- 167 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Kabullenmek..
Bilindiği üzere sizin için kötü bir olay yaşadığınızda bunu beş evrede atlatırsınız ya da atlatamazsınız. Bunlar ölüm, kesin ayrılık gibi nedenler olabilir. Ne kadar müddette atlatılır derseniz kesin bir şey söyleyemem. Kimse söyleyemez. Geçenlerde yarım kalan şeylerin neden akılda kaldığına ilişkin bir yazı okudum. Zeigarnik etkisi diye geçiyor bu kavram. Kısaca şöyle açıklamak gerekirse: İnsan beyni alıştığı, sürdürdüğü, yapmakta olduğu şeylerle veyahut ilişkilerle ayrı düşerse yarım kaldığı için sürekli onları düşünür diyor bu kavram. Mesela kitap yazıyorsunuz, acil başka bir işiniz çıktı diyelim. Kafanızda kitap dönmeye devam ediyor. Yeni işe konsantre olamıyorsunuz. Yeni işi bırakıp yeniden kitabınızı yazmaya devam ettiğinizde ise o yeni işten hiçbir şey hatırlamıyorsunuz. İşte böyle yarım kalışlarımız var, her yerde her an. Yaşamamıza bile mani olacak derecede büyük ve etkili şeyler. Yarım kalmışlıklar. Her insanda zeigarnik etkisi vardır diyemem tabi ki. Özellikle ilişkiler için bunu söyleyemem. 20-30 yıllık eşini toprağa verip de ardından zoraki 40 gün bekleyip evlenenler yok mudur? Vardır tabi. Bu dünyada her şey mümkün. “Hiçbir şey gerçek değil, her şey mubah…”
Başlangıçta söylediğim beş evreden sonuncusu olan “kabullenme” aşamasında çok rahatladığımı hatırlıyorum. Şu an bile rahatım. Çünkü zaman denilen acı ilacı yıllar boyunca her gün damardan yedim. Aşk acısı olarak başladığı doğruydu. Yedirememek vardı en çok acıtan. Bir adam nasıl terk edilebilirdi? Tabi burada sonsuza kadar biriyle yapışık olunamayacağını kabul ediyorum. Kimse birbirine kilitli kalamaz. Ama işte o zamanlar güven denilen bir şey vardı. Söz senetten değerliydi sanki. Dilin kemiğinin olmadığını her şeyin söylenebileceğini bilmiyordum. Bir söz verildiğinde bu mutlaka nihayete erer diye düşünüyordum. 20 yaşında bir düsturumdu bu “-ebilirim, -abilirim” eklerini kati suretle kullanmazdım. O gün gelirim der giderdim. Ya da tam tersi. Sözünü tutmayan insanlarla işim olmaz deyip, kestirip atardım açıkçası. İşte o senetten daha değerli söz olayı, bu kadar kafamı meşgul etti benim. Bir insan, kaldıramayacağı ağırlığın altına girmez diye düşünüyordum.
Şimdi gülüp geçiyorum hatırladıkça bunlara. Çocukmuşum, safmışım. İnsanlara güvenmek istiyormuşum her zaman. Buradan onu suçladığım anlaşılabilir. Ama aslında kendimi suçluyorum ben. Benim milyon tane hatam oldu tabi ki, sadece hatalarımla sevildiğimi sanmıştım. Ismarlama sevmeyin kimseyi, tanıdığınız insanları bir şekle sokmaya çalışmayın. Hem insan içten içe değişmiyor. Hem de bir yerde patlıyor lastik işte. O yüzden bırakın tanıdığınız gibi kalsın.
Sosyal medya profillerini takip ettim bir süre. Soyadının değiştiğini gördüğümde ise devreyi kapattım tamamen. Artık her şey berraklaşmıştı. Gözümdeki sis aralanmıştı ve üzerimdeki fil sonunda kalkmıştı. Ne yapmalıydım? Yol belki kısa, belki uzun olacaktı. Yalnız mı yürüyecektim artık?
Her insan varoluşsal anlamda yalnızdır zaten. Doğarken yalnızdır, ölürken de yalnız olacaktır. Yaşam diliminde yalnız hissettirenler çıkacaktır. Hayatıma birilerini dâhil edip onları sevmeye çalışmayacağımı anlamıştım. Sevmek başka bir şey gerçekten, güvenmek öyle kolay değil. Kendini birinin merhametine bırakamazsın öylece. Kriterler var, herkes mülakat yapıyor aslında flörtleriyle ve güveni, teminatı, sadakati arıyor. Bu da yetmiyor 1000 parçalık yapboz eksiksiz olsun istiyor.
Bakış açıları farklı, hayattan aldığımız dersler özde aynı olsa da kafada farklı. Bazıları yeniden başlamayı sever. Hatta jeton delip sonsuza kadar oynayacaklarını düşünürler bu oyunu. Ben ise bir jetonla başladım ve şimdi diğer oyuncuları izliyorum. Ne kırmak ne kırılmak istiyorum. Bu da çekimser kalmakla mümkün olacak.
Kötü bir olay yaşadığınızda bunu beş evrede atlatırsınız ya da atlatamazsınız. Ben kabullendim ve sonunda kabullendiğimi kabullendim..
YORUMLAR
Belli bir yaştan sonra zaten insanlara karşı daha mesafeli, daha kuşkucu ve daha çekimser oluyorsun. Diyorlar ya hani "beklentilerini ne kadar aşağıda tutarsan, o kadar az hayal kırıklığı yaşarsın" diye doğru söz galiba...
Bazı şeyleri de yaşayıp deneyimlemek ve dediğin gibi kabullenmek gerekiyor. Böyle böyle yaşayıp görüyor ve daha da olgunlaşıyor insan.
cointreau
Hayattan ve insanlardan beklentilerimizi sıfıra indirgemek ve herşeyi olduğu gibi kabullenmek galiba insanı daha sakin,olaylara bakış açısını daha net görmesini sağlıyor ve diyorsun ki içinden "hayat işte yaşa gitsin"İnsanlara asla anlam yüklemeden,yalnızlığın aslında mükemmel bir kalabalık olduğu gerçeği kişiyi olabildiğince özgürleştiriyor.Yani hiçbir iş ve insan için artık telaş ve acele etmiyorsunuz.
Kaleminiz hep yazsın..Beğeniyle okudum.Selamlar.