anlattığında “Rüyalar tersine çıkar, korkma şükür iyiyim.” demiştim.
Rüyayı hatırlayınca ürperdim. Ve neden bilmiyorum belki kazanın etkisiyle arayıp yaşadıklarımı anlatmak, iyi olduğumu bildirmek istedim.
Uygun olmayabilir düşüncesi ile önce anlık iletişim programından kazanın fotoğraflarını attım. Bir müddet bekledim. Görmeyince bu sefer gördüğünde panik olmasın diye “Merak etme, iyiyim, küçük bir kaza yaptım, rüyan gerçek oldu maalesef” gibi bir şeyler yazdım. Bir müddet daha bekledim ve yine görmeyince attığım mesajları sildim. Bu bir tepki değildi, gördüğünde çok büyük bir şey var sanmasın, üzülmesin diye yaptım.
Ancak; onun bundan çok hoşlanmadığını bildiğim için daha da panik olmasın diye arayıp kısaca olanı anlatayım kaza yerinden öyle ayrılayım dedim.
O başka bir şehirde yaşıyor. Neden bilmiyorum, aramak ve iyi olduğumu söylemek istedim. Aslında uygun olmadığını tahmin ediyordum. Ama neticede ben de kaza yapmıştım. O an doğru bir fikir gibi geldi.
Neyse.
Telefon birkaç kez çaldı ama açan olmadı. Çağrımı gördüğünü düşündüğüm için biraz daha bekledim. Döner, yahut en azından mesajlarımı fark eder diye. Ne mesajlarımı gördü, ne çağrıya döndü. Biraz daha bekledim ve bir kez daha denedim. Yine açmadı.
Nihayet üçüncü aramamda telefon açıldı. O an yaşadıklarımın stresiyle kazayı unutup, onun telefonunu neden açmadığını sorguladım.
Ve biraz da sitemle; “Yıllardır beni arayıp da hiç ulaşamadığın oldu mu?” diye soruverdim. Bunu yapmaya hakkım var mıydı bilmiyorum.
O kızdığımı düşündü ama ben kırılmıştım.
Ne konuştuk, ne kadar konuştuk hatırlamıyorum. Ama telefonu kapattığımda, aramayı yaptığım için kendimi kötü ve suçlu hissettim. O birkaç dakikada ona sanki bir ömür yük olmuşum gibi hissettim.
Aramızda birkaç şehir var. Elbette o saatte benim için yapabileceği bir şey olmadığının bilincindeydim ve bir şey bekleyerek aramamıştım. Ve elbette başıma gelen bu musibet onun suçu değildi.
Anladım ki; bir tek Allah’a yük olmazmış insan şu hayatta.
Üzüntü ve hayal kırıklığıyla döndüm eve. Gece boyu kendimi sorguladım. Neyi yanlış yahut eksik yaptığımı bulmaya çalıştım.
Sonra Alvarlı Muhammed Lütfi Efe Hazretlerinin sözü yetişti imdadıma.
“Umma ki küsmeyesin!”
Kendime söz verdim. Gayrı ne umarım, ne küserim. Belki de kendimi o kadar önemsememeliyim. Belki de benim lanetimdir bu. Hayatım boyunca kimsenin önceliği olamayacağım ben.
Allah cümlemizi görünür görünmez, bilinir bilinmez kaza ve musibetlerden muhafaza buyursun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.