- 310 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
İşte Her Şey Orada Başladı
On beş yıl kadar önce West Point’ten gelen bir askeri tarihçinin sunumunu izliyorum. Konusu Mustafa Kemal’in evrimi. Evrim deyince çok kişi bir başkalaşma anlıypr; konu o değil. Sunumun odağında ‘Mustafa Kemal bir askerken nasıl devlet adamına dönüştü?’ sorusu var.
Tarihçinin tezi çok açık: Her ne kadar Çanakkale Savaşı Mustafa Kemal’in parlayıp, ülke içinde bilinen bir isim haline gelmesinde en önemli faktörse de onu Atatürk, yani sonra tanıdığımız devlet adamı yapan bir olgu değildi. Çanakkale düz, çok net askeri olan bir çarpışmaydı. Kendi birliklerinizi kullanarak karşı tarafın birliklerini alt etmeye çalışıyordunuz. Her türlü zorluğu askeri sınırlar içinde yaşıyordunuz. Burada strateji ve uygulama yeteneklerinizi geliştirebilir ama sizi devlet adamı yapan özellikleri kazanamazdınız. Sunumu yapan askeri tarihçi Kemal’deki üniformadan frağa olan evrimleşmenin kökenini daha önceki bir noktaya çekiyor.
1911 Trablusgarp... Tarihçimiz diyor ki düşünün, kaçak, Tanin gazetesinden Mustafa Şerif, olarak Libya’ya gelmişsiniz. Oradaki yerli kabileleri organize edip direniş göstereceksiniz. Sizin dilinizi ancak yaveriniz ve tercümanınız anlıyor (Aynı kişi değillerse) Hiç bir askeri disiplini olmayan bir başı bozuk gruba komuta edecek, onların sizin için ölmesini isteyeceksiniz; bunu da onların dilini konuşmadan yapacaksınız.
Üstelik bu da işin kolay, yani bildiğiniz alıştığınız, yanı çünkü askeri konular: Asker eğitimi, disiplin sağlanması, emirlere itaat... Daha önemlisi, diyor tarihçimiz, o birlikleri sağlamaktı. Potansiyel tek insan kaynağı kabilelerdi ama bir kabileye gidip eli silah tutan herkesi komutanız altına almak söz konusu değildi. Sorun kabile şefini ikna etmekti. Bu da zor bir prosedürdü. Sabahtan onun çadırına gider, türlü ikramlarını kabul eder, onunla sohbet eder ama hiç bir zaman orada olma sebebinize değinmezdiniz. Kabile şefi de aylar öncesinden niyetinizi bilir ama size sormazdı. Bazen saatlerce hiç konuşmadan oturulurdu. Ertesi gün aynı çadıra tekrar gitmeniz gerekirdi. Tarihçi burada kendi dilinin kısıtlamasıyla ‘onun güvenini kazanmak’ diyor ama ben ‘onun gözü sizi tutana kadar’ demeyi tercih ediyorum. Zaten yabancısınız, üstüne fiziğiniz de ikinci bir engel. Şefin bir kalemde üzerini ‘gavur’ diye çizeceği saç ve göz renginiz var. Bu da yetmezmiş gibi kurmay subaysınız, imparatorluk genel kurmayında görevlisiniz, ister istemez zihninizde kendinizi koyduğunuz bir yer var. Lakin burada bir kabile şefinin iki dudağı arasındasınız.
Kabile şefi de zor durumda. Sizi ne kadar beğenirse beğensin, onun da koruması gereken dengeler var. Eğer adamlarını size verirse ve siz de ‘ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir.’ gibi cevherler yumurtlayıp askeri o anki durumu kurtarmak için kırdırırsanız, kabile şefi diğer kabilelerle olan güç dengesindeki yerini kaybeder. Bürokratik bir devletin imkanlarına sahip olmadığı için de o kayıp insan gücünü asla yerine koyamaz (Bu nokta çok ilginç bir şekilde Osmanlı’nın kuruluş dönemkinde bir soruna çok benziyor. Ama ona getirilen çözüm başka bir denemenin konusu) Özetle Mustafa Kemal (ve onun pozisyonunda olan diğer subaylar) adamlarını kırdırtmayacağına dair şefe güvence de vermek durumundalar.
İşte bu siyasi/diplomatik deneyim daha sonra Kurtuluş Savaşının başındaki değişik grupların arasını bulma, onları bir amaç doğrultusunda iş birliği yapmaya itme, karmaşadan çıkıp hem askeri, hem de daha önemlisi siyasi yönden organize olabilmeyi mümkün kılmıştır. Trablusgarp Mustafa Kemal’i üniformasının dışına itmiştir. O itilen yolun sonunda frak vardır.
Cumhuriyetin yüzüncü yılı sebebiyle bir çok ’Bu Cumhuriyet’i nasıl kurduk?’ anekdotuna denk gelmişsinizdir. Bunların hepsi aslında ’Bu vatanı işgalden nasıl kurtardık?’ anektodlarıdır. Ne anlatılardaki kişilerin aklında bir cumhuriyet fikri vardır, ne de o fedakarlıkların, kahramanlıkların cumhuriyetle sonlanması zorunluluğu ,bulunmaktadır. Sivas Kongresinin aldığı kararlar arasında bile ’Osmanlı toplumunun bütünlüğü, millî istiklalimizin sağlanması, Hilâfet ve Saltanat yüce makamının dokunulmazlığı için Kuvâ-yi milliye’yi etkili ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır.’ hükmü yer alır. Cumhuriyet Mustafa Kemal’in önderliğindeki bir grubun askeri hamlelere siyasi olanları eklemesiyle mümkün olmuştur. Bunu da büyük ölçüde Mustafa Kemal’İn devlet adamlığı vasfının Trablusgarp’tan başlayarak değişik çevrelerde evrimleşmesine borçluyuz.
YORUMLAR
Hocamızdan derinliği olan bir Atatürk yazısı okumak, Mustafa Kemal'den Atatürk'e giden yolun taşlarının nasıl döşendiğini değerlendiren bir analiz almak
Ben de bu yorumu yazmadan önce son günlerde gösterime giren "Atatürk 1881-1919 (1)" adlı filmi izledim sinemada
Değerli yazınızda yer verdiğiniz biçimde, Trablusgarp evresinin Mustafa Kemal'e askeri kulvarda kazandırdığı siyasi deneyime de yer verildiğini görmek hoşuma gitti, ilgimi çekti açıkça
Ömer Muhtar ile diyalogları, bir akşam yemeği sohbetleri de hayli anlamlı çizgide cereyan etmekte
Ömer Muhtar sorar, niçin askerden ayrı yiyorsunuz yemeğinizi?
Binbaşı Mustafa Kemal gülümseyerek, emir komuta münasebetinin ciddiyeti ve mesafesine bağlı, cephede emredeceğiniz insanlar demekte
Aralarında hürriyet kavramı üzerine bir konuşma olur
Ömer Muhtar hürriyet mefhumunun ülkeyi parçalayacağına değinir, idareyle halk arasındaki bağları zayıflatacağı üzerinde durur
Mustafa Kemal sormakta, ya idare yozlaşmış, eski kudretinden uzaklaşmış, yanlışlıklara sürüklenmişse!
Ömer Muhtar bir kâinat tablosu çizer; yıldızlar sayıca daha az, gezegenler çok daha fazla, ama gezegenlerden hiçbirini görmüyoruz, ziyadesiyle az olan yıldızları müşahede ediyoruz, gezegenler bir yıldızın etrafında ona tabi, etkileşim alanında hareket etmekte demekte
Mustafa Kemal gülümseyerek sorar, mesleğiniz, neyle uğraşıyorsunuz, Ömer Muhtar öğretmenim deyince belli oluyor demekte
Ardından Ömer Muhtar gülümseyerek arzu ederseniz yemeğimizi askerle tamamlayalım ve ihtimal son akşamlarında onlara eşlik edelim demekte
Mustafa Kemal tebessümle, memnuniyetle der ve hemen ayağa kalkarak Ömer Muhtara elini uzatır ve kalkmasına yardımcı olur
Filmin final sahnesinde de Çanakkale savaşları başlamış, Yarbay Mustafa Kemal on dokuzuncu tümen kumandanlığına tayin edilmekte
Problemli bir kolordu beklemekte Yarbayımızı, Asker arasında Sarıkamış bozgunu ve soğuktan kırılmış askerler ekseninde bir hoşnutsuzluk vardır
Askere direktif vermek mümkün olmamaktadır
Mustafa Kemal ilk anda huzursuzluk gösteren birkaç askerin yanına oturur ve hal hatır sorar, bir de çorba ister
Çorbasından iki kaşık alır, tabağı bırakır, askerin sıkıntısını dinler
Ardından Düvel-i Muazzama'ya değinmekte
Dünyanın en büyük ordu ve donanmalarının gelip kapıya dayandığını belirtir, kaybedildiği takdirde hiçbirimizin ocağının kalmayacağını vurgular ve çorbanın kalanıyla önlerindeki ateşi söndürür, ayağa kalkar, üstündeki parkayı çıkartır atar
Ve akabinde sizlere ben açlıktan, perişanlıktan, ölümden gayrı hiçbir şey vaat etmiyorum, ama bu işin sonunda zafer, vatan, hürriyet vaat ediyorum diye haykırır, benimle misiniz diye sorduğunda hep birden emredersiniz diye ünler asker
Değerli kaleminizden anlam yüklü yazınızı okurken bu hislerle de doluyum açıkça
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
levent taner tarafından 11.11.2023 15:46:11 zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Tabulaştırmayı sevdiğimiz için mesela Mustafa Kemal'in emrindekilerle ilişkileri/mesafesi pek gündeme gelmemiştir. Yakın zamanlara kadar hakkındaki filmlerde en büyük tartışma konusu Benziyor/Benzemiyor da bu tabulaştırmanın güzel göstergelerinden biridir (Hele bir de adamın kendisinin 'Yüzümü görmek...' dediği düşünülürse...) Bahsettiğiniz Ömer Muhtar'ın 'askerlerin son akşam yemekleri' sahnesindeki Mustafa Kemal'e karşı çıkma bile epey hassas ele alınmış gibi. Keşke bu göğe çıkarma ya da yerin dibine batırma içgüdümüzün önüne geçebilsek.
Ama şu da var, ne yapılırsa yapılsın eleştiri hep olacak. Çok beğendiğim Downfall filmine gelen eleştirilerin başında 'Hitler'in insani yanının gösterilmesi' geliyor (Hitler's portrayal in the film as a human being with emotions in spite of his actions and ideologies) Film hiç bir şekilde Hitler'i aklamaya çalışmazken bu eleştirinin gelmesini ben kabullenemiyorum. Bundan sonra siz Mustafa Kemal'i çarpışmanın ortasında küfrettirseniz (Tabi hayatı cephelerde geçen bir asker asla küfretmemiştir, emirlerini hep 'Efendiler...' diye vermiştir) gelecek eleştiriyi de düşünmek istemiyorum.
Sohbet güzel oluyor; bu yüzden bir yerde yapay bir nokta koymak gerekiyor. Saygılarımla.
Öncelikle ve özellikle….
10 Kasım, yüreklerde hissedilen bir hüzün ve minnetle dolup taşan bir an. Bu gün, tarihin derinliklerinden gelen bir gökyüzü kadar mavi, bir milletin kalbinde sonsuz bir sevgiyle yankılanan bir anıt gibi duruyor. Güzellikle işlenmiş bir tablo gibi, 10 Kasım'ın sayfaları arasında dolaşırken, her kelime bir çiçek gibi açılan anıları canlandırıyor. Mustafa Kemal Atatürk, bu gün, sadece bir tarih figürü değil, zamanın kutsal bir dokunuşuyla kalbimize kazınmış bir önder olarak karşımızda duruyor. Gökyüzündeki yıldızlar, onun izinde parlıyor; bir ulusun yüreğinde sonsuz bir sevgiyle yanıyor. 10 Kasım, onunla geçmişi, bugünü ve yarını kucaklayan bir nehir gibi akıyor, bizi geçmişin derin sularında dolaştırarak geleceğe umutla bakmamıza rehberlik ediyor….
❤ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUM ATAM❤
Mustafa Kemal'in kaderi, yalnızca siperlerde kazandığı zaferlerle değil, aynı zamanda Trablusgarp'ın tozlu yollarında şekillendi. Dil engeli ve fiziksel farklılıklar gibi zorluklar, onu kabile şeflerinin gözünde bir yabancı olarak konumlandırdı. Üstelik imparatorluk genel kurmayındaki yüksek pozisyonu, onu siyasi çekişmelerin ortasında sıkışmış bir konuma soktu…..
Trablusgarp, sadece askeri disiplini değil, aynı zamanda siyasi kurnazlığı geliştirmek zorunda kaldığı bir sahneydi. Kabile şeflerini ikna etmek, adamlarıyla bağ kurmak ve onları ortak bir amaç etrafında bir araya getirmek, Mustafa Kemal'in siyasi zekasının temelini oluşturdu. Bu topraklarda frak giymeden önce, onu kendi üniformasının ötesine itmeye yeten deneyimler yaşandı….
Cumhuriyetin temeli, sadece düşman işgali değil, aynı zamanda Mustafa Kemal'in siyasi maharetleriyle atıldı. Sivas Kongresi'nin kararları, millî istiklali sağlama hedefini ön plana çıkardı ve Mustafa Kemal'in liderliğindeki Kuvâ-yi Milliye'nin önemini vurguladı. Cumhuriyet, sadece kahramanlık hikayeleriyle değil, aynı zamanda Trablusgarp'tan itibaren farklı arenalarda evrimleşen bir devlet adamının öyküsüyle şekillendi….
Bu büyük evrim, sadece siperlerdeki cesaretle değil, aynı zamanda diplomasiye ve siyasete ustalıkla dokunmuş bir liderin öyküsüdür.
Selamlar…