- 241 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ÖĞRETMENİN DÜNYASI
“Kalpler silahla değil, sevgi ve yüksek gönüllülükle yenilirler.” Baruch Spinoza
Yatılı Sağırlar Okulu’nda etüt öğretmenliği yapıyordu Mesut öğretmen. Grubundaki öğrencileri akşam yemeğine aldı. Yemekten sonra dinlenme saati vardı. Öğrencilerin bazıları çay içiyor, kimi masa tenisi oynuyordu. Kimileri de dersliklerinde kitap okuyor ya da bir şeyler yazıyorlardı.
Mesut Bey de, diğer etüt öğretmenleriyle birlikte öğretmenler odasında çay içerek sohbet etmekteydiler.
O sırada bir öğrenci içeriye girerek heyecanlı şekilde, yarı konuşarak yarı işaret diliyle, bir şeyler anlatmaya çalıştı. Ters bir durum olduğu belliydi.
Mesut Bey, işaretle ve aynı zamanda konuşarak: “Ne oldu?” Diye telaşla sordu.
Öğrenci, eliyle; “gelin” işareti yapıp koşarak çıktı. Öğretmeler de arkasından çıktılar. Koridorda bazı öğrenciler telaşla bağırıyorlardı. Öğretmenler hızlanarak öğrencileri takip ettiler.
Yaklaştıklarında, birinci sınıflardan Ferhat adındaki öğrencinin, dersliğin ortasında sırtüstü yattığını gördüler. Ferhat, Mesut Beyin öğrencilerinden biriydi. Hemen eğilip kollarından tutarak hafifçe sarstı. Fakat her hangi bir tepkide bulunmadı Ferhat. Eğilip nefesini dinledi. Nefes alıp veriyordu.
Çocuklara dönerek: “Düştü mü?” Dedi. “Hayır” şeklinde başlarını salladılar.
Bazıları yemek işareti yapıyordu. Durum aşağı yukarı anlaşılmıştı. Yemek zehirlenmesi ihtimali vardı. Hemen okulun minibüsü çalıştırıldı. Ferhat’ı alarak hızla yakınlarındaki çocuk hastanesine götürmek üzere yola çıktılar.
Araçta, Mesut Beyle, okulun hizmetlilerinden birisi vardı. Hastanenin acil kısmına yanaştılar. Ferhat’ta hala herhangi bir kıpırdama yoktu. Fakat nefes alıp veriyordu.
Mesut Bey hizmetliye; “koş bir sedye iste, hemen buraya getirsinler” dedi.
Hizmetli az sonra koşarak geri geldi, üzüntülü bir sesle: “Hocam sedye de yok, görevli kimse de yok ortada” dedi.
Durum kritikti, Mesut Bey hemen Ferhat’ı sırtına aldı. İçeriye girdiler. Gerçekten de acil serviste hiç kimse yoktu. Sedye de bulamadılar.
Hastanenin içinde, aceleyle rastgele ilerlemeye başladılar. Az sonra hizmetliye benzettikleri bir bayan önlerine çıktı.
Mesut Bey; “doktor yok mu?” diye bağırdı.
İlgili bayan; “var, herhalde yukarıda odasında” dedi.
Mesut Bey, şoför ve okulun hizmetlisi, hem yürüyor hem de “doktor” diye bağırıyorlardı.
O arada Ferhat kusmasın mı? Öğürmesiyle birlikte Mesut Beyin her tarafı kusmuk içinde kaldı. Hatta bir kısmının da boynundan sırtına doğru aktığını hisseti. Fakat aldırdığı yoktu. Yeter ki Ferhat iyileşsindi.
Bu halde, gördükleri merdivenden yukarıya doğru çıkmaya başladılar. Telaş ve bağırmaları ile hayli gürültü yapmış olacaklar ki, yukarı kattan birçok meraklı kişi odalarından dışarı çıkmıştı. Bunlar, büyük ihtimalle yatar hasta yakınları olmalıydı.
Bu arada, doktor olduğunu beyaz önlüğünden tahmin ettikleri bir genç önlerine çıkarak: “Niçin bağırıyorsunuz, burası Dingo’ nun ahırı mı? İçeride bir yığın hasta yatıyor. Hepsini rahatsız ettiniz” diye öfkeyle çıkıştı.
Mesut Bey bir muhatap bulduğu için hemen atıldı: “Doktor bey çocuk…çocuk zehirlendi galiba…”
Mesut Bey hemen ilgi ve müdahale beklerken, O, bağırarak sözüne devam etti: “Zehirlendiyse ne olmuş, bana güvenerek mi zehirlendi?”
Mesut Beyin sıkıntıdan, korkudan ve üzerindeki yükten, alnından terler akıyordu. Önlüklü adamın aldırdığı yoktu. Üstelikte azarlamaya devam etmekteydi.
O anda üzüntüsü sinire dönüştü. Gayri ihtiyari bağırmaya başladı: “Allah’ın cezası, şu halimizi görmüyor musun? Çocuk ölmek üzere. Önce bir müdahale et, sonra da ne söyleyeceksen söyle.”
İlgili şahıs, böyle bir tepki beklememiş olacak ki, birdenbire şaşırdı. Bu sefer hayretle bakmaya başladı. Adam sanki donmuştu.
Mesut Bey tekrar bağırdı: “Doktor musun kazık mısın be adam, bize bir şeyler söyle, bir şeyler yap.”
Beyaz önlüklü şahıs, aslında nöbetçi doktordu. Uykudan uyanır gibi alçak bir sesle; “getirin şu müdahale odasına yatırın” dedi. Az önceki tavrı ve kızgınlığı gitmiş, munis bir tavır takınmıştı.
Mesut Bey, hemen gösterdiği odaya aceleyle girerek, Ferhat’ı aceleyle sedyeye indirdi. Çok merak etmişti durumunu. Yüzünü görmesi gerekiyordu. Sırtında olduğu için bakamamıştı. Çocuk solan bir gül gibi sesiz bir yığındı adeta. Gayri ihtiyari gözleri doldu.
Ferhat’ın elini tutarak ağlamaya başladı. Üzüntü, öfke ve acıma duygularıyla ne yapacağını şaşırmıştı. Elleri dolaşarak yakasını açmaya çalıştı. Neredeyse, doktor sandığı kişiyi elinden tutarak, zorla müdahale etmesini isteyecekti.
Fakat O, o kadar soğuk ve ilgisiz duruyordu ki, hırsından deli olacak gibiydi: “Hadi doktor çabuk edin!...” diye çaresizce çıkıştı.
Doktor sandıkları şahıs, hayretle kendilerini süzmekten vazgeçerek: “Nasıl zehirlenmiş, ilaç mı?” dedi.
Mesut Bey; “yok, galiba yemekten” dedi.
“Tamam bir bakalım” diyerek Ferhat’ı kendine göre tetkik etmeye başladı. Sonra da: “Kustuğuna göre korkacak bir şey yok.” Sonra da Mesut Beye bakarak, üzerini gösterip: “Galiba yediklerini de tamamen çıkarmış” dedi.
Bir kaç işlemden sonra, Ferhat yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Mesut Bey, Ferhat’ın bu durumunu gördükçe tedirginliğini üzerinden atmaya, rahatlamaya başlamıştı. Az sonra da normale döndü.
Bu arada da ilgili şahısın nöbetçi doktor olduğunu, o anda odasında uyuduğunu, kendi ağzından öğrenmiş oldular. Ortam yumuşadıkça karşılıklı konuşmalar da olumlu şekilde ilerlemeye başladı.
Doktor, Mesut Beye dönerek: “Çocuğun babası mısınız?” dedi.
Mesut Bey; “hayır öğretmeniyim” dedi.
O anda doktorun sanki nutku kurudu, hayret ve şaşkınlıkla Mesut Beye bakıyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Gayri ihtiyari konuşmaya başladı: “Yanlış duymadım galiba, siz bu çocuğun öğretmeni misiniz?”
“Evet” dedi Mesut Bey.
“Peki bu üzerinizin batık durumu, gösterdiğiniz ilgi, telaş neyin nesiydi? Üstelik elin çocuğu için bana bağırdınız, hakaret ettiniz... Anlayamıyorum…”
Doğru, doktor gerçekten de anlamakta güçlük çekiyordu. Oysa çocuk hastanesi doktoruydu. Anlaşılan, bir öğretmende olan o yüce ve eşsiz sevgi O’nda yoktu. Olsaydı görevini böyle yapmaz, bu şekilde hayret etmezdi.
“Bu çocuk benim öğrencim. Yatılı olarak okuyor. Babası bana emanet etti. Artık benim oğlum oldu. Babasının gözü arkada kalmamalı. Merhametin ve sevginin eli olmaz.” şeklinde açıklama yaptı Mesut Bey.
Konuşmaları dinleyen doktor, Ferhat’ın elini tutan Mesut Beye dönerek üzgün bir tavırla:
“Hocam yaptığım davranışlardan dolayı çok mahcubum. Sizin düşünce ve yaptıklarınızın önünde saygıyla eğiliyorum. Ben aynı zamanda bir babayım. Sizde olan sevgi ve özveriyi ben kendi çocuğuma bile gösterememiştim. Bana insanlık dersi verdiniz. Bu akşam benim için dönüm noktası oldu. Galiba bundan sonra yaşantım farklı olacak.” Diye duygularını belirtti.
Sonucun böyle olumlu bağlanmasına sevinmişlerdi. Ne de olsa doktorun emeği geçmişti ve hatalarından dolayı pişmandı.
“Hakkınızı helal edin, yine de çok yardımınız oldu. Sevmekten kimseye zarar gelmez, hele de çocukları” diye gülümsedi Mesut bey.
“Ödeştik” diyerek tebessüm etti doktor, el sıkıştılar.
Hastaneden çıkarken Ferhat’la şakalaştılar. Kendisine çok korktuğunu söyledi Mesut Bey. O’da elbiselerini göstererek; “bunlar ne olacak” şeklinde işaretle sordu.
Mesut Bey tebessümle; “sen kurtuldun ya gerisi kolay” dedi.
Gece saat 00.30 civarında eve geldi Mesut Bey. Berbat bir hali vardı ve çok yorgundu.
Eşi; “yine ne oldu” dedi.
“Bir şey yok, her şey yolunda. Berbatım, yorgunum ve mutluyum” şeklinde cevap verdi Mesut Bey.
Eşi; “hiçbir şey anlamadım” şeklinde başını salladı. Aslında haklıydı, ancak gecenin bu saatinde bu moralle de bir şey anlatılamazdı ki.
“Olanları sonra anlatırım, biraz uyumam lazım” dedi eşine.
Zira vakit çok geçti ve yarın üniversitede sınavı vardı.
Seyfettin Karamızrak
YORUMLAR
éonuşmaları dinleyen doktor, Ferhat’ın elini tutan Mesut Beye dönerek üzgün bir tavırla:
“Hocam yaptığım davranışlardan dolayı çok mahcubum. Sizin düşünce ve yaptıklarınızın önünde saygıyla eğiliyorum. Ben aynı zamanda bir babayım. Sizde olan sevgi ve özveriyi ben kendi çocuğuma bile gösterememiştim. Bana insanlık dersi verdiniz. Bu akşam benim için dönüm noktası oldu. Galiba bundan sonra yaşantım farklı olacak.” Diye duygularını belirtti."
Sanki olayı gözümle görmişüm gibi inanıyorum. Çok üzgünüm kırkı yıldır gördüğüm seyrettiğim sağlıkçı fotoğrfı anlatılan yaşanan olaydaki gibidir.
Eğitim çozer bu tutumu bu duyarsızlığı bu kaygısızlığı diye bekliyoruz ancak günümüz gençlüği merhametten ahlaktan karekterden uzak bir nesil bu günleri de arayacak duruma geleceğiz.
Paylaştığınız anı için teşekkürler Ferhat' a ve Mesut beye büyük geçmiş olsun.
Öğretmenler gününüz kutlu olsun.
Saygılarımla.
Entellektüel-41
Öğretmen öncesinde Öğretmen ise de sonrasında da bir ana bir babadır yerine göre... İbretlik güzel bir yazı... Kutlarım yürekten...