- 389 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
AŞK İLLA Kİ İMKANSIZ OLMALI...
Bir düşün bir düşünün, sevgili hafız mademki ruhumun da muallimidir varlığınız ve işte kıyama durduğum bir atmosfer pekişen iç sesim büyüyen hasretim ve peşinde koştuğum öznemle kendime ve huzura duyduğum özlem.
Sessizlik pek revaçta bizim buralarda bu yüzden en gürültülü duygularımdan ördüğüm sessiz nidalardır bana eşlik eden bense eşiğinde ölümün beşiğinde sevgimin, tıngır mıngır sallıyorum canım annemi.
Coşkumsa…
Ansızın hâsıl olan.
Ve sessizlikle iştigal içimden gelen.
Renklerim öksüz, varlığım yetim ve işte haiz olduğum nice yeti’ m yeter ki daim kılsın Tanrı.
Uzağındayım atlas ruhumun ve ataçla iliştirdiğim bir şiirle hemhal ama yetmez yazdıklarım azımsan da varlığım yaşadığım iklimde ve asla düşmez yakamdan hüzün nasıl da mustarip olduğum ikilem yüklü acıtan bir iklim.
İçine düşülesi bir kuyu mademki yalnızlık oysaki hınca hınç dolu yüreğim kekremsi acılardan payıma düşen ve o dik başlı o dik acılı üçgen içimde saklı olsa ne ki gizem ben ki izini sürüyorum gizinde bu sevdanın neşrettiğim sözcüklerden kâh şiirler kâh nesirler örüyorum.
Bir muamma bazen askıntı olan güne geceyi kapıdan kovduğum lakin bacadan girmekte ısrarcı ve sırra kadem mutluluk rüzgârı esiyor tekil hanemde mademki bacadan girmekle kalmıyor benden bir parça oluyor duygularım ve işte somut bir hale dönüştürmekle mükellef tüm cümlelerim.
Bakiyesi bazen yorgunluk.
Tutulan nutkum.
Tutuklusu olduğum kalem kaile alınmaksa hep güzel yaza yaza büyüyen bir sevda bir umut varsın kaskatı kesilsin bedenim zemheride çünkü ben en çok açıp solmayı sevdim evrende verilen nefesi boşa tüketsem de bir ömür ölü nefsim ara ara kıpırdasa da en çok açlıkla terbiye ettim hem bedenimi hem yüreğimi uzamında sözcüklerin kayıp bir minval bellesem de hayatı beylik cümleler üretmek istemiyor benlik madem kalemin izin sürdüğüm…
Sihirli bir değnek içime d/okunan.
Sanırım leylekler getirdi beni dünyaya tıpkı kalemin de hızında büyüyen coşkum ve sevgimle kıvanç yüklüyüm ben sevmeyi delice sevmekle.
Çocukluğumdan bu yana beni terk etmeyen hayallerim:
Yoksa siz de bir hayal misiniz?
Hayaletler ise rüyalarımda beni terk etmeyen misal dün gece g/ördüğüm rüya mademki temkinliyim artık insan ilişkilerinde gelin görün ki sevmekten güvenmekten de geri duramıyorum.
Ruhumun sakatatı şiirler.
Uzvum ise kalem.
Acının saltanatını sürdüğüm kaderim.
Kederimse sırnaşan askıntı olsa bile ruhuma umudumu eksik etmiyorum hem yaşarken hem yazarken.
Dipçiği mi kalemin?
Kalender hayatım mı yoksa ara ara ifşa ettiğim…
Ötesinde duygularım ifa etmekle mükellef ve soytarı imgeler çalarken sazını ruhum ise çengisi iken sözcüklerin ve kanayan bir coğrafya iken içimde sekerken kalem bunca şiir ve nazımla niyazımla yemin ettim ben bir kere söz verdiğim kadar sevdiklerime mümkün mü diyetini elbet ödeyeceğim yürüdüğüm yolun kürediğim duyguların hele ki yolum düşmüşse şiire nice nesre öykündüğümse yazdığım öykülerin kahramanı bazen bana delalet bazen sözcüklere namzet namlı şanlı manalı cümleler kurmaktır yazdığımda hayalim.
Ruhumun kayıp tıpası.
Sözcüklerin kırık tokası.
Tokalaştığım kederim.
Tıknefes kaderim.
Elem dolu hüznün minvalinde göçen kuşlar gibi göçebe yürek iklimimde yer tutan bir kuş yuvası belki de içinde büyüdüğüm mabedim bazen bir zindana denk düşen bazense saklı kıbleme bazense kabir azabı çektiğim.
Huzurun adı elbet sevgi elbet yazmak.
Huzuruna çıktığımda okuyucunun bir dokunulmazlık bahşediyor bana Tanrı ve işte aşk meleğinin oku nasıl da saplanıyor âşık olduğum o masum o bakir A4 kâğıda.
Çocuk kalbim, sevgili hafız…
Çocukça severken.
Çözülense diz/elerimin bağı ve ağına yakalandığım duyguların da en muteberi iken Aşk ve ben bir ömür bağdaş kurduğum kadar bu duyguya aşkla ç/ağlıyor renkler ve sözcükler ve doğa bazense doğaüstü bir güce teslim olduğum nasıl ki mucizeler yağdırıyor yüce Mevla ve tevafuk eseri yolumun kesiştiği güzel insanlar.
Münzevi bir iklimse eğer ki sancılandığım doğum öncesi ve doğum sonrası kâh şiire kâh öyküye en çok da huzura kavuştuğum o minval ki üstünkörü yazmadığım kadar kalburüstü duygularım ve devingen haletiruhiyem nasıl da kucak açmakta sonsuzluğa.
İhya edilesi bir yürekse benimki asla yetinmediğim…
İhya edilesi yüreklerin hayalini kurduğum bir ömür ve yazarak atladığım o sınır o sinir katsayım huzura kavuşurken ve ivedilikle kendime olan saygımın da pekiştiği bir aralıktan da sızdı mı ilham perim ve aşkla çağladı mı sözcüklerim aşikâr aşina olduğum tümden gelen coşkuma eşlik ederken tüme varım şiirlerim ve yazılarım.
Bazense bir mikado çöpü gibi dağıldığım.
Bazen kibrit olup kâğıtları ateşe verdiğim.
Bazen âşık olup içimdeki yalnızlığı kemirdiğim.
En çok da Şah damarımı sevmişken ve şah damarımdan da yakın olana sevdalanmışken şu bir gerçek ki damarlarımdaki sadece kan değildir mürekkeple sözlenen şahı duyguların şiarı iken de evrenin o İlahi Aşk ve münzevi gölgeler de el ayak çekti mi basireti bağlanmış mutluluğun çat kapı geldiği…
İhtimamla severken.
İhtişamını aşkın bir cübbe gibi üstüme geçirmişken.
Eski de olsa mintanım eskise de benliğim tüm yazdıklarım tüm duyumsadıklarım annemin ak sütü gibi helal bu yüzden sevdam sonlanmıyor paçoz imgelerde şanlı sözcüklerde harlanıyor yüreğimdeki ateş.
Ve ihbar ediyorum bu aşkı nasıl ki şahı duyguların ve asla ah da almazken asla ağlak olmadığı kadar ruhum aralıksız yaş döküyorum içimdeki çeşmede aldığım abdestin ertesi rükû ettiğim kadar sonsuzlukla bir anlamda şah damarımı kesiyorum o coşkulu o akışkan o sevdalı kanı akıtıp da kar taneciklerine rast geliyorum yazarken elbet zerre zarar görmediğim elbet zerre zarar vermediğim minvalde kar olup yağıyorum kanım kalemden fışkırdıktan sonra derken huzura düşüyor yolum derken hüznümü sevip aralıksız ç/ağlıyorum aralıksız gülüm/süyorum.
Öznem itibar etmeli özleme.
Özlem pekiştirmeli bu sevdayı.
Ve aşk da illa ki imkânsız olmalı illa ki kavuşmamalı yâre yoksa mümkün mü yazabilmek yoksa mümkün mü dimdik ayakta kalabilmek?
Benliğimin yarısı öğrenci yarısı muallime mademki o halde bir çentik de siz atın yalnızlığımın akan damında saklı karı ve kanı yazdıklarıma ve size sunarken, sevgili muallim ve de af ola eğer ki sürçü lisan ettimse bilin ki sonu gelmeyen bir aşkın bir coşkunun nişanesidir kalemimle hemhal olduğum kadar bir an evvel kendime kavuşma arzusunda siz saklı olduğunuz kadar varsın hatta hep de imkânsız olsun aşk…
YORUMLAR
imkansizi mümkün kilmak cok zor...
...
Ve aşk da illa ki imkânsız olmalı illa ki kavuşmamalı yâre yoksa mümkün mü yazabilmek yoksa mümkün mü dimdik ayakta kalabilmek...
Kutluyorum güzel yüreginizi, yürekten.
Gülüm Çamlısoy
Ne de iyi ettiniz.
Çok teşekkür ederim.
İçten selam saygılarımla dost kalem
ÇÜNKÜ ŞAİR EN ÇOK SEVMEYİ SEVDİ VE HER DAİM SEVGİ KARŞILIK BULDU FARKLI KAYNAKLARDAN DA ULAŞSA DA SEVGİ BİR O KADAR KİNİN GÖLGESİNDE YAŞAYAN GÖLGELER DE NASİPLENDİ NEFRETTEN YİNE DE...
AF ETMEK DİNİMİZİN BUYRUĞU VARSIN OLMASIN HER DAİM SEVGİNİN KARŞILIĞI LAKİN SADECE DÜNYA İLE SINIRLI DEĞİL YAŞAM VE EVREN...
İKİ CİHANDA DA AZİZ OLUNUZ SEVGİLİ DOSTLAR...
ŞAİR EN ÇOK SEVMEYİ SEVDİ MADEM...
Yabani bir iklimdi gönlün meşk eylediği gizin sisinde saklı umutlar tahayyül etmekten de öteye gitmediğini sanmasın da hiç kimse.
Bir rezidans konuk ettiğim sevginin kör noktasında saklı iken özlemi verdiğim her selam ve sevgim rahmetidir evrenin.
Akasya ağacı.
Kurumuş çınar.
Kükreyen doğa.
Hayatın nazına yenik düşen her v/eda ve konuşlu olduğum kadar yalnızlığa bağrı açık bir hasretle diktim söküklerini ettiğim kelamın kayıp frekansında buldum kendimi içim her kıyıldığında ruhum her acıktığında ben sadece ve sadece kendime zulmettim…
Atladığım öğünler sayısı binlerce.
Öğütüldüğüm o devasa değirmen nasıl da sade ve kıvamında sevdim ben hayatı içimin yerleşkesi yeri geldi mi kurşun ağırlığında yeri geldi mi yavru kuşun kanatlarına yaslarken başımı…
Azadesi gülücüklerin.
Tebessüm ehli bir minvalde dinmez de canhıraş feryadım lakin içime estiğim içime esip gürlediğim güzün devamı iken kapıyı çalan kış bahçesinde bir bir sektiğim sergüzeşt hecelerin sarmalında ruhumun arındığı kadar elbet ne çok şiire mahal verir yorgun fıtratım ve gizim ve gizemim hele ki şüheda mazim yok mu…
Koyuvermişken kendimi.
Kanmışken kendime.
Kanatmışken içimdeki bereyi.
Yasa muadili iken her yas dolu ayin her yaş dolu yüreğimi de yakarken zalim.
Hayatı temize geçirmek benimki aslında tıpkı üniversitede deli gibi not tutarken alt yazı geçmek adına hayata.
Devasa bir parantezde saklı iken sözcüklerim ama yetinmediğim tek tuş ile sildiğim üstüne üstük ihlal edilirken benliğim.
Kara ikliminden göçen yağmur damlası.
Akdeniz ikliminde saklı güneş ve savurduğu nidası.
İçlenmeden içerlemeden yaşamak mümkün olsaydı keşke demenin de bir maharet olmadığı kadar ben duygularımı ben insanlığımı doya doya yaşarken.
Bir günde soldu gece.
Gecede saklandığım yılları dünde bıraktım ve gündüzle güneşle barışıp içimdeki idam sehpasını parçaladığım.
Hurafeler saklı bekçisi olduğum gecenin miadı doldu madem bir kere.
Kral Aslanın da şatosu konuk edildiğim kedi gibi uysal olmak ne kelime içime yağdırdığım öfkem içime yağan yağmurun tek damlası olmak bana çoktan yetti.
Kurak iklimlerde süregelen çorak topraklar.
Çörekotu serptiğim ruhumdaki dalgalar ve de…
Hangi düş’ ün hangi düşüşün sağanağı idi geceye yakalandığımız kadar kalemin ansızın sökün eden nidaları belki de bir kapı aralığından içeri buyur ettiğim Aralık’ın kayıp anahtarı idi peşine düştüğümüz peki…
Şaibeli idi kimi sevda masalı.
Şirin bir gülüm/seme dilerken şair.
Şiirin boyunu aştığı kadar da haddi hesabı yoktu ruhunun dalgaları.
Men ettik sevgiyi ve yetmedi…
Mahal verdik hüzne şairi ise kesmedi yazdığı şiirler gözüne kestirdiği idi ne de olsa içinde büyüyen Aşk ve içinde yatan Aslan Kral.
Hükümranlığında Rabbin küçük bir hücre hapsine çarptırılmış olsa şair ne ki ne?
Ruhundaki salavat.
Acıdaki nakarat.
Göğün muhtevası nice bulut ve işte sevgiyi bandı ufka şair un ufak edilmiş olsa bile tanıktı sadece Rabbi ve şair tav olmuştu bunca duygunun da izini sürdüğü ölçüde gizini sundu altın tepsiye.
Bir yatır meziyetinde iken yaşanası duygular.
Eziyet addedilse de yaşadığı hayat asla sapmadı yolundan.
Dümeni kırmadı bir kere bile.
Acının müptelası olmuş kurşun yemiş yürek kurşun ağırlığında olsa da vicdanı tüyden de hafifti ve şair uçmaya adadı kendini esir düştüğü hücrenin her hücresinde yaşattığı kadar yalnızlığı şair hep nöbete kaldı.
Nöbet geçiren bir iklime esir düştü kimi zaman.
Ötelendi de.
Öksüz kalmamak adına canına dişine taktı ve yetim yüreğiyle s/üzüldü günbegün hicap duymadığı kadar olumsuz tüm duygulardan arınmanın keyfini sürdü hem de hüzün iken bakaya kalan hem de hüzün iken varsın olsun bekası ömrün.
Zaaflarını yok saydı koydu yırtık bir zarfa ve kendine postaladı öncelikle yazdıklarını.
Yanık kokuyordu sağı solu.
Yâdı dünde saklı bir müfreze gibi meftunu olduğun aşkın Kerbelasında uyuya kaldı.
Günden güne büyüyen bir özlem kendine.
Öznesi yitikti ve gizli belki de bir siğil gibi geçecekti bu derbeder günler.
Debdebeli duygularına hürmet etti Allah’ın izniyle yaşadığı coşkuyu bunca duyguyu tek kalemde sayfaya yığdı.
Ne çok safsata yüklü idi insanların hayatı ve şair saf tuttuğu kadar saf yüreği ile uçuşa geçti.
Göğün o çağıran tema/sı ve şairin temas ettiği evren.
Verilmiş sadakası vardı ama yetinmedi aralıksız sadaka verdi ve sevdi insanları sevebildiğinden öte şair nasıl ki kâh uzak kâh yakındı içindeki yaraya yamalı bir kumaş gibi bir mintan gibi duyguları ruhuna geçirdi.
Sandal su alırken.
Şair ne zamanki yeltense dümeni kırmaya…
Kopuk bir düğme gibi aradı kendini: yarısı Asya idi yarısı Avrupa ama en çok kanayan coğrafyalarla eşleşti ruhu ve kanayan kandırılan insanların yiten insanlığın altına not düştü:
Nemalandığı kadar bunca acıdan nasip bildi hüznü nankör sesleri duymazdan geldi.
Çırpı bacakları kalemin.
Semiren yüreğinden sökün eden hüznün g/izinde.
Acının bakiyesi iken şiir…
Açamadığı kalbin sesinde ser verdi sır vermedi ve nice yazıya nice masala can verdi can bulduğu kadar sermayesi idi duyguları ve yüreği.
Zamlı tarifesinde hayatın uzak kalamadı da sunulan zanlardan ve üstüne dahi alınmadı ne de olsa insanlık havale geçiriyordu ve şair ne var ne yok havale etti Rabbine.
Küskün gecenin mimarı.
Sözcüklerinse miadı dolmadan.
Şerh düştü düşeli vara yoğa şerrine lanet okudu zalimin ve künyesinde asılı tüm sözcükleri bağrına bastı ağrına gitse de yaşadıkları hamt ve şükür ettiği sürece ayakta kalmayı da becerdi ve dolgun başaklar gibi eğdi başını Rabbin nezdinde kuruyan çiçeklere su verdi gözleri ile ve kuram dışı sevgisinde şair en çok sevmeyi sevdi kendi ile olan bitimsiz kavgasında son sürat hayal kurup umut etmeyi de saklı tuttu güncesinde solsa da neşesi sönse de ateş…
GÜLÜM ÇAMLISOY