- 331 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
İslam İnsan ve Bilim
İslam ve İnsan
Müslümanların bilimde, fende, teknolojide, insan haklarında birkaç asırdır batıdan geri kalmışlığı beraberinde İslam ve bilim tartışmalarını ortaya atılmasına neden olmuş, bazı art niyetli kişiler tarafından Müslümanlar gerici, yobaz olarak lanse edilerek bunun sebebinin İslam olduğu söylenme cüreti gösterilmiştir. Batılı düşünürlerin ve bilim adamlarının haklarını da kendilerine teslim etmek gerekir. Ancak küresel siyasetin günahlarının en büyük vebali batılı iş adamları ve siyasetçilerin boynundadır.
Müslümanların insanlığa yaptıkları hizmetleri anlatan ciltlerce kitap vardır. Ancak bu yapılanlar dönem dönem büyük sansürlere uğramış ya da batılılar tarafından çalınarak kendi isimleriyle kendileri tarafından üretilmiş gibi sunulmuştur. Bizim birçok kitaplarımızda taraf tutan batılı kaynaklardan tercüme edildiğinden birçok bilimsel çalışmanın asıl üretenleri yok sayılmıştır. . Biz sadece birkaç kaynaktan örnek vererek kısa kısa Müslümanların insanlığa ve bilime sundukları birkaç konuyu dile getirmeye çalışalım.
İslam’ın asıl kaynağı Kuran’ı Kerim’de Allah (c.c) “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” Buyurmaktadır. Oysa batılı birçok düşünür insanı sorgulayan, düşünen, öğrenen, eleştiren, tartışan, toplumsal vs. bir hayvana benzetmiştir. İnsan bir türlü onların gözüyle insan olamamıştır.
Dünya tarihinde insan hakları ile alâkalı ilk metin olarak bize hep 1215 yılında yayımlanan Magna Carta Libertatum anlatılır. Oysa ilk insan hakları bildirgesi tartışmasız Veda Hutbesi’dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) vefatından kısa bir süre önce, Hicri 9 - Milâdî 632 yılında, Mekke’de yüz bin kadar insana Veda Hutbesi olarak bilinen tarihî bir konuşma yapmıştır. Peygamber Efendimiz Hz Muhammed ilmi, ahlakı, ekonomiyi ve hukukun temel kuralı olan adaleti düzenlemiştir. Bu hutbede faizcilikten ırkçılığa, kadın haklarından kan davalarına kadar birçok konudan bahsedilmekte bazı emirler ve yasaklar bildirilmektedir. Oysa Avrupa’da ilân edilen ilk insan hakları metni 1215 tarihli Magna Carta’dır. Veda Hutbesi ile Magna Carta arasında 583 yıl bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi ise, 1948 tarihlidir ve Veda Hutbesinden tam 1316 yıl sonra kabul edilmiştir.
Konunun daha iyi anlaşılması için Veda hutbesinden birkaç alıntı aktaralım.
"Ey insanlar!
"Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahin da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur." Oysa Avrupa da 20. Yüzyılda bile insan hayvanat bahçelerine rastlamak mümkündür. Siyahi vatandaşlar hala ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir.
"Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz."
"Suçlu kendi sucundan başkası ile suçlanamaz." Bu veciz söz modern hukukun da yapı taşlarını oluşturur. Oysa Eski Yunan ve Romalılarda suçlu kişinin çocukları da cezalandırılırdı.
"Dikkat ediniz! Su dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız."
Peygamber Efendimizin kaldırdığı ilk faiz amcası Abbas bin Abdulmuttalib’in faizidir.
Kaldırdığı ilk kan davası Abdulmuttalip’in torunu İyas bin Rabia’nın kan davasıdır.
Cahiliye döneminde diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının yerini ‘Cennet annelerin ayakları altındadır’ düsturuyla ümmetin anneleri almıştır.
Habeşli siyahi bir köleyi Kâbe’nin üzerine çıkararak ezan okutan Allah Resulü, asıl üstünlüğün takvada olduğunu bildirerek insanların içindeki zenginlik, renk ve soy putunu yıkmıştır.
Mekke’nin fethinden sonra Kâbe’nin anahtarını daha önce Kâbe’ye hizmet eden henüz Müslüman olmamış gayri Müslim Osman Bin Talha’ya vererek emaneti ehline vermenin gerekliliğinin en büyük örneklerinden birini göstermiştir.
İslam’ın ikinci halifesi olan Hz Ömer sütten kesilen yavrular, hastalar ve yaşlılar için beytülmalden maaş bağlatmıştır.
Dilencilik yapan gayrimüslim birine neden bu halde olduğunu sormuş, oda hastalık yaşlılık ve ödediği cizyeden dolayı olduğunu söyleyince, gençliğinde kendisinden yararlandığımız kişiyi bu halde bırakamayız deyip maaş bağlatmıştır.
Yine Hz Ömer, Cami inşaatı nedeniyle bir bölgenin Valisi tarafından evi yıkılan bir Yahudi’nin durumunu öğrenince tekrar yeniden yaptırma emri vermiş, mağduriyetini gidererek Valisini insan hakları konusunda sert bir şekilde ikaz etmiştir.
Bu gün bize insanlık dersi, medeniyet dersi vermeye çalışan Batılılar, Ortaçağda özürlü insanların içine şeytan kaçmış diye garip tedavi yöntemleri uygularken bizim şifahanelerimiz, Versay sarayının koridorlarına pislerken bizim hamamlarımız vardı. Osmanlı döneminde İstanbul’da eskiden küllahlar dolanır ortalıkta bir pislik, tükürük gördüklerinde onun üstüne kül dökerlerdi. Müslümanların temizlik ve toplumsal ahlaka ve görgü kurallarına verdiği önem batılı birçok yazar tarafından çeşitli kitaplarda anlatılmıştır. Bu gün yatak odalarımızın başköşesini işgal eden tuvalet masası denen ürünün aslında nereden geldiği batılıları daha iyi tanımamız açısından araştırılmaya değer bir konu olsa gerek.
İslam ve Bilim
Müslümanlar sadece temizlikte, insan haklarında veya sosyal adalette çığır açmamışlar, aynı zamanda bilimde de çığır açmışlardır. Bilimde çığır açmak Asrı Saadette 7. asırdan itibaren Müslüman bilim adamlarına nasip olmuştur. Tümünü yazmak, anlatmak ciltlerce kitap alır. Çünkü bu gün ki bilimin geldiği noktanın % 60’ından daha fazlasının altında Müslüman bilim adamlarının imzası vardır.
Hicri 2. yüz yılda yaşamış büyük İslam alimi Cabir bin Hayyan miladi 8. Asırda atomun parçalanacağını ve yer çekimi kanunu bulmuştur. İlk laboratuarı kurmuş ilk suni hücreyi yapmış gözlem ve deney yöntemini ilk kez o uygulamıştır. Oysa Newton prensibinden Avrupa’da ancak 19. asırda bahsedilmiştir. Buradan da anlaşılacağı gibi Avrupalılar Müslümanlardan yaklaşık on asır geriden gelmektedir. Oda muhtemelen Müslümanların eserlerini inceleyerek.
Astronomi ilminde El Battani bir yılın 365 gün 5 saat 46 dakika ve 22 saniye olduğunu keşfetmiştir. Bu bugün ki teknolojiyle sadece 2 saniye şaşmaktadır. Oysa bize yıllarca öğretilen Batlamyus’un yıl hesabı 260 gündür. Aradaki fark sadece 105 gün 5 saat 46 dakika ve 22 saniyedir(!)
Bu gün ki fiziğin kurucusu İbni Heysem’dir. İbni Haysem bu gün ki atom ve molekül nazariyesini ta 10. yüz yılda bulan insandır.
Abbasi Halifelerinden 813-833 yılları arasında halifelik yapan Halife Abdullah Memun Akdeniz’de ki Müslüman toprakların kadastrosunu yapmak istemiş, bunu ölçmek için Müslüman bilim adamları bu gün trigonometride uyguladığımız sinus, kosinüs, tanjant, kotan jantı icat etmişlerdir. Sinüsün aslı Arapça bir kelime olan ceyp kelimesinden gelmektedir. Ve bu eskiden bizim ders kitaplarında da ceyp, tamamı ceyp olarak okutulmaktaydı. Avrupalılar bizden aldıklarını maalesef biz onlardan anlamadan almışız. İki meridyen arasındaki mesafe olan 111 km mesafeyi de aynı dönemde Müslüman bilim adamları hesaplamışlardır.
İlk tarih kitabını yazan, tarihin bir hikâye olmadığını söyleyen milletleri yaşayış sebepleriyle inceleyen bunların tahlilini yapan ve ilk tarih kitabı Mukaddimeyi 1375 yılında yazan İbn-i Haldun’dur.
Kristof Kolomb’un şu sözleri Amerikan kıtasını Müslüman bilim adamlarının bildiğinin delilidir. İsyan eden ve geri dönmek isteyen tayfasına; Ben devamlı olarak batıya gidildiğinde yeni karalara rastlanacağı fikrini Müslümanların kitaplarından okudum. Müslüman âlimler yalan söylemez. O karaya mutlaka varacağız.
Cebir ilmini bulan Müslüman bilim adamlarından El-Harizmî’dir. Bu gün ki sayıları bulanlarda Müslüman âlimlerdir. Eski yunanlıların alfabeleri 60 harften oluşmaktaydı. Bunun yanında sayıları da 60’ a kadardı. 0 sayısını İlk defa El-Harizmî kullanmıştır. Ondalık dilimi de ilk defa Müslüman bilim adamları kullanmıştır.
Büyük Müslüman âlimlerden Horasanlı Gıyaseddin Cemşid bir derecenin sinüsünü ilk defa hesaplamıştır. Ve bu gün elektronik makinelerle bu hesabı yaptığımızda hiçbir rakam şaşmamaktadır. (0,017.452.404.437.238.371.) Aynı zamanda Pi sayısını bulan Alimde Gıyaseddin Cemşit’ten başkası değildir.
İbn-i Sina, çalışmalarıyla Hipokrat ve Galen’in şöhretini gölgede bırakarak hastalıkların teşhis ve tedavisinde pek çok yeni keşfi ve uygulamayı ilk defa ele alan hekim olmuştur. Mikrobu ilk defa keşfetmiş, damar içi şırıngasını, buz torbasını icat etmiş, ameliyatlarda ilk defa uyuşturucu ilaçlar kullanmıştır. Ayrıca iç hastalıkları, parmaklarla bedeni sertçe yoklayarak tespit etme metodunu ilk o kullanmıştır.
Tıp alanında çığır açan İbn-i Sina, İslâm kaynaklarında Eş-Şeyhü’r-Reîs (başkanların en büyüğü), Batılılar tarafından ise Hâkim-i Tıb, yani “tıbbın piri ve hükümdarı” olarak kabul edilmiştir. Tesirini Doğu’da ve Batı’da asırlarca sürdürmüş olan İbn-i Sina’nın en meşhur eseri olan el-Kanun, tıp literatüründe bir şaheserdir. El-Kanun Fi’t-Tıbb (Tıbbın Kanunu) Avrupa üniversitelerinde 600 sene kaynak tıp kitabı olarak okutulmuştur.
Sonuç Olarak…
Müslümanlar insanlığın altın madenidir. Ve altın yere düşmekle pis olmaz.
Batılılara ya da eski tabiriyle beyaz adamlara gelince; onlar önce kızıl derilileri sonra siyah derilileri katlettiler. Ve medeniyetlerini kan ve gözyaşı üzerine kurdular. Şimdi ise derisinin rengine bakmadan bütün Müslümanları katletmeye azimle devam etmektedirler. Bunu yaparken kartalı öldüren kendi tüyüdür sözü misali içimize attıkları nifak tohumunun meyvesi olan ihtilaflarımızdan azami şekilde faydalandılar. Kendi aralarında sınırları kaldırırken bize yeni sınırlar çizdiler. Küfür tek millet olurken Müslümanlar yetmiş iki millete ayrıldı. Bizi bir arada tutan ve bizi biz yapan değerler göz ardı edilerek fitne ateşi körüklendi. Müslümanlar Ümmet şuurunu genel anlamda kaybederek ırkçılık, mezhepçilik, hizipçilik, cemaatçilik gibi tefrikalarla bir birine düştü ve zayıfladı. Bu nedenle İslam beldeleri teker teker zenginlikleri sömürülen, yer altı kaynakları çalınan pazar yerlerine döndürüldü. Ne Türkler Türk olduğu için biri biriyle bir araya gelebiliyor. Nede Araplar Arap oldukları için. Nede Müslüman milletler aynı dine inandığı için.
Batılılar bizim kültürümüzü almadan ilmimizi aldılar ve yerine kendi bozuk kültürlerini verdiler. Onlarda aile yapısı erirken bu kokuşmuşluğu modayla, diziyle, eğlence programlarıyla bize de dayattılar. Ve başarılı da oldular. Bize cambaza bak oynattılar ve inançlarımız gitti, değerlerimiz, erdemlerimiz gitti, ceplerimiz boşaltıldı.
Rahmetli Mehmet Şevket Eygi hocanın deyimiyle son elli senede elli bin yeni cami yaptıran Müslümanlar, bir tek Eton Koleji (veya benzeri) ayarında mükemmel bir lise açamadı. Ne yazık ki Kutsal Kitabının ilk inen ayeti oku diye başlayan, birçok yerde akletmez misiniz, düşünmez misiniz, öğüt almaz mısınız diye öğütler veren, bir dinin inananları okumadı, akletmedi, düşünmedi ve geri kaldı ya da geri bırakıldı. Dünyada adaleti, huzuru sağlayan yukarıda sadece birkaç örnek saydığımız insan hakları ve bilimsel çalışmaları yapan İslam toplumlarının düştüğü durum içler acısıdır. Doğudan medeniyet adına koparılan Müslümanlar, batılıda olamadı ortada debelenip duran bir hale getirildi. Batılıların dilini kültürünü alırken gösterilen gayret Batılıların aslında kimler olduğunu öğrenmede maalesef gösterilmedi.
Rahmetli Aliya İzzet Begoviç’in deyimiyle; “Açık konuştuğum için beni bağışlayın. Güzel yalanların bize faydası olmaz; ama acı gerçekler ilaç olabilir. Batı çürümüş değil; güçlü, örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi, kentleri bizimkilerden temiz. İnsan hakları düzeyi yüksek ve sosyal yardım konusunda daha örgütlü. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik kişiler. Bunlar, Batılılardan edindiğim tecrübelerim. Batılıların ilerlemelerinin karanlık yönünü de biliyorum ve bunun gözümden kaçmasına izin vermiyorum. Hakikat, İslam en iyisi! Ama biz en iyisi değiliz. Batı’dan nefret etmek yerine onunla rekabet etmeliyiz. Kur’an bize bunu emretmiyor mu: Hayırlı işlerde yarışın." Bu nedenle batıyı yakalamak, önüne geçmek için çok çalışmalıyız.
Keçizade paşanın batılı bir sefire naziresi çok manidardır. Hani Osmanlının hasta adam olarak anıldığı zamanlardan batılı bir sefir Osmanlının çok zayıf bir devlet olduğu sözüne ne münasebet efendi biz o kadar güçlüyüz ki asırlardır siz dışarıdan yıkmaya çalıştınız biz içerden bir türlü yıkamadık. Ronald Storrs’a göre sadece Arap isyanının, İngiltere vergi mükelleflerine maliyeti 11 milyon sterlindir. Acaba bizleri bölüp parçalamak için toplamda ne kadar bütçe ayırmışlardır.
Selametle kalınız.
Yararlanılan Kaynaklar :
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN- Davam
Seyyit KUTUP- İslam da Sosyal Adalet
Fikret OĞUZTÜRK –Ortaçağı Özledim
Yavuz BAHADIROĞLU- Biz Osmanlıyız
YORUMLAR
Ömer Hüdayi
Oldukça geniş ve gerçekleri dile getiren bu araştırma yazınızı dikkatle okudum ve aynen katıldığımı belirtmek isterim. Kutluyorum yazar dostu.