Platonik Öğrenme Aşkı
Hep oku dediler, oku, oku, oku... Hatta uyardılar, Oku baban gibi ( buraya mutlaka virgül koy dediler) , eşek olma dediler. Sonradan da anlayamadım okumanın ne demek olduğunu. Çünkü öğretilenler yapıya, binaya göre değişiyormuş, her binanın ayrı bir oku dediği varmış. O kadar çok bina ve yapı varmış ki, buna ne akıl dayanırmış ne ayak, tırnak, bel, kulak, göz, diş...
Bilmiyorum önce camiye mi gönderdiler okula mı, hatırlayamıyor zihnim.İlk çocukluk çağlarımızı iki yapı içinde okumakla geçirdik. Biri ahşap idi. Diğeri kargir, yani beton, tabanı mozaik idi, ilkokuldu, köy ilkokulu, camları vardı aydınlıktı, sobası vardı ısıtıyordu, sıraları vardı, ayakkabı çıkarmak gerekmiyordu, öğreticisi takım elbiseli kravatlı idi, arada beyaz önlük de giyerdi, Biri ise ahşap idi, demiştim zaten, yukarı doğru sivri bir yapısı vardı, minare diyorlardı, uçunda paratoner vardı. öğreticisi kimi siyah cübbe giyiyordur kimi beyazımsı, biraz sarı beyaz karışımı, başında şapka gibi bir şey vardı.
Okul binalarına gidip gelişimiz 23 yaşımıza kadar devam etti, camilere ise genelde okul sonrası giderdik zaten o da orta okuldan sonra haftada bire düştü, arada bir de öğreticinin buyurduğu gibi namaza giderdik. Binanın biri yılın 9 ayı çok kalabalıktı, genelde benden az küçükler ile az büyükler varıdı, diğerinde cuma günleri tıklım tıklım olurdu, bir de bayram sabahları. oradakiler ekseri benden büyüktü, az buz da değil koca adamlardı. camide kadın ile erkekler farklı odalarda otururdu, ayakkabı ile girilmezdi, okul az büyük ve az küçüklerimle karma olurdu.
Okulun en güçlü görseli cetvel idi, ölçmeye yarar imiş, diğeri de yuvarlak dünya haritası, arada bir çevirir dururdum dünyayı, bir de tarih haritası vardı, çağları gösterir idi, caminin en güçlü görseli tespih idi odanın çeşitli yerlerinde toplu halde rengarenk bulunurdu, namazdan sonra birbirinin önüne atardı büyükler, ben genelde tespih olan yere otururdum atmasınlar önüme diye, çekmek lazımmış bazı kelimeler söyleyerek, bir de merdivenli yer var idi, galiba bir sefer çıktıydım, yüksekten bakmak güzel gelmişti odaya, kimse olmadığı zaman çıktı idim, bir büyüklenme geldi, kendimi uzun hissetmiştim, o merdivende konuşana kimse parmak kaldırıp soru sormazdı, okurdu inerdi. Okulda hocam hocam, öğretmenim öğretmenim avazları hiç bitmezdi, her soruya bir cevap verirdi, çok şey biliyordu öğretici.
Allem oldu gullem oldu, ekran yapıları çıktı karşıma, plastik çerçeveli idi genelde, çatısı yoktu, merdiveni yoktu
, değişik bir yapıydı, içine girilmiyordu, sadece gösteriyordu, içinde çok şey var idi, türlü türlü insanlar çoktu, türlü türlü yazılar vardı, resimler daha çoktu, video denen bir şeyde hareket ediyordu insanlar, hayvanlar, hatta bitkiler de, bu yapının çok odası hemi de say say bitmez imiş odaları, camideki tüm tespih tanelerini toplasan birer birer yine de yetişemezmiş bu yapıdaki odalara, genelde okuyarak değil yazarak giriliyordu bu yapıya. Kapısı dediler www imiş. İçinde hem beton okullar gösteriliyordu, hem de camiler, sonra cem evlerini de burada gördüm, sonra kiliseleri, sonra dünya haritası bu ekranın içinde de vardı, cetveli de vardı bu yapının. Lakin bu yapıya ayakla değil, elle giriliyordu, parmaklar ile.
Okula ve camiye ayaklarımızı kaptırmadık da, bu yapıya elimizi, parmaklarımızı hatta gözlerimizi de kaptırdık. Çok çok garip bir yerdi. Her şey yazıyordu burada lakin bir öğreticisi yoktu hiç..
Sonradan öğrendim ki, bu yapıları yöneten kitaplar imiş, her yapının kendine emir veren kitapları varmış, Camideki kitaplar sınırlı idi, okuldaki kitaplar daha çoktu, ekran yapısında ise kitapların ne dediğini alacak kafa kimsede yoktu. Camiye ve okula kafamız giriyordu sonuçta, lakin bu yapıya kafamız girmiyordu, bir kere girmeyi denedim kafamı almadı, devrildi. Caminin ve okulun kapıları vardı, merdivenleri vardı girmek için, bu yapının ne merdiveni vardı ne kapısı.
Bir resim gördüm bu yapıda, yani ekranlı yapıda. Kitaplardan merdiven yapmış biri, upuzun gökyüzüne doğru çıkıp gidiyordu, bir insan da kitaplara basarak yukarı çıkıyordu, lakin çıkmıyordu duruyordu bir yerde, çıkacakmış, kitaplara basa basa yukarı doğru gidecekmiş diye algılıyordum.
Bu camlı yapı bana çok şey öğretti, öğreticisi olmadığı halde. Bu yapıda türlü türlü çeşit çeşit insan durmadan yazıyordu, camide yazan yoktu, okulda, tahtada bir şey yazılırdı konusuna göre ama bu yapıda ne konu bitiyordu, ne de yazmanın sonu.
Sonradan gördüm bu yapıda da öğretici olduğunu, birileri ekranın içinde bir şeyler anlatıyordu, hemi de o kadar çok kişi o kadar çok çok şey anlatıyordu ki, kulaklarım yetişemiyordu kimseye, gözlerim şaşırmış gibiydi, nereye baksam ya yazı vardı ya resim ya video.
Sonra oturdum düşündüm, çok oturdum çok çok düşündüm. Okulun tuvaleti vardı, caminin de vardı lakin bu yapının tuvaleti yoktu. Olsun dedim içimden, olsun tuvaleti olmasa da olur hem. Sonra bu yapıda çok yeri gezebiliyordum, görebiliyordum, okulda gördüklerim arkadaşlar, öğretmen, cam çerçeve, sıra, bir kaç harita vb vs, camide gördüklerim halı,tespih, küçük kitaplıklar, merdivenli bir yer, ayakkabılık vb vs.
Bu yapıda tüm okullar vardı, çeşit çeşit de okul vardı ama sınırlı idi, bu yapıda camiler gibi bir çok cami de vardı, adına tapınak derlermiş, ta eski çağlardan bu yana taşlardan yapmışlar, piramitleri vardı, okullar genelde 1-2 katlı idi, sonra sonra 4-5 katlı oldu, tapınaklar genelde 2 katlı idi. Kiliselerin yukarı doğru uçları sivri idi, renkli camları çoktu, camilerin de renkli camları vardı, okullarda renkli cam yoktu.
Bu yapı çok garipti. Okuldakilerin sayıları belli idi, camidekiler de belli idi, saysan sayılabilirdi, bu yapıya ne cetvel yetiyordu ne tespih taneleri, bu yapı ne içindi bir türlü çözemedim. Burada ibadet edilmiyordu, bu yapının içine girilseydi belki tapınağa da gidilirdi, lakin bu yapıda çok şey öğreniliyordu lakin yine de girilmiyordu içine. Bir zamanda bu yapıyı halıya koydum 180 derece açılan yapıları yapıldıktan sonra üstüne bastım belki kafayla girilmiyorsa içine ayakla girilir diye kırılacaktı. Özür dilerim burada yalancı oldum, üstüne basmadım ama üstüne basıp içine girmeyi düşündüydüm. Düşünerek karar vermiştim ama üstüne basarsam kırılır diye basamadım. O yüzden yani, kırılmasın diye basamadım.
Bu yüzden üzerine istemeden bastığım ve kırdığım var ise özür dilerim.
Okulda öğretici cetvelle vurur idi gibi, camide de bir sopa ile dürter veya vururdu öğretici, burda ise öğretici yoktu dedim ya, sopa da yoktu hem. Bu yapının içinde camideki veya okuldaki soba veya kalorifer tesisatı yoktu, ısıtmıyordu bu yapı. Hem üşütmüyordu da.
Kuşlar, köpekler, kediler genelde okula ve camiye girmezdi, bahçelerinde, yan taraflarında olurdu, ama burda kuşlar köpekler kediler ekranın içinde idi. Diğer iki yapıda canavar yoktu, bu yapıda çok canavarlar vardı, dinozorları ilk bu yapıda gördüm, yürüyorlardı, belki okuldaki kitaplarda resmini de görmüş olabilirdim ama resimler hareketsiz idi, buradaki canavarlar ise hareket ediyordu. Aslanları ilk bu yapıda gördüm, sırtlanları da, timsahları, filleri de. Çok hayvan gördüm bu yapının içinde. Hem bu yapının içinde sular da akıyordu ama ıslatmıyordu hiç, seller gördüm, tsunamiler, hatta dünyayı dışından gördüm.
Okuldaki yuvarlık dünya vardı ya hani, seyrettim ben bu yapıdan dünyayı. Bu dünya dedim sonra, okuldan da camiden de büyükmüş. Cami çok küçük kaldı bu yapının içinde, okul biraz büyüktü ama o da çok küçük kaldı. Bu yapı hepsinden büyüktü, dünya bile sığıyordu içine, hemi de güneş de, hemi de samanyolu, andromedia denilen galaksiler ve diğer yıldızlar ve yıldız kümeleri de, bu yapı çok büyüktü çok çok büyük, cetvelle ölçülemiyordu ki nasıl ölçeyim.
Okulda ve camide çok çok çok az video seyrettirdiler, hatta camide hiç seyrettirmediler, okulda çok az seyredebildim, lakin bu yapıda dizi denen film denen şeyler var idi, gel beni seyret diyorlardı, seyrettim seyrettim seyrettim, çok çok seyrettim.
Okuldan sıkıldım camiden de, artık bu yapıdan da sıkılmaya başladım. Okula 20-21 yıl oldu girmeyeli camiye de 6-7 yıl oldu.
Tanrıyı da burada öğrendim en çok Allah ı da, hatta Göktengriyi de, hatta Ra’yı, Odin’i, Hiç bir işe yaramadıklarını çok çok sonra fark ettim bunların.
Kusura bakmayın, parmaklarım üzdüyse kimi bu yapının içindekilerini, isteyerek üzmediler, hem parmaklarım istemeyi bilemez ki, isteyerek nasıl üzsün. Ama istemeyerek de üzemez ki, o zaman niye üzülüyor bu yapının içindekiler. Bunu öğrenemedim.
Hem bunları ben yazmadım zihnim parmaklarımla birlikte yazdı. Anladım ki, ne okuya okuya, ne yaza yaza ne de seyrede seyrede hiç bir şey öğrenilmiyormuş bu dünyada. Bu dünya hiç bir şeye yaramazmış.
Sizler ne öğrendiniz bu dünyadan, yazabilir misiniz lütfen?
YORUMLAR
Başım çok ağrıyor ve yazı fazla uzun
Okumadan soruya cevap verebiliyor muyum müsaade var mı?
Yinsani
ne demek, sayfa her zaman dostlarındır..
Gül'enyüz
Gülümsemeyi öğrendim
Bazen acı bir tebessüm
Bazen ise inadına her şeye, herkese
İçimden geldiği gibi özgürce...
Ve nezaket üstad
Fazla nezaket insanın kendi hakkına girmesi imiş...
Hoş görü var bir de öğrendiğim
Dağ olan üzerime yıkılacak kadar hoş görü...
Ve ön yargılı olmamayı öğrendim.
Nasıl da atılıp tutulur bilmeden
O yüzden herkese ama herkese açık çek veririm.
Yüz puan vererek başlıyorum
Üzerine koymak veya üzerime yıkmak kişinin kendi kesesinden...
Mütevazilik var bir de
Bazen zararlı olan
Gerçek sanıyorlar maalesef...
Sabaha kadar yazarım da dedim ya başım fena, gözler isyanda.
Her şeye rağmen Gül'meli ;)
Geceye ışık lazım🙈
En sevdiğine emanetsin teşekkür ederim 🤍🦋
Yinsani
Ben yorgunum, galiba çağın içinde herkes biraz yorgun. dinlenmek lazım.. dinlenelim gitsin.
tatlı rüyalar, iyi geceler.
en sevdiğinize emanet.:)
Gül'enyüz
Haklısın tanrı halletsin :)
Yorgun ruhlarımız huzur bulsun umalım...
Eyvallah üstad tatlı rüyalar, şirin uykular olsun :)
Çok güzel anlamlı bir yazı.
Tebrikler.
Biraz uzun gibi.
Ama böyle bir konuya girerse insan
Duramaz ki.
Selamlarımla,..
Yinsani
eksik olmayın üstadım.
en sevdiğinize emanet.
Bedri Tokul
Öperim gözlerinden...