- 245 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kısa Saç Son Bölüm
Şehitler Mahallesi’ndeki kaza evlerinde olaydan yeni haberdar olan herkesi sokaklara dökmüştü. Ayağına terliğini geçiren, çay bardağıyla dışarıya çıkan herkes olayın yaşandığı yere geliyordu. Herkesin aklındaki soru ne olduğuydu.
Aslan’ın az önce çıktığı yol büyük bir kalabalığı ağırlıyordu. Hala harap bir haldeydi. Kalabalığın arasından geçerken iğrenen bakışlara aldırış etmedi. Vücudu müthiş derecede ısınmış kalbi deliler gibi çarpmaya devam ediyordu. Hala yapması gereken bir şey vardı. Ömer’i bulmak ve ondan öcünü almak.
Az önceki asfalt yolu geçip, evlerinin (Ki o evi hiçbir zaman evi olarak görmemişti) yanında geçti. Toprak yola vardığında dönüp yaşattığı dehşeti izlemeye koyuldu. Hepsinden intikamımı aldım diye geçirdi içinden. Yanık insan eti kokusu burun deliklerinden içeri dolarken kin ve nefret dolu gözlerle tren kazasının yaşandığı Yeşil Sahaya bakmaya devam ediyordu.
***
26 Haziran sabahı saat 07:30 civarı büyük bir şok dalgası yayıldı. Ve bu şok dalgasından sonra Yeşil Sahayı saran ve yardım ekiplerinin içeri girmesini imkânsız hale getiren koruma kalkanı kalktı. Durum içler acısı bir haldeydi. Koruma kalkanı yüzünde kaza yerine giremeyen sağlık ekipleri hızlıca harekete geçmeye başladılar.
Yaralı kimse yoktu. Herkes korkunç şekilde ölmüştü. Vagonlardan yayılan asit çoğu insanı eriterek öldürmüştü. Birçok insan ezilerek adeta pres makinasının altında kalmış gibi tanınmaz bir haldeydi. Bazı insanlar boğularak ya da diri diri yanarak ölmüştü.
Aslan Aslan o gece iz bırakmamak için telefon direklerini söküp yola fırlatmıştı. Başka kimseyi öldürmek istemiyordu. Özellikle bir polise zarar vermemek için tüm haberleşme yollarını tahrip etmişti. Aradığı şey Ömer’di. Onu bulmadan asla vazgeçmeyecekti.
Önce cama bir taş adılmış gibi bir ses duydu. Yattığı yerden irkilerek uyanan Ömer başını cama doğru çevirdi. Gece geç vakitte eve dönmüş ve babasına görünmeden eve girmeyi başarmıştı. Üzerini dahi değişmeden yaptığı aptallıktan pişman bir halde yatağına girmişti. Asan’ın gücünün farkındaydı ve onu yoldan çıkardığını, bir felaketin fitilini ateşlediğini biliyordu. Bu korku ve pişmanlık uzun süre gözüne uyku girmesini önlese de saat 02:45 civarı uyumuştu. Gece boyunca öten siren seslerini duymadan deliksiz bir uyku çekmişti ta ki cama vuran taşın sesine uyanana kadar.
Aslan evin kapısına dayandığında, Ömer onun geldiğini anlamıştı. Yüreği korkudan deliler gibi atıyor, ne yapacağını bilmeden bekliyordu. Sonra evin demir mavi kapasının kilidi kendiliğinden dönmeye başladı. Demir kapı büyük bir hızla içeriye doğru açıldı. Kapı çarpmanın şiddetiyle menteşelerinden söküldü ve yere düştü. Ömer’in serden geçti babası gürültüye uyandı ve yataktan atlayıp kapıya doğru koşuşturdu. Eşi Sevim de onun hemen ardından üzerini giyinmeye başladı. Hamdi üzerinde çay lekesi olan atletiyle kapıya vardığında Aslan’ı gördü. Göz ucuyla uzun koridorun sağındaki yatak odasına bakıyor. Eşinin bu tarafa gelip gelmediğini kontrol ediyordu.
Aslan’a nefretle bakıyordu. ‘Neler oluyor ulan?’ diye sordu.
Aslan donuk gözlerle ona baktı. Sonra elini sağa doğru bir şey fırlatır gibi ittirdi. Aslan, Hamdi Akın kapının çerçevelerine öyle bir çarptı ki adam oracıkta öldü. Eşinin öldüğünü gören Sevim Akın feryatlar içerisinde yatak odasından evin giriş kapısına doğru koşmaya başladı. Gözlerinde korku ve dehşet vardı. Olaylar öyle kısa bir süre zarfında olmuştu ki geceliğini değişmeye fırsat bulamamıştı.
Her taraftan siren sesleri geliyor, siren sesleri Sevim Hanım’ın çığlıklarıyla karışıyordu. Aslan onu da bir duvara savurdu. Kadın bayıldı.
Aslan, evin içerisine süzülerek girdi. Koridoru yürüyerek geçti. Her adım attığında evdeki eşyalar kırılıyor, savruluyor, oraya buraya uçuşup parçalanıyordu.
Ömer yatağındaydı. Korkudan kaskatı kesilmişti. Aslan odaya girdiğinde bütün camlar ‘Poff!’ sesi çıkararak parçalandı. Aynı çocukken caminin bütün camlarının parçalandığı gibi an gibi olmuştu.
Aslan, nefret içerisindeydi. Gözleri büyümüş, kısa saçlarının her bir teli dikleşmiş, üstü başı yırtılmış, üzerini boydan boya saran bok ve idrar kurumuştu. Yüzünde birkaç çizik, her iki elinde de yanıklar vardı.
‘Yataktan kalk!’ diye söylendi Aslan. Gözleri seğiriyor, dudakları kasılıyordu.
Ömer ‘Seni öldürürüm.’ Dedi. Köşeye sıkışan bir avın saldırganlığı ve cesareti vardı üzerinde.
Aslan, onu zihin gücüyle sımsıkı sardı ve odanın tavanına yapıştırdı. Odada bulunan eşyalar parçalanıyor, etrafa saçılıyordu.
Sonra onu sertçe yere indirdi. Tüm eşyalarla birlikte hem de…
Ömer yüzü göz kan revan içerisinde ‘Tüm yapabildiğin bu mu?’ diye bağırdı.
Aslan aynı ifadesiz bakışlarla ona bakıyordu. Gayet sakindi. Yapacağı şeyleri düşündü önce. Ömer’i hemen öldürmek istemiyordu. Onu tekrar havaya kaldırdı.
Zihin gücüyle ilk önce parmaklarını kırdı. Sonra kırılan parmakları eklem yerlerinden bir kâğıt yırtar gibi kopardı. Akan kanın onu hemen öldüreceğini düşündü ve hemen kan akışını kesti. Ömer bir canavarı andıran sesler çıkarıyor, acı içerisinde bağırıyordu.
Sonra ellerini kopardı. Tam bilek yerlerinden. Kan akışı yine yoktu. Sonra dirseklerine ve bileklerine kadar olan kısmı kopardı ve büyük bir hızla odanın duvarına fırlattı. Kopan uzuv parçaları o kadar sert bir şekilde duvara gitti ki iki uzuvda duvara çivi gibi saplandı. Koldan kopan et ve kemik parçaları etrafa saçıldı.
Aslan durmuyor, yüzündeki ifade değişmiyordu. Ömer’in kollarından yukarısını da omuz eklemlerinden kopardı ve camdan dışarıya fırlattı.
Ömer artık sadece inliyordu. Acısı öyle büyük bir noktadaydı ki feryat edecek bağıracak hali yoktu.
Aslan için artık hiçbir olgunun önemi yoktu. Ömer karşısındaydı ve onu lokma lokma koparıyordu. Yüzündeki dehşeti, korkuyu, acıyı gördükçe bugüne kadar yaşadığı her şeyin intikamını aldığı için bir huzura erdiğini hissediyordu.
Ama Ömer’i öldürmeyecekti. Onu yarı baygın halde uzuvsuz bırakmak istiyordu. Ölüm onun için bir armağan olurdu.
Hareketsizce havada asılı duran bedenini izledi. Sonra bacaklarını tam kökünden kopardı. İşte yapmak istediği şey buydu ve başarmıştı.
Saat 07:45’te Ömer’i o halde bıraktı.
***
26 Haziran Çarşamba Saat 07:57
Aslan, Ömer’i bir yılan gibi uzuvsuz bıraktıktan sonra oradan ayrıldı. Doğruca Yeşil Sahaya, her şeyi başlattığı kayaya doğru gitmeye başladı. Oraya vardığında süzülerek taşın üzerine çıktı. Hala bir karmaşanın hâkim olduğu, alevlerin gökyüzünü kızıla boyadığı gökyüzüne baktı. İçindeki enerji bitmiş gibiydi. Herkesi öldürmüştü. Onunla dalga geçen, küçük düşüren, döven, söven…
Vücut ısısı hala yüksekti. Kalbi bir makine gibi atıyordu. Zihni karmakarışıktı. Olaylar başladığından beri gözünü kırpmamıştı. Sonra gözlerini yumdu. Müthiş bir huzur hissetti. Üzerinde durduğu kayayı, hala yanan vagonları, havayı, toprağı ve her şeyi hissedebiliyordu. Her nesne onun bir uzvuymuş gibi geliyordu. İstese Dünyayı bile hareket ettirebilirdi. Bu gücü hissediyordu. Zihni, tam güç çalışıyordu.
Öylece bekledi. Bekledi…
‘Hemen aşağıya in seni pislik!’
Aslan gözlerini açmadı. Gözlerini açmasına gerek de yoktu. Her şeyi başka bir boyuttan görüyordu. Tepki vermeden bekledi. Kurulan silah sesine dahi tepkisiz kaldı.
O an tüm evrenin aslında kendi beyninde yarattığı bir gerçeklik olduğunu anladı. Bu gerçeklik, müthiş bir illüzyondan başka bir şey değildi. Aslan, kendi zihninde yaşayan diğer insanlardan bir adım öteye geçmiş ve uyanmaya başlamıştı. Var olan her şey bir atom kadar küçük ya da evren kadar büyüktü. Küçüklüğün de bir sonu yoktu. Tıpkı büyüklüğün bir sonunun olmadığı gibi.
Bir şeyin sınırı ya da sonu yoksa gerçek değildir.
‘Son kez uyarıyorum hemen in aşağı ve teslim ol.’
Uyarıyı yapan polisin etrafından onlarca polis daha vardı. Bir çember oluşturup Aslan’ın üzerinde durduğu kayayı sarmışlardı. Hepsinin ellerinde tabanca vardı.
Havaya üç el uyarı atışı yapıldı.
Aslan yine tepkisiz bir halde duruyordu.
Asit yüklü vagonlardan birinin içerisinde hala yeteri kadar nitrik asit vardı. Aslan ellerini açarak o vagonu yükseğe kaldırdı. Polisler gördükleri karşısında şoka girmişlerdi. Bir güç tonlarca ağırlıktaki bir demir yığınını sanki bir kağıtmış gibi kaldırıyordu.
Polisler üzerlerine doğru gelen vagona korkuyla ve hayretle bakıyordu. Az sonra üzerlerine dökülecek asitle erimek üzerelerdi.
İlk ateşlenen kurşun Aslan’ın karnından girdi, diğer kurşun sağ üst kısımdan girip sırtından et parçalarını kopararak çıktı. Aslan istifini dahi bozmadı. Vagon hala havadaydı ama hareket etmiyordu. Birbiri ardına ateşlemeler oldu. Onlarca mermi Aslan’ın vücudunu delip geçiyordu.
‘Kafasına, kafasına ateş edin.’ Dedi bir polis.
Ve öyle yaptılar. Direkt kafasına sıktılar.
Aslan isteseydi hepsini öldürürdü. Ama bunu yapmadı. Kafasına gelen ilk kurşunla kayadan aşağı düştü. Gözleri hala kapalıydı. Yüzünde daha önce hiç mutlu olmamış gibi bir mutluluk vardı.
Ve işte şimdi sınırların olduğu yerde uyanmıştı. Evet ölmüştü belki. Ya da çok derin ve uzun bir rüyadan uyanmıştı. Büyüklüğün de küçüklüğün de sınırlarının olduğu bir yerdeydi. İnsan değildi, bir bedeni de yoktu. Sadece bir benlikten ibaretti. Mantığın ve oranın kaypaklaşmadığı gerçeküstü bir evrende uyanmıştı. Gerçeklik işte buydu. Aslan ölmüş ama uyanmıştı.
***
27 Haziran Perşembe 1996 Gazete Güvercinden Bir Kesit
Erzurum’da korkunç bir tren kazası gerçekleşti. Ölü sayısının 42 kişi olduğu belirtiliyor. Olaya dair çok fazla birli kirliliği var. Trenin nasıl raydan çıktığı konusunda henüz kesinleşmiş bir haber yok fakat tuhaf bir çocuğun tüm bu katliamı gerçekleştirdi yönünde şahitler var.
***
Aslan Aslan’ın İlkokul Öğretmeni Kemal Alagöz ile Yapılan Röportajdan Bir Kesit
… böyle olacağı belliydi. Defterlerine karaladığı korkunç resimleri şimdi bile hatırlıyorum. Aslan doğru yönlendirilseydi her şey çok farklı olurdu. Çok üzgünüm. Bir öğretmen olarak, bu katliamda az ya da çok payımın olduğu düşüncesi beni kahrediyor.
***
3o Haziran Pazar 1996 TÜZGEMDER Raporlarından alıntıdır.
Türkiye Zihin Geliştirme Merkezi Derneği’ni olarak öncelikle şunu belirtmemiz gerekiyor; Aslan Aslan vakası devlet kurumları tarafından trajik bir kaza olarak gösterilmekte ve gerçek gizlenmektedir. Kamuoyunun bilmesini isteriz ki, Aslan Aslan doğaüstü bir güce sahipti. Cisimleri kontrol edebilen müthiş bir güce sahipti. Bu güç, intikam ateşiyle birleşince Türkiye ve hatta dünya tarihinde görülmemiş duyulmamış bir katliama dönüştü.
Bu bağlamda asıl önemli olan Türkiye coğrafyasında bu tür zihin gücü olan çocuk var mı ve bu güce sahip birileri varsa bu doğaüstü gücün bilincinde mi? Bu doğaüstü güç insanın evriminde geldiği son nokta mı? İnsanın ötesinde ve üzerinde bir yaşam formu olabilir mi?
Tüzgemder olarak araştırmalarımıza devam edeceğimizi kamuoyuna bildirmek isteriz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.