4
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
379
Okunma
Zihnimin kökünde belirdi bir karanlık, mum yaktım, lamba yaktım, güneşi serdim zihnime yetmedi ne yıldırımın ışığı ne topladığım yıldızların, cehennem ateşinin aydınlığı ne de nur denilen o büyülü aydınlık. Çekti ne varsa içine, aldı, yok etti. Çare bulamadım.
Kimi zaman sesleri geliyor içeriden ışıkların. Birbiriyle kavgaya tutuşmuş onlar da. Mumun zaten esamesi okunmuyor hiç sesi çıkmadı, lamba da yok olmuş sanırım piyasadan. Yıldırım diğer ışıkların arasına kaynamış, öyle diyor, güneş yıldızlara sesleniyor artırın biraz sıcaklığınızı, yardım edin bana dağıtalım bu karanlığı, yıldızlar diyor ki; olan biteni verdik daha ne yapalım, yıldırım sesleniyor arada bir cehenneme, aydınlığın ateşin bu kadarcık mı, ne oldu sana dağıt şu karanlığı, cehennem diyor ki; ulan daha nasıl parlayayım, neyi yakayım, nur a sesleniyor cehennem, ey nur dağıt şu karanlığı yoksa halimiz harap, kalmayacak yakacak yaktıkça aydınlanacak bir şey, nur da cevap veriyor, Tanrının belaları daha ne yapayım, beni de sömürdü bu karanlık, böyle giderse tükeneceğim ben de.
Düşünüyorum da, mutlaka vardır bu karanlığın bir kökü, bir sonu, oraya ulaşabilirsem tüm ışıkları da kurtarabilirim, azat edebilirim bu kölelikten.
Karanlığa dalıyorum, mumun kokusu geliyor bir yerlerden, kendinden bir şey kalmamış olsa da bir koku bırakmış, lamba sinmiş ilk adım attığım yerlere, kokusunu da bırakmamış hiç bir esamesini okuyamıyorum. Sonra yıldırım görülüyor uzaktan, öyle hızlı hareket ediyor ki durduğu yerde bir daha durmuyor, gözlerimdeki üstün teknoloji düğmesini kurcalıyor ve ileri görüş tekniğine geçiyorum, yıldırım tam karşımda put gibi duruyor şimdi, ne oldu ne yaptınız, yıldırım; devam diyor vur kaça, elimden gelen bu dostum, güneş nerede diyorum, ileride galiba bir gitti daha da görmedim ilk günden beri diyor...
...
Yürüyüp gidiyorum...
Gidiyorum
Gidiyorum
Arada bir sesleniyorum, kimse var mı, kimse var mı...